bugün

Cem radyoda Pazartesi, salı, Çarşamba, Perşembe günleri saat 22.00'da başlayan arslan güven'in sunduğu müzik programı.

Biz ne mükemmel dostlarız ki
kelimesiz ve yazısız
anlaşırız. Merhaba, çocuklar,
merhaba cümleten diye başlıyor program.

Çalan türküler çok güzel. Adamın sohbeti çok güzel.
Cem radyoyu var ediyor desem yanlış olmaz
Insanın kendinden hiçbir zaman kaçamayacağını belki 200, belki de daha fazla kişiye anlatmış biri olarak, bütün terzilere buradan selam ediyorum.

Harbiden kendi söküğünüzü eşiniz dostunuz mu dikiyor? bana bir beceriksizlik durumu mu hasıl oldu bilemiyorum.

Bütün gün boyunca elimde lilyumun fotoğrafı, tüm çiçekçileri gezdim dolaştım. aradığımı bulamadım bulamıyorum. bu konuda ne yapacağımı da inan hiç bilmiyorum. çiçekçi mi açsam ne yapsam istediğim şey aslında zor değil, kimse anlamak istemiyor.

Son zamanlarda yaşadıklarıma inat, kağıt kesiği sızıya inat, güvenmeye ve inanmaya devam edeceğim ki; kendini bilmeyen, kendine güvenmeyen ve inanmayan, karşısındaki insanların hayallerindeki kahramanları öldürmeyi kendine görev edinmiş onursuz, gurursuz, kendine, ancak bu dünyanın geri dönüşüm kutusunda yer bulabilmiş insanlar prim yapmasın!

uzaklardan bakınca imrenilesi bir boşlukta süzüldüğünü sanıyor insanlar. oysaki sen kanatların yorulduğu için hava akımlarında, oradan oraya gidiyorsun. he bir de yükseklerden uçarken aslında uzaktan seyrettiğin, özlediğin insanların kucağına düşüvermeyi istediğini kimse bilmiyor mesela. Güçlü görünmeye çalışan ve bunu dikte eden insanlar asıl korkaklardır ve bunu asla kabul etmezler bunu da söyledim mi bilmiyorum.

birinin acılarına şahitlik etmeyi, mutluluğuna şahitlik etmekten çok yeğlediğimi henüz kimse bilmiyor ama ben gelinin yanındaki o kişi olmayacağım. o gün için bir b planı geliştirmem gerek ama önce bir a planı da bulmam lazım.

bugün uzun bir yolculuk yapmak zorunda kaldım. yani en azından 1 saat sürdü. o esnalarda, bana bu yolculuğu keyifli kılan bir sürücü vardı. yanımda tanıdıklar olmasaydı muhtemelen adamı durdurup teşekkür edecektim. babam ara ara neden güldüğümü sordu ama "baba şu adam benimle oyun oynuyor" diyemedim. farkettim ki uzun süredir ilk defa tanımadığım birisini merak edecek kadar çok düşündüm.

bugün o adamla saatlerce yolda gitmek istedim. uzun süredir ilk defa bir şeyi bu kadar çok istedim.

istediğim şeylerin hiç olmayacak zamanlara denk gelmesi de benim isteklerimin laneti olmalı, yoksa bu kadar aksi tesadüfler bir araya gelmez, gelemez. Çıplak, safi kader bu işte!

bence insanların bu dünyaya bırakabilecekleri en önemli miras çocuklarıdır. çocuklar hala tertemiz. zencisi, beyazı, kürdü, türkü, çerkesi... doğru yetiştirebildikten sonra, insan gibi değil insan olarak yaşamayı öğretebildikten sonra dünya yeterince yaşanılabilir bir yer olacak.

Kimse keşke şeytanına yenilmese. bir defa da insanlık galip gelse, ama sonsuza kadar sürse!
her neyse, nerde kalmıştık...
hayatımda hiç mektup yazmadım. yazacak kimsem olmadığından mı, yoksa başka bir sebepten mi kaynaklanıyor bilmiyorum. sebep ne olursa olsun, bunu yapmayı çok isterdim. di'li geçmiş zaman kullanıyor olmam duruma dair hiç umut olmadığını mı gösteriyor acaba. bunu düşünmedim. belki de öyledir. birine mektup yazıp ondan cevap beklemek güzel olurdu. çeşitli iletişim araçları günden güne geliştiği için buna ihtiyaç kalmadı artık. bu da benim canımı sıkıyor. teknolojinin bu yönünden iğreniyorum. daha önce bunu bir milyon defa söylemiş olsam da, aynı şeyi tekrarlamak istiyorum; 60'larda yaşamak isterdim. 60'tan 69'a kadar. ne 50 ne de 70 değil. sana daha önce hiç gitmediğim yerleri özlediğimden bahsetmiştim. aynı şekilde hiç yaşamadığım yılları da özlüyorum. özlemek yoruyor beni yemin ederim. bir de ne zamandır hiç şiir yazmıyorum. duygularımı mı kaybediyorum acaba. hayır, yazacak kimsem yok da ondan. elbette gerekçe bu değil. kişiler araç olmalı şiir ise amaç. yani en azından şairler için. ben şair olmadığım için durum çok gelgitli olabiliyor kendi açımdan. yapabildiğim, severek yapabildiğim, sürekli olarak ve severek yapabildiğim tek şey müzik dinlemek. yazıya tekrar gelecek olursak, bunu yapamıyorum artık. söylenebilecek her şeyi söylediğimi düşünüyorum. bu saatten sonra ruh halimin değişeceğine de ihtimal vermiyorum. böyle bir gerçek varken yazma gerekçelerim de ortadan kalkmış oluyor. aksini yaparsam dendenler içinde boğulurum. hayat tekrarın tekrarı zaten. bir de bunu ben tekrar edince kusarım artık. canım çok sıkılıyor, bir bunu biliyorum. hayat kaç gün sence? vallahi merak ediyorum. ne zamandır yağmur yağmıyor. bunu ne çok istiyorum bir bilsen. yağmur yağınca daha rahat nefes alabiliyorum. tek kurtuluş yolum yağmur. yağmur varsa hayat var. yağmur damlalarını tek tek saymak istiyorum. bu sayım ne kadar uzun sürerse benim için o kadar iyi. bunu yaparken kulağımda neden the cranberries olmasın ki. yağmur bittikten sonra sırtüstü uzanıp kara bulutları izlesem ne güzel olurdu. yıllardır tavan izliyorum zaten, bıktım bunu yapmaktan. gri gökyüzünü izlemek güzel olurdu. yani çok çok güzel olurdu. o kadar güzel olurdu ki, kimsenin yanında getirdiği üç şeyi kabul etmeyen ıssız bir adadan daha güzel olurdu. bazı şeyler takılıyor aklıma bazen. bazı zamanlara geri dönmek istiyorum bazen. inanılmaz hatalar yaptım, yapıyorum ve yapacağım sanırım. geri dönüp baktığım zaman hiçbir şey hatırlamıyorum. bi bakıyorum ve etrafımda kimse yok. nereye gitti bunlar. neden bu haldeyiz peki. hayır cevap yok. sebep ve sonuç bile aramıyorum artık. çünkü hiç anlamadım var olanla yokun farkını. anlayamadım var olanla yokun farkını. çok uykum var. yemin ederim çok uykum var.
http://ulu.so/ub6rvk

naber bebek.
cep telefonumun zil sesine merhaba de. 0:04 ve 0:05 saniyeleri arasında, yani şarkıya tam girmeden önce şöyle bir iç çekiyor orda. çok güzel nefes alıyor. bunu tekrar tekrar dinlemek için yüzlerce defa başa almışımdır belki. bu kızı diğerlerinden ayrı seviyorum. çok güzel burnu var, ama konu o değil. sen oralardayken buralarda yeni şeyler oluyor. abi sakalları kesti mesela. abinin sakalları yok artık. oha şey gibi oldu, bi daha çıkması imkansızmış gibi söyledim ehehe. evde oylama yaptım ve ona göre karar aldım. kızları aradım kesiyim mi dedim. biri kes diğeri kesme dedi. annemle babama sordum. annem kes babam kesme dedi. durum ikiye iki olunca ben de kendi tercihimle kesmiş bulundum. pixie var ya, benden bir yaş küçük. cry me out benim favori parçamdır. gerçi hepsi favori. istersen sana 20 şarkılık bir liste yapabilirim. ha sakal demiştim en son. bak konuyu örüyorum saçlarını örmek istercesine ehehe. keserken yüzümü doğruyorum resmen. tabi insan senede 5-6 defa kesince alışamıyor. bir gün kan kaybından ölcem. ölücem. ölecem. öleceğim. ha pixie lott'a tekrar gelince, şu ingilizlerin müzik ve sinema sektörüne hakim olmasını istiyorum sadece. bilhassa müzik sektörüne. uluslararası finansal piyasalardan çekilsinler istiyorum. londra borsasını bombalamak geçiyor içimden. gerçi boşver, içimden şarkılar geçsin istiyorum sadece. ne çok seviyorum şu şarkıları. 23 yılın mp3 haliyim. bu yaşı da devirmek üzereyim, az kaldı. evet yaş ilerliyor ve bunu çok düşünmek iyi değil gibi. aklıma gelmişken, 2014 kpss'ye hazırlanmayı düşünüyorum. bak düşünüyorum daha, düşün yani. ama girerim büyük ihtimalle. kazanırım da büyük ihtimalle. hani derler ya büyüdüğünde ne olacaksın diye. ben bu yaşıma geldim ve hâlâ bilmiyorum. gerçi şu an işim iyi ama canım çok sıkılıyor. işte bütün gün pc başında oturmaktan başka bi şey yok. iğrendim bilgisayarlardan cep telefonlarından bilhassa internet denen bu bok çukuru yerlerden. kpss olayı da işin tuzu biberi oldu, uzun bir süre ortalıkta görünmek istemiyorum bu sayede. burası zaten embesil kaynıyor. ha iletişim şeyini kafana takma. bunu sana daha önce birçok defa anlatmıştım. problem yok anlaştık mı meleğim. ha bi de geçen gün gittim askerlik işini falan hallettim. hani demiştim ya sana. netice olarak kasım 2015'te abbas yolcu. tabi şu an görünen durum bu. inşallah afganistan'a falan düşerim. bu kızın depresyonunu tekrar çekmekten korkuyordum ve korktuğum başıma geldi. daha önce intihar girişiminde bulundun mu dedim. evet dedi. iyi, bi dahaki sefere başarılı ol dedim ben de. beni çok geriyor, deli ediyor beni. intihardan kolay ne var. işin eğlenceli tarafı ise alternatifler üretebilmek. arkada iz bırakmamak, doğal ölüm gibi göstermek gerek. eğer kalp ritim bozukluğu olan ve ölmek isteyen erkek arkadaşların varsa, askerlik muayenesine giderken herhangi bir hastalığım yok desinler aile hekimine. sistem değişti artık, her şey soru-cevap şeklinde. her şey bir imzaya bakar.

dediğim gibi, artık buralarda pek görünmem sanırım. ama yazıcam sana her türlü. belki haftada bir belki on günde bir. ama mutlaka yazıcam sana.

görsel

çok güzel değil mi. baktıkça beni hatırlarsın.
varlığından bir kez daha haberdar olduğum bir kuzenim var. iki yaşında. en sevdiğim teyzemin oğlu. teyzelerimin en küçüğüdür bu teyzem. denizde kum bende teyze. tam 5 teyzem var. hepsini de çok severim ama bu söz konusu teyzemi daha çok seviyorum sanırım. hem fiziksel hem ruhsal hem mantıksal açıdan anneme çok benzer kendisi. bu kadının bir oğlu var ve ben o çocuğun varlığını unutuyorum arada sırada. kendi götümün yerini unutmadığım için şükrediyorum. maazallah kötü insanların eline düşer falan ehehe. dün eve gelirken birkaç çocuk giysisi gördüm odada. çok şirinlerdi hepsi. kimin bu dedim. ömer'in dedi kardeşim. ömer kim lan dedim. kuzenin dedi. hatırlamaya çalıştığımı görünce tüm ayrıntılarıyla açıkladı ve ben de anladım olayı. sana kalın kafalıyım diyorum inanmıyorsun. bak bir kez daha kanıtlanmış oldu işte. ben de dedim ki, iyi de ömer yani teyzemler bolu'da değil mi. evet öyleler tabi. biz bu akşam oraya gidiyoruz dediler. kız kardeşim ve kız kardeşim gittiler. bütün kız kardeşler böyle midir. abilere her şey en son mu söylenir. sen de öyle misin. sen de bazı şeyleri bana en son mu söyleyeceksin. şaka şaka. şaşırdım sadece. iki hafta kadar sütlaçtan kekten çörekten mahrum kalacağım ona yanıyorum ben ehehe. annem pek yapmıyor. kızlar olunca yapıyorlar da annem uğraşmak istemiyor. uğraşmasın zaten, yorulmasın. yolculuklardan nefret ediyorum sanırım. birkaç yıl öncesinden itibaren o otogara çok çok mühim bir şey olmadığı müddetçe gitmeme kararı almıştım. öyle de yaptım. pek yolum düşmüyor oraya. işin perde arkasını öğrenmek istersen bu durumu kelly clarkson'ın already gone parçası iyi anlatır sana. aman ne kadar da duygusal bir sebebim varmış be, ağlayacağım şimdi. sahi ya, ne zamandan beri kelly ablayı dinlemiyordum. breakway klibini izlemelisin. sinemada çalışan bir elemanı canlandırdığı bir sahne vardı. bir kıza bu kadar mı yakışır gömlek papyon ve buna uyumlu olarak saç stili. gerçi abartılacak bi şey yok ama, benim detaylara olan ilgim işte. bak senin yolculuğun da geldi aklıma şimdi. oha bir gün kalmış sadece. anlatacak ne çok şeyin vardır şimdi. gözlerini kocaman kocaman açıp "ağbiii noldu biliyon mu? buz dağına çarptık biiz" oha fazla oldu bu. bu duruma yakalanmak demet akalın'ın her yaza damgasını vurması düşünülen yeni albümünden daha iyi ama ehehe. bak aramızda kalsın, bu kadının bir şarkısı var listemde. sebebim diye bi şarkısı var 90'lardan kalma. sırf o yıllara ait olduğu için bulunduruyorum zaten. o kadar güzeldi ki o yıllar, şarkı-şarkıcı ayrımı yapmak imkansız. bir değer bir birikim var çünkü ortada. evet her neyse. bu geçmiş zamanla ilgili saplantılarım hepimizi içine gömecek kadar derin konulardır. şimdilik açmamak iyi gibi. ilk günden annemin canı sıkıldı gibi. ben zaten tüm gün işte oluyorum. babam evde olunca onun da her boka, hem de her boka el atması kadını yeteri kadar deli ediyor zaten. hep söyler bana; kesinlikle baban gibi olma. hayır kesinlikle babam gibi olmak düşüncesinde değilim. beni bir kadın yetiştirdiği için kadınları çok iyi anlıyorum. annemin neler çektiğini de gördüğüm için eşimle hayatımı nasıl paylaşacağımı çok iyi biliyorum. başbakanın dediği gibi, biz bunları iyi biliriz ehehe. birkaç gündür hava çok sıcak. gelip geçecek ama diğer günler gibi. eylül'ün ortalarında falan hava serinler. eylül ayına melankoli bağlamında farklı anlamlar yükleyen insanları bir yere toplayıp hepsini kurşuna dizsem amerikan savunma sanayisi ve dolayısıyla amerikan silah sermayesinin bir günde batacağını biliyor muydun? şaka yaptım, yapmam öyle bir şey. o insanları düşündüğüm için değil, borsayı düşündüğüm için ehehe. şaka şaka.
senin şarkın;

diyor ki; "ihtimallerin bana karşı olduğunu söylüyorlar, benim için imkansız olduklarını. sanki kalbimde bir delikle doğmam bir engelmiş gibi çocuk hastanesinde doktorlar tarafından ölüme terk edildim. ama asla umudumu kaybetmedim, çünkü başarı fiziksel değil psikolojiktir. dünya şiddetle dolu ve sokaklar benim eğitim alanım. eğer bir gün olur da düşer ve kazanmak için yanlışa kapılırsam herkese büyük bir mücadele içinde dövüşürken öldüğümü söyleyin. kenar mahalle farelerinden balonlar içinde kaybolmuş zengin çocuklara kadar herkese." bu şarkıdaki her cümle çok güzel. açıkçası bu güzelliği herkesle paylaşmak istemiyorum. mahrum kalsınlar bundan. o yüzden tam çevirisini yapmak gibi bir düşüncem yok. yaparım ama sadece sana atarım. dinlerken aklıma geldi de, baktım şöyle 4 gün kalmış sadece. sana zamanın çok hızlı geçeceğini söylemiştim. merak ediyorum, sonbahar senin için nasıl geçecek acaba. her şey planladığımız gibi gidecek öyle değil mi. işin içinde ben varsam neden olmasın. çok detaylı hesaplar yaparım, her yol haritası çok güçlüdür. derken aklıma geldi, ne zamandır cinayet tasarlamıyorum. inanılmaz bir beyin fırtınası oluyor. insanın ufku açılıyor. şaka yapıyorum deli misin. boş vaktimi böyle saçmalıklarla geçirmem. boş zaman varsa müzik vardır. eskisi gibi film bile izlemiyorum artık. animeleri de kaldırıp attım. müzik inanılmaz bir şey. şey, çünkü tanımı yok. hayatımdaki en gizemli, en manyak şey. bana göre müzik kulakla dinlenmemeli, kalple dinlenmeli. işte bunun gücünü o zaman anlayabilirler. çok yumuşak şekilde kelimelerin üzerinde yürüyor bu insanlar. derinden hissetmek gerek bunu. melodilerin nasıl oluştuğunu düşündün mü. çok ilginç değil mi. tam sigara dumanı gibi. bunları bir arada tutmak delice bi şey olsa gerek. herifler yapıyor bunu. bunu başarabiliyorlar. bize de dinlemek düşüyor. bu björk nasıl bir kadın hâlâ çözebilmiş değilim. gerçek değil bu kadın. sesi bir kızın saçlarına dokunmakla aynı değeri taşıyor. tabi benim açımdan. çok da fazla müzik dinlememek gerek esasında. insan kokain tribinde gezdiği için gündelik yaşama ayak uydurmakta zorlanıyor. beni kokain tribine sokan bir diğer şey ise adolf hitler. evet, adolf reyizin konuşmalarını izlerken birkaç karakolu havaya uçurasım geliyor. mein kampf'ı 17 yaşındayken bitirmiş olmamdan kaynaklanmıyor bu. mesela fidel reyizin konuşmalarını da izliyorum arada bir. ikisi de birbirinden deli. gerçi fidel'in çene bakımından maşallahı var. 8 saat konuştuğunu biliyorum. bilirsin, ispanyolca en sevdiğim yabancı dildir. almanca ise en iğrendiğim dil. ama nedense adolf reyizin üzerimdeki etkisi daha büyük. gerçi castro'nun jest ve mimikleri sayesinde durum eşitleniyor. nerden geldik bu konuya, niye kimse uyarmıyor beni. her neyse bak, dün çok deli bir yağmur vardı. gökyüzü ürküttü beni resmen. sapsarıydı. haziran 98 depremi geldi aklıma. neyse açmayalım bu konuyu.

attığım şarkının videosuna tekrar göz attım da, soldaki karakterin kaşı gözü ne çok benziyor bana öyle be. valla. ehehe.
günün parçası, dear england. ingiltere'de yaşayan ıraklı müslüman kardeşimiz lowkey'nin terrorist, obama nation, long live palestine, million man march, beautiful world ve tabi ki cradle of civilisation parçaları kadar çok derin anlamlar taşıyan şarkısıdır. der ki; "tanrı kraliçeyi korusun diyorlar. ingiltere rüzgarlara hükmeder. ingiltere genlerime işlemiş. ama ingiltere bize köle damgası vurdu. gözyaşlarının yanaklarda bıraktığı iz gibi. tıpkı kraliçenin tacındaki mücevherlerin dünyanın dört bir yanından yağmalanmış olması gibi. biz ırkçılığın içine gömülürken sen rahatlamaya çalış sevgili ingiltere. sana aynı fikirleri empoze eden kameraların kapandığı bir gün hiç olmayacak." bir gün tam çevirisini yaparım inşallah. dünya böyle bir yer. güney yarımküre'deki bir milyon çocuk batıdaki bir beyaz domuzun karnını doyuramıyor bile. bazı şeylerin farkına varmak gerek. bilinç sahibi ol, ama politikadan uzak dur. bu tür yazılarımı okuma bile. diğerlerine de söyledim bunu. söylediklerimi uyguluyorlar, çok güzel bu. şimdi için söylemiyorum bunu. ömrün boyunca uzak dur. oy dahi kullanma, kimsenin suçuna ortak olma. peki abi sen neden tersini yapıyorsun. diğer karakterimden sorumlu olmamam gerektiğini düşünüyorum güzel meleğim. diğer taraf karanlık, elimi tutmadan beynimdeki ıslak merdivenlerden aşağı inme. sen sağımda dur sadece, güneşi taç et başına. bazen solumdan uyanabiliyorum çünkü. her şey nasıl uyandığıma bağlı. kendimden nefret ederek, iğrenerek uyandığım çok oldu. yüzlerce defa. uykudan kastım iki saati geçmez. uyandığım zaman dünü hatırlamaya çalışıyorum fakat pek bir şey hatırlayamıyorum. sonra bu siteye ne yazdığıma bakıyorum ve daha da iğreniyorum kendimden. çünkü çok kaba şeyler yazmış olduğumu görüyorum. hep küfür hep saldırganlık. bu ben değilim diyorum, siliyorum o yazıyı ne kadar emek vermiş olursam olayım. sonra bu ruh haline uygun sakin sakin şarkılar dinliyorum. bunu yaparken halet-i ruhiyem melankoliğe dönüyor. melankolik olunca duygusallaşıyorum ve böyle olunca yazma ihtiyacı hissediyorum. yazıyorum da. sonra o akşam tekrar yatıyorum. uyandığım zaman çok sinirli oluyorum. sonra dün buraya bi şey yazmışsam o yazdıklarıma bakıyorum. duygusal şeyler yazdığımı görüyorum ve iğreniyorum kendimden. bu ben değilim diyorum, bu da ne böyle ağlak embesiller gibi. bu utanç verici durumdan çıkmak için önce kendime küfrediyorum sonra yazıları siliyorum. o gün hâlâ sinirliyim tabi. sinirli olduğum için insanı ciddi anlamda cani yapma potansiyeline sahip parçalar dinliyorum. böyle olunca daha da öfkeleniyorum ve daha önce yazmayı düşündüğüm, kafamın içindeki öfke dolu küfür dolu yazıları harekete geçiriyorum. bu öfkeli halimle pek dışarı çıkmam, başıma iş almamak için. geçiyor ama bu ruh hali. bazen bir iki günde, bazen 10 dakika içinde. ama bu sefer yine uyandığım zaman farklı şeyler oluyor. nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum ertesi sabah. her şey uykumun içinde oluyor. uyku inanılmaz bir olay. her neyse, mesele bu değildi. nefretini körükleyecek hiçbir fikir ortamında bulunma. ideoloji sahibi olma. olursan sınıfçı olursun. elinde olmadan gelişir bu. çünkü o düşünce kafana yerleşmiş bir kere. onun doğruluğuna inanmışsındır sen ve diğerleri yalan gelir sana. bu da senin kalbini ve zihnini öldür. seni robotlaştırır. senin bir kalbin var. nefret duygusunu uzak tut kendinden. gereksiz bu. boğazın çok iyi olacak birkaç güne. kalın giyinmeyi unutma yarından sonra. yarından sonra diye bir film vardı. felaket filmi. ne güzel moral veriyorum dimi. valideyi öp ellerinden gözlerinden. bol bol sütlaç yedirsin sana. unutma, yurt sütlaç dünyada sütlaç.

http://ulu.so/uh2r9h
bir kalem hiç silgi.

görsel

hayır benden ne şair olur ne ressam. sadece müzik dinlemeyi bilirim. http://ulu.so/ui1367
gemilerde kaptan tarafından tutulması gereken defterdir.
bildiğin aşıktır. (bkz: #17978159)
Can Dündar'ın 'Sarı Zeybek' kıvamında duygusal, anlamlı belgeseli.. Atatürk-Vahdettin ilişkisi ve Atatürk'ün Samsun'a çıkması anlatılıyor. Vahdettin vatan haini mi değil mi sorusunun cevabı da var.. Hain olarak lanse edilmiş..
can dündar'ın gölgedekiler adlı belgesel serisinden atatürk'ün samsun'a çıkma sürecini anlatan arşivlerde mutlaka olması gereken belgesel.
(#11177132)
zaten espri amaçlı yapılmış bi karşılaştırmayı ciddi ciddi yorumlayan zeki(!) yazar.hoş falan da gelmemiş.
8. nesil yazar. hoş gelmiştir. (#11162584) bu entry si ile abaza dedi ama canı sağolsun.
Yön radyo'da inanılmaz derecede, duru, akıcı, sakin ve hoş sesiyle şenay erdoğan tarafından hazırlanıp sunulan ve geceye duygu akıtan bir şiir programı. tam 12 yıldır yayında.
seyirin içine sevgilerini, üzüntülerini, hiç unutmak istemediklerini yazdığı defteri, sırdaşı, yoldaşı, arkadaşı...