bugün

dağlara, taşlara bile dert olan olaydır. 3 yıldır köye dedemin yanına mısır toplamaya giderim. bundan tam 3 yıl 1 hafta önce saat 07.32 sularında kalktım. kahvaltımı yapıp traktörde dedemi beklemeye koyuldum. boş boş bakınırken güzel bir köylü kızının beni izlediğini gördüm. onu etkilemek için hemen kuyudan su çekmeye başladım. suyu bırakacak kap kalmayınca suyu çekip çekip , çaktırmadan dökmeye başladım. eve dönerken traktörü ben süreceğim dedim ve sürdüm. bu her sene böyle devam etti ama bir türlü yanına gidip konuşamadım. o benim için bir (bkz: yaz aşkı) idi adeta. o kadar etkiledi ki beni tıpkı khaleesi' nin ejder eğittiği gibi o da karga eğitmişti. ona yaranmak için dağdan herkesin odununu ben taşırdım. neyse derdim çok uyuyacağım çok büyük bir sarsıntı geçirdim zira. bugün artık konuşma, tanışma cesaretimi toplamıştım nihayet. yine kargalarını eğitirken arkadan usulca yaklaştım ve seslendim:

- kargalar... zeki canlılar.
-?
-tıpkı bir buz kütlesinde kalmış canlılar gibi. nasıl ki buzda nefes almak imkansız. işte öyle. çok dert var. mesela yıllardır bakışırız ama isimlerimizi bilmiyoruz daha. ben Çağatay.
-?
-suskunluğun asaletinden sanırım. hoş bayan. heyecana gerek yok bak ben 3 senede anca gelebildim yanına ama şimdi dilim çözüldü.

epey bir sohbetimiz sürdü böyle pes edip dizlerinin dibine oturdum ve bu kadar süre sessiz ve hareketsiz kalışını hayranlıkla izlemeye koyuldum ta ki şu konuşmaya kadar:

d= dedem , n= ninem

d-Çağatay nerede? tarlaya gideceğiz haydi çağır da gelsin?
n-korkuluğa yardım ediyor galiba deli oğlan saatlerdir orada.

bir gülüşme, bir ses kafamdan aşağı sıcak sular... görmeden sevdiğim kadın, beni karşılıksız sevdiğini sandığım tek kadın madem yokmuş, hiç olmamış ki... ayağa kalktım, yavaşça doğruldum ve yüzüne baktım evet o bir korkuluktu. her sabah, her akşam yolumu gözlediğini sanıyordum ilk defa birinin ama öyle değildi. dert büyük a dostlar...