bugün

aramıza yetmez ulu cami minaresi
bizi ancak ayırır bakırköy tımarhanesi

sevgilim ben seni inek gibi sevdim
sen de bu sevgiyi katır gibi teptin

sevgilim aşkınla başım belada
seni düşünürken uyumuşum helada

not: sözler bana ait değildir. kaynak yazmak isterdim ama nereden duyduğumu hatırlamıyorum.
seviyorum ama kimi
en tatlı birisini
nasıl söylesem sana
ilk harflere baksana
Avuçlarımda beş çakıl taşı
Birkaç midye kabuğu senden arda kalanlar
Yanaklarımda sonbahar hüzün göz yaşı
Anılarsa mazideki yalanlar
Oysa senle gelmişti yüreğime bayram
Akdeniz seninleydi seyran
Sen; kelebeğin kanatlarında
Deniz aşırı ülkelerden gelip saran
Mavilerime maviler karan sevgilim
Kutsal ateşe benzerdi o buselerin
Tortusuydun , şarap tadında gecelerin
Sen hayallerim sendin gerçeğim
Eylül bezenmiş gurbet çiçeğim
Sıla kokardı tenin burcu burcu
Yokluğun bana ölüm orucu

Sınırsız yaşasak da bu aşkı
Yüreğimden tut beni, sımsıkı
Düşersem umutlarım düşer, ben biterim
Düşlerim sevgilerim biter, çeker giderim
Sessiz bir şarkı olurum dudaklarında
Kayıp yüz olurum bu şehrin sokaklarında
Beynimde vurgun veda sözleri
Göğsümde aşkın ayak izleri
Beni abislere gömdüğün günden beri

Kırmızı güllere düşen şebnem
Ey gönlümün güzelliği diğer yarısı
Yapraklar sararınca mı düşer
Düşeceğinden mi kesilir safran sarısı
Bu nasıl tutkudur nasıl ilk kalp ağrısı
Hangi canan saçlarında asar bir canı
Hangi gurbet sinesine basar
Böyle ayrılığı, ey canımın sancısı
*
arka sokaklarda bulmuştuk birbirimizi,
yaratmıştık kendi çizgimizi.
en güzel anlar kayıp giderken zamanımızdan,
kader ne yapıp edip ayırdı kalplerimizi.

hep böyle mi olmalıydı?
dürüstlük kazanmamalı mıydı?
nasırlaşırken benim kalbim,
sana orada bir yer kalmalı mıydı?

zaman dediler ilaçtır dediler,
kandık, dinledik birer birer.
bir daha kaybetmeyeceksem eğer,
yalan da söylerim ne fark eder?
bir gün gelir de unuturmuş insan,
en sevdiği hatıraları bile.
bari sen her gece yorgun sesiyle,
saat on ikiyi vurduğu zaman,
beni unutma.

çünkü ben her gece o saatlerde,
seni yaşar ve seni düşünürüm.
hayal içinde perişan yürürüm.
sen de karanlığın sustuğu yerde,
beni unutma.

o saatlerde serpilir gülüşün,
bir avuç su gibi içime, ey yar.
senin de başında o çılgın rüzgar,
deli deli esiverirse bir gün,
beni unutma.

ben ayağımda çarık, elimde asa,
senin için şu yollara düşmüşüm.
senelerce sonra sana dönüşüm,
bir mahşer gününe de rastlasa,
beni unutma.

(bkz: ümit yaşar oğuzcan)
bu yaşa geldim içimde bir çocuk hâlâ
sevgiler bekliyor sürekli benden.
insanın bir yanı nedense hep eksik
ve o eksiği tamamlayayım derken
var olan aşınıyor azar azar zamanla.

anamın bıraktığı yerden sarıl bana

anıların kar topluyor inceden
bir yorgan gibi geçmişimin üstüne.
ama yine de unutuş değil bu
sızlatıyor sensizliği tersine.
senin kim olduğunu bile bilmezken.

sevgiden caydığım yerde darıl bana.*
ben şimdi biraz da
senin için görüyorum;
gökyüzünün parlak
bakış seken mavisini.

ben şimdi biraz da
senin için duyuyorum;
gecenin o sarsak
yokuş çıkan ezgisini.

ben şimdi kanayarak
senin için yaşıyorum;
sazan derisi gibi
günlerimi külle soyarak.*
ben güzel gözlü kadınları severim
bir de küçük ayaklıları, uzun boyunluları
hem nasıl severim, öyle severim işte
terler avuçları, kesilir solukları

ben mahzun kadınları severim
yavru ceylanca kadınları, ürkekçe
hem nasıl severim, öyle severim işte
bilemezsiniz ne güzeldirler, öpüştükçe

ben akıllı kadınları severim
düşünen, az konuşan, çok bilen
her yerde, her zaman nazı çekilen

hem nasıl severim, öyle severim işte
içimde büyük, sonsuz ateşler yanmalı
ölümüm bile o kadının yüzünden olmalı

ümit yaşar oğuzcan
dilsiz apartmanından vefa apartmanına


bir dilsiz,bir kör,bir sakatım:
gönlümün yarasına bunları yazmaktayım
geceleri gündüzleri kenara koymaktayım
gidilecek tek yer var kokun olmayan
oraya doğru yol almaktayım…
vefa apartmanı:
kapa kapılarını,dön sırtını,
asla sana koşmayacağım
nasıl ki kırdın kolumu kanadımı;
bekleme;
pencere gül atmayacağım.

vefa apartmanı*
dik yamacın en tepesinde dört katlı
dışı sarı boyalı,yirmiiki kapılı
dördüncü kapıda bıraktım;
gençliğimi,hayallerimi,umutlarımı…
fakat yine de doymaz vefa apartmanı!
i̇hanet en çok sana yakıştı
şimdi çek perdelerini,kapa kapılarını
ankara* bugün seni izlemeli
yakma ışıklarını,
öyle karanlık ol ki
kimse fark etmemeli içindeki karanlığı
vefa apartmanı*
yıkıl git hayatımdan
adın dilime dokunmamalı…

dilsiz apartmanı*
yol üzerinde beş katlı
boyası dökülmüş,dokuz kapılı
sekizinci kapıdan girdi ihanet
soydu yalnızlığımı;öptü kokladı
elimden tutup pencereden baktı:
“bak”dedi:
“bütün yollar bana çıkıyor,gördün mü?”
baktım:
tepeye doğru üç yol
üçü de karanlık

dilsiz apartmanı*
aç kapılarını
yak ışıklarını
seni kimse görmemeli
ah kimse bilmemeli:
sekizinci kapıda neler yaşandığını
şimdi susuyorsun dilsiz apartmanı*
en büyük gururlar kapında yatmalı
dilsiz apartmanı*
yak ışıklarını,aç perdelerini
bin bir renkle doldur kapılarını
bugün bayramındır;
toprağa gömdün
vefasız ankaranın
vefasız apartmanını….
desem ki

desem ki vakitlerden bir nisan akşamıdır,
rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
sende tattım yemişlerin cümlesini.

desem ki sen benim için,
hava kadar lazım,
ekmek kadar mübarek,
su gibi aziz bir şeysin;
nimettensin, nimettensin!
desem ki...
inan bana sevgilim inan,
evimde şenliksin, bahçemde bahar;
ve soframda en eski şarap.
ben sende yaşıyorum,
sen bende hüküm sürmektesin.
bırak ben söyleyeyim güzelliğini,
rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber.
günlerden sonra bir gün,
şayet sesimi farkedemezsen,
rüzgârların, nehirlerin, kuşların sesinden,
bil ki ölmüşüm.
fakat yine üzülme, müsterih ol;
kabirde böceklere ezberletirim güzelliğini,
ve neden sonra,
tekrar duyduğun gün sesimi gökkubbede,
hatırla ki mahşer günüdür!
ortalığa düşmüşüm seni arıyorum.

(bkz: cahit sıtkı tarancı)
sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

mevsim dönüp de yeniden yeşermeye başlayınca rüzgâr
çıplağında o atın yine onlar koşacaklar
o çocuklar
o yapraklar
o şarabî eşkiyalar

onlar da olmasalar benim gayrı kimim var?*
Gözlerine bakarken
Güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
Bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
Kayboluyorum
Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin

Sırrını her gün bir parça veren
Fakat hiç bir zaman
Büsbütün teslim olmayacak olan...

Nazım Hikmet Ran
sevgilim kızma sakın
ve lütfen yalnış anlama
kırmızı rujunu sürünce
paramın yetmediği elma şekerleri
geliiyor aklıma
kosankarga
ne zaman yüksek bir ağaç görsem
en tepesine çıkar
aşkımızı yazardım
büyük harflerle
yıldızlar daha kolay görüp
aşkımıza şahit olsun diye
kosankarga
Maviye
Maviye çalar gözlerin
Yangın mavisine
Rüzgarda asi,
Körsem,
Senden gayrısına yoksam,
Bozuksam,
Can benim, düş benim,
Ellere nesi?
Hadi gel,
Ay karanlık...

itten aç,
Yılandan çıplak,
Vurgun ve bela
Gelip durmuşsam kapına
Var mı ki doymazlığım?
ille de ille
Sevmelerim,
Sevmelerim gibisi?
Oturmuş yazıcılar
Fermanım yazar
N'olur gel,
Ay karanlık...

Dört yanım puşt zulası,
Dost yüzlü,
Dost gülücüklü
Cıgaramdan yanar.
Alnım öperler.
Suskun, hayın, çıyansı.
Dört yanım puşt zulası,
Dönerim dönerim çıkmaz.
En leylim gece ölesim tutmuş.
Etme gel,
Ay karanlık...

ahmed arif
--NAZAN--
Bu şiiri yazan

yazdı şiiri for nazan

O yea başlıyorum şova o zaman

Nazan,seni ilk gördüğüm anda

içimdeki sevgi kelebeklerini kıpraştırdın.

Bakışın,gülüşün

Hançerler sapladın kalbime

Sana dokunamıyorum çünkü kirpi gibisin



Şimdi sen gidiyosunya

Bende gitmiş oluyorum

Çünkü kalbimi çıkarıp sana verdim ya

mecazi anlamda tabi

Yoksa ne vercem lan sana kalbimi mal mıyım



insanlar hep ikiyüzlü sahte,oynuyolar flan çok fena

Çok üzülüyorum ben bunlara

Bitek sen ve ben akıllıyız nazan anla bunu

Dünya bi pislik biz o pisliğin içinden açan kardelenler misali.

Herkes bok parçası biz sevgi pıtırcıklarıyız seninle

O yüzden evlen benimle



Gözlerim sizin mahallenin orda kaldı

O sokaklar sen kokar hala

Bende hep koklarım hiç ihmal etmem

inanmıyosan bakkal kemale sor lan

Sapıklaşıyorum mütemadiyen



Gel nazan çık benimle

Arabam falanda var

birtek senden olur bana yar

yarın yağacakmış buralara kar.

işte o kar damlalarını benim göz yaşlarım gibi düşÜN nazan

Çok romantik oluyo o zaman...





Bırakma beni tut ellerimden

Gelirsen sana hamburger ısmarlarım

Pelinle şeydada burda zaten

Sana komiklikler yaparım güleriz eğleniriz negzel

Yada olmadı bana şu kankanı ayarla..
Sen hayatıma girmeden önce değildim ben böyle,
Ve inanırmısın,kimseyi sevmemiştim böyle ölesiye.
Değer bilmedin.
Varmış gibi görünen aslında olmayan tek organdı kalbin.
Hani derdim ya sana sen "aşk" sın diye...
Sen bir hiçmişsin gözlerimde.
Ve son kez geçmişe bakıyorum.
"Neyim var?" diye.
Sen varsın.
Ve hep geride kalacaksın...
"...

sen
hala
anılarımın
en
beyaz
yanısın

sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda
çok eski bir şarkının adısın...
"

yılmaz odabaşı
Sevgili olmadığı, aşk kavramını zamanda kaybettiğin durumda hayali sevgili için bestelenebilir, misal:

A-rıyorum ama kimi
Ç-ok tatlı birisini
I-rak değilse benden
M-anasına baksana.
Baş harflerin oluşturduğu kelime şiirin yazıldığı zamandaki durumu tasvir eder.
Seviyorum ama kimi
seni la seni
uğraştırma beni
akrostişle falan
yeter sıkıldım...
""seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim
"uyandım bir sabah" gibi değil, öyle değil
nasıl yürür özsu dal uçlarına
ve günışığı sislerden düşsel ovalara

susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim
mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü
yitik ceren arayı arayı anasını buldu
adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek
soludum, üfledim,yaprak pırpırlandı ağustos dindi
seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

seni sevdim, küçük yuvarlak adamlar
ve onların yoğun boyunlu kadınları
düz gitmeden önce ülkeyi bir baştan bir başa
yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce
köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde
dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce
nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz
senet senet satılmadan önce
şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp
tanrı parsellenip kapatılmadan önce
seni sevdim. artık tek mümkünüm sensin.""

balböceğime...
Değmezmiş aslında,
Can çekişen umutların ardından,
Gözyaşı dökmeye
Üstelik herkese varken ölüm.
Ve sen razıysan uğurlamalara,
Ve ben hazırsam gitmelere.
Ne çıkar gideceğim yeri bilmesem.
Birkaç anıyı doldurup bavuluma,
Hatıraları takıp takıştırıp boynuma,
Terkederim kendimi.
Seni bulduğum yerde...

alıntı.
Sen yürürsün rüzgar yürür
Sabahlar sığmaz olur gözlerine
Her adımda çözülür bir karanlık
Şafaklar çiçek sunar ellerine
Gün tutuşur
Dağlar aydınlanır
Yeniden aydınlanır
Yeniden canlanan bu yaşam
Türküler dizer saçının tellerine

Sen yürürsün rüzgar yürür
Alıp savurur beni saçların
En kalabalık alanlara götürür
Bir cellat çıkar apansız
Bir fidan yeşermeden çürür
Ve kana bulanır ırmaklar
Baştan başa geçer kentleri
Kan temizlenir cellat ölür

Sen yürürsün rüzgar yürür
Mahpuslar soluğunla umutlanır
Toprak çatlar
Gökyüzü bıçak bıçak şimşeklenir
Görkemli bir yürüyüş başlar içimde
Ve bir tan vakti
Kırılır bütün güzellik yasaları
Ağaçlar aşk açar bahçelerimde

Sen yürürsün rüzgar yürür
Dallar eğilir
Yapraklar secde eder yürüyüşüne
Sular kabarıp dalgalanır
Köpüklü başlarıyla selamlar seni
Ve tanrılar kalır önünde
Ne beyler ne krallar
Seninle yazılır en büyük destan
En güzel tarih seninle başlar

Sen yürürsün rüzgar yürür
Bir sevinç boylanır dünyada
Çocuklar korkusuz büyür
Kan boğulur susar
Dokunup geçtiğin her kuraklık
Yemyeşil bir vadiye dönüşür

Sen yürürsün rüzgar yürür
Bizi bu deprem günlerinde
inan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz savaşmak öldürür...
b enim ilk aşkım
a nlamım, hayatım,
b iriciğim canımın içi
a rtık kalk ayağa da
m utlu mesut sarılayım sana.
sen vefakar nadide çiçeğim
jeosantrik nakaratların sevda tanrıçası
mutlak tebcilliğin layemutu
güncel Önemli Başlıklar