bugün

iki sene önce, yoğun siyasi baskıdan ötürü sevgiliyle kaliningrad'a (königsberg) taşınmış ve burada gider temizleyici olarak iş bulmuşsunuzdur. aldığınız haftalıkla kendinize ve sevgilinize kitaplar alır, aldığınız akşam yatağa geçip birlikte okursunuz. siz fazlaca yorulduğunuz için okuma sırası ona geldiğinde uyuyakalırsınız. siz uyuduktan sonra her gece aynı saatlerde bir kapı kapanma sesi gelir ama siz hırsızdır diyerek önemsemeyip uyumaya devam edersiniz.

soğuğun gökyüzünü deldiği sisli bir gecede su içmek üzere uyanırsınız. gözlerini ovalayıp, büyükçe esneyip göbeğinizi kaşıya kaşıya mutfağa gidersiniz. 1,5 litre su içip yatağa geri dönersiniz. yatarken sevgilinize "nasıl da sessiz, yok gibi" derken o da ne, sevgilinizin hakikaten yok olduğunu görürsünüz. telaşlanıp düşünmeye başlarsınız: işte yokluk ve hiçlik arasında farkın örneği. benim sevgilim varolan bir şey ama burada, erişim imkanımın kapsadığı yerde olmadığı için "yok." hiç ise varolmamıştır ne burada ne de başka yerde. tabii bu oldukça natüralist bir düşünce ama temelde böyle.

bunu düşünmeye devam ederken yanlış şeyi düşündüğünüzü fark edersiniz, düşünmeniz gereken aslında sevgilinizin neden burada olmadığı ve nerede olduğudur. "her neyse" deyip uyursunuz.

ertesi gün ona hiçbir şey çaktırmazsınız ama o gece onu takip etmeye karar verirsiniz. işe gider ve bir günde 78 gider temizliği yapıp eve dönersiniz.

yemekte portakallı ördek vardır. sevgiliniz "hadi aşkım, yemeğini ye, kahveni iç ve uyuyalım" der. siz bir dedektif edasıyla çaktırmadan "tamam, varoluş evrem" dersiniz ve yemeği yersiniz.

saat 01.11 olmuştur ve göz kapaklarınız planınıza ihanet etmektedir, zindelikten sıyrılmış uykuya biat eden vücudunuzu yatağa zar zor atarsınız. hello kittyli pijamalarınzı giyip soğuk yorganın altına titreyerek girip gözlerinizi şakacıktan kapatırsınız. sevgiliniz yanınıza serilir ay ışığından tezahür etmiş vücuduyla. saçlarının kokusu size ilk yediğiniz pudingi hatırlatır. o saçların dalgalarında avuçlarınızla sörf yapmak arzusu 5464831313 yıl geçse de yok olmaz. neyse.

siz masusçuktan horlamaya başlarsınız ve sevgiliniz yavaş yavaş kalkmaya başlar. bunu göremezsiniz ama ben görürüm, çünkü ilahi bakış açısı; ne hissettiğinizi ve düşündüğünüzü bile bilirim.

kapının kapanma sesini duyduktan sonra biraz bekleyip takibe koyulmayı planlarken tanrı güler. çünkü insanlar plan yaparken tanrı güler, bunu düşünürken siz de gülersiniz. sonra boğazınızı temizleyerek ayağa kalkarsınız, üzerinizi hiç değiştirmeden deniz geçmiş montunu giyip dışarı çıkarsınız.

sevgiliniz yolun karşısında rüzgardan gözünün önüne gelen saçlarını yüzünden çekip ellerini cebine koymuş ve hızlı adımlarla yürümektedir.
.

siz yaklaşık 2 mil takip akabinde sevgilinizi o yere giderken görürsünüz... aman tanrım... hüzün.... hazan.... hüsran.... dasein diyerek sevdiğiniz, varoluşunu öpüp kokladığınız o sevgiliniz sizi ve daha önemlisi heidegger'i bırakıp kant'ın mezarını ziyarete gelmiştir. o anda aklınıza birden logos gelir. logos'un eski yunanca söylemek anlamna gelen "legein"den türeyen "söz" anlamındaki bir kelime olduğunu düşünürsünüz.

o lanet mezar başında ağlayan sevgilinizin arkasından yaklaşıp "böh" demek istersiniz ama ciddi olmanız gerektiğini bilerek "sana diyecek hiçbir logos'um yok, yazıklar olsun" diye sitem edersiniz. o bunu duyar ancak arkasını dönmeden "beni anlamalısın: eğer şeylerin ardında değişmez asıl gerçeklik yoksa görünen nasıl olur da gerçek kabul edilir, görünüm sürekli değişir. morphe yi hatırla. res extensa'yı, capax mutationumu hatırla, uzamsal şey değişebilirliğe sahiptir. bu nasıl gerçek olabilir?" der ağlayarak.
siz biraz bekleyip yazıklar olsun gülümsemesiyle "ah ah... fenomenden başkasına algınla erişemezken fenomenin ardındakisözde numeni bilemediğini dahi kabul ederken onun gerçekliğinden ötekini değilleyerek nasıl emin olabilirsin? husserl belanı versin. sana yönelen bilincimin iq. sartre 'aşk bilinçleri birleştirme çabasıdır ama bu çaba boşunadır, herkes kendi bilincine mahkumdur' derken ne kadar da haklıymış" der ve titreme başlarsınız, titrerken elinizi cebinize koyup "amma soğuk ha" dersiniz, sevgiliniz "aynen bro, bayağı soğuk ama sana göre daha soğuk ve bana göre daha az soğuk olması rölativizme örnektir" der.

siz onu onaylarsınız ve etrafa bakınırken başınızın arkasında bir acı ve ses duyarsınız. yüce hades, sevgiliniz bir colt pythonla ateş etmiştir. sizi öldürmüş ve hiç kant bırakmayacaktır. sonra sevgiliniz kaynağını bilmediği bir korkuya tutulur. bu korku "ölümün yanıt yokluğu" olmasından ötürü gelir. evet, levinas haklıdır.
Yeniden hatırlanmış berbat bir anıdır. Hayatım hayal kırıklıkları ile dolu.
sevgilinin kendi tercihidir der geçerim dediğim mesele.

ben de gizli gizli popper'in mezarına gidiyorum ne var dedirtir ayrıca.