bugün

GEnellikle flört'ün ilk aşamalarında başa gelen, uygun zaman için çabalamanın gerektiği, tutulduğunda yüreğin balmumu gibi eridiği, bayan olanın kızardığı yere baktığı, erkek olanında acaba yanlış mı tuttuğum dediği, sevgilinin elinin ilk defa tutulmasıdır.
kızlara sormak lazım onlar unutmaz, heyecanlıdır büyük ihtimalle. *
karşı taraf elini geri çekmiyorsa ilişkinin resmi başlangıcı sayılır. hislerden hislere koşarsın. bir daha çok nadir o eli tuttuğunda kalbin öyle deli deli çarpar.
sene 1996 (yaşlandık yahu) neyse sevmelerin güzel olduğu zamandı (ya da herkesin bir güzel çağı vardır ya onlardandı [hani bizim bir türlü yakalayamdığımız o güzel, kadim, efsunlu bayramlar gibi]) o dönemlerde bir insan sevmek, dünyalar güzeli, gözleri yeşile çalan hafif menevişli, kolları süt beyaz alnına inen düz kalın telli siyah saçları, ve billahi topuz yapılan saçlardan kurtulup ensesine yarpuz gibi dağılmış tek tük telleriyle, kaşlarına değen uzun, up uzun kirpikleri gözlerine kümülüs gibi çökmüş hüzün bulutları ve de burnundan yanaklarına dağılan o güzelim çilleriyle bir insan çarpıyor sol memenin altında.

aylar var açılamamışım. sabahlara kadar ne mektuplar, şiirler dizip dizip durmuşum. sabah körü ayağa fırlamış taze, yalın, ferah mayıs sabahlarına koşmuşum. aşk hali bu berikine göre aptal, komik ve şaşkınca ama aşık'a göre bir derya, umman 4 kapı 40 makamın en yücesi 4. kapı 40. makamın en ötesi tanrısal varlığa erişmek gibi bir şey. sonra bir gün salkımsöğütlerin en güzel (ne de güzeldir ne de hüzünlüdür lan o ağaç) eğildiği anda bir insan beliriverir karşında. artık kuş çırpınışları bitmiştir. firesiz çekmişsin acını. bir aşkın mayasında ne olması gerekiyorsa onunla yoğurmuşsundur büyük aşkını. sağ elinin avcunu açıp bir güzel şiir sunmuşsun sevdalına ve karışıp gitmişsin salkım salkım dökülen mayıs ışıklarına.

saatler, günler geçer. ne ki bu teknoloji ne bir cep telefonu ne face ne cart ne de curt. 3 yolun var ya tesadüfen karşılacaksın ya sen gidip onu bulacaksın ya da o seni. bunlardan üçüncüsü oluyor. öyle ki o da cebinden bir kağıt parçası çıkarıp uzatıyor. mis gibi bir yazı, sade, temiz duru. sanki sayfanın altın oranına iliştirilmiş. arka arkaya dökülen kelimeler derelere, dereler nehirlere ve nehirlerin denizelere dökülmesi kıvamında. böyle olmalı diyorum. hayalimdeki gibi gibi her şey. damla damla birikiyor. bir anda tükenip bitmeden.

derken zaman yine geçip gidiyor. ve bir gün ilk yakınlaşmada bir güzel ceviz ağacının dibinde oturmuşuz. yanıbaşımızdan ince ince bir dere akıp gidiyor kendi halinde. mürdüm erikleri dünyadan bihaber. elimi tutuyor. hayatımda ilk defa bir el tutuyorum. yabanıl bir duygu ama ölümüne güzel. o eller saatlerce kopmuyor birbirinden ve tam 7 sene hiç kopmadan aşkla tutuşuyolar. sonra bir gün her şey gibi ömrünü tamamlayıp tarih sahnesinden çekiliyolar.

insanın ömrü hayatında tuttuğu ilk el gibisi yoktur. yeri doldurulamaz değildir ama kendi içinde bir başka özel anlamlar taşır.
yürekte aşkın tesiri ile erime yaratan, sımsıcak kalple gezdiren, akıldan çıkmayan eylemdir.
kalp yerinden çıkacak gibi olur. o ilk tadı bir daha asla alamazsınız, evlenseniz bile...
sevgilinin bir de yanakları hafiften kızarıyorsa o eller daha çok kenetlenir. ilk elini tutuş zordur. ya ne tutuyon derse diye kendi içinde acaba şimdi mi şimdi mi diye düşünürsün ve yapışı verirsin eline.
heyecandan sırılsıklam olan iki el ve garip duyguları beraberinde getiren eylem.
ne kadar rahat olunursa olsun, her insanın çekinerek başladığı bir istektir. halbuki yanındaki sevgili de aynı şeyleri düşünüyor ve yapamıyordur ve ilk atağı senden beklemektedir. ve görev başarı ile tamamlandığında alınan haz, paha biçilemez.
efendim şu an sevgilim olan meleğin elini ilk tutma girişimim yaklaşık 2 sene öncesine dayanır, o zamanlar sevgili değildik. otobüsteydik, annesiyle konuşuyordu. neden bilmiyorum korku duyma kisvesiyle şaka yollu elini sıkıca tutmuştum ve kendisi elini sertçe çekmişti. işte, nerden nereye... hava soğuktu, ellerinin ne kadar sıcak olduğunu hala hatırlarım.
(bkz: küt küt atıyor kalbim)
Üşüme bahanesiyle kalkışılan, yüreği ateş gibi ısıtan eylem.
Egitim icin yurt disindaydim. Taniyordum zaten onu ama iliskimiz yoktu. Oradayken baslamisti internet araciligiyla... Saat farkina ragmen hayatlarimizi eslemistik. Bazi geceler webcamlerimiz acik, beraber uyuyup beraber uyanmistik. O ise, ben yuksek lisansa... Sonra bir tatil gunu geldi catti. Havaalanindaki karsilasma, o soguk gunde sicacik bir el.

Sevdiginin elini tutmuyorsun iste. Yuregini tutuyorsun. Ruhuna dokunuyorsun. Simdi yanimda degil artik. Nerede kimbilir. Ama o el simsiki avucumun icinde o gunden beri
bir el başka bir ele bu kadar hasret kalmamış ve bu kadar sevdalanmamıştır.
bir el, başka bir elin ayazında hiç bu kadar kalmamış, ateşinde hiç bu kadar yanmamıştır.
Şimdi nasıl başlasam anlatmaya... Böyle ılık ılık bir şeyler olur içinde. Isı değerleriniz yükselir. Dünya ya çok hızlı döner ya da zaman durur birden. Anlamazsınız. Güvende hissedersiniz kendinizi. Tamamdır artık, kralı gelse bir şey yapamaz size. Son bulur gözyaşları sizin için.

Çok sıcak, kavurucu bir hava da balığa çıkarsınız ya öyle bir ferahlık da olur içinizde. Hem uzak hem yakın ifadesi yok olmuştur sizin için. Sadece yakın vardır artık , sadece O vardır.

Bu yazdımlarımı sadece siz hissedersiniz. Yoksa hayat devam ediyordur. Dışarıdan emin olun ki işe geç kalmış biri kadar normal görünürsünüz. O fırtınılar içinizdedir.
Sen hala o anın heyecanını yaşarsın ama karşında bir öküz oluşur zamanla.
oncelikle bir sevgili gerektirmekte olan durumdur.
uğruna her şey feda edilebilecek, gerçekleştiği anda zamanın durması istenen eylem.
bacak aranızdan sıvı akışkan bir sıcaklık hissi yoksa aşıksınız demektir.
belki de ilişkide en masum andır.
yolda birlikte yürüyorduk, ilk defa buluşmuştuk zaten ama sanki bir şeyler eksik gibiydi, evet, birbirimizin elinden tutmuyorduk, farkındaydım ama sormaya çekiniyordum, çekingen biriydim.
karşıdan insanlar geliyordu.
sonra ;

+bir şey diyeyim mi?
- söyle aşkım.
+ karşıdan insanlar geçiyor ya..
- evet?
+ aramızdan geçiyorlar, bizi ayırıyorlar, bizi ayırmalarına izin vermeyelim, ellerini tutabilir miyim?
- ay evet tabiki aşkım, sen ne tatlı birşeysin öyle ya.
(bkz: Oha kesin verecek)
zaman yavaşladı sanki eline uzanırken. parmakları yavaşça açılıp avuçiçi göründüğünde kalp atışım hızladı. parmaklarım dokunduğunda eline o kadar heyecanlandımki orada öleceğimi zannettim ama sakin tavrımı korumaya çalışıyordum. ellerimiz birleştiğinde ve sıkıca tuttuğunda... ölmek ne de güzel olurdu o anda, ölmek anlam kazanırdı sonunda.
Unutmak zorunda kaldığım bir anı daha.
terlemişti benim elim, çok terlemişti. onunki de öyle. teleferikte..