bugün

hayırlı babalar arkadaşlar...

namütenahi karanlıkların, adeta erken doğum sancısıyla kulakları iğfal eden çığlıkları, kısa bir suskunluğun ardından yasak meyvesini bırakıverir kucağa. ağlamaz önce diker gözlerini; bakar, tanıyamaz ve tanınmaz, bilinmez. dağlamaz önce yürekleri, yakar bir süre ve akar gider yaktığı yerden. kalplerin buğulanan penceresine, nefesi yettiğince dağlayıverir ismini, sanki gölgem gibi zifiri, sarhoş halim gibi itici, tıpkı ben gibi deviriverir yapayalnız cismini...

söylesene! sevgilinin babasıyla evin en yasak bölgesinde çılgınlar gibi sevişmek değil de nedir özgürlük? o mutfakta dudaklarının tadına baktığım koca yürekli adamın yıllarca aynı yastığa baş koyduğu karısı, en güzel yemeklerini yapmadı mı orada? en güzel bayram sabahlarını orada geçirmediler mi? söylesene etu söyle! demlikten tüten taze çayın kokusu ilk oradan dağılmaya başlamadı mı evlerine yıllarca, benim onu sonsuza kadar seveceğimi düşünen sözde sevgilim, çocukken ilk orada düşüp başını masanın ayağına vurmadı mı?

işte ben var ya ben, ben tam da babasının onu yerden kaldırıp sırtını sıvazladığı noktada yapıştım dudaklarına müstakbel kayınpederimin! ah birader; özgürlük yasakları çiğnemekse eğer, sakız gibi çiğnedim sevgilimin evinin en mahrem yerinde... yemin ederim yaptım bunu...

***

öyle güzel anlatıyordu ki manyak herif, kafası trilyon olmuş, bi duble daha içse geberip kalacak masada, şiirini mırıldanmaya devam ediyordu:

gürkan: nnn namütenahi karanlıkların adeta erken doğum sancısıyla kukk kulakları iğf...

etuuu: tamam yeter amk kanım dondu zaten. şimdi sana sövsem nasılsa hatırlamıcan sabah, gel eve gidelim yeter içtiğin.

gürkan: yemin ederim ki yaptım birader. yemin ed...sshh...

etuuu: lan vurucam şimdi bi tane sus tamam.

mekandan güç bela çıkıp atladık bi taksiye, öküz gibi yağmur yağıyor. apartmanın önüne geldiğimizde sevgilisi nilay bizi bekliyordu. aslında sevgilisi değildi ama o öyle sanıyordu, öte yandan güzel de bir şeye benziyordu, levent yükselvari bir iç sesle: "ten beyaz saç kızıl güller, kahkahasında bülbüller" diye mırıldandım içimden. nasıl bir insan evladı, böyle bir kızı babasıyla aldatırdı ki? hem de babasıyla amk. annesi olsa anlarsın da hani dersin ki "bu kız böyleyse anası da güzeldir" deyip kalkışırsın bi maceraya. mantıklı bir sebebi olur ama mantığı yok işte aşkın, cenab-ı hak aşkın kimyasından mantığı çıkarmış, muhtevasında yalnızca yoğun miktarda gözleri kör eden tutku var.

gürkan'ı ite kaka indirirken taksiden, nilay geldi o da çekmeye başladı; sinirli, burnundan soluyor, ben parfümünü kokluyorum bir yandan, davidoff cool water sürmüş, benden kaçmaz:

etuuu: noluyo ya hanfendi bi dakka çekiştirmeyin siz kimsiniz?

nilay: ben sözlüsüyüm beyefendi. yaa offf bu ne hal gürkan ya? ne yaptınız böyle öldürecek misin kendini? siz kimsiniz bu arada arkadaşı mısınız?

etuuu: hanfendi bi saniye belim. ahh belim. bi saniye, ben etu, gürkan eski arkadaşımdır. bu arada rica etsem taksi parasını öder misiniz elim dolu eheh.

nilay: tamam ödiyim de bu ne hal ya. siz mi içirdiniz böyle?

gürkan: nilağğğyy aşkım sen nerdeğn çıktğınnn..

etuuu: aşkım mı? hahahahahahahahaa.

nilay: neye gülüyosunuz böyle. ay neyse kusucak galiba eve çıkaralım çabuk.

etuuu: tut hadi tut çıkaralım tek mi çıkarıcam kedi ölüsü gibi ağır.. bu arada isim nilay'dı dimi? gürkan epey bahsetti sizden bu akşam.

nilay: allah allah bak sen, ne konuştu acaba.

etuuu: eve çıkalım da...

gürkan'ı yatağına yatırıp kendimi salondaki koltuğa bırakıverdim. öyle yorulmuşum, kan ter içindeyim. insan eti ağırdır derler, sarhoş taşımak ne zor iş... gömleğimi ucundan tutup içime rüzgar yapsın diye ileri geri silkelerken, nilay'la arada sırada göz göze geliyorduk. o da bir şey söylemiyordu ben de. "pff ne sıcak" diye kendi kendime söylendiğimde "aynen" diye karşılık verdi. işte bazen bu kadar basit ve anlamsız, bu kadar üzerinde durulmayacak bir andan bile iletişim doğabiliyor:

etuuu: hakikaten felaket sıcak var bi de eve taşırken kan ter içinde kaldım tff tff tff. baksana gömlek bile sırılsıklam oldu..

nilay: evet çok sıcak bu aralar, zaten son 100 yılın en sıcak yazı mı ne olacakmış öyle okumuştum bi yerde..

etuuu: aa nerden anlıyolar peki son 100 yılın olduğunu acaba? 100 yıl önce ölçmüşler mi?

nilay: hahahaha valla bilmem yani heralde tahmini bişiy söylüyolar.. bu arada kahve içer misin veya soğuk bişey, sormayı unuttum sinirden. böyle konuştuğuma bakma yani sana da çok kızgınım, nası izin verdin böyle kendini dağıtmasına!

etuuu: valla bi anda oldu inan ben zaten sonradan gittim onun yanına beni aradı telefonla. hatta beni aradığında bile sesi kötü geliyordu yani zaten sarhoştu.

nilay: hıı neyse kahve mi soğuk bişey mi?

etuuu: kahve alayım madem, üçü bi arada yapıcaksan boşver ama ben şekersiz içiyorum çünkü.

nilay: yok normal yapıcam zaten tamam.

mutfağa giderken arkasından baktım boş boş. çok güzeldi ama o an için öyle düşünmüyordum yani o anlamda... kahveleri getirdikten sonra biraz muhabbet etmeye başladık. başlarda soğuk davrandım, tuhaftı hareketleri. havadan sudan konuşurken gürkan'a getirdim mevzuyu. nasıl tanıştınız nasıl başladınız falan derken açılmaya başladı birden:

etuuu: ee anlatsana biraz gürkan'la nası tanıştınız?

nilay: biz mi? ya benim üniversiteden arkadaşımın kuzeni gürkan. öyle arkadaş ortamında falan derken... öyle yani, ne bileyim bi anda sorunca tuhafıma gitti hmhmm. yeni sayılır zaten, eğhm sen nerden arkadaşısın?

etuuu: eski ya bizim baya eski arkadaşım. bu arada ister misin şimdi uyansın kussun sağa sola hahahahaha. leğen koysaydın yanına bi tane keşke..

nilay: aa dur iyi geldi aklına. kusar musar şimdi sağa sola ıyk iğrenç ya midem kalktı nerden getirdin aklıma.

etuuu: ehehe koy koy. kapısını da kapat ya rahat konuşalım...

nilay odaya gittikten sonra arkasından yavaşça gidip izledim koridordan, hareketlerine baktım, leğeni koyduktan sonra bakmadı bile gürkan'a. sanki ne bileyim... bıkmış gibiydi bazı şeylerden. hani insan biraz bakar, saçını okşar veya ne bileyim üzerindeki yorganı falan düzeltir.

o duymadan tekrar gidip oturdum yerime, düşündüm acaba anlatsam mı diye olanları. söylesem de nasıl söyleyecektim, akıl alır gibi değildi. bir insan sevgilisini babasıyla nasıl aldatır amk aklım almıyordu... nilay geldi, odada leğeni gürkan'ın yanına koyarkenki yüz ifadesi hala aynıydı. "şimdi söylemezsem çok yazık olacak kıza" diye kendimi gazlayarak atladım mevzuya:

etuuu: ya nilay... ben sana bişey söylicem ama sakin ol tamam mı? bak bu hayat çok saçma sapan bi hayat, hiç kimseye annene babana bile güven olmaz hakikaten. benim de başımdan trilyon tane olay geçti, hep yaşadım gördüm bunları. önce bunu söyliyim yani, kimse için hiç kimse için üzülmeye değmez bunu bilerek, farkında olarak dinle beni lütfen...

nilay: tamam ya allah allah merak ettim anlat. gürkan'la alakalı kesin?

etuuu: evet onunla ve seninle, ikinizle alakalı. hatta üçünüzle..

nilay: üçünüzle derken? nasıl yani.. üçüncü kim?

etuuu: baban nilay.

nilay: babam mı? haaa tamam anladım ben senin ne diceni... gürkan anlattı sana demek ki... evet babam gürkan'ı pek sevmedi baştan beri. bi kere tanışmaya çağırmıştım bize misafirliğe. babamın pek gözü tutmamıştı, o günden beri de söyler durur ayrıl o çocuktan diye. tamam ya şimdi anlaşıldı sizin bu geceki haliniz, gürkan desene o yüzden bu kadar içti. ahh aşkım ya. kıyamam ona. offf.

etuuu: ya kızım sen geri zekalı mısın? ayakta mı uyuyorsun?

nilay: ne alaka ya doğru konuş. başka bişey mi var anlatsana..

etuuu: ya offf nasıl söylicem bilmiyorum, vallahi inan ki ben de hala şoktayım ve üzgünüm... şimdi bak nilay, gürkan'la baban seni aldatıyorlar. yani offf nası anlatayım, anla işte desem nasıl anlar ki insan böyle bir şeyi. bak sakin ol tamam mı. sadece sakin ol... bu akşam gürkan bana her şeyi anlattı tek tek. babanla ilişkileri olmuş. ayy yok benim içim kaldırmıcak ben gideyim en iyisi...

nilay: abiiiii sen ne diyosun ya şaka mısın? babam? benim babamla? hahahahahahah manyaksın sen.

etuuu: maalesef durum ciddi nilay. olay gerçek. dedim ya kimseye güven olmaz. hayat işte.

nilay: ağğ. ya abi nası olur böyle bişe allahım. şaka mı bu ya... ahaha sinirim bozuldu. hahahahahahha. sıçıcam şimdi gürkan'ın ağzına. uyan lan uyannnn hayvan...

avaz avaz bağırıyordu. tuttum kolundan çektim koltuğa tekrar. saçlarından kavradığım gibi omzuma yapıştırdım kafasını. ağla dedim, bağır ama ağla. bırak gürkan'ı... şimdi bu amk evinden beraber çıkıp gidelim, o da sabaha yapayalnız uyansın. boşver dedim.

hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, kolumu sıkıyordu sinirinden. sanki evladı ölmüş bir anne gibi ya da ne bileyim, annesini kaybetmiş bir evladın çaresizliğine bürünmüş gibi, çocuk gibi ağlıyordu, aldatılmış gibi ağlıyordu. aldatılmıştı zaten ama babası tarafından, güvendiği, belki de evlilik hayalleri kurduğu gürkan tarafından. susmadı hiç, başı omzumda, eliyle yarım saat kolumu sıkarak ağladı.

o an aşık oldum ona. bi anda. sımsıkı sarıldım, bi yandan saçlarını okşarken, bi yandan da parfümünü koklamadan edemiyordum. taa apartmanın önündeyken burnuma gelen o koku, meğer aşık olunca bi başka kokuyormuş... o fark etmiyordu tabii, saçlarının arasında burnumu dolaştırken dalmışım. eskiden, çok eskiden sevdiğim kız geliverdi aklıma, o ağlarken ben dalmışım. o ağlarken ben de ağlıyormuşum meğer:

nilay: ğkk mhss yaa sen neden ağlıyorsun, bak daha fena oldum şimdi ğğ.. bizim yüzümüzden sen de çok üzüldün..

etuuu: hiç olur mu? senin gözyaşlarını hak etmeyen bir erkek için ağlaman esas üzdü beni, sarsıldım çok. eski yıllar geldi gözümün önüne dalmışım..

nilay: dur burnunda saç var bi dk aliyim.

etuuu: parfümün harika bu arada..

nilay: pff ne alaka şimdi boşver parfümü baksana ne dünya be.. babamın şerefsizliği, gürkan'ın adiliği... bu yaşta bunları yaşadıysam ben...

etuuu: boşver... bu yaşta bunları yaşıyorsun da, gelecekte de yaşayacaksın demek değil bu. unut bu anı, olmadı say. gürkan hiç olmadı, ben sildim bak, sen sevgilim sandığın adamı, bense eskilerden bir arkadaşımı kaybettim bu gece. hiç düşünmeyelim gel gidelim bi an önce... hakikaten yaa niye hala duruyoruz burda? gidelim ya...

nilay: gidelim... götür beni...

sokağa çıktık. nilay öyle bir çökmüş ki adam akıllı yürüyemiyor bile. bi kolumla onu sarmışken, bi yandan da sokağın başında gözüm taksi arıyor. ben de yorulmuşum. ana caddeye doğru yavaş yavaş yürürken elimle cebimi yokladım, sigaramı çıkardım. "sigara kullanıyor musun" dediğimde, cevap vermedi. ben yaktım bi tane, hiç ses çıkarmadan yaktığım sigarayı dudağımdan çekip iki derin nefes aldı. sonra tekrar dudağıma koymaya çalıştı. off yarabbim, ben harbiden aşık olmuştum...

ana caddeye çıkıp taksi bekledik 10 dakika kadar, taksi gelince hiç sormadan "bana gidiyoruz" dedim. itiraz etmedi. sadece "uzak mı? çok yorgunum" dedi titrek bi sesle. atladık taksiye, her zamanki gibi buğulanmış cama bir şeyler çizme huyum gayriihtiyari vuku bulmuş, nilay yazmışım cama. "ne çiziyorsun cama" dedi. hiiç dedim, bozdum elimle. güldü hafiften, "niye gülüyorsun" dedim, hiiç dedi... güldüm ben de, taksiciyle göz göze geldik aynadan:

taksici: hocam valla bu zamanda imreniyorum sizin gibi çiftlere. sizden önce bi karı koca bindi arabaya, kavga kıyamet, kadın dersin yani ama o kadın haliyle bi laflar ediyor aklım şaştı. kıyamet alameti vallahi. ahlak iyice bozuldu. ne kadının erkeğe saygısı, ne erkeğin kadına saygısı kalmadı.

etuuu: haklısın valla abi, iyice bozuldu toplum. e parayla alakalı tabii. neşesi bozuk milletin, geçimsizlik, parasızlık, borç harç falan.. bi evliliği sürdürmek kolay değil bu zamanda. hep masraf. patlıyor bi yerden tabi kavga.

taksici: siz iyi anlaşıyorsunuz ama, bravo valla.

nilay: yok biz evli değiliz, sevgili de değiliz. bilip bilmeden... neyse.

etuuu: neyse ya problem değil. arkadaşız sadece.. hatta yeni tanışt...

taksici: haaa kusura bakmayın ya, benimkisi demek ki.. yakıştırdıysam... pardon.

yeni tanıştık derken nilay'ın bakışını hiç unutamam. evlilik yıl dönümünü unutmuş kocasının yüzüne ekşi ekşi bakan kadın gibiydi. komikti...

eve doğru yaklaşırken nilay'a doğru baktım, dışarıyı izliyordu. "güzeldir buralar sakindir" dedim. "hmm öyle gibi" dedi. "e bu saatte daha sakindir tabi" dedim. "hmm saat kaç oldu hakkaten ya" dedi. "napıcaksın geç oldu işte" dedim.

indik...

biliyordum morali çok bozuk olduğu için ve acilen derdini paylaşacak birilerini aradığı için benimle muhatap olduğunu. yoksa yüzüme bile bakmazdı belki. başka bir ortamda, başka bir zamanda olsaydık, bu kadar konuşmazdı bile belki. ne bileyim, öyle hissetmiştim bir an...

asansöre bindik. aynada gizlice dişlerime bakarken ona bakıyordum çaktırmadan. arkası dönüktü, kat aralarındaki kesitlere parmak uçlarını sürtüyordu. bi eliyle de çantasını kavramış. yazık... babası geldi aklıma. ulan yuh be kardeşim, nasıl olur ya. bir de kandırmış kızı, "ayrılın sevmiyorum o çocuğu hoşlanmadım sana göre değil" diye. ayıp be... ama hayat ne tuhaf, acı tesadüflere gebe saçları dağınık bir kadın gibi tıpkı. doğurduğu çocuk hep gülüyor. acı da olsa hayat, doğurdukları neşeli oluyor. bir de benim kucağıma bir çocuk bıraktı ki...

eve girdik, ceketimi çıkarırken yapıştı dudağıma. şok olmuştum ama bıraktım ben de kendimi. hiç beklemiyordum, sarıldım. duvarlarda döne döne, sürüklene sürüklene mutfağa girdik. mutfağa karşı ayrı bir ilgim olmuştur her zaman ama yine de temkinliydim. koridorun ışığı hafif aydınlatıyordu olduğumuz yeri... tokat yemiş gibi çektim kendimi aniden, ne yapacağımı bilmeden, bağırdım bir anda, olmaz dedim:

etuuu: salaksın sen kızım, napıyosun? ne yaptığını sanıyorsun? manyak mısın gece gece?

nilay: sen başkasın, hoşlandın sen de benden. niye böyle yaptın şimdi? içine ettin her şeyin.

etuuu: ya ne bileyim. saçma geldi, bi anda. bilmiyorum, şaşırdım. pff. ayrıca ne hoşlanması.. sen benim arkadaşımın sevgil...

nilay: sen şaşırmışsın hakkaten. hhahaha ne arkadaşı? ne sevgilisi? alzaymır oldun galiba.

etuuu: kızım şaşırdım işte diyorum ne dediğimi bilmiyorum. gel buraya. gel...

kolundan tutup çektim kendime doğru, sarıldım yine sıkıca. bu sefer isteksizdi ama. "gel buraya" deyip yapıştım dudağına. geri itti. tekrar çektim kendime, kucağıma alıp mutfak tezgahına oturttum. deli gibiydim, deli gibiydi... her geçen dakikanın babasından ve gürkan'dan alınmış bir intikam olduğunu sanıyordu, ben de farkındaydım her şeyin ama o an... o an nilay benimdi. o gece sadece benimdi. öyle ya da böyle...

bırakmam seni diyordum ardı ardına... bırakmam seni diye kulağına fısıldıyordum. "seni seviyorum" dedi. terden sırılsıklam olduk, saçları yanaklarına yapışmış, kendinden geçmiş gibi. birbirimizin gözlerinin içine bakarken, yüreğinin soğuduğunu biliyordum. intikamını almıştı onlardan, ben de istediğimi... gülmeye başladı yine. "niye gülüyorsun" dedim. "hiiç çok mutluyum" dedi...

öyle yorgundum ki, serilip kalmışım bi yerlere. hatırlamıyorum bile.

uyandığımda salondaydım... "ne zaman uyumuşum ben amk" diye etrafa bakarken, doğruldum koltuktan. seslendim içeriye. ses yoktu. mutfak tezgahında mı uyudun yoksa diye seslendim mal gibi.içeriye baktım yoktu. sonra yine mutfağa baktım. ulan insan mutfak tezgahında uyuyakalır mı? uyku mahmurluk işte. banyoya baktım, zaten ses de gelmiyordu. gitmişti... bi sigara yakıp oturdum koltuğa tekrar, gözlerimi ovuşturuyordum. esnemekle esnememek arasında ağzım kaykılıyordu. derken gözüm sehpanın üzerindeki nota ilişti. numarasını bırakmıştı bana evden giderken.

o gün hiç aramadım...

***

daha birkaç ay olmuştu büyük travmayı atlatalı. mutluyduk. benden ziyade, onun mutlu olması bana yaşama sevinci veriyordu. zaten her sabah kalkarken dine imana söverek kalkıp "niye uyandım ki ben" diye söylenip duruyordum. çoktan bir şeylerden umudu kesmiş biri olarak, kendime yeni bir heyecan bulmuştum. kadın olmalıymışım aslında ben... tüm tabiatı kucaklayan, düşeni elinden tutup kaldıran, nefes olan, can olan. bağrında ömür besleyen, bir ömür bağrında sabırla uçup gideceğini bilerek bekleyen. arkalarından bakarken ayağa kaldırdıklarının, hiç kırılmadan sadece tebessüm eden bir kadın olmalıymışım...

bir öğlen ofisteyken telefon geldi. nilay arıyor:

nilay: aşkım naber, ofiste misin?

etuuu: evet çok yoğunum, fazla konuşamıcam..

nilay: tamam tamam zaten bişey söylemek için aradım kısa.. teyzem seninle tanışmak istiyor. yemeğe bekliyoruz akşam..

etuuu: bakarız gelmeye çalışırım, başka kimse olucak mı ama? kalabalığı sevmiyorum bak. öyle sülaleyi toplamasın teyzen lütfen bak..

nilay: ya başka kimim var zaten. babamla görüşmüyorum ki, bi teyzem var. bekliyoruz bak.

etuuu: ee ben?

nilay: bi de sen varsın tabii. geliyo musun?

etuuu: tamam gelicem. adresi mesaj at. hadi öptüm kapatmam lazım.

nilay: tamam aşkım öptüm ben de.....

bok gibi geçen bir iş gününün ardından nilay'la ve ailesinden biriyle ilk kez beraber olacağımız akşam yemeği için heyecan duymamam garipti belki de. ama nedendir bilinmez; belki zaman durduran cinsten masum bir öpücük, belki hafızamdan silinmeyecek ateşli bir sevişmeyle sonlanacak muntazar geceye doğru ne kaldırımlardan akan kalabalığa, ne kafa siken metropol gürültüsüne aldırmadan yürürken, alelade bir iş çıkışından farklı bir his yoktu içimde. Nereden bilebilirdim ki bu kadar hissiz karşıladığım bir gecenin matruşka bebekler gibi giriftleşmiş sürprizlere gebe olduğunu?...

her şey gayet güzel başlamıştı aslında. Nilay'ımın "senin için ellerimle yaptım" dese de teyzesine yaptırdığı her halinden belli olan leziz yemekleri yerken, kadına ayıp olmasın diye kaçamak bakışlarla arada birbirimizi süzüyor, göz göze geldikçe liseli aşıklar gibi boğaz gıcıklatan acemi bir mutluluk duyuyorduk. Teyzesi türlü bahanelerle sık sık mutfağa gidip bizi başbaşa bırakıyor, onunla her yalnız kalışımızda içimde fırtınalar kopuyordu... ta ki acı acı çalıp gecenin tüm sükunetini yırtıp atan kapı ziline kadar:

zzrrnggg tı zırrnggg

nilay: allah allah kim acaba? du bakiyim bi.

etuuu: of kim bu ya başka birini de mi çağırdınız. o kadar söyledim sana..

nilay: yok ya valla başka kimseyi çağırmadık ki. alla alla..

kapının arkasında, biricik kızına açıklayabileceği hiçbir şey olmayan bir ebeveynin mahcubiyetiyle nilay'ın babası duruyordu. Hatta yürek burkan çaresiz çehresi ve mahzun bakışlarıyla mahcup bir adam değil de, tecessüm etmiş mahcubiyet dikiliyor gibiydi eşiğin üzerinde... bense eşikte iki ayağının üzerinde durmuş eşeğe bakarken, ağzımda lokma, elim su bardağında "acaba şimdi su içmek için bardağı kaldırsam gözünü bana çevirir mi" diye ikilemdeydim...

haklıydı... o elim hadisenin açığa çıktığı meşum gecenin ardından bir daha kızının yüzüne bakamamış, karısı tası tarağı toplayıp artvin şavşat'taki baba evine geri dönmüş, kendisi de yaşadığı travmayla hem maddi hem manevi olarak sıfırı tüketmişti, yani ben öyle öğrenmiştim nilay'dan... daha o ana kadar; "bir baba kızına nasıl böyle bir şey yapar" diye öfke duyduğum adama karşı birden yumuşamış ve farklı duygular beslemeye başlamıştım...

nilay'ın babası: kızım...

nilay: ne kızımı ya ne kızımı?! Sen hala ne yüzle gelebiliyorsun buraya ya!? git burdan gitttt!!

(çatttttt)

nilay kapıyı tüm gücüyle çarpıp koşa koşa bana sarıldı. hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Teyzesi de bir yandan sırtını sıvazlayıp onu teskin etmeye çalışıyordu. Benimse aklım nilay'da değil, muhtemelen hala kapının ardında kaskatı kesilmiş bir kedi yavrusu gibi bekleyen babasındaydı... "durun bakalım" dedim, kalkıp kapıyı açtım, babasını mutfağa aldım. Suskunduk ama birbirimize bakışımız ömre bedeldi...

"sen mutfaktan sakın çıkma otur şuraya" deyip nilay'ın yanına gittim:

etuuu: bak ben bu herifle biraz konuşacağım. buraya gelirken şu caddenin karşısında bi kafe gördüm, gidin oraya oturun. birer kahve için, zaten yemek de berbat oldu. ben 10-15 dakikaya gelirim yanınıza. gidin canım... al teyzeni de, bekleyin beni gelicem birazdan.

nilay: tamam. çabuk gel ama bu adamı bu evde tutma fazla, istemiyorum.

nilay'ın teyzesi: hadi nilaycım, hadi yavrum gidelim biz, birer kahve içelim, topla kendini hadi...

hemen apar topar onları evden yolladıktan sonra, mutfağa girdim. nilay'ın babası bi sigara yakmış, pencereden dışarıyı izliyordu. geldiğimi görünce yan bakış atıp "gittiler mi" dedi. "duymadın mı gittiklerini" dedim. az evvel mahcup ifadeyle kapının önünde duran adamın gözleri şimdi ateş ediyordu bana. ben de yaktım bi sigara... derin bir nefes alıp direkt daldım mevzuya:

etuuu: demek şu meşhur olayların kahramanı sensin ha... ya nası yaptın böyle bir şeyi, nası yapılır ya? anlam veremiyorum. nilay her şeyi unutmuşken bir de benim geldiğim akşam keyfimizi nasıl bozdun. nasıl bir tesadüftür bu? bizi mi takip ettin be adam?

nilay'ın babası: sen sanıyor musun ki üzgünüm ben? özgürlüğümün tadını çıkarıyorum ama nilay'a kendimi affettirmezsem, bu olayların yalan olduğuna bir şekilde inandırmazsam halim harap. annesiyle boşanmak üzereyiz. zamanında evleri annesinin üzerine yaptım. sıfırım şu an. sıfırım anlıyo musun? anlıyo musunnnnn?

etuuu: tamam bağırma, bi saniye... senin yani barışma niyetin de kötü ha? vay amk neymişsin sen ya.. peki bir şey sorucam, tek ricam doğru cevap vermen... gerçekten gürkan'la ileri giden bi ilişkiniz oldu mu? yani sadece bi anlık mıydı yoksa önceden beridir falan... yani nası desem...

nilay'ın babası: o salağın tekiydi ama devamı oldu mu diye sorarsan olmadı. önceden olan bi şey de yoktu. bi anlıktı.. öyle yani... bak ben sana daha açık konuşayım güzelim. ben zorla evlendirildim. babam manyağın tekiydi, erkeklere ilgim var diye beni hep döverdi, en sonunda da evlendirdiler. bunun pişmanlığını hep yaşadım. vicdan azabı çektiğim için karımı yani o zavallı kadını hep mutlu etmeye çalıştım kendimde. hayatını garantiye almak istedim ama bu olayların böyle açığa çıkacağı... o salak gürkan'ın gelip her boku öteceği aklımın ucundan geçmezdi. geri zekalı...

etuuu: hmm peki bi şey daha soruc...

nilay'ın babası: sus sorma bi şey, gel yanıma. gel...

efsunlanmış gibiydim... gözleri, gözlerim... ne tuhaf. doğum anım geldi aklıma. insan doğarkenki halini hatırlar mı? gözlerinde izledim, o hatırlattı. ölmüşüm galiba, omuzlardayım, bir ses... sela mı okunuyor ne? bu kibar ve sinsi adamın dudaklarına mı gömecekler beni yoksa?...

çılgınlar gibi öpüşmeye başladık. tanrım, nasıl bir akşam bu... gömleğimin düğmelerini teker teker açarken, bense onun boğazlı kazağının kıvrımlarından çekiştiriyordum. kadın parfümü sürmüştü ama bir yerlerden çıkaracağım bu kokuyu... davidoff sürmüş, kızının kullandığı... hiç bozmadık birbirimizi, hiç kapamadık gözlerimizi. inandığım, bağlandığım her şeyi unuttum. birbirimizin mahşerine tanıklık ettik, şeytan bizi izliyordu pencereden...

fısıldadı kulağımıza: "özgürlüğün tadını çıkarın, bu akşam bendensiniz" dedi. devam ettik, durmadık hiç. nilay beni bekliyordu, geleceğim demiştim ama gitmedim yanlarına. bir darbe de benden yese ölmezdi, biraz daha üzülürdü sadece. intikam için benimle beraber olan kadını ömür boyu sırtımda taşıyacak değildim. böyle düşünürken daha da sarıldım nilay'ın babasına. kayınpederimin kılığına girmiş şeytanın icazetiyle hain kaderimin boynuma doladığı zinciri söküp attım. kölesi değildim yukardakinin, yaşamaya mecburdum. yokluğa ve karanlığa mahkum değil, özgürlüğe layıktım...

kozasından yeni çıkmış kelebekler gibi, ömrümün sadece bir gün süreceğinin farkındalığıyla bıraktım kendimi. bir güne değerdi, her güne bedeldi... özgürlük yasakları çiğnemekse eğer, sakız gibi çiğnedim ihanetleri, bana yazılanı... kimse için doğmamıştım ben, nasılsa sadece bir gün yaşayacaktım...

http://www.youtube.com/watch?v=r3Pox04zuqw
Bir şuku uğruna ya rabb..
serin hikaye kardeşim.
(bkz: baboli)
http://www.youtube.com/watch?v=pZDvY8bIzmo
(bkz: devamını okuyayım butonunun gerekliliği)
Oğlunun sevgilisiyle öpüşmektir. Sapıklıktır.
(bkz: swinger)
Okumaya üşendim kb.
Sana okuma yazma öğreten öğretmenin ben ta.
Telefonda okumadan yazının sonuna gelmek için 5 dakikalık çaba sarf edilen başlık ve entrydir.

Böyle gereksiz başlığa niye girdim ki zAten.
O değilde Benim hatunun baba da bi kase var offf offffff.
sonuna kadar okumaya çalıştım ama bir yerden sonra kopuyor be eto kardeş o nilayın teyzesinin evindeki yemeğiniz esnasında nilayın babasının zile basmasıyla ben de napıyorum lan diyip okumayı kestim işin doğrusu.
tanım: gerçekte olabilitesi olan bir gay ilişki hayalidir.
ben bu adama yapılan eleştirilere katılmıyorum..diğer açtığı konuları çok bilmem takip etmedim ama bu başlık ve entry si için dediklerinize katılmıyorum.. siz ki akşama kadar ayrımcılık nefret pompalayan troll başlıkların altında bir tavuğun civcivleri gibi doluşup trollere alet oluyosunuz.. eveet ölsün ateistleeer.. gebersin kürtleeeerr.. bakirelere ölüüümm. türbanlılar o.rospuu.. gibi entryler döşüyorsunuz.. bu adam gelince.. yorumlara bak.. adam troll yapmıyor içerikte pornografik bir şey yok kimseyi ayrıştırmıyor.. komik bir öykü yazmış.. ben okudum gayet de sesli güldüm bazı yerlerde.. gözünüz yemiyosa okumayın zaten gidin trollerin ekmeğine yağ sürmeye devam edin..
(bkz: Durumumuz yoktu okuyamadık kardeş)
görsel hakettin.
Okuyanı siksinler , okursam benide siksinler.
yazara sırf yazarken harcadığı emek için sağlam bir sövdüğüm ancak gene de okumadığım mevzudur. hayır sövmem normalde ama o kadar emek vermiş neticede şahsına güzel bir kalayı hak etmiş yani vermessek hakkını ayıp olur..
Özet : Peder sonunda etuu ya kayıyor.
Okudum, beğendim, eksiyi bastım.
Ulan üşenmiyor da adam. in in bitmedi bırak okumayı, yazarı bulana kadar canım çıktı.

Hoş, hayırlı babalar kısmını görünce tahmin etmek zor olmadı ama...
gel brazzers'ta senarist olarak işe başla.
bırak okumayı scroll yaparken yoruldu elim kolum.
(bkz: Emeğe saygı piçler)

Çok uzun yazmışsın Okumadım ama verdim şukuyu.
işsiz herif bir de önceden kurguluyor bunları.