bugün

bireyin doğru kabul ettiği olguyu, herkesin doğru kabul ettiğini düşünmemesi gerektiğini vurgulayan önermedir.

çoğu birey, dinlemek, anlamak yerine sindirdiği gerçekler üzerine kurduğu dünyasında diğer bireylerle ters düşüp, tartışıyor. buna en güzel örnekler inanç konusunda verilebilir.

örneğin; müslümanlar, din ve tanrının varlığını kabul etmeyenlere karşı, inançlarını o kadar gevşek bir zeminin üzerinde savunurlar ki, anlattıkları karşı tarafı etkilemek yerine güldürür. kendi kabul ettikleri gerçekliklerin somut olarak hiç bir dayanağı, hiç bir kanıtı olmamasına rağmen, bu olguları reddedenleri aşağılayıp, gerizekalılıkla itham ederler. tamam, onların dünyasında bu kavramlar çok sağlam kolonlar üzerine oturtulmuş olabilir fakat düşüncelerini savunurken somut kanıtlar sunamazlar. fakat cevval davranıp üste çıkarlar sürekli. kendi düşüncelerini kanun kabul ederler, tartışmaya da buradan yola çıkarak oluşturduğu düşüncelerle dahil olurlar. yani sen adama istediğin kadar "tanrının varlığı somut ve mantıklı bulgularla kanıtlanamıyor" de. umurunda değildir onun. sanki ona oksijen diye bir madde yok demişsindir. bu tutumları kendilerine ve çevrelerine zarar verir.

ilk başta anlamaya çalışma yetilerini kaybederler. tartışma esnasında karşı tarafın söyledikleri sadece ses öbeğidir onun için. hiç bir anlamı yoktur gelen sesin, sıranın kendisine gelmesini bekler konuşmak için. o aralıkta rakip tarafın söylediklerini değerlendirmez, ölçüp biçmezler. çünkü yıllardı bu şekilde büyümüş, bu şekilde eğitim almıştır. aslında iç güdüseldir bu durum birazda. çünkü kendisine inançsızlık halini savunan birini dinlemeye, anlamaya çalışırsa etkilenme ihtimali olacaktır. bu da zaten tüm dinlerin felsefesine aykırıdır. o yüznden dindar insanlar dinleme, anlayamaya çalışma, özümseme yetisinden büyük oranla mahrumdur.
çoğulcu düşüncenin temel taşlarından biri olan ilkedir.