bugün

24 yaşında ölüm orucu şehidi olmuş devrimcimiz.

"Hepimize açık büyük ve görkemli kapı
Kimimiz giriyoruz içeri
Kimimiz dönüyoruz geri
Yine de kapatamıyor kapıyı
Kapının önüne bırakıp kaçtıkları yürekleri”
Semra Başyiğit

http://www.ozgurluk.info/...miz9-13/SemraBasyigit.jpg
15 eylül tarihli mektubundan bir bölüm:

“En güzel selamı gönderdi ablamız. Uzun zamandır bekliyorduk. Yine de ağır geldi. Onuru çok büyüktü, acısı da. Öğrettikleri, bıraktıkları da öyle oldu. Anadolu kadınının, halkımızın değerlerinin gücüydü Hülya abla. inancın, sevginin, bağlılığın adıydı.(...) Halkım ben, dedi ve çıktı meydana, vuruşa vuruşa yürüdü. inancını, sevgisini silah yaptı ve kazandı. Kahraman, kahramanlaşmak bu kadar kolay ve sade... Yeter ki inan, yeter ki sev. Ailelerimizin acısı da onuru da farklı oluyor. Helal olsun ablamıza. Halkımız bu kadar güçlü bizim. inanmayan görsün, yarının devrim olduğunu bilmeyen görsün. Hepimizin, tüm halkımızın gururu oldu. Hülya Abla halkımız, böyle sonsuz bir gücüz biz.”
bölücü mahkum. ölü mahkum. bu kadar.
bölücü değil devrimci, ölü değil şehittir.
allah rahmet eylesin. gereksiz bir amaç uğruna ölmüş. düşüncelerini kendine zarar vermeden de gerçekleştirebileceğini birinin ona söylemesi gerekiyordu belkide.
Semra Başyiğit Kartal Özel Tip Hapishanesi Ölüm Orucu 6. ekibinde yer alıyordu. 28 Temmuz 2001’de başlamıştı ölüm orucuna. Direnişin ilerleyen günlerinde durumunun ağırlaşması üzerine önce Kartal Eğitim Araştırma Hastahanesi'ne ardından da Bayrampaşa Devlet Hastanesi'ne sevk edilmişti. Semra Başyiğit, 30 Temmuz 2002’de, açlığının 367. gününde şehit düştü.

Her yerde terör estiren polis, Bursa’da da dışarıdaki direnişi kırmak için saldırdı. 6 Ocak 2001’de ikisi ölüm orucunda, diğerleri açlık grevinde on kişi gözaltına alındılar. Biri Semra’ydı gözaltına alınanların. Biri de, daha sonra Küçükarmutlu’da ölüm orucunda şehit düşecek olan Hülya Şimşek’ti. Polisin işkencesi altında da eylemlerinden vazgeçmediler.
Hülya ölüm orucundaydı Bursa polisi tarafından gözaltına alındığında. Bir süre tutsak kaldı. Tahliye edildiğinde, ölüm orucunu sürdürmek üzere Küçükarmutlu’nun yolunu tuttu. Semra Başyiğit’in tutsaklığı ise daha uzun sürecekti. O da içeride sürdürdü direnişini.

Semra, 27 Temmuz 1978’de Kütahya-Domaniç’te doğdu. Uludağ Üniversitesi, Tıbbi Dokümantasyon ve Sekreterlik bölümüne girdi. 1996 ortalarında devrimci mücadeleye katıldı. 1996 ölüm orucu, onu o dönem en çok etkileyen gelişmelerden biriydi. Bir süre Kurtuluş Dergisi’nin muhabirliğini ve temsilciliğini yaptı. 3 Şubat 1998’de tutuklandı, bir süre tutsak kaldı. Tutsaklığının ardından mücadelesini sürdürdü.
Anadolu’nun Anadolu halk değerleriyle yaşayan genç kızlarından biriydi o. Başka yoldaşları ölüm orucuna yattığında, onlara duyduğu hayranlığı şu sözlerle dile getirmişti:
“Kızlarımızın sadeliğini, doğallığını, güzelliklerini coşkularını inceliklerini görmelisiniz. Bizim kızlarımız bunlar. Gerçekten öyle büyük bir onur ve gurur yaşatıyorlar ki bizlere, halkımıza, bundan daha büyük bir güç var mı?”
Aynı onuru ve gururu yaşatanlardan biri de kendisi oldu. Yoldaşları onu anlatırken, her defasında onun “saygılı, ölçülü, ağır, olgun ve mütevazi...” oluşuna vurgu yaptılar. Tüm mütevaziliğiyle halkı için mücadele edendi. Tüm yalınlığıyla, halkının özgürlüğü, ülkesinin bağımsızlığı için mücadele ediyordu. Bunun için “kavganın sesi” olan Kurtuluş dergisinde çalıştı uzun süre. Bunun için F tiplerine karşı dışarıdaki mücadele içinde yer aldı. Bunun için tutsak düştü ve bunun için ölüme yattı.
Düzenin yoz kültürünü, Amerikan özentisi alışkanlıklarını reddeden her genç kızımız için Semra Başyiğit bir örnektir. Anadolu’nun genç kızlarının örnek alacağı bir kahramanları daha var artık.
dhkp c li ölü kadın.
Bilen de bilmeyen de dost da düşman da gördü Semra. Yaşamı böylesine sevip, uğrunda böylesine ölebilenleri, her anı böylesine dolu dolu yaşayıp en küçük güzelliklerden mutluluk duyanları tanıdı. Acaba var mıdır bizim gibi böylesine, açlığın koynundayken dahi yaşam sevincini koruyanlar?

“Sen bu hastaneyi bilirsin. Bahçesi çok güzel, ağaçlarla dolu. Ağaçları izlemek çok güzel. Bugün hava pek kasvetli ama kasvetini bulaştırmıyor bize. Biz yalnız renklerdeki güzelliği alıyoruz, gözlerimize. Bu ağaçlar beni hep köye götürüyor. Geceleri de araba sesleri duyuyoruz uzaktan. O seslerle de her gece Bursa'ya gidip geliyorum. Bursa'ya gidince düşünecek şey çok. Bir dalıyorum Yalova yolundan sabaha uyandığımda çıkıyorum o kargacık burgacık sokaklardan.” ( 2 Kasım 2001 tarihli mektubundan)
Çünkü Semra her şeyi dolu dolu yaşıyor ve o coşku ile yazıyor. Yaşananlar o denli berrak ki kafasında her şeyiyle direnişe kilitlenmiş. Yalın, kusursuz.

“Şu son dönemde o kadar çok şehit verdik ki, daha da vereceğiz. Sonrası daha zorlu olacak. Yüzer yüzer ölüyorsak şimdi; biner biner öleceğiz. Öldükçe büyüyeceğiz savaşımızla birlikte. Her şehidimizin acısı da, bize bıraktığı değerler de çok büyük. Öyle hızlı gelişiyor ki, kimi şehitlerimizin sadece ismini biliyoruz. Acımız büyük oluyor ama böyle büyüyeceğiz ve savaşımızın gelişmesi de bu. Bunları neden anlatıyorum, çünkü bunları düşünüyorum. Sonra yaşadığımız sürecin önemini, geleceğe bırakacaklarımızı. Ne kadar şanslıyız değil mi?” (10 Temmuz 2001 tarihli mektubundan)
şehit falan değil, bildiğin leş'tir.
hapishanedeyken bile polisin "canlı bomba aranıyor" diye resmini medyaya servis ettiği, medyanın da yayınladığı devrimci kadın.

hapishanede bile polisi bu kadar korkuturken arkasından klavye delikanlılığı yapanların bu cesur! tavrı ilginçtir.