bugün

pek çok ülkede gerçekleşen ve önemli ölçüde teknolojinin sağladığı imkanları azaltan bir durum. sağlık hizmetlerini önemli ölçüde paralılaştırılması ilk olarak demir lady lakaplı ingiliz başbakanı döneminde neo-liberal iktisadın bir modeli olarak ortaya konulmuştur. bu sayede sağlık alanı sermayeye açılmış, devlet üzerindeki kimi yükler kalkarak bu paralar başka sektörlerdeki sermayeye aktarılmıştır. böylece sermaye adına iki kat kazanım sağlanırken, kazanılmış bir hak olan parasız sağlık hizmetine elveda denilmiştir.

1970'lerden beri teknolojideki muazzam artışla beraber sağlık hizmletlerinda kısmi artış gözlemlenmiş ve yaşam süresi uzamıştı. ancak bu muazzam artışa rağmen hizmetlerde aynı oranda bir artış gerçekleşmediği gibi sosyal sorunlardan kaynaklanan hastalık oranları artmış, parana göre sağlık tek ilke haline gelmiştir. bu çerçeveden bakıldığında insan sağlığına önem geçmişe oranlara teknolojideki tüm gelişmelere karşın azalmıştır. sermayenin insafına terk edilen insan sağlığı bir mal haline gelmiş, sağlıktaki insani değerler geri plana atılmıştır. söz gelimi, ilaç sektöründe bulunan şirketlerin pek çok yeni hastalığa tedavi bulunmasını teşvik ederken önündeki tek kriter kar sağlayıp sağlamayacak olması sağlıktaki paralılaştırmanın bir örneğidir. diğer bir örneği ülkemizden verecek olursak, geçtiğimiz aylarda bir yurttaş kaza geçirmiş ve olay yerine gelen iki ambülans kavgaya tutuşmuştur ve birbirlerini müşteri çalmakla suçlamıştır.

insan sağlığını hiçe alan uygulumalar, kimi bağımlı ülkelerdeki insanların ilaç şirketlerine denek gibi çalıştırılmaları ve bunu kendi rızaları dışında kabullenmek zorunda kalmaları, rehin hasta gibi kavramların türemesi, parası olmadığı için sağlık hizmeti verilmeyen ve hastanelerden kovulan insanlar sağlık hizmetlerindeki özelleştirmelerin geldiği son noktadır. insan sağlığına elveda diyenlerin verimliliği arttırması ve sağlığı bir piyasa aracı olarak görmesi kimin insani değerlerinin düşük olduğunuda göstermektedir.
(bkz: eğitimdeki özelleştirmeler)
sosyal guvenlik ve genel saglik sigortasi yasasi'nin dayattığıdır.

(bkz: sağlıkta taşeron olmaz)
(bkz: halkın sağlık hakkı var)
birşeye ihtiyaç duymamız onun bizim için hak olduğu anlamına gelmediği için doğru bir uygulamadır. sırf yaşama hakkımız olduğu için kimsenin bizi doyurmakla mükellef olmaması gibi, yaşama hakkımız aynı şekilde bize sağlık hizmetlerimizin bedelini komşularımıza ödetme hakkını doğurmaz. hakların bu şekilde sulandırılması esasında asli haklarımızın arka plana atılması ve onların çiğnenmesi tehlikesini doğurmaktadır. neticede devlet sağlık hizmetlerini gökten gelen paralarla karşılamıyor, hepimiz daha az vergi ve sosyal güvenlik primi ile daha kaliteli sağlık hizmeti alma şansına sahip olabiliriz. böylelikle başı ağrıdığı için acil servisi meşgul eden kişilerin haklarımızı gasp etmesinden de korunmuş oluruz. hastaların durumu açlık meselesiyle aynıdır. fakat bu durum bizim ihtiyaç sahibi kişilere karşı insafsız olmamızı gerektirmez. açlık, hastalık ve diğer sorunlarla ilgili olarak sivil toplumun gücü kullanılarak bu sorunlar azaltılabilir. ama tamamıyla yok edilemez, çünkü bu sorunların tamamıyla halledildiği yer ne yazık ki dünya değil, cennettir.
uzunca bir süre boyunca paralı sağlığın daha iyi ve daha kaliteli olduğu yargısının tek hüküm olduğu ülkelerde sağlığın parasız olarak verilmesinin bir hak olduğu anlamsız bulunacaktır. zira liberalizmin tahakkümü altında yetişmiş ya da bu doğrultuda hayatını düzenlemiş kişiler için insanların parasızlıktan ötürü ölmesi hiçbir vicdani sıkıntı yaratmadığı gibi bunun önüne geçilmesi için mekanizmalar koyulmasını hırsızlık olarak adlandırabilirler. biz onları geçelim ve kazanılmış hak denilen şeyin insani kimi kazanımlar olduğunu hatırlatmakla yetinelim. özellikle her koşulda yurttaşlardan toplanan vergilerin sermayeye fon olarak aktarılması ve buna karşılık gene de kamu hizmeti güdülecek alanların sermayeye açılmasının hiçbir açıklaması olamaz. toplanan vergilerin birincil hedefi topluma daha iyi yaşam alanı yaratmak, hayatını sürdürebileceği ve topluma artı değer koyacağı bir iş bulmak, sağlık ve eğitim gibi temel gereksinimleri sağlamasıdır. devlet denilen kurum toplumu bu doğrultuda düzenlenler, insanların yaşamlarını kendileri belirlemesi adına yardımcı olur. ancak bunun dışında sermayeye sübvansiyon sağlanması, kendi vereceği hizmeti başkalarına verdirmek en basit tabirle hırsızlıktır.
Kapitalist Devletin yurttaşlara sağladığı gizli ötenazi hakkıdır. Alım gücü olmayan talep yaratmayan yoksulların nüfus konrolü de bu kapsamdadır. Ayrıca birçok yabancının ülkemize ucuz diye gelerek ameliyat olmayı tercih ederken kendi ülkesinde röntgen çektirmek için altı ay beklemek ve belki de hastanelerde denetim altında müdahale edilmeyip ölüme terkedilen yurttaşların olduğu bir ülkede yapılan en büyük şerefsizliktir.