bugün

bira ve çerez tüketimi ile zenginleştirilebilecek aktivite.
kardeşinin öldürülüşünü televizyondan izlemek zorunda kalmak en hafif tabirle işkencedir.
ve bilmiyorsun o lanet ettiğin savaş uçaklarının bombalarını atan her bi el sahibini senin topraklarında eğitim aldığını...

ilk ağzından dökülenler küfür oluyor ama bilmiyorsun ki stratejik kardeşinin bu kıyım sevenlerin olduğunu.

nota veriyorsun en çok, kardeşlerinin ağzında düdük ve tekrar baştan, do re mi fa sol.

adamlar kimseyi dinlemeden kukla oynatıyorlar abim. ellerinde iplerimiz, kah gerip kah salarak o ellerinde tuttukları iplerimizi yönetiyorlar bizi, hepimizi. kimsenin sesi çıkmıyor, çıkmaz, çıkartmazlar. iki şak şak alkış tutar, üç beş yumurta atar, ayakkabılı fırlatır, iki ağlarız sonra yine kutlamalara devam. ha ayağımızda mı tabii ki nıke ayakkabılar.

disko disko partizani be abim. kop kop kop...

ve canlı yayında kadraja, cansız bedenlerinin görüntüsü giriyor, görmüyor duymuyor bilmiyorsun. yıllardır 3 maymuna bağlanmış yaşıyorsun.
ne ilk ne son.
ve kudüs, kıyametin kopacağı yer ve halihazırda kıyametin koptuğu.


küçükken 32. gün'de izlediğimiz savaş karelerinde kadraja giren tanklarda yazan "united nations" kelimelerinin baş harfi olan "un" kelimesini savaşta evsiz kalan ailelere un getirdiğini sanardım.

çocuktum o zaman savaşın acımasızlık olduğunu anlayamazdım. saf saf o un'larla yapılacak ekmekleri düşünür mutlu mutlu yaşardım.
anlatmadı kimse. anlayamadım.

şimdi; o un'un israil'in son yaptıklarını "kendini savunması" olarak nitelendirmiş ya asıl ben o'na yanarım.

pehhh...
"300 ölü, yüzlerce yaralı" gibi cümleler içeren haberler o kadar gündelik bir şey olmuştur ki, o kadar da dehşet verici bir şey değildir tv karşısında bomba yağdırılan bir şehri izlemek. şaşırır insan kendine bunun için, suçluluk hisseder, vicdanı sızlar biraz da. ama gerçek budur. her şeye alıştığımız gibi, canlı canlı patlayan bombaları, ölen insanları, savaşcılık oynayan askerler de hayatımızın bir parçası, binlerce kilometre uzakta da olsak. bir bilgisayar oyunu ya da bir savaş filminden farksız bizim için.
en fazla, arada bir küfür edilir, oha'lar, yuh'lar, cık cık'lar alır yürür. üzülünür, sinirlenilir, birkaç dakika sürer etkisi, sonuç olarak haberler biter, sizin için de savaş bitmiştir. artık o psikolojinden çıkma vaktiniz gelmiştir, "acaba mavi mi giysem, yeşil mi? tost mu yesem, dürüm mü?" şeklindeki anlık problemlernize dönersiniz içinizde duyduğunuz az bir vicdan azabıyla.
o bombalarsa orada patlamaya devam eder.