bugün

--spoiler--
sait nursinin fikirleri ehli sünnete uygun degildir.
misal
hz aliye kucagina düsen sayfa sekine konusu.
ehli sünnete uygun degil

cebrailin hz. ali’ye vahiy indirmesi!

1) sikke-i t. gaybî, 18. lem’a;

“hazreti cebrail'in, âlâ nebiyyina (a.s.m.) huzuru nebevide getirip hz. ali'ye
sekine namıyla bir sayfada yazılı ismi âzam, hz. ali'nin (r.a.) kucağına düşmüş. hz. ali diyor:
"ben cebrail'in şahsını yalnız alâim’üs-sema suretinde gördüm. sesini işittim,
sayfayı aldım, bu isimleri içinde buldum" diyerek bu ismi âzamdan bahs ile bazı
hadisatı zikirden sonra tahdis-i nimet suretinde diyor ki: "evveli dünyadan kıyamete
kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse
sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur."

en’am 144.ayeti göz ardı edipte bu iddiayı kabul eden kişi; hz. ali’nin yeni bir
peygamber hatta bütün gaybı bilen ( ki bu sadece allaha ait bir özelliktir) bir insan
olduğunu kabul etmiş olur. böyle bir inanç kur’ana göre zulüm, şirk ve küfürdür."
ya ali!" diye başlayan hadislerin durumunu genellikle uydurmadır. işte, onların en
kötülerinden biri de, said nursî’nin hz. ali’ye isnat ettiği bu hurafedir.

ne düğü belirsiz bu sahife nerededir? kim rivayet etmiştir? sünnetin neresinde
yer alır? hz. peygambere vahiy olarak gökten, yazılmış hiçbir metnin inmediği
müslümanlarca bilinen ve üzerinde ittifak edilen bir konu iken, bu iddia hem vahye
hem vahyedene hem de vahyedilene karşı içerisinde en ufak saygının bile olmadığı
büyük bir uydurmadır. vahyin tek muhatabı hz. peygamber olduğu hâlde, hem de
onun huzurunda, getirdiği yazılı bir vahiy metnini cebrail’e (a.s.) hz. peygamberin
değil de hz. ali’nin kucağına düşürttüren bu uydurukçuların sapıklıkları o kadar açık ki,
hz. ali’nin değil, hz. muhammed’in peygamber (s.a.v.) olduğuna inanan her müslüman
bunu fark eder.

22.2) sikke-i tasdîk-ı gaybî, 8. şua;

“imam-ı ali’nin (r.a.) âyet-ül-kübrâ namını verdiği "yedinci şuâ"ı bitirdiğim
aynı vakitte -îtikadımca bana acele bir mükâfat ve bir ücret olarak- geceleyin
celcelûtiye’yi okudum. birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi: imam-ı ali (r.a.)
risale-i nur ile çok meşguldür. mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdâr risalelerine
de işaret derecesinde remzedip îma ediyor. eğer sarîh bir surette gaybdan haber
vermek (çok zararları bulunduğundan hikmete münafi olduğu cihetle) hikmet-i ilâhiye
tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti.” (hz. ali risale ile meşgul olurmuş ve
gaybtan haber vermek zararlı olduğu için gerçekleri örtülü haber vermiş! yazık çok
yazık)

22.3) (a.g.e.);

“madem celcelûtiye vahy yolu ile peygamber(a.s)’e nâzil olmuştur. ve allâm-ül-
guyûbun ilmiyle ifade-i mâna eder. hem madem celcelûtiye mâna-yı mecazî ile o
kasidenin hakikatını isbat eden risale-i nur’a sarîhan ve onun onüç ehemmiyetli
risalelerine işareten haber vermekle beraber risale-i nur müellifi ve bunun onüç
ehemmiyetli vâkıat-ı hayatına îmaen, remzen, işareten mâna-yı mecazî ile haber
veriyor. hem madem celcelûtiyenin aslı vahy’dir. ve esrarlıdır. ve gelecek zamana
bakıyor ve gaybî umur-u istikbaliyeden haber veriyor.”

kaynağının vahiy olduğu söylenen bir metnin cebrail (a.s.) vasıtasıyla hz.
muhammed’e gelen ve onun emriyle yazılıp, tevatüren nakledilen kur'an’da ya da
sahih hadislerde yer alması gerekir. kur'an’da olmadığına göre, hangi hadis kitabında
yer almaktadır? bu kaside, sahih hadis kaynaklarında rivayet edilmesi bir yana, zayıf
ya da mevzu hadisler arasında bile kendine bir yer bulamamıştır.

said nursî; uydurulmuş, düzülmüş metinleri kolayca vahye izafe etmektedir.
oysaki celcelûtiye ve ercüze gibi destanların tamamı rafızî ve şiîlerin yalanıdır,
uydurmasıdır. yalan ve hurafelerden kendine ve eserlerine pay çıkaran, ve bunu
hakikat olarak sunan bir insana artık ne demeli!
said nursî’nin bu sözleri onun
gulâttan bir şiî olduğunun en açık göstergesidir.

"allah’a karşı yalan uydurarak iftira edenden daha zalim kimdir? (...)"
(ankebut 68)

bu kasidenin vahiy ile inzal edildiği iddiası, allah’a iftira olduğu gibi, hz.
peygambere de iftiradır. çünkü sözde hz. peygamber bunu sadece hz. ali’ye söylemiş.
eğer ki; bu gibi şeyler şeriatta vardır ve “herkese ifşası vaciptir" derseniz; o zaman
deriz ki "öyleyse, onu muhammed (s.a.v.) neden sadece hz.ali’ye söyledi? allah (c.c)
; 'onu insanlara mutlaka açıklamanız ve saklamamanız için' (âl-i imrân,187)
diye buyurup dururken peygamberimizin allah’ın dinini gizleyip duyurmaması nasıl
olabilir?" eğer böyle şeylerin gizlenmesinin vacip olduğunu iddia ediyorsanız; deriz ki:
"dinin sırrından resulullah’a gizlenmesi vacip olan bir şeyi açıklamak size nasıl helâl
oluyor? bir sırrı bilen birinin onu ifşa etmek suretiyle işlediği suç, en büyük
suçlardandır. bu, dinden çıkmaktan, şeriatın sahibine muhalefetten, onun kurduğu
şeylerin hepsini yıkmaktan başka bir şey midir?"

bu iddialar, hz. ali’ye ve ehlibeyte atılmış bir iftiradır; çünkü hz. ali’nin ve
ehlibeytin yanında allah’ın kitabından başka vahiyden bir şey olduğunu en başta
kendileri yalanlamıştır.

hz. ali, şahadeti ile bitecek olayların bile sonuçlarını kestirememişken,
kendisinden yüzyıllar sonra gelecek bir adamdan ve onun risalelerinden haber
verecek... üstelik onca sıkıntısının arasında oturacak ebced ve cifir hesapları yaparak,
kelimelerin süryanîcesini de göz önüne alıp şifreli-gizli bir şekilde kaside yazacak...
celcelûtiye kasidesindeki "samsam, tamtam, tuheym, efyail..." gibi adların
hiçbirisinin islâmiyetle ilgisi yoktur. cümlesi uydurma ve hayalî adlardır, hurafedir.
said nursi bu hurafelerin savunmasını yaparken şöyle der;

“zaten, bunlar ibn arabî gibi azim velileri tenkit, dolayısıyla evliyaya da hücum
ederler. evliyanın şahı olan hz. ali’nin, benimle nur risaleleri hakkındaki kerametlerini
kabul etmemeleri de bu yüzdendir. bu vehhabîlere inanmayın..” .

tabiî ki biz, ibn arabî ile evliyayı; küfürden ibaret olan vahdet-i vücud öğretisi
ile velâyeti ve vahdet-i şühûdu birbirinden tefrik ediyoruz. ebced ve cifir hesaplarıyla
kur'an’ın ve peygamberin; celcelûtiye vb. uydurmalarla hz. ali’nin; kasideleriyle
abdülkadir geylânî’nin; kendisini, risalelerini ve talebelerini alkışladığını iddia eden
birinin, bu zırvalarını kabul etmeyip kendisini tenkit edenlere "vehhabî" damgası
vurmasına “selam” deyip geçiyoruz. çünkü müslüman ancak kur’an ve sahih hadisleri kabul eder, hakikatini anlamaya çalışır. uydurma rivayetleri ise, tereddütsüz reddeder ve dinini asla bunlar üzerine kurmaz.
--spoiler--

sait nursinin fikirleri ehli sünnete uygun degildir. herkes dinini biraz öğrensin ki bu güya müslüman sözde dindar, özde kitapsız tayfası asıl müslümanlara "dinsiz" diye hakaret edemesin.
yaftalamada yeni bir boyut kazandıran yorumdur. sünni saltanat ideolojisi de şii imamet ideolojisi de çökmüştür. bu çırpınışta her biri birbirini bilme ne olmakla suçlar. geriye yanlız allah'ın dini ve kur'an kalır gene. hak olan yanlızca odur. ekoller, kişiler geçicidir. esas kur'andır. said nursi de bir alimdir hikmeti vardır hurafeye kaçan yönleri vardır. sonuçta insandır. şii sünni diye diye birbirimizi ötekileştirmenin bedelini ırak da suriye de görelim ve artık bunlardan vazgeçelim derim ben.
(bkz: şiid i nursi) *
ali'ye vahiy inmiştir diyen adam nasıl islam alimi olarak kabul edilir biri anlatsa da bilsek sorusunu sordurmuştur.