bugün

yıllardır üzerinde konuşulan ancak görmezden gelinen önemli bir konunun ayşe hür tarafından son defa ispatlanmasıdır. basit bir nurcunun dahi "divan-ı harbi örfi" kitabını okuyarak anlayabileceği bir meseleyi çeşitli araştırmacılar pek çok defa kaleme almışlardır. said nursi'nin ittihat ve terakki yanlısı olduğu, selanik'te askerlere coşkulu konuşmalar yaptığı, siyasi çalışmalarının yanı sıra teşkilat-ı mahsusa'da görev alıp doğu'da enver paşa'nın emriyle operasyonlara katılması ayşe hür tarafından belgeleriyle aktarılmaktadır.
(bkz: http://taraf.com.tr/makale/10656.htm)
yıllardır bilinen bir durumdur. said-i kürdi seve seve değil de adeta si.. si.. ittihatçı olmuştur.
zaten onun izinden gidenlerin "her devrin adamı" olmaları bu durumu en iyi özetlendiren örnekler olsa gerek.
dönem ittihatçıların dönemidir, ülkede ittihatçı olma modası vardır ve said-i kürdi de bu modaya uymuştur. başka da çaresi yoktur o dönem için.
nurcuların, din istismarcıların kaypaklığı, yanar dönerliğine en güzel örnektir bu durum...
ittihat ve terakki cemiyetinin mahiyetini, said nursi'nin o dönemki ahvalini bilmeyenler için 'gerçek' olduğu düşünülebilecek bir iddiadır. lakin bu ahvalleri yorumlayabilen insanlar, bunların gençlik heyecanları olduğunu ve said nursi'nin 'eski said' döneminden tövbe ederek, 'yeni said' döneminde siyasetten el çektiğini bilirler.

nitekim ittihat ve terakkiye bir zamanlar üye olanlardan birisi de mustafa sabri efendi idi. kuvayı milliyeye dahi karşı olan bu şeyhülislam, gençlik yıllarında ittihat ve terakki'ye katılmış; bir süre sonra amaçlarını anlayıp bu cemiyetten ayrılmıştır. ömrünün ileriki dönemlerinde ''batı'' kelimesine dahi müthiş bir nefret beslemiş olan mustafa sabri'nin ''ittihatçı'' olarak adlandırılması ne kadar yanlış ise, 'eski said' döneminde siyasi heveslerle katıldığı bir cemiyetten dolayı said nursi'nin ''ittihatçı ve terakkici'' olarak tanıtılmaya çalışılması da o kadar yanlış olur.

evet, ittihatçılığın bir kısmını öven çalışmalar yapmıştır said nursi, evet, ''seleflerim muhammed abduh'tur, cemaleddin efgani'dir'' de demiştir; ancak bunların hiçbiri hüccet sayılmaz, rahatlıkla tevil edilebilir.

islam'da esas olan ''kesin bir şekilde delil'' getirilmesidir. nitekim hz.ömer'e zina isnadı yapılan bir kadın ve 4 şahit getirildiğinde; 3'ünün ''evet, bunlar zina ettiler'' demesine rağmen, sonuncunun ''ben sadece çıplak halde örtü altında gördüm, başka da bir şey görmedim'' demesine binaen, 3'üne ''yalancı isnad''dan celde(sopa) cezası uygulatması, islam'daki 'masumiyet karinesi'nin ne kadar ileri boyutta olduğunu gözler önüne serer.

bizim dinimizde su-i zan mutlak derecede az ise, hüsn-ü zan da mükemmel derecede çoktur, müslümana da bu yakışır.

said nursi'yi bilmeden etmeden konuşmak, kimseye yakışmaz. hele hele sol cenaha hiç yakışmaz! müslümanlığın 'm'sini yazamayan, yazarken eli sağa sola kayan adamların said nursi hakkında konuşmaya hiç hakkı yok. said nursi tartışılacaksa biz ehli sünnet insanları tartışırız, biz 'yobazlar' tartışırız, siz kendi işinizle ilgilenin, zira bu konular hakkında zerre bilginiz bulunmamakta.
malumun ilânının yeni bir şeymişçesine duyurulmaya çalışılmasıdır. said nursi zamanında ittihatçıları desteklemiş ve evet sözü edilen konuşmaları yapmıştır. ama allah aşkına, bu adam kaç yıl yaşadı, daha sonraki hayatında neler yaptı bir dönüp bakılsın... gayet diyalektik bir şekilde önce ittihatçılara yanaşıp müslüman vatanı kurtarma azmi içinde olmuş ve sonradan ittihatçıların niyetlerinin başka olduğunu düşünerek bu yoldan vazgeçmiştir. sizler, hayatınız boyunca hiç daha önceden yaptığınız şeylerin yanlış olduğunu düşünmediniz mi? konu said nursi olunca, peygamberce bir doğru ile mi hareket etmesi gerekiyor? gayet basit aslında açıklaması: evet, zamanında desteklemiştir. sonradan muhalefet etmiştir. soru şu: ee, ne var bunda?
kimi nurcular tarafından "tevil" edilmeye çalışılan gerçektir. evet, said-i kürdi ittihatçılarla birlikte hareket etmiş, abdülhamit rejimini ve abdülhamit'i kötülemiş, ''seleflerim muhammed abduh'tur, cemaleddin efgani'dir'' demiştir. seleflerinin ikisi de masondur!...

kendilerinin de itiraf ettiği gibi, gerçek böyleyken ne yapıyorlar? zinadan filan dem vurarak "tevil" derdine düşüyorlar!.. bakalım tevil neymiş?

a. (te:vi:li) esk. Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, çevri: “Selim Bey birçok vesilelerle evvelki hiddet ve şiddetini affettirmeye, sebebini başka başka şeylerle tevile çalıştı, gönlümü aldı.” -E. i. Benice.

peki söz konusu şahıslar tevil edeyim derken akıllarına neden "zina" gibi garip bir örnek geliyor? insan psikolojisi böyledir işte... birini yalan yoluyla aklamaya çalışırken bile bilinçaltı insana oyun oynar, içten içe ne hissettiğini açığa vurmasına sebep olur bazen. örnekleri "zina"dır, zira taptıkları said-i kürdi'nin masonları selef ilan etmesini, ittihatçılarla yatağa girmesini öyle görüyorlar kendilerine bile itiraf etmek istemeseler de...
yadsınamaz gerçektir. neden kötülenir ki bu durum. ittihatçı olmak kötü bir şey mi? her devrin adamı olsaydı abdülhamit döneminde akıl hastanesine atılmaz, ittihatçılar döneminde de sürgün edilmezdi. abdülhamit'in baskısına da ittihatçıların baskısına da karşı çıktı.