bugün

müritleri hala ösym sınavlarında ful çekmektedir. güya fetö bitti yersen.
Nihal Atsız'ın muhteşem yazısı bu yobazı her yönüyle anlatmış okumanızı tavsiye ederim.

Nurculuk nedir? Gazetelerde ikide bir görülen Nurcular, Nur risalesi talebeleri kimdir? Aralarında avamdan aydına kadar, mühendis, avukat ve doktora kadar her türlü adamın bulunduğu Nurculuk, “Saîd-i Nursî” adında cahil bir Kürdün peşine takılmış cahil bir sürü, Nur risalesi talebeleri de Saîd-i Nursî”nin o çetrefil ve cahil Kürt Türkçesiyle yazdığı risaleleri atom fiziği ve Einstein nazariyesi okur gibi toplanıp okuyan bir yığın zavallıdır.

Saîd-i Nursî denilen adam, eskiden Saîd-i Kürd-î diye bir takım risaleler yayınlayan, Türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, Şafiî mezhebinden bir Kürttür. Mütareke yıllarında istanbul sokaklarında millî Kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. Bu cakacı Kürt kendisine “Bedîüzzaman” demekte, müridleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır. Bedîüzzaman, “zamanın harikası” demektir. Kürt Said cidden zamanın harikasıdır. Yirminci yüzyıl gibi bir zamanda bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da onbinlerce, belki yüzbinlerce Türk”ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla gerçekten zamanın bir harikasıdır.

Zamanın bu harikası, bu Kürt Said, aslında bir Kürt milliyetçisidir. Nasıl Moskofçular Türk milletini yıkmak için ortaya sosyal adalet ilkesiyle atılıyor, yoksulların davasını benimsemiş görünüyorlarsa, Kürt Said de ortaya Müslümanlık ve kardeşlik çığırtkanlığı ile çıkıyor. Kürtçülük davasını açıkça güdemiyeceği için, Türkçülüğü yıkacak ağuları Müslümanlık ve Nurculuk diye ileri sürüyor. Müritlerine veya kendi tabiriyle Risâle-i Nur şakirtlerine evlenmeyi yasak ediyor. Çünkü evlenip çocuk sahibi olurlarsa, o çocukların kötü ve dinsiz olma ihtimali varmış. Tabiî, dağdaki Kürdün bu büyük ve ilâhî buyruktan haberi olamıyacağı için, o evlenecek ve Kürtler çoğalacak. Herkesin sözüne inanan saf Türkler ise, büyük mürşidin buyruğu ile evlenmiyecek, böylelikle Türk soyu azalacak ve Kürt Şeyh Said”in 1924”de yapamadığını, Kürt Molla Said (yani Bedîüzzaman) kırk yıl sonra yapmış olacak.

Kadını şeytanın askeri sayarak evlenmeyi yasak eden dinin, Zerdüşt dini olduğunu bilmeden koyu Müslümanlık adı altında bir nevi Mazdeizm yaptıklarının farkında olmayan bu beyinsizler sürüsüne ne demeli? Urfa”daki mezarının bir baş belası haline gelmemesi için, söylentilere göre, General Mucip Ataklı tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bu kaldırmaya inanmayarak Kürt Said”in oradan uçtuğuna inanacak kadar şuursuz olanlara ne denebilir? Millî talihsizlik, akıl hastanesi kliniklerinde yatması gerekenlerin halk arasında dolaşmasındadır. Ciddi tedbirler alınmazsa, bu dinî cinayet daha yıllarca sürecektir.

Nur risalesi (kendi tâbirleriyle risale-i nur) denilen sayıklama kitapları pek çoktur. Beyni örümceklenmiş zavallılar bu sayıklamaları elle yazarak, yahut şapirografi veya taşbasmasıyla çoğaltarak onbinlerce satarlar. Bunu satmak için kasaba kasaba, köy köy dolaşan Nurcular vardır. Bunları satarak sevaba girerler. Sözde Türkçe olan bu sayıklama kitapları, Kürt hamalların fikir seviyesinde yazıldığı için, kimse birşey anlamaz. Anlamadığı için de, onda gizli hikmetler, yüksek gerçekler olduğu kuruntusuna kapılır.

Bir zamanlar bu sayıklamalardan bana da bir tane yollamışlardı. Kendimi zorlayarak okuyabildiğim bir tanesinde, Kürt Said radyodan bahsediyor, dünyanın bir ucundan söylenen bir sözün kutudan duyulmasını kutudaki meleklerle açıklıyordu.

işte, aşağı tabaka ile birlikte doktor, mühendis ve avukatın da şeyhi, pirî olan, kendisinden “efendi hazretleri” diye söz ettikleri Kürt Said”in seviyesi budur.

Fizikten, titreşimden haberi olmayan, müsbet bilimin kıyısından dahi geçmeyen bir yobaz, radyo hakkında ancak bu kadar düşünür. Fakat bilgisizliğini de anlamaktan âciz olan o kara cahil, bu katmerli bilgisizliğine bakmadan, Türkler aleyhinde hüküm çıkarmaktan da geri kalmıyor. Nur risalelerinin birinde, Ye”cüc Me”cüc denen ve dünyayı yok edecek olan korkunç yaratıkların Özbek, Tatar ve Kırgız gibi “akvâm-ı vahşiyye” (yani vahşi kavimler) olduğunu yazmıştı. Sevsinler medenî Kürdü!… Özbek, Kırgız ve Tatarlar arasında okuyup yazma nisbeti % 90”dır ve aralarında atom bilginleri de olmak üzere her bilim dalında yüzlerce bilgin ve uzman bulunmaktadır.

Kendisini Nurculuğa kaptırmış olan bir avukatla geçen yıl aramda küçük bir konuşma olmuş, Kürt Said”de ne bulduğunu kendisinden sormuştum. “Kuran”ın en güzel tefsirini yapmıştır.” diye cevap vermişti. Bu genç avukat eski yazıyı bilmiyor, Kuran”ın şimdiye dek en büyük islâm bilginleri tarafından üç islâm dilinde yapılan tefsirlerinden habersiz bulunuyordu. Bunu kendisine boşuna anlatmaya çalıştım. Bir kere çileden çıkmış, aklın ve mantığın dışına uğramıştı. Bir safsataya inanla uğraşmak neye yarar? Bugün devlete düşen görev, bunun sebeplerini arayıp bularak tedavisine gitmektir.

Bana gör Tîcânilik, Nurculuk, yobazlık, komünizm ve partizanlık gibi hastalıkların sebepleri, milli ülküden yoksunluktur. Tıpkı normal yemek bulamayan aç çocuğun duvarı yalaması, yerde bulduğu faydasız ve zararlı şeyleri yemesi gibi, bağlanacak büyük bir ülkü bulamayan insanlar, abur cubur düşüncelere kurtarıcı diye yapışıyorlar. Çünkü insanlar bir fikre bağlanmaya mecburdur. Bu istidat insanlığın mayasında vardır. Bunu hiçbir kuvvet önleyemez.

Türkiye”de gerçek ülkü olan Türkçülük türlü bahanelerle baltalanmasa, gerçek Türkçü olan eski “Milliyetçiler Derneği” 1953”de kapatılmasaydı, bunlara gelişme imkanı verilseydi, bugün memlekette partiler üstünde, gayet ateşli ve şuurlu bir milliyetçi topluluk bulunacak, hükümetler güç durumlarda bunlardan yardım isteyebileceklerdi.

Türkçülük insanlara hiçbir vaitte bulunmuyor, maddi veya manevi birşey vermiyor. Yalnız istiyor… Fedakarlık ve feragat istiyor. Nurculuk ise cennet va”dinde bulunuyor. Ebedî saadet, cennette köşkler, yemekler, huriler va”dediyor…. Kafası işlemeyen, hatta aslında materyalist olanlar tabiî Nurculuğu seçecektir. Netekim bunu kendileri de söylüyor “Türkçülük mezara kadar… Ondan sonra ne olacak?” diyor… Tabiî ondan sonrasını kendilerine Kürt Said hazırlayacak.

Kürt Said”in 1327 ( = 1909 ) yılında, istanbul”da Vezir hanındaki ikbal-i Millet matbaasında basılmış bir eseri vardır. Adı: “iki Mekteb-i Musîbetin Şahâdetnâmesi Yahut Divan-i Harb-i Örfî ve Saîd-i Kürd-î” dir. Kendisinin Saîd-i Kürd-î Yani Kürt Said) olduğunu tastik ettiği bu eserde, eserin muharriri diye de kendisini “Bedîüzzaman” diye taktim etmektedir. Eserin tâbii, yani editörü de “Kürdîzade Ahmed Ramiz” dir. yani dört başı mâmur bir eser. Bu 48 sayfalık eserin “hâtime” kısmı (44-48. sayfalar) Kürt Said”iin içyüzünü göstermesi bakımından çok ilgi çekicidir. Bunun aynen alıyor ve ağdalı bir dille yazıldığı için açık Türkçeye çeviriyorum: Ebnâ-i cinsime burada birkaç söz söylemezsem, bence bahs nâtamam kalır. ( = Soydaşlarıma burada birkaç söz söylemezsem, bence bahis eksik kalır. )

Ey Asurîler ve Keyânîlerin cihangirlik zamanından pişdar, kahraman askerleri olan arslan Kürtler!… Beşyüz sene yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa sahrâ-i vahşette vahşet ve gaflet sizi vahşet sahrasında yağma edecektir. Hikmet-i ilâhî denilen makine-î alemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme mümted ve müteşa”ib kanun-i nûrân-î ilâhînin müessisi olan hikmet-i ilâhî ufk-i ezelden engüşt-i kaderi kaldırmış, size emrediyor ki, tefrika ile katre katre müteferrik su gibi zayi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle tevhit ve mezcederek zerrâtın câzibe-i cüz”iyyeleri gibi gibi bir câzibe-i umum-î millî teşkili ile Kürt gibi bir kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i islâmiyye Osmâniyyenîn mevkibinde bir kevgeb-i münevver gibi câzibesini ittiba ile muvazene ve âheng-i umumiyyeyi muhafaza ediniz. ( = Ey Asurlular ve Ahemenidlerin cihangirlik zamanında, onların öncüleri ve kahraman askerleri olan arslan Kürtler! Beşyüz yıldır yattınız. Yeter artık. Uyanınız. Sabahtır. Yoksa vahşet ve gaflet sizi vhşet sahrasında yağma edecektir. ilâhi hikmet denilen âlem makinesinin nizamı ve telgraf hattı gibi bütün âleme dalbudak salan Tanrı”nın nurlu kanununun kurucusu olan ilâhî hikmet, ezel ufkundan kader parmağını kaldırmış size emrediyor ki: Ayrılık, gayrılıkla damla damla dağınık sular gibi boşa giden hamiyet ve kuvvetinizi milliyet fikriyle birleştirip kaynaştırarak zerrelerdeki küçük cazibelerden bir umumî ve millî cazibe teşkili ile Kürtler gibi büyük bir kütleyi dünya gibi döndürerek islâm ve Osmanlı şevket güneşinin mevkibinde parlak bir yıldız gibi cazibesine uymakla muvazeneyi ve umumî ahengi muhafaza ediniz.)

Görülüyor ki Kürt Said, zavallı Kürtlere eski Asur ve iran ordularının hayali öncülüğünü yaptıracak kadar koyu bir Kürt milliyetçisidir ve çapraşık acemî ifadesiyle Kürtleri Kürt milliyetçiliği etrafında birleşmeye çağırmaktadır. Bunun hiçbir tevili, tesfiri yoktur. Beyninde ve gönlünde kötü düşüncesi olmayanlar, bu açıklıktan sonra onun bir islâmcı değil, bir Kürtçü olduğunu kabule mecburdur.

Bundan sonrasını, zaten anlaşılmaz ve bozuk ifadeli metinden sıyırarak yalnız tercümesini (evet, bu kelime yerindedir) vermek suretiyle okuyucuları boşuna yormaktan alıkoyacağım. Bundan sonra Kürt Said şöyle diyor:

Süphan ve Ağrı dağları gibi geleceğin yüksek dağlarının doruğunda ayağa kalkmış, nefse esir olmayı yasak etmiş ve başkasına tecavüzü caiz görmeyerek şeriata dayanmış olan hürriyet sultanı yüksek sesle sizin gibi mâzinin en derin derelerinde gafil ve dağınık bir kavme, cehalet ve yoksulluğa hücum için “fen, sanat ve silâh başına, ileri arş” emrini veriyor.

Hakikat denilen tabakalar altında örtülü ve mahpus kalmış ve istibdadın yok edilmesiyle omuzu üstünde olan cehalet ve gafletin hafiflemesi sayesinde harekete gelip kalkmaya teşebbüs etmiş bulunan hakikatler habercisi, size her cihetle haber veriyor ki, mahiyetinizde kaderin ektiği istidatları ve mukadderatınızı fiile çıkaran ve kavmi mahiyetinizde saklanmış olan seciyenizi maarifin hayat suyu ile sulamanın vaktidir. Yoksa kuruyup çürüyecektir.

ihtiyaç denilen, medeniyetin babası ve ilerlemelerin kurucusu olan üstad, sillesini kaldırmış, size hükmediyor: Ya hayat ve hürriyetinizi bu vahşet sahasında yağma ettireceksiniz, yahut medeniyet alanında fen ve sanat balon ve trenine binerek istikbali karşılayacak ve olgunluğun Kâbesine koşacaksınz.

Milliyet denilen mâzi derelerinde, hâl sahralarında ve istikbâl dağlarında çadır kurmuş olan Rüstem-i Zâl ve Selâhaddin-i Eyyubî gibi, herkesi başkasını haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve yüksek duyguların timsali olan milliyet fikriniz size kesin emirle emrediyor ki, her biriniz umum bir milletin hayatının mâkesi, saadetinin koruyucusu ve bütün milletin müşahhas misali oldunuz. Şimdiki gibi bir şahıs değil, bir millet kadar büyüyeceksiniz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür ve millî hamiyetin galeyanıyla ahlâk da yükselir.

Kavimlerin saadetinin sebebi olan ve millî hakimiyeti temin ile hayat makinesinin buharı olan hürriyetteki cüz”i iradeyi istibdadın söndürmesinden kurtaran ve şer”î meşveretin mayasıyla mayalandıran meşru meşrutiyet, sizi imtihan meclisine davet ediyor. Erginlik çağına vardığınızı ve vâsîye ihtiyacınız olmadığını görmek istiyor. imtihana hazırlanınız. Varlığınızı birleşerek gösteriniz. Millî hamiyet ve şahsî fikir ve vicdanınızı milletin müşterek kalbi ve aklı gibi gösteriniz. Yoksa sıfır alacaksınız ve hürriyet şahadetnamesi elinize verilmeyecektir.

Mâzide dağınıklığınıza sebebiyet veren birinizdeki bencillik fikri şimdi istikbalin medeniyet saadethanesinde icad fikrine, şahsî teşebbüse ve hürriyet fikrine inkılâb edecektir. Hattâ diyebilirim ki, başkalarının sükûtî medreselerine nisbetle sizin gürültülü olan medreseleriniz bir ilmî mebuslar meclisini gösteriyor. imam arkasında fatihalar okuduğunuz zamandaki semâvî ve rûhânî vızıltılarınızda, mezhebî ve kavmî mahiyetinizdeki istidat, meşrutiyet sırrına kaderin bir îmâ ve nişanı vardır.

“insan için çalışmaktan başka yol yoktur” sözünün öteki ifadesi, şahsî teşebbüstür. Her kemâlin kurucu ve koruyucusu olan cesaret ve millî namus emrediyor ki, şimdiye kadar nasıl maddi şecaatte terakki ettinizse, şimdi de akıl ve medeniyet meydanında millî namusu çiğnetmeyiniz. Millî duyguların mâkesi olan, kıymetinizin ölçüsü olduğu halde ihmalinizle gayet çapraşık bununan diliniz, tûbâ ağacı gibi bir ağacın tecellisine müstatken, böyle kurumuş, perişan ve edebiyatsız kalmış olduğundan, diliniz sizden millî hamiyete şikâyette bulunuyor. insanda kaderin sikkesi sikkesi lisandır. Anadil tabiî olduğundan, kelimeler zihne kendiliğinden gelir. Zihin çatallaşmaz, O zihne giren bilgiler taş üzerinde oyulmuş gibi bâki kalır. Millî dille görünen herşey hoş gelir. Millî hamiyetin bir misalini size takdim ediyorum. O da Mutkili Halil Hayâlî Efendi”dir. Millî hamiyetin her şubesinde olduğu gibi, dil alanında da dilimizin esası olan elifbe, sarf ( = gramer ) ve nahvini ( = sintaksını ) vücuda getirmiştir. Hakikaten Kürdistan madeninde böyle bir hamiyet cevherine ratgeldiğinden, istikbalimizi onun gibi birçok cevherler ışıklandıracaktır.

işte bu zat bir hamiyet örneği göstermiş ve tekemmüle muhtaç dilimize bir temel atmıştır. Onun izinden gitmeyi ve temeli üzerine bina kurmayı hamiyet sahiplerine tavsiye ediyorum.

Bedîüzzaman Saîd-i Kürdî

Kürt Said”in tam bir Kürt milliyetçisi olduğunun bu yazıdan daha kesin bir tanığı olamaz. Böyle olmayıp da, yalnız geri kalmış Kürtleri kalıkındırmak amacı gütseydi, onlara “Bilgi sahibi olun” demekle yetinir, medeni ve ebedî Türkçe dururken, millî dil diye kaba ve iptidaî Kürtçeyi tavsiye etmezdi. Meşrutiyetin memlekette yaptığı sarsıntıdan ve otoritenin zaruri gevşemesinden faydalanarak, Türkiye”yi parçalamak ve kendi cemaat gayelerini gerçekleştirmek isteyen Hıristiyan tebaalar gibi, bu müslüman kardeş de imparatorluğun bütün yükünü ve çilesini çekmiş olan Türkleri vurmaya çalışıyor. Kendilerine tarih ve şeref uydurmak ihtiyacında olan bütün iptidaî cemaatler gibi, roman kahramanı olan Zâloğlu Rüstem”i ve ancak anası Kürt olan Selâhaddin Eyyubî”yi Kürt kahramanı diye ileri sürüyor. Kürtlerin mevhum meziyetlerinden bahsediyor. Kısacası, onlara devlet kurdurmaya çalışıyor. Tabiî devletin buna müsaade etmeyeceğini anladıktan sonra, Saîd-i Kürd-î adını Saîd-i Nursî yaparak ve Nur risaleleri diye cehlin ve taassubun örneği olan karalamalar düzerek, bir din mürşidi gibi ortaya çıkmaya başarıyor.

Bizim için şaşılacak nokta, onun şu veya bu davranışı değil, onbinlerce, belki yüzbinlerce gafil Türk”ün, bu cahil Kürd”ün arkasından gitmesi, onun cahilâne ve hâinâne öğütlerine körü-körüne boyun eğmesidir.

Şimdi bu gafil Türklere hitap etmek istiyorum:

Siz, Türk ve Müslüman mısınız? Türkseniz, hangi sebeple cahil bir Kürdün ardından gidiyor, onun telkinleriyle kendi ırkınızı, kendi dilinizi hor görüyorsunuz? Aranızda “Türkçe de dil mi?” diyen ahmaklar, resmî dilin Arapça olmasını isteyen hainler var. Siz ne biçim Müslümansınız ki, cahil bir Kürd”ün telkini ile evlenmeyi lanetliyor, dinsiz çocuklar yetişir de günaha gireriz diye bekâr kalmaya azmediyorsunuz? Putperest olduğunuzun farkında değil misiniz? Bir cahil Kürd”ün sakalını, tırnaklarını, abdest aldığı suyukutsal emanetler gibi saklamak hangi Müslümanlığın, hangi insanlığın, hangi temizlik kaidesinin, hangi şuurun işidir? Uyanın! Radyoyu melekle açıklamaya kalkan bir budalanın müridi olarak eşe dosta, dosta düşmana karşı gülünç olmayın. Müslümanlık, temeli atılmış, büyük bilginlerini yetiştirmiş, tedvin olunmuş bir dindir. Onun yeni baştan açıklanması için Kürt Said gibi maskaralara ihtiyaç yoktur.

Bana bu yazıyı yazdıran, Trabzon”dan yollanan acayip bir nesne oldu. Çok küçük boyda, 8 yapraklık bir broşür olan bu nesne, hangi basımevinde basıldığı belli olmayan bir Said-i Kürd-î reklamıdır. Gönderen, O. Nuri Kurt adında tanımadığım birisidir. içinde Kürt Said”in sayıklamalarından parçalar var. ikinci yaprağın ikinci yüzündeki şu hezeyana bakın:

“Aziz, sıddık kardeşlerim:

Siz kat”î biliniz ki, risâle-i nur şakirtlerinin meşgul oldukları vazife rûy-i zemindeki en muazzam mesâilden daha büyüktür.”

***

Evet! Sizin vazifeniz cidden büyüktür. Haçlıların, bozuk iradenin, azınlık ihanetlerinin yıkamadığı Türkiye”yi cehaletiniz, gafletiniz ve hamakatinizle yıkacaksınız. Türklüğü inkâr ederek, şeriati Anayasa ve Medenî Kanun durumuna getirerek, evlenmiyerek, yalnız kalan kadınları evlere tıkarak, eski yazıyı getirip Arapçayı resmi dil yaparak, islâmiyetten önceki tarihimizi küfürdür diye kitaplardan kazıyarak Türklüğü yıkacaksınız. Bunu yaparken, ölü Stalin”le, sağ Makaryos”un müttefiki olduğunuzun asla farkında olmıyacaksınız. Müslüman geçindiğiniz halde Peygamber”in “Evlenip çoğalınız” anlamındaki hadîsini hiçe sayarak, Kürt Said”in evlenmemek hususundaki hezeyanlarına baş eğmekle kimin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında olmıyacak kadar acınacak yaratıklarsınız.

Neymiş o sizin meşgul olduğunuz büyük vazife? Bir odaya kapanıp Kürt Said”in hezeyanlarını okuyarak kendinizden geçmek mi? Bu zavallı ve gülünç halinizle siz, aslında ruhî tababetin ve marazî ruhiyatın konusu olabilirsiniz. Kendisi genç ve güzel bir kadın olduğu halde, ihtiyar, çirkin ve kör bir zenci ile evlenen Amerikalı artist gibi anormal zevk sahipleri dünyada seyrek görülen nesne değildir. Sizinki de kendi içinizde kalsa, Türklüğün aleyhine yönelmese, belki böyle sayılabilir. Fakat Cennet va”di ile gafilleri avlıyor, onların milli duygusunu yıkıyor ve Türklükten ayırıyorsunuz. Araplarla aramızda bir dâva oldu mu, mutlaka Arapları haklı buluyorsunuz. Türk – Arap savaşı olursa, “Din kardeşime silâh çekmem” diyorsunuz.

işte, sizin üstadınızın kimliğini kendi yazısıyla gösterdim. Onun bir Kürt milliyetçisi olduğu apaçık ortaya çıktı. Bu açıklamadan sonra, gerçeği kabul edip de Türklüğe dönerseniz, hoş… Yine eski sapıklıkta inat ederseniz, sizin vicdanınızdan şüphe etmeli…

Nihal ATSIZ, Ötüken, 7 Mart 1964, Sayı: 109
Sobayla konuşan çılgın kürt,çelik yelek icad olmadan önce çelik yeleğin mucidi.
hunisi eksik bir manyaktır.
"allah herkese rızkını verir"
bu sözü kanıtlamak için kendileri açlıktan ölen insanların, aslında açlıktan değil, yemek yeme alışkanlıklarını bıraktıkları için öldüklerini savunmuştur. yani kimse açlıktan ölmez, yemek yeme alışkanlığını bıraktığı için ölür der kendileri.

bu anlattıklarından sadece birisi.
kendisi sıfırdan argüman üretme konusunda pek çok hocaya göre başarılıdır. aslında bu başarısı din konusundaki özgüveninden gelir. din adına yeni ve söylenmemiş sözler söylemek her hocanın harcı olamaz. bunu kendini müceddid olarak görmesine bağlayabiliriz.

ancak onun yolundan giden şakirtler, aradan onlarca yıl geçmesine rağmen hala onun argümanlarını ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyorlar. modern, 2017 yılında akla gelen soruları, onun kendi zamanında gelen sorulara göre ürettiği cevaplarla çözmeye çalışıyorlar. haliyle bu da günümüzde aklı başında gençlere komik geliyor (radyo olayı gibi. ciddi misin said?)

kendisinin şarlatan olduğunu düşünmüyorum. insanları kandırma gibi bir amacı da yoktur. en az 4-5 kitabını okumuş biri olarak söylüyorum. said nursi anlattıklarının gerçek olduğuna kendisi de inanan biri. yani gerçekten de haklı olduğunu düşünüyordu. pek tabii ki buradan çok da normal bir psikolojiye sahip olmayan biri olduğu sonucuna ulaşabiliriz.

taktiri size bırakıyorum. merak ediyorsanız açın okuyun. ilk başta anlaması çok zor gelecek çünkü kendileri türkçe'nin gramerini pek bilmiyorlar. ama bu arapça-kürtçe mi artık ne, grameri çözdükten sonra anlaşılır oluyor. biraz okuma yapmak lazım bunun için de.
deli petro olup asker kaçağıdır.
Asker kaçağı olduğu için Enver Paşa onu divanı hikmeti islamiye kurumuna aza seçmiştir ve maaş bağlamıştır evet muhteşem mantık.
fetöcü amk.
Mermileri eliyle durdurduğunu idda eden yalancı devrin din tüccarıdır.
Bunun 30 hayküye hitap eden beyin yıkamalarına inanacağıma hayatıma köle olarak devam ederim amk.

Böyle geri zekâlı yobazların peşinden, ancak Türkiye gibi beyinsiz nüfusu fazla olan milyonlar gider.
Bediüzzaman Osmanlı Devleti'ne ve Türkiye Cumhuriyetine damga vurmuş bir isim asla unutulmaz bir çok mucizeleri vardır .
(bkz: ligthsaber)’ın dedesidir..

sobalara fısıldar..
zaman gazetesinin,sızıntı dergisinin dilinden düşürmediği kişiydi.şimdi adını ansan hemen kes lan fedöcü oluyorsun.
eski-yeni-gizli bütün türkiye cumhuriyeti düşmanı köpeklerin dilinden düşürmediği kimsedir..

toplu iğne başı kadar beyin barındırmaz müridleri..

aramızda hala yüzsüz yüzsüz savunucuları bulunmaktadır..
Hocası kimdir? Kimin talebesidir? Nurculardan cevap beklenir. Hayır bir insan din alimiyim diyebiliyorsa bir başka alimin talebesi olmalıdır. Yoksa yazdıklarına, söylediklerine nasıl itibar edebiliriz? Bugün ben çıksam haşa alimim desem olur mu?
Günümüzde olsa evde Buderus kombiye, dışarda UFO'lara konuşacaktı bu zerzevat. Soba mı kaldı artık.
Mevlana halid-i bağdadi hazretleri 19. Yüzyılın başlarında vefat etmiş, abdülkadir geylani hazretleri ise 12. Yüzyılda yaşamış âlimlerdir. Hz. Ali'ye hiç girmiyorum. Bizzat ders almadıktan sonra bu nece talebelik.

Bizzat kur an'ı rehber almak kimin haddine? Müctehid alim olmayanın kuranı "yorumlamasına" nasıl itibar edilebilir?
(bkz: kes lan fetöcü)

(bkz: yallah arabistana)
bir dönem bu hainin afişleri, kitapları basıldı da kamuya açık alanlarda gösterildi. hala daha bu adamın peygambere yakın olduğunu düşünenler var pes doğrusu.
siyasete bulaşmamıştır, kürttür amma kürtçü değildir, abdülhamide karşı değildir, risalei nur adlı eseri bana kalırsa islam alemi babında yazılmış en büyük kitaplardan biridir, siyaseti sevmez ama günümüzde siyasete alet edilmeye çalışılmıştır.

1 kitabını dahi okumamış adamların üstadı eleştirmesi beni çileden çıkarıyor.
siyaset yapmaz fakat siyasetin nasıl yapılması gerektiğini, hakkın hatrının âli olduğunu hiçbir hatra feda edilemeyeceğini, işin ehline verilmesi gerektiğini, cumhuriyet kurulurken "ermeniler, gavurlar devlet yönetiminde başa mı geçecek?" denildiğinde "sen ermeni bir saatçiye saatini tamir için verirsin de dinini sormazsın, işi ehline verirsin. siyasette yönetimde öyledir.*" diyerek; işi en müslümana değil ehli olana verilmesi gerektiğini ve dinin siyasete değil belki siyasetin dine alet edilmesi gerektiğini söyleyen bir adamdır bu adam. tek adamlığa(monarji) karşı olan halkın kendini yönetmesi gerektiğini söyleyen hatta ve hatta 'sizi insan eder' diyen bir zattır. başkasının sanki koyunuymuş gibi onun emirlerine uyulmaması bilakis bir meclisin olup halkın devleti yönetmesi gerektiğini söyler. ağalarınızın cebine şeyhlerinizin cebine( burada şeyhleri kötülemek maksadıyla söylenmiyor) aklınızı koymayın der.

öyle bir adamdır ki şahsına hürmeti asla kabul etmemiştir, hürmetleri risale-i nur eserine ettirmiştir. hayatını iktisatla idame etmiş, bizim birgünde yediğimizi 2 haftada yemiştir. dünya malında gözü olmamış, vatanı için savaşlarda en ön cephede at sürmüş, gazi olmuştur. milleti için cumhuriyetin kurucuları arasında bulunmuş, millete baskıyla iş yaptıranları düşünce tarzına çekmeye çalışanların karşısında bulunmuştur. 1 darbeyi, 1 sivil ayaklanmayı büyük ölçüde engellemiştir. (31 mart, şeyh said)

allah rahmet eylesin, bütün hayatı bizlerin dünyasını ve ahiretini kurtarmaya çalışarak geçmiş büyük bir dehadır.
Hümanist söylemleri açısından fetöden farkı yoktur.
O zaman ki siyasi sosyal ortamının yarattığı zamanının fetösüdür.

Din açısından yazdıkları ve söyledikleri ya da toplumsal olarak bir arada yaşama kültürü sosyal sorumluluk için ne dediğine değil ne yaptığına bakmalıyız.
Ne yaptığı da ortada.
Eseri fetödür.
Ve ileride nice fetöler doğuracak bir yapının mimarlarından biridir. Tüm tarikat ve cemaatler gibi şirk yuvalarının kurucuları arasında olan kişidir.
Bazı saçmalıklara (eserlerinde) değinmeye gerek yok.
Bir iki denedim merak ettim , bu herkes okuyor ne acaba diye birşey anlamadım. Sonra bir arkadaşa sordum , ben bir şey anlamıyorum diye , sen anlayamazsın dedi. Bu da böyle bir anımdır.
anlamsız ve saçma bir şekilde hakkında internet ortamında sürekli hakaretler yapılan adam.
adam ölmüş siz sevsenize, sövseniz de onun için artık bir anlamı yok.

sobayla konuşuyormuş, tımarhaneye girmiş, kürtçüymüş, cumhuriyet düşmanıymış, kendini peygamber ilan etmiş, radyonun içinde melek var sanıyormuş.
bu ithamlar baştan sona safsata. hangi kitabını okudunuz da bu kanaate vardınız?
size gidin nurcu olun. sabah akşam said nursi okuyun demiyorum. bana göre de ne kitapları nede nursi mükemmel kusursuz değil.
ama;
kader nedir?
öldükten sonra dirilme mümkün mü? neden?
Neden peygamberler var? hz muhammed neden son peygamber?
kur'an'ın yaratıcının sözü olduğunu nasıl anlarım?
neden namaz, oruç vs ibadetler var?
vs konuları iyi anlatıyor.

kim bu adam;

2. abdülhamit döneminde meşrutiyet taraftarı idi.
abdülhamitle arası iyi değildi. ama herkes herkesle iyi olmak zorunda değil.
münazarat'ı bu dönemde yazdı.

31 mart olayları döneminde istanbulda idi.
meşrutiyet lehinde gazetelerde yazılar yazdı. mitingler düzenledi.
sonrasında idam ile yargılandı. beraat etti.

1. dünya savaşında gönüllü alay komutanı olarak ruslarla savaştı esir düştü.
savaş esnasında işaratü-l i'caz isimli tefsir çalışmasına başladı.

kurtuluş savaşı döneminde istanbulda idi.
ankara hükümeti ve meclisi lehine propaganda çalışmaları yaptı.

M. Kemal'in daveti ile ankara'ya geldi. temel konularda anlaşamadılar Ankaradan ayrıldı.
varlıkların bir yaratıcı eliyle ancak oluşabileceğini açıklamaya çalışan "tabiat risalesi" adlı kitapçığı arapça olarak ankara da iken yayınladı.

doğuda isyanlar başlayınca nüfuzlu pek çok kişi gibi sürgün edildi.
sürgünde ısparta da iken işte o meşhur "risale- nur" adını verdiği kitapları yazmaya başladı. bu dönemde işte bugün "nurcular" dediğimiz insanlar etrafına toplanmaya başlandı.

hayatının sürgün döneminde siyasetle ilgilenmediğini söyler. kitaplarında gerçekten siyasi bir şey bulamazsınız.
ama chp'nin tek parti yönetiminin düşmesi içinde elinden geleni yapmıştır.

sonrası devam eden sürgünler, hapisler. ama yılmadı adam ve bugün inanç esasları üzerine çok orijinal ve değerli kitaplar bıraktı.
Allah ondan razı olsun.
birde onun bu kitaplarını dünyaya duyurmayı anlatmayı hedef edinmiş bir topluluk
ha bu topluluk yani nurcular biraz problemli değil desem yalan olur.
onlar hakkındaki düşüncelerimi ayrıca sonra nurcular başlığına yazarım
bu bir gavs 2 cübbeli 3..

en büyük tehtid..