bugün

Ahmet Hamdi Tanpınar'ın gerçekten okunması gereken bir eseri. Burda "Sahnenin Dışındakiler" ile aslında istanbul'u bir sahne olarak görüyor. Dışını tahmin etmekte okuyucuya kalıyor. (bkz: Anadolu)
ahmet hamdi tanpınar'ın üçlemesinin en zayıf halkası.

(bkz: mahur beste)
(bkz: huzur)
Sağlam kitaptır, bu sözü için bile okunur.
'' Siz o şarkılardaki gibi acı çekmek için seviyorsunuz;
mutlu olmak için değil.''

Ahmet Hamdi Tanpınar
Osmanlı imparatorluğu'nun son dönemini ve işgal altındaki istanbul'u ahmet hamdi tanpınar'ın yorumuyla okuduğumuz kitap.

1914 yılı ile başlayan kitap 2 bölümden oluşuyor ve 2.bölüm 6 yıllık bir zaman atlaması yaparak 1920'den devam ediyor. Kişi kadrosu oldukça fazla. Ve bu kalabalık kadro içinde artık gözden düşmüş devlet adamlarının ve savaş vurguncularının portresi çok iyi çizilmiş.

Büyük bir varoluş mücadelesi veren anadolu "sahne" olarak tabir edilirken; işgalin verdiği çürümeyle bozulan, yıkılan istanbul "sahnenin dışı" olarak adlandırılır. Ve bu ortamda gönülleri Anadoluda fakat akılları istanbul'da olan karakterlerin bir türlü harekete geçememesi psikolojik olarak başarılı yansıtılmış.

Bu toprakların gördüğü belki de en Buhranlı zamanlar ahmet hamdi'nin kalemiyle daha bir berraklaşıyor.Özellikle bir taraftan yıkım ve diğer taraftan bir doğumla karşı karşıya kalan insanların şaşkınlığı çok gerçekçi yansıtılmış. Ve şunu da anlıyoruz ki insan denilen canlnın ihtirasları şartlar ne olursa olsun değişmiyor.

Mithat cemal kuntay'ın üç istanbul kitabından sonra mütareke dönemini en iyi anlatan romandır bence.
ahmet hamdi tanpınar'ın en güzel romanlarından biri.

****alıntılar****

-suleyman bey’in odasinda gordugum kiz da bakiyor. o da canli. fakat baska turlu bakiyor. talihinin arkasindan bakiyor. dogmamis cocuklarinin gozunden bakiyor. belki dogurduktan sonra, sut verirken ustune yanlislikla abanarak bogacagi cocuklarin gozleriyle bakiyor. belki de bu cesareti gosteremedigi icin; dilenecek, hakaret gorecek, sehir kaldirimlarinda surunecek cocuklarinin gozleriyle bakiyor.
fakat onun kendi bakislarini bilmiyorum. cunku o bana uzviyetinde gizli, buyuk adem bahcelerinin vaadlariyla bakmisti. asil bakislari oldukten sonra, kucuk orospu hayati bittikten sonra anlasilacak.

-icimden de bir seyleri asmam lazim. kendimden siyrilmam lazim. onlar gibi acligin ve ciplakligin icinde, umit kaftanlarini giymem lazim. bir de kendime herkesi tercih etmem lazim.
biliyorum ki gidemeyecegim, cunku ben hayata cok yaldizli bir mâzi aynasindan bakiyorum ve bir zaman baska aynalardan da bakmak istedim.

-(..)nasil olur da tek bir hayal, oburlerini silerek, yahut unutturarak hepsinin yerine gecer?(..)

-ben cocuklugumu sevmiyorum cemal, dedi. sizleri seviyorum. fakat cocuklugumun kendisini sevmiyorum. sevsem her seye tahammul edebilirim. fakat o zamanlar da hic sevmedim.

-nicin, gun dedigimiz sey, bazen tahammul edemeyecegimiz kadar uzar? suphesiz bunun sebeplerini etrafimizda gecen seylerden ziyade kendi icimizde aramamiz icap eder. bununla beraber, bazen de bizde hususi bir cehresi olmayan saf halinde vak’a ile karsilastigimiz olur. burada artik su veya bu sekilde duyusumuz, o gunku uyanik tarzimizla, gece gordugumuz ruya ile, insanlari ve hayati alis tarzimizdaki hususiyetle alakali degildir.