bugün

kocakarı soğuklarının tam ortasıydı. kuru soğuk insanın kemiklerine kadar işliyordu. öğrenci evinin içi ise dışarıdan daha soğuktu. buz gibi duvarlar arasında, 5 ev arkadaşı, salonda, çilingir sofrası etrafına üşüşmüş, misafirlerinin ağzının içine bakıyorlardı.

arkadaşlar birbirlerine anlattıkları - uyurdukları - maceraları artık ezberledikleri ve karı-kız muhabbetinden de sıkıldıkları için mahalleden kamil abiyi çağırmışlardı. kamil abi mahallenin iddia bayiisinin sahibiydi ve rakı sofralarının aranan yüzüydü. kendisinin söylediğine göre, zamanında oldukça okumuştu. ama asıl önemlisi her zaman anlatacak ilginç hikayeleri bulunurdu.

kamil abi dükkanı çırağına bırakıp gelmişti. plastik, uyduruk masanın baş köşesine oturup rakı şişesini aldı ve boş kadehini doldurdu. yarısından birazcık fazla. sonra 2 parça buz ekleyip kalanını su ile tamamladı. rakıya buz katılmazdı kamil abi bunu elbette biliyordu. zaten suda, rakıda hatta odada buz gibiydi. ama kamil abi nin düşünmek için zamana ihtiyacı vardı. o akşam aklına hiçbir hikaye gelmiyordu.

kadehi hafif hafif çalkalayarak buzun karışmasını izledi. sonra kocaman bir yudum aldı. ardından masanın ortasındaki tencereden bulgur pilavını kaşıklayıp, rakı yudumuna arkadaşlık etsin diye midesine gönderdi.

pilav güzeldi, tam sevdiği gibi iyice demlenmişti. kamil abi iyice keyiflenmişti.

gençler sabırsızlıkla kamil abiyi izliyorlardı, onun ise aklına hiç birşey gelmiyordu. o da genelde yaptığı gibi bir yerden başlamaya karar verdi. hikaye nasıl olsa kendi yolunu bulurdu.

kamil abi boğazını temizleyip anlatmaya başladı;

''bundan çook uzun zaman önce. çook eski zamanlarda. zerdüşt 30 yaşında köyünü ve gölünü terk etti.''

gençlerin tepkisini gözlemek ve biraz daha merak uyandırmak için bir müddet sustu. rakı ile bulgur pilavını kombinleyip mideye indirdikten sonra anlatmaya devam etti.

''tam 30 yaşında, zerdüşt, köyündeki kulaklara uygun söz olmadığını anladı. yanına sadece yılanını alıp dağına çekildi ve mağrasına kapandı. zaman zaman yılanının bazende kartalının ona getirdiği yiyecekler ile beslenip, ininden dışarıya hiç çıkmıyordu. köyden merakla gelenler mağranın önünde toplanıyor, zerdüştün içeride ne yaptığını merak ediyorlardı. meraklarını tatmin edemediklerinden, onu anlayamadıklarından, zerdüşte gülüp, onu aşağlıyorlardı. oysa yaptıkları sadece kendilerini küçük düşürmekti. çünkü zerdüşt, kendisini yenmiş üst - insanın peşine düşmüştü.

inzivasının tam onuncu yılında, uykusundan uyanan zerdüşt. mağrasında bir derviş ile karşılaştı. 10 yıl boyunca her gün köylüler mağranın önende toplanıyor ancak kimse içeriye girmeye cesaret edemiyordu. o sabah ise bir derviş, ininin içine girmiş, uyanması için zerdüştü bekliyordu.

yatak olarak kullandığı taş zeminden kalkan zerdüşt, dervişi mağrasının ortasındaki ateşin başına davet etti. daha ilk görüşte anlamıştı, dervişte insan ötesinin peşindeydi. ateşin başında karşılıklı oturmuş ve konuşmadan sohbet etmeye başlamışlardı. birbirlerini anladıklarından sözcüklere ihtiyaçları yoktu.

konuşmadan ve hatta hiç birşey yemeden içmeden 3 gün boyunca ateşin başında oturup birbirlerinde kendilerini aramışlardı. üçüncü günün sabahında derin sohbetlerini sonlandırmışlardı. zerdüşt kartalının getirdiği tavşanı pişirip misafiri ile yemiş ardından da sahlep ikram etmişti.''

''sahlep mi'' hikayeyi merakla dinleyen gençlerden, gözlüklü olanı kamil abinin sözünü keserek hayretle ünlemişti.

''sahlep tabi ya, kappuçino mu ikram edecekti'' dedi kamil abi pişkin pişkin ve soğuk salon gençlerin kahkahası ile yankılandı.

kadehler dolup boşalmış, suratlar iyice kızarıp, öğrenci evi sakinlerinin neşeleri yerine gelmeye başlamıştı. kamil abi muhabbet iyice sulanmadan hikayesine devam etti.

''zerdüşt dervişin yüce bir insan olduğunu ilk gördüğünde anlamıştı ve bu yüce kişi tarafından sınanmayı kabul etti. derviş bir süre göbeğine kadar uzamış ak sakallarını sıvazlayıp zerdüşt'ün ikramı sahlebi içti. sonra davudi bir ses tonuyla,

'bir insan, iki insan; belli bir niyetle, art niyet taşımadan.' dedi.

bunun üzerine zerdüşt düşünmeye başladı. ateşin başında karşılıklı oturup ertesi güne kadar düşündüler. ertesi sabah zerdüşt uygun bir cevap bulmuştu;

'belli bir niyetle erdemli olanlar, erdemli olmayanlara karşı ödüllendirilmemelidirler. art niyetsiz kötü olanlar, kötü olmayanlara karşı cezalandırılmamalı.' dedi.

bilge derviş aldığı cevap karşısında tatmin olmuştu. zerdüşt'ün yeniden insanlar arasına karışma zamanı geldiğini söyledi hafifçe gülümseyerek. ardından, insanların arasında asıl amacından sapmaması, hedefinin insan-ötesi olduğunu unutmamsı için son bir nasihatte bulundu.

'ruh ve madde birbirlerine irca edemez. ruh keyfiyet, madde kemiyet halindedir, ruh hürriyete, madde zarurete bağlıdır. ruh madde ile temas kurarken bir taraftan onun kalıplarına katlanarak zeka, ilim ve katagorilerin doğmasına sebep olurken, diğer taraftan da onlardan bir 'hayat hamlesinin' fışkırmasına vesile olur.'

zerdüşt başını hafifçe öne eğip dervişin tespitini kabul etti.

artık ayrılma vakti gelmişti, derviş mağradan ayrılmadan önce cebinden çıkarttığı mandalinayı zerdüşt ile paylaştı.''

''mandalina mı'' hayretle sordu gözlüklü.

''evet mandalina, dostluklarını pekiştirmek için'' dedi kamil abi duraksamadan.

öğrencilerin dikkatleri dağılmak üzereydi. kamil abi kaşığını bulgur pilavına daldırıp, hikayeyi sonlandırmak için anlatmaya devam etti.

''zerdüşt, dervişi yolcu edip bir süre daha ateşin başında oturdu. usulca dervişten aldığı mandalinayı çekirdekleri ile birlikte yedi.

sonra, ayağa kalkıp 10 yıllık inzivasının ardından müjdeyi dağıtmak için mağrasından çıktı.

tam 40 yaşında zerdüşt kendinden aldığı yetkiyi tekrar kendisine verip, peygamberliğini ilan etti.

mağra önünde köylüler toplanmıştı, zerdüştü görünce heyecanlandılar. zerdüşt ise ininin önündeki kalabalığı görünce şaşırdı. nasıl olurda haberleri olmamıştı.

sonra asasını havaya kaldırıp ilk kez mesajını haykırdı;

'tanrı öldü.' ''

hikaye bittiğinde öğrencilerden ikisi ilgilerini telefonlarına yöneltmiş, biri televizyona dönmüş, bir diğeride uyuklamaya başlamıştı. kamil abiyi dinleyen bir tek gözlüklü kalmıştı o da halen 'mandalina ile sahlep'in' ne alakası olduğunu düşünüyordu.

kamil abi rakısını fondip yapıp, dükkanına dönmek için müsade isterken gençler 'karı-kız muhabbetine' başlamışlardı bile.
(bkz: söykü dergisi sayı 24 mandalina)
çıkardığım ana fikri: "sahlep ile mandalina ne alaka?" olan öykü.
güncel Önemli Başlıklar