bugün

Sabahattin ali' nin Kuyucaklı yusuf isimli romanından çok beğendiğim kısa bir bölüm (m.e.b 'in yüz temel eseri içinde yer alır)

Kapalı büyüyen ve bu şekilde bütün ta­bii arzu ve ihtiyaçlarını içinde hapsetmeye mecbur o­lan genç kız, gayet tabii olarak, sinirli ve manen bo­zuk bir mahluktu. Anası onu gezmeye götürürken bir saat saçlarını düzeltmeye uğraştığı halde, ne anasının, ne babasının aklına bu kafanın içi ile de bir parça meşgul olmak düşüncesi gelmemişti. Onlar işportaya konan bir elma gibi onu süsleyip temizlemişler, par­latmışlar, sonra yağlı bir müşteriye okutmuşlardı. Kız yetiştirmekten de gaye bu değil miydi?
Hakikaten, gece saat on ikiye kadar tavla ve çene attıktan sonra ciddi bir tavır alarak eve gelen ve ya­takta beyaz, tombul bir vücut arayan birçok kocalar için bu çeşit karılar birebirdi. Fakat Salahattin Bey gibi aklınca «bir aile yuvası kurmak!» isteyenler, iş­lerin bu şekli alıverdiğini, çok gafillik ettiklerini gö­rünce büyük bir hayal kırıklığına uğruyorlardı.
Salahattin Bey neler yapmamıştı! Eline geçirebil­ diği ve Şahindenin anlayacağını tahmin ettiği kitapları getirir, onun fikrini yükseltmek isterdi. Fakat bu­nun ilk tezahürleri, karısının manasız ve lüzumsuz yerlerde lügat kullanması olurdu, Salahattin bunları düzeltmek istedi mi, karısının «gururu» yara­lanır ve derhal kızılca kıyamet kopardı.