bugün

Sözlük yazarlarının garibanlık anılarıdır.

ayın yedisinden önceki bir hafta başıma gelen durumdur. Öğrenciliğin tatlı anılarından biri olsa gerek bursun yatacağı günden önceki haftalar.
Yine bir gün cepte para yokken samimi arkadaşınızın sizden borç istediği zamandaki garibanlığınız bambaşka. Hayatında hep kendi isteklerinden kısmaya alışmış borç almaktan utanmış yazarı bile borç istemeye götürmüş bir durumdur.
Evet daha gariban anlar da olmuş elbet ama en anlatılası buydu belki de.
tavuk döner yiyip ayran içmeden içecekten tasarruf etmek.
(bkz: çağrı yapmak)
üniversitede okurken o zengin o çeşit çeşit dünya mutfağının olduğu kalabalık aile yemeklerini hiç bulamadım... her gün 1.5 iskender yemek zorunda kalıyordum, pideyi çatala sıkıştırıp tabağı sıyırıyodum gariban gariban düşün...
5 kuruşum olmadığını için iddaa kuponunu yatıramamış olmam ve o kuponun tutması.
Üniversitede yurtdayken,acıkmıyayım diye 3-4 e kadar yatardım sonra kalkar bir kase çorbayla bir koca ekmek yerdim..
ne yapalım beyim paramız yoktu...
ilkokul da 1 tl harçlık alırdım her gün, öğleden sonra harcarım derdim, öğleden sonra olunca da ilk tenefüs harcamıştım diyip para biriktirirdim.

bir sigarayı 2 arkadaşla dönmektir.
insanlar kışı nasıl sever hiç anlayamadım. yağmurdan nasıl haz alır? daha mik kadar bebeyken gölet olmuş sokaklarda yırtık ayakkabılarla okula gitmek zorunda kalmamışlar bence. montları hep kalınmış mesela. kaybedilen 50 kuruş için babadan tokat yememişler. ne bileyim, bir tek bizim canımız yanmış gibi yaşıyor insanlar. her şeyin yenisine layıklarmış gibi...
Evde birkaç ay tek kalmıştım açık öğretimde okuyan arkadaşlarım mezun olunca. kira, yemek, faturalarla tek başıma boğuştuğum için doğalgazı yakamadım gönül rahatlığıyla. ev buz gibi olurdu bu yüzden de akşam geç saate kadar üniversitenin kütüphanesinde oturur ders çalışırdım. eve döndüğümde direkt uyurdum. çok zor günlerdi be sözlük ama gururluyum. çalışıp atandık nihayetinde.
Hoca yeni kitabı tanıttıktan sonra "kimler almak ister?" sorusuna cevap olarak kalkan ellerin fazlalığı ve bununla birlikte giderek artan iç burukluğu.
Üniversite 3. Senemiz 3 yıllık ev arkadaşımla kendi yağımızda kavrulmaya çalışıyoruz. Ramazan ayı hiç unutmam evde iki gün önce alınan yarim pide var biraz da mayonez. Pide arası mayonez ne kadar tatlı gelmişti şimdi bile konuşup güler geçeriz. Zor dönemlerdi zor.
Sevgilimi eve bıraktıktan sonra 50 kuruş eksik kaldığı için idda oynayamamıştım çok üzülmüştüm lan şampiyonlar ligi maçları vardır siz anladınız vahim durumu.
Simit satarak 18 lira kazanmıştım sene 2005 civarı. Paramız bitince mecburen babama vermiştim sevinmişti adamcağız.
Halbuki şimdi 18 lirayı bir açık büfe kahvaltıya veriyorum ve hala mutsuzum.insan ne kadar nankör.
Sene 2005 Uludağ üniversitesindeyim. Yemek yesek sigara parası yok, sigara alsak yemek parası yok öyle çulsuz bir ortam. Neyse tercihimizi yemekten yana kullandık. Bilenler bilir Arkadaşlarla medikonun orda çimlerde uzanmış camış gibi yatıyoruz. Böyle ibnemsi götveren tipli bi eleman da yakın bir mesafede sigara içiyor bizim canımız da sigara çekti haliyle. Uzatmayayım bu sofistike arkadaştan dostum bir sigaranı alabilir miyim diyerek sigara istedim. Eleman kekeleye kekeleye "tatatabi nenenedemek" deyip paketi atıp kaçtı. Artık ne kadar Yabani bir tipimiz varsa korktu herhalde.
hiç bitmedi ki...
babam su faturasını ödememiş bizde küçüğüz o zaman tabi annem bizi çeşmeden su almaya yollamıştı.o yokuştan inmesi güzeldi ama kendimi taşıyamazken o suları zor taşıyordum yokuştan çıkarken.biz yine kardeşimle evdeyiz evde hiç yemek yok halının altında 6 tl sigara param vardı onunla ciğer yaptırmıştım ikimize.o güne kadar hiç ciğer yememiştim ama o gün güzel geldi tadı.bir daha hiç yemedim bir anı olarak kaldı.
ilkokulda annem iç çamaşırlarımı yıkadığı gün okula gidemezdim. zira tek takım iç çamaşırım vardı...o günlerden alışkanlık, şimdi bile evde donsuz gezerim. şaka, şaka.

üni. deyiz. yeni bir eve taşındık. evin karşısında aile çay bahçesi var. kış olduğu için park kapalı. sandalyeler parkın orta yerine istiflenmiş.. bizim evde de sandalye yok. arkadaşla gece yarısı karanlığında parktan ikişer sandalye kaptık eve dönüp yattık. 5 dk sonra kapı çaldı. kapıda 2 bekçi. meğer biz sandalyeleri yürütürken bekçi abiler parkın içinde sessizce oturuyorlarmış. işte budur benim gerçekten yaşadığım bir garibanlık.
sene 2008.

babamı kaybedeli 3-4 ay olmuş. orta ikideyim. hayata küstüğüm ilk bir aydan sonra yavaş yavaş devam ediyorum hayata. ilk okuldan beri arkadaşım olan bir çocuk vardı. adı gürsel. gürsel'in ailesinin maddi durumu gayet iyiydi ama gel gör ki gürsel de tembelin tekiydi. ailesinin onun için olan çabalarını hiçe sayar, gereksiz ne kadar iş varsa onların peşine düşerdi. ama gel gör ki altın gibi de bir kalbi vardı. evlerine giderdik hep, oyun oynardık sonra annesinin hazırladığı börek çöreği yerdik.

babası daha sonra gürsel'in derslerinin kötüye doğru gittiğini görünce özel öğretmen tutmuştu ona. arada sırada evlerine gelip tüm derslerden özel ders veriyordu. ben evlerine oyun oynamaya gittiğim bazı zamanlar öğretmen de orada oluyordu ama ders gürsel'in umrunda değildi tabii ki.

daha sonra evlerine çantamla gitmeye çalıştım. bir iki kalem ve not defteri vardı içinde. o zamanlar sbs vardı. ona hazırlanıyorduk ama ailemin maddi durumu olmadığı için ne dershaneye gidebildim ne de özel ders alabildim (bazı öğretmenlerim kaynak konusunda çok yardımcı olmuştu, haklarını ödeyemem).

her neyse, gürsel'e öğretmen ders anlatırken ben de salondan onları dinliyordum. hocayı yani. genelde matematik ve fen bilgisi anlatırdı. ben de dinlediğim kadarıyla not alırdım defterime. aldığım notları da her akşam tekrar ederdim yatmadan önce, bulursam soru çözerdim. ama bundan ne gürsel'in ne öğretmenin ne de annesinin haberi vardı.

neyse gel zaman git zaman ben bayağı bir şey öğrenmiştim bu şekilde ve sbs'nin son ayağına da girip orta derece bir anadolu lisesi kazanmıştım. ama kazandığım anadolu lisesine 2 vasıta ile ulaşıldığı için gitme şansım yoktu. çünkü her gün 4 vasıta ödeyebilecek durumumuz yoktu. annem de ne yapsın yürüme mesafesindeki en yakın liseye yani meslek lisesine yazdırmıştı beni. utana sıkıla okuduktan sonra lise de bitti. o sene giremedim sınava ama sonraki sene girdim.

gürsel tahmin edeceğiniz gibi başarılı olamadı. önce bir düz liseye kaydoldu. 2 sene üst üste sınıfta kalınca okuldan atıldı. daha sonra açıktan okumaya başladı, ama onun da sonunu getiremedi. şimdi de bir benzin istasyonunun marketinde çalışıyor, askerliğini de yaptı. benimse bu sene eğitim fakültesindeki 4. yılım başlayacak. gürsel ve ailesinin farkında olmadan hakları vardır üstümde. ara ara da görüşürüm.

o zamanları hiç unutmam. hani "tırnaklarıyla kazıyarak" denir ya sözlük, ben şu anki durumumu o tırnaklarımla kazıdığım gariban günlerime borçluyum.
1 hafta önce parasızlıktan pansuman bantı alamamıştım. eczacıdan veresiye isteyecektim 5 liralık şeyi. Utanıp vazgeçtim.
allah kahretsin.
Tek bir enstantane aklıma gelip daha yazmaya başlamadan sayısızını hatırladığım anılardır.

Kendi en gariban zamanım iki tane. Birisi yazın bir şirkette çalışmaya başlamışım ama proje bazlı para alacaz siftah yapmamışız. Arkadaşım da aynı şirkette, anne babalar şehir dışında hiç paramız yok. Toplu taşıma yok her yere yürüyerek gitmek bir kenara, sürekli takıldığımız yerlerde su içecek para bile kalmamış cebimizde. 500 benden çıktı, 1000 onda vardı. Az zorladık 2 ye tamamladık da bir kahveye oturup çay içmiştik. Ve çalışıyor olduğumuza lanet etmiştik, en sefil zamanını bir işe girdiğinde yaşıyorsun.

Bir de yüksek lisans zamanı birikmiş kredi kartı borcunu ödemekte zorlanırken KYK geri ödemesi ufaktan gelmiş. Okula gitmem lazım gidecek para yok. Harçlık yok birşey yok. Kredi kartını ATM ye takıp para verir mi diye denedim. 5 TL istedim de vermişti. 500 TL borcu iki yıl sırtımda taşıdım da hiç unutmam kulağıma küpedir.

Ayrıca (bkz: para parayı çeker)
öğrenciyken akşamdan kalan yarım tabak kupkuru makarnayı dolaba atıp kahvaltıda boğula boğula yemiştim.
çocukken nogger dondurma yiyebilmek için ay başını, yani babamın maaşının yatmasını beklerdim.

hayatım boyunca bisikletim olmadı, abimin eski bisikleti bana kaldı, tıpkı eski kıyafetleri gibi.

vardır bir kaç tane daha ama şimdi aklıma gelmiyor.

şu an sonradan görmeyim, gayet mutluyum.
sabahtan beri bir reklam izleyip para kazandıran siteden alt tarafı kazandığım 20 lirayı çekmek için uğraşıp duruyorum banka hesap numarası kabul etmemesi nedeniyle.
Buz gibi soğuk bir kış günü Ünv zamanlarımdan bir gece bir şekilde param bitmişti ve gece 3 gibi feci şekilde acıkmıştım.

Ceplerimi kurcaladığımda sadece bozukluk birşeyler kaldığını gördüm ve bu da sadece 2 tane boyoz almaya yetiyordu.

Bizim orada da yakınlarda 24 saat açık bir börekçi vardı. Hadi dedim gidip 2 boyoz alayım ve gidip iki tane alıp eve doğru yola koyuldum.

Sokağın birinden köşeyi döndüğüm anda beyazımtırak bir sokak köpeğiyle karşı karşıya geldim. Önce irkildim ama dikkatlice baktığımda köpeğin de benden korktuğunu, ama elimdeki poşete bakıp yalandığını da gördüm.

O kadar üzgün bakışlı bir köpekti ki anlatamam.

Ben de aldığım boyozlardan birini ona verip yoluma devam ettim.

*hayatımdaki en anlamlı anılarımdan biridir bu anlattığım.
parasızlıktan sigara alamayıp alamancı arkadaşın 1 paket sigara alması.

kahvehanede çayın başka bir gariban arkadaşın ısmarlanması.

çok değil daha dün yaşadım.
güncel Önemli Başlıklar