bugün

Olaylarla dolu geçen çocukluk ve öğrenim yıllarından sonra Tıbbiye'yi bitirdi (1897), hareketli bir siyaset hayatı yaşadı, Maarif Nazırı (1918), Şûray-ı Devlet Reisi (1919) oldu. Sevr Andlaşması'nı imzalayan delegeler arasında yer aldı (1920). Yüzelliliklerle birlikte yurdu terk etmek zorunda kaldı (1922), yirmi yıllık sürgün hayatının çoğunu Ürdün'de geçirdi, 1934'te Cunya (Lübnan)'ya yerleşti. 1943'te af kanunundan birkaç yıl sonra, yurda döndü. Zincirlikuyu mezarlığında gömülü.

Servet-i Fünuncular'ın çağdaşı olduğu, başlangıçta Hâmit ve Fikret etkisinde aruz şiirleri de yazdığı halde, o topluluğa girmeyen, saz ve tekke şiiri geleneğinden faydalanarak, duygulu, içten koşma, nefes ve dîvanlar yazan Rıza Tevfik, Mehmet Emin'deki lirizm ve ahenk eksikliğini kapatarak şiiri ile aydınlar arasında bir köprü oldu.Felsefe, edebiyat, edebiyat tarihi konularında da eserleri olan Rıza Tevfik, şiirlerini Serab-ı Ömrüm adlı bir kitapta topladı (ilk b. 1934 Lefkoşe, 2.b. 1949, istanbul)
kaynak: http://www.biyografi.net
Ruhumda gizli bir emel mi arar
Gözlerime bakıp dalan gözlerin
Aklıma gelmedik bilmece sorar
Beni hülyalara salan gözlerin

Nigahın gönlümü -eyperi- peyker
Leyal-i hasretin hüznünü döker
Karanlıklar gibi yığılır çöker
içimde yer edip kalan gözlerin

Huzurunda bazan benliğim erir
Tavrın hulusumdan şüphe gösterir
Bazan da ne olmaz ümitler verir
Sab-u kararımı alan gözlerin

Gamzende zahir ey ömrümün varı
Füsun-ı hüsnünün bütün esrarı
Neşr eder aleme reng-i baharı
Koyu menekşeye çalan gözlerin

Sihirdir şüphesiz bütün bu şeyler
Bakışın zihnimi perişan eyler
Bana aşk elinden efsane söyler
Aşka inanmayan yalan gözlerin
milli mücadele dönemi şairi,aynı dönemde istanbul üniversitesi hocasıdır.mustafa kemal paşa ve hareketine köstek olmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetin ilanından sonra Milli Mücadeleye iahnet edenlerin listesini eline almış ve incelemektedir. Bir ismin eksik olduğunu görür ve kalemini eline alıp yazmaya başlar. Rıza Tevfik Bölükbaşı...
siyasi olarak 150'likler listesinde olsa da, - o ne deme efendi ögren- sahsi sahaneme göre fikir adamlarini siyasi eylemlerine göre yargilamak, siyaset disindaki eylemlerini 'ne bilir o vatan haini' o deme sabalakliğina - aslinda hücum kiliğinda savunma ve ezber bozulma korkusudur- düsmeden iyice incelenmesi gereken ve salim akıl ile anlasilmasi gereken kişidir.

nasil ki frenklerin ferdinand celine adiyla taninan yazari vichy hükümetine ve dolayli olarak alman isgaline şakşak cektiği için siyasi olarak makbul olmayan ama edebi ve fikirsel olarak makbul sayiliyorsa biz de sartlanmlar ve kosutlanmalardan siyrilmaliyiz.

öyle ya da böyle zat-i sahanesi fevkalade enteresan bir kişi olmakla beraber dili kullanim acisindan nadide bir örneklerimizden biridir.

her neyse su satirlari bile yeter ve artar:

Varlık budur benim için, hatta senin için de;
bir hakikat var mi? derken bir hayale doneriz.
Düşmanın Sitemi yürekler ezer,
Insan bu kahr ile canından bezer,
Gülşende yabancı köpekler gezer,
Erler meydanında insan kalmamış...

kendileri bu dizelerin sahibidir.
ahmet kaya'nın söylemiş olduğu uçun kuşlar uçun şarkısının söz yazarı.
"tarihi tetkikler gösteriyor ki, bedevi araplarda, kırgızlarda, daha birçok islam kavimlerinde örtünme adeti yoktur.Yine tetkikler gösteriyor ki, biz bu adeti tül ve yaşmak olarak bizans'tan almışız.sefaletin örtünmesi de örtümemesi de berbattır.insan cemiyetlerinde iptidai haklardan bile yoksun olan sefil sınıflar açık da gezse, kapalı da gezse haktan mahrumdur" diyen şahıstır.
yukarıdaki yazı Ataol Behramoğlu'nun yazısından alıntılanmıştır.
kurtuluş savaşı karşıtı, mekteb-i sultani hocası, filozof. istanbul üniversitesi' nde yaptığı bir konuşmada ' ben türk değilim, türklükten istifa ediyorum' diye bağırmış, bunun üzerine süleyman nazif den ayarı almış, arbedeye sebep olmuştur. manda zihniyetine haiz bir adamdır kendisi.
tanım: vatan haini.

açıklama: lan vatan haini dedik ya. anadolu'da tecavüze uğrayan kadınların, öldürülen bebeklerin, kısacası katledilen insanların bulunduğu bir sofraya oturtulsa, cihan şairi olsa ne fayda...

ikinci tanım: sevr'i imzalayan köpek.

aylar sonrasında gelen edit: vatan hainliğiyle suçlanmasını beğenmeyen birilerinin eksilemesine maruz kaldık. vay vay vay, emperyalizm kıçı yalayanlara vatansever mi diyecektik, hayrola? alıştınız tabi ampul yalamaya, yanına popo gelse farketmez diyorsunuz?*
ittihat ve terakki despotizminin en etkili muhalifi hürriyet ve itilaf fırkasının üç kurucusundan biri.
feylezof rıza lakaplı filozof. insanın aklını başından alan bir deyişi de şöyledir:

Gel derviş gel hele yabana gitme,
Her ne arar isen inan sendedir.
Beyhude nefsine eziyet etme,
Kabeyse maksudun rahman sendedir.

Çöllerde dolaşıp seraba bakma,
Allah Allah deyü havaya bakma,
Talibi hak isen kitaba bakma,
Okumak bilirsen Kuran sendedir.

Gayrıdan derdine arayıp çare,
Ne varlık verirsin nar ile mare,
Cennetten çıktınsa behey avare,
Havva'yı aldatan yılan sendedir.

Ey Rıza takat yok hakkı inkara,
Sen mahrem imişsin didarı yare,
Şimdi agah oldum sırrı esrara,
Alemi yaratan vicdan sendedir.
Uçun kuşlar uçun doğduğum yere şiirini Ahmet Kaya söyler.
Sevr gibi bir kara lekenin altında imzası bulunan emperyalistlerin baş yalakalarından şairimsi.
1869 doğumlu şair,felsefeci ve devlet adamı.

en bilinen şiiri ahmet kaya'nın da sözlerini besteleyip seslendirdiği uçun kuşlar uçun'dur.sultan abdülhamid'in ölümünün ardından yazdığı sultan hamid'in ruhaniyetinden istimdat adlı şiiri ise şöyledir:

nerdesin şevketlim sultan hamid han
feryâdım varır mı bârigâhına?
ölüm uykusundan bir lâhza uyan,
şu nankör pezevengin bak günâhına.

târihler ismini andığı zaman,
sana hak verecek, ey koca sultan;
bizdik utanmadan iftira atan,
asrın en siyâsî padişâhına.

pâdişah hem zâlim, hem deli dedik,
ihtilâle kıyam etmeli dedik;
şeytan ne dediyse, biz 'beli' dedik;
çalıştık fitnenin intibahına.

dîvâne sen değil, meğer bizmişiz,
bir çürük ipliğe hülyâ dizmişiz.
sade deli değil, edepsizmişiz.
tükürdük atalar kıblegâhına.

sonra cinsi bozuk, ahlâkı fena,
bir sürü türedi, girdi meydana.
nerden çıktı bunca veled-i zinâ?
yuh olsun bunların ham ervâhına!

haddi yok, açlıkla derde girenin,
sehpâ-yı kazâya boyun verenin.
lânetle anılan cebâbirenin
bu, rahmet okuttu en küstâhına.

milliyet dâvâsı fıska büründü,
ridâ-yı diyânet yerde süründü,
türk'ün ruhu zorla âsi göründü,
hem peygamberine, hem allâh'ına.

lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin
ahiretten bile himmet eylersin,
çok çekti şu millet murada ersin
şefâat kıl şâhım mededhâhına.
yanlış hatırlamıyorsam (bkz: sevr anlaşması)'na imza atan yetkililerden biridir aynı zamanda.
ne kadar sövsek az olacak arnavuttur kendileri.
(1869- 1949)
tekke ve aşık debiyatından etkilenerek koşma ve nefesler yazar.
eseri:
serab-ı ömrüm.
dilerim ki fânî dünyâ'da kimse
ömrünü mihnetle telef etmesin.
fakat kâmil adam olmak isterse,
elem çektiğine esef etmesin.
batı felsefesinin türkiye de tanınması yönünde çalışmaları olduğu ve darülfünun da felsefe dersleri verdiği için kendisine feylesof rıza da denmiştir. serab ı ömrüm adlı şiiri vardır.
gel derviş gel hele yabana gitme
her ne arar isen inan sendedir
beyhude nefsine eziyet etme
kabeyse maksudun rahman sendedir

çöllerde dolaşıp seraba bakma
allah allah deyü havaya bakma
talibi hak isen kitaba bakma
okumak bilirsen kuran sendedir

gayrıdan derdine arayıp çare
ne varlık verirsin nar ile mare
cennetten çıktınsa behey avare
havva'yı aldatan yılan sendedir

ey rıza takat yok hakkı inkara
sen mahrem imişsin didarı yare
şimdi agah oldum sırrı esrara
alemi yaratan vicdan sendedir.

feylezof rıza diye de anılan şair.
orhan karaveli'nin ali kemal adlı kitabından :

ve birkaç satır da, ülkemizin kendi kendisine verdiği sıfatla tek (?) filozofu rıza tevfik'ten. alemdar gazetesinin 11 temmuz 1920 tarihli sayısında yayımlanan ve pek bilinmeyen bu yazısında tıp doktoru rıza tevfik, bütün benzerlerini geride bırakan bir teşhis (!) ile mustafa kemal'i profosör lombroso'nun siyasi mecnunları (delileri, çıldırmışları) arasına koymaktadır. hukuka ilgi duyanlar bilirler. italyan krimonoloji uzmanı profosör cesare lombroso suçların hukuksal yanından çok suçlulara ilişkin incelemelere ağırlık veren bir bilim adamıydı. ona göre kimi bireyler doğuştan suçlu olurlar ve bunu kanıtlayan fiziksel özellikler taşırlardı. daha da basite indirgemek gerekirse, suçlu bireyler suratlarından belli olurdu. bunlar insan evriminin ilkel bir evresine aittiler ve onlara bunu bilerek yaklaşmak gerekirdi. açıkçası tipleri bozuktu ve tehlikeli idiler. işte rıza tevfik'e göre mustafa kemal paşa bir lombroso örneğiydi. kendisinin de kul cinsi diye nitelediği " ... para ile alınıp satılan çerkes, habeş ve zenci kızları gibi " bir çerkes kızından doğduğunu unutup ırkçılık yapmaktaydı. niyeti acaba mustafa kemal'in türklüğüne gölge düşürmek miydi ? bahsedilen yazıdan bazı alıntılar :
" anadolunun çete reisleri ile yakınları arasında acaba kaç tane hakiki türk gösterilebilir ? ... bu adamlar anadolu'da önceden beri kaçakçılık gibi gayrı meşru işler yaparak, yol kesip köy basarak yaşarlar. kuvayı milliye'nin bütün marifeti bu kötü kişileri hapishanelerden seçmiş ve onlarla amaçlarını birleştirmiş olmasıdır. gerçek bu iken kuvayı milliye'yi türk milletinin bağrından çıkmış bir iyilik haykırışı gibi göstermek şarlatanlığın son derecesidir. ... mustafa kemal tarihte elbette bir isim bırakacak. fakat bu, profosör lombroso2nun inceleyip araştırdığı siyasal mecnunlar arasında bir isim olacaktır. "

sayfa 77, 78.
cesirmustafapaşa da(edirne) doğan rıza tevfik, 1899 yılında tıbiye yi bitirdi. hekimlik ve milletvekilliği yaptı. 1918 de maarif nazırı, 1919 da şuray-ı devlet reisi oldu. osmanlı delegesi olarak sevr antlaşmasını imzaladı(1920). ulusal kurtuluş savaşı na karşı tavır aldığından, 1922 de yüzelliliklerle birlikte yurt dışına sürüldü. 1943 te, af yasasından bir kaçyıl sonra türkiye ye döndü.
(bkz: yüz ellilikler)
sultan hamid’in ruhaniyeti’nden istimdat

nerdesin, şevketli sultan hamid han,
feryadım varır mı barigahına.
ölüm uykusundan bir lahza uyan,
şu nankör [milletin] bak günahına!
tahkire yeltenen tac-ü tahtını,
denedi bu millet kara bahtını,
sınad-ı sillenin nerm ve sahtını,
rahmet et sultanım suz-i âhına.

tarihler ismini andığı zaman,
sana hak verecek, hey koca sultan.
bizdik utanmadan iftira atan,
asrın en siyasî padişahına!

‘pâdişah hem zâlim, hem deli’ dedik,
ihtilâle kıyam etmeli dedik,
şeytan ne dediyse, biz ‘beli’ dedik,
çalıştık fitnenin intibahına!

divane sen değil, meğer bizmişiz!
bir çürük ipliğe hülya dizmişiz!
sade deli değil edepsizmişiz!
tükürdük atalar kıblegâhına!

sonra cinsi bozuk ahlakı fena,
bir sürü türedi, girdi meydana.
nerden çıktı bunca veled-i zina?
yuh olsun bunların ham ervahına!

bunlar halkı didik didik ettiler,
katliama kadar sürüp gittiler,
saçak öpmeyenler secde ettiler,
[bir asi zabitin] pis külahına!

bugün varsa yoksa [enver ve cemal],
şöhretine herkes fuzulî dellal,
alemi manada bak da ibret al,
uğursuz talihin şu kemrahına!

haddi yok, açlıkla derde girenin,
sehpâ-yı kazâya boyun verenin,
lânetle anılan cebâbirenin,
bu, rahmet okuttu en küstâhına!
çok kişiye şimdi vatan mezardır,
herkesin belâdan nasîbi vardır,
selâmetle eren pek bahtiyardır,
bu şeb-i yeldânın sen sabahına!

milliyet dâvâsı fıska büründü,
ridâ-yi diyânet yerde süründü,
türkün ruhu zorla âsi göründü,
hem peygamberine, hem allâh’ına!

sen hafiyelerle dem sürdün ancak,
bunlar her tarafa kurdu salıncak,
eli, yüzü kanlı bir sürü alçak,
kemend attı dehrin mihr-u mâhına!

bu itler nedense bana salmadı,
bahalıydı başım kimse almadı,
seyrandan başkaca iş de kalmadı,
gurbet ellerinin bu seyyahına!

hoş oldu cilvesi cumhuriyetin,
tadı kalmamıştı meşrutiyetin,
deccal’a dil çalan böyle milletin,
bundan başka çare yok ıslahına!

lâkin sen sultânım gavs-ı ekbersin,
âhıretten bile himmet eylersin,
çok çekti şu millet murada ersin,
sefâat kıl şâhım mededhâhına!

düzeltmeler:
"harab büldânın" yerine
"bu şeb-i yeldânın" ifadesi olmalı.

"şu nankör … bak günahına" noktalı
yere "milletin" gelmeli.
"… … … pis külâhına" noktalı yere
"bir asi zabitin" gelmeli.
"bugün varsa yoksa … … … " noktalı
yere gelince:

necip fazıl kısakürek:
"…"
"…manzumenin rıza tevfik’e ait ve münteşir bulunduğu gerçekleşiyor. fakat
onu bize gönderen okuyucu, mısralardan birini yazdıktan sonra karalamış,
eksik bırakmıştır. onu takip eden mısralarsa belli başlı bir şahıstan bahsedildiğini
açıkça gösterdiği için bunun kim olduğunu anlamak lazımdır. eksik mısrayı
takip eden kafiyelere ayrıca vezinde noksan kalan beş heceye göre bu isim
mustafa kemal olabilir. fakat ayni esaslara yüzde yüz uygun olarak tek ve
müşterek hüviyet ifadesiyle enver ve cemal de olabilir. rıza tevfik’in siyasî
temayüllerini ve mücadele hedeflerini bilenlerce, birinci hüviyetle ikinciler
arasında fark yoktur… görülüyor ki, tam yüzde ellişer ihtimalle iki hüviyet
kutbu üzerinde de temerküz edebilen bir ifade karşısındayız…"
"yine manzumenin rıza tevfik’e ait olduğunu bilenlere başvuruyor ve şu cevabı
alıyoruz:
-kat’i olarak hatırımızda değil, fakat enver ve cemal olsa gerek… zira
abdülhamid’in ruhaniyetinden istimdat isimli bir hücum manzumesinde
hatıra ilk gelecek zümre ittihat ve terakki, ilk gelecek isimler de enver
ve cemal‘dir. mustafa kemal‘in abdülhamid’le birinci planda bir
alâkası olmamıştır."

"bu yeni tahmin ve tefsir, karalanmış mısradaki ismin (enver ve cemal) olması
ihtimalini biraz daha yükseltmiştir. ondan evvelki mısralarsa, okuyucunun
bize apaçık yazdığı gibi:
"etek öpmeyenler secde ettiler
bir asi zabitin pis külahına." şeklindedir.
bu da enver ve cemal ihtimalini, mustafa kemal’den daha fazla hatıra getirmektedir.
zira enver, tâbi olduğu padişaha karşı doğrudan doğruya isyan ve harekete
geçmiş bir zabittir."

"manzumenin aslını rıza tevfik’den öğrenmek istiyoruz. kendisi müsbet ve
menfi hiç bir şey söylemiyor; sadece manzumenin aslını gizliyor ve mahut
isim, hakikatte ne olursa olsun, bizce tam bir meçhul halinde kalıyor.
"fakat bütün bunların manzumenin ruhu ve bizim onu neşretmemizdeki maksat
bakımından hiç bir kıymeti yok… biz, yepyeni bir ideolocya ve dünya görüşünün
bağlıları büyük doğu’cular, manzumeyi, esasen fâni şahıslar üstü ruh ve
manasıyle ele alacağız. bunun için de, okuyucunun sildiği kelimeleri, zaten
tam tahkik edemediğimiz için noktalıyoruz! "bir asi zabitin" kelimelerini
de, kendi elimizle silerek, herhangi müşahhas bir ifadeye kimsenin takılmasını
istemiyerek, davaya mücerret ve sembolik bir eda vererek bilhassa askerleri
ve zabitleri tenzih fikrini güderek, noktalarla gösteriyoruz. yani, noktalarla
gösterdiğimiz iki eksik mısradan birini okuyucu silmiştir, öbürünü de biz.
maksadımız da, davayı küçük şahıs planından çıkarıp büyük tarihî, içtimaî,
ruhî, ahlâkî teşhis planına intikal ettirmek, böylece şu veya bu şahısla
doğrudan doğruya hiçbir alâkamız olmadığını göstermektedir. her şey, manzumenin
bütünündeki ruh ve manadadır."
"…"

kaynak:
necip fazıl kısakürek’in müdafalarım isimli eserinde, türklüğe hakaret
davası başlığı altında.
(bu şiiri yayınladığı için mahkum olmuştu. bu da onun müdafaasını içeriyor.)
düzeltme kısmı

alıntı:
http://mmustafagoktas.wor...-ruhaniyetinden-istimdat/

necip fazıl mahkeme müdafaasında elbette asi zabit, veled-i zina, itler diye kastettiklerinin, mustafa kemal ve kemalist devrimbazlar olduğunu söyleyemezdi heralde.. nfk tamamen haksız da diyemeyiz. zaten şiirin o kısımları silinmiş neticede.

bugün varsa yoksa [mustafa kemal],
şöhretine herkes fuzulî dellal,
alemi manada bak da ibret al,
uğursuz talihin şu kemrahına!

mustafa kemal'i koyduğumuz zaman kafiye hizalanıyor..