bugün

rüzgarin tatli ugultusundaki agac hisirtisi..
anne sesinden bir ninni gibi..
yagdikca tatli bir koku birakan yaz yagmurunun sesi gibi..
düşünürken insanı kendinden geçiren, yalnızlığa ve sessizliğe en büyük dost

(bkz: Allah fotosentezi yaratmış)
(bkz: hışırtı)
en kralı hışır hışır diye ses çıkarır.ama sen yok arkadaşım ben illa tabiatten feyz alırım, bülbülün ötüşünü sevgilinin şarkısına, ırmağın sesini vuslatın türküsüne benzetirim diyosan aferin derim.
yağmur yağdıktan sonra çıkan toprak kokusu,sonbaharda kuru yaprakların çıkardığı hışırtı,yağmur yağarken perdeleri camları açıp o koku ve ses eşliğinde okunan kitap ah ahhhh...
rüzgarla dans eden yaprakların cıkardıgı ses..
bir agacın altına oturup manzara kar$ı dinlendikce insanın icinin huzur duygusu ile kaplanmasını saglar,ki$i rüzgarda devinen yaprakları izleyerek ve onların cıkarttırı hi$irti ile kendini bulur..

(bkz: orgazmdan daha zevkli anlar)
(bkz: korku filmi efektleri)
vizontele'de demet akbağ (reisin karısı*) tarafından evin damında anlatılan hadisedir.

(bkz: hhışırr hhışırr) (h harfi genizden söylenecek)
hangi atmosferde duyulduğuna göre hissiyatı değiştirecek ses.

güneşli bir bahar günü,
güneşin okşayışını üzerinizde hissederek uzanmışsanız toprak kokulu çimenlere,
ve kapatmışsanız gözlerinizi..
kulaklarınızda sadece kuşların cıvıltısı ile yaprakların hışırtısı varsa,
daha ne ister ki insan..

hayal etmek bile güzel..
dinlemeye en değer olanı kavak ağaçlarının çıkardığıdır.
en güzeli kavak ağacı yapraklarından çıkan ses.. beyaz gövdesi, bir yüzü yeşil biryüzü grimsi-beyaz yaprakları olan, bu, zarif, harika ağacın rüzgarlı günlerde yaprakları döner.. tüm ağaç bir beyaz, bir yeşil olur, çok güzel görünür.. ve o kadar incedir ki o yapraklar, yaprak sapının inceliği ve geometrisi yüzünden, en ufak bir esintide fırtına kopmuş gibi yoğun ama zarif bir ses çıkarır..
(bkz: tarihi çınar) bursa.

o sesin en güzeli burada dinlenilebilir.
(bkz: duygusal sözlük yazarları) * *
ses yoktu. kimsecikler yoktu. kuru sıcak tenine değdikçe korkuyordu. dudakları paramparça olmuştu. ayakları vucuduna isyan ediyordu artık. ölmeye ne kadar yakın olduğunu kestiremiyordu. film şeridi gibi geçer demişlerdi ama hiç de öyle olmuyordu. en fazla dekorun kumdan ibaret olduğu bir korku filmi olabilirdi bu. kaç bin kere ölümden korkmadığını söylemişti şu geçen birkaç yılda. ama korkuyordu çok korkuyordu hem de. sığınacak bir delik, tutunacak bir dal diledi kuru sıcaktan. bu saatten sonra tanrı'ya yakarsa komik olmaz mıydı. gurur ölürken bile terketmeyen tek duyguydu galiba.

ve bir ses geldi belli belirsiz, ta uzaklardan...ve akabinde özlediği bir kokuyu hissetti tüm bedeninde...kavak ağaçlarının silueti takıldı gözbebeklerine...acabaya eşlik eden susuz ve acılı bir yutkunmadan sonra artık emindi...çocukken büyüdüğü bahçenin içindeki ağaçlardı bunlar...babasıyla beraber diktikleri ağaçlardan..hafif rüzgarda hışır hışır mutluluğu müjdeliyorlardı kavak ağaçları...hayat buraya da sızmıştı...
(bkz: kedidir kedi)
çınar ağaçlarının yapraklarının çıkardığı ses en asilidir. çınar ağacının yaprağı tasavvuf edebiyatında ele benzetilir. ki gerçekte de benzer. ve çınar ağaçlarının her rüzgarda tüm insanlara el uzattığını düşündürür bana.
bebeklerin dikkatini çokça çeken sestir. öyle uzun uzun derin derin ağaca bakarlar kurban olduklarım.
danslarının müziğidir. benim içinse bir mucizeye tanık olmak gibi bir şeydir.