bugün

her insanın zaman zaman maruz kaldığı olumsuz ruhsal hareketlilik. genelde akıl dünyasına ait olmayan sebeplerden kaynaklanır. en bariz ortaya çıkışı ergenlikle başlar. yirmili yaşlarda gönül işleridir çoğu zaman çalkantıya yol açan. yıllar ilerledikçe parasal ve işle ilgili konular daha etkilidir. elbette hayatın her döneminde başa gelebilecek travmatik olaylar, kayıplar da önemli faktörlerdir. * *
Ruhun genel olarak bir duruşu yoktur. Olaylar hangi noktaya sürüklüyorsa, ona yakın davranır. Bazen akla bazen kalbe... Ruhun dengesi ne kadar önemli, hakem görevinde, onun verdiği karar içimdeki çatışmanın sonucunu belirliyor. işte büyük kavgalardan birisi daha kopar insan benliğinde, Kalbin sesini dinleriz zaman zaman, ve kişinin içinden geçen de kalbin hissettikleridir, ancak karışır. Ona güvenmek öyle zordur ki bazen, Ne zaman, ne yapacağı belli olmayan bir kalp işte onun sözleriyle yola çıkılır mı Ya... ya vazgeçerse? kalp bu belli mi olur. bir gün deli gibi heyecanla attığı bir olaya, yarın tepki göstermeyebilir. Hatta dün onca telaşı çıkaran kendisi değilmiş gibi, umursamaz ve yüzsüz olabilir. Her zaman öyle davranır demiyorum ama yapabilme ihtimali olduğunu gözardı edemeyiz. Bir olayın gerçekleşme ihtimali varsa, karar verirken bu ihtimali yok sayamayız... Saymamalıyız!

Her şeyin altına bir mantık oturtma çabası, neden-sonuç ilişkisi içinde sorgulamalar, ya da olayın finalini önceden görmek isteği adım atmayı zorlaştırıyor. Nerden bilelim sonucunda ne olur? Onu ikna etmek için, matematik, analiz, veri, tez, akla gelen her türlü bilgiyi önüne koyup ikna etmem gerek. Uğraşmak ne zor... işin tuhafı, ikisinin, yani hem aklın hem kalbin aynı fikir üzerinde uzlaştıkları bir durumun olmaması. Hep mi ters çalışır şu fikirle kalp denilen şeyler... Yahu siz bir insana bağlı değil misiniz? Neden bu kadar tutarsız ve kendi başınıza hareket etme ihtiyacınız var? Laf anlatamıyor size! işte, o anda devreye ruh giriyor. Topu atıyoruz ruha, ne halin varsa gör... e garibim ruh uğraşıp duruyor. kişi o sırada kendiyle iletişimini kesip, arkadaşlarıyla kahve içmeye ya da güzel bir film seyretmeye gidiyor. ve giderken ruha; cevabın hazır olması talimatını vermeyi de unutmuyor elbette! ve yine büyük bir patırtı kopuyor içerde ve kişi kendinden vazgeçmeyi beceremiyor. Kapıyı açıp şöyle bir süzüyor kişi. Bağırış, çağırış, hemen kapatıyor. Tahammül edemiyor. Kavga ettikleri konu genel değil, kişiye özgü bir durum, üstelik yarına kadar da çözülmüş olması gerekiyor. Karar vermek gerek... daha doğrusu onların karar verip, kişiye bildirmeleri gerek. bir de insan olmanın getirdiği haller var tabii, arabanın sigortası yok diyen memura: "Aaa, arabalara da insanlar gibi sağlık sigortası mı yapılıyor?" diyerek, aptal tanımını kullanabilme avantajı e insanlık hali değil mi? Neden olmasın? Madem kişiliklerle ilgili sürüler dolusu önyargı var, kişi bunu lehine çevirebilir.

bazen kişinin içindeki kavga gittikçe büyür, gidip uyuyayım en iyisi, ben uyurken onlar sonuca ulaşırlar düşüncesiyle uzaklaşmaya çalıştığımızda orda da huzur vermezler, bu sefer insanın rüyalarında kavgaya tutuşurlar. en iyisi artık olaya müdahale etmek, "benim dediğim olacak!" diye kararı açıklamak. iyi de karar ne olacak, kalbin gitmek istediği mi, aklın dur dediği mi? Yok, başa çıkılmaz, şimdi uyumak zamanı uyandığımda bakarım düşüncesiyle ruh nereye gidiyorsa, insan ona takılır sürüklenir çünkü o kişiyi çok nadir yanıltır, ya da aslında yanıltmaz!
bipolar bozukluğu olan insanların sürekli içinde bulundukları doğal durumdur...