bugün

büyük bir aşk hikayesinin iki mühim kahramanlarıdır.

mehtaba karşı atılmış masanın örtüsünün üstünde dün geceki eğlenceden kalmış ekmek kırıntılarını kemiren çelimsiz karıncalar bulunuyordu. bunları incitmek istemeyen kahramanımız testestorovic kumsala doğru uzun bir yürüyüşe çıkmıştı. kızgın güneş çakıl taşlarını öyle bir ısıtmıştı ki attığı her adım cehenneme hoş geldin der gibi ufaktan mesejlar iletiyordu beyninin sol lobuna. yaklaşık 1 km kadar yürümüştü ki karşıdan gelen üstü açık, gezi jipine benzer bir arabaya binmiş nastasya filippovna ile karşılaştı. güneş tam tepedeydi ve bu roman testestorovic'i çok üzüyordu; daha romantik bir ortamda karşılaşmak isterdi gecelerinin prensesi nastasya ile.

durdular. kadın öyle güzel gözlere sahip ve öyle asil duygular yüklü idi ki oğlanımız bir an şaşkınlıkla yerlere kadar eğilip selam vermeyi unuttu. allahtan hemen hatırladı ve eğildi. yerde karıncalar vardı. çok tertipli ve düzenli olduklarından bir an için afrika'da geçirdiği orman kesimlerini engelleme ve ormanları koruma vakfı başkanlığı günlerini hatırladı. o zamanlar, bundan 8 yıl önce sadece sevişen bir adam olduğu günlerde afrika'nın bütün ülkelerinden kadınlarla birlikte olmuştu testestorovic.

müthiş bir vucüdü vardı ve bir kadının boynuydu onu baştan çıkaran. sonsuz bir çöldü o boyun her bir köşesinde serin çeşmeler akan. rüyalar gerçek olurdu bir kadının damalarındaki kanın akışını hissettiği an. sonsuza kadar öpebilirdi onu. ruhunun en kuytu köşelerine inerdi o güzel, siyah tenlerin. ama eskimişti artık o elmasların içinde uyuduğu günler, ne tatlıydı bir meleğin en derin kuyusundan su içmek...

sonraları kader onu zor sınavlarla sınamıştı. ormanlar kesilmiş, uyuduğu bambu ağacından yatağı yakılmış, kadınları elinden alınmış, bütün mal varlığına el konulmuştu. sürgün ruhunun bir parçası olmuştu otuzlu yaşlarına kadar. bunu kabullenemiyordu ve kendini rusya'nın kızgın sahillerine bırakmıştı. afrika'dan kurtulması gerekiyordu.

bu ayrılık aklına bayan flippovna'ı getirdi. uzak diyarlardaki masallarda duyuyordu bu kadının hikayesini: soylu bir aileden gelen nastasya ilkokulu ali şuri ilkokulunda okuduktan sonra orta öğretim ve lise eğitimini darıca kız meslek lisesinde görmüştü. öss hazırlığı için dersaneye yazılmış, ilk başlarda 200 ham puan çıkartmasına rağmen son dönemlerdeki yoğun çalışma temposuyla bu puanı 270-280 düzeylerine çekti. ailesi kızlarının sınavı kazanacağından emindi ve öss'ye 1 hafta kala çalışmayı bırakmasını söylediler. ardından da pikniğe gittiler.

işte bu piknik acı bir hikayenin giriş müziğinin dramatik notalarını içeren önemli bir detayın önemsiz karakteri gibi solgun ve hüzünlü geçmişti. rusya'da öss daima ekim ayının 3. pazar günü yapıldığından pinkik günü ekim ayının 2.pazarına denk geliyordu. yapraklar yerlerde, rüzgarın şakacı ruhunun kahpeliğiyle bir oyana bir bu yana savruuyordu. 1973 model ford mustang topraklı yolun ince çakıl taşları üzerinde yol alırken hikayemizin diğer kahramanı roman yeşil çınar ağacının kalınca bir dalına oturmuş, hep masallarda duyduğu nastasya'nın o güzelim n harfini japon pazarından 1 tl'ye aldığı çin malı çakı ile ağaca kazımaktaydı. ruhu yaptığı işle öylesine çoşmuştu ki ağzından şarkının sözleri yüksek bir sesle çıkıyor ve kayalarla kaplı o derin vadide yankılanıyordu;

sen beyaz bir melek gibi hayallerimdesin nastasya
hep dinlerim çılgın bir rapper gibi anastasya
gözlerin varlığımın ateşi, vücudun pek yahşi
duymasan da bilmesen de elmalar diyarıdır amastasya

o sırada amerika'nın dünyaya kazandırdığı nadir güzellikteki aletlerden biri olan 73 model mustang'in motorunun sesi şu güzelim çankırı bestesinin melodik tınılarını mekanik sesiyle bastırdı. testestorovic kafasını çevirdiğinde arabayı gördü ve o an içinde sıcacık birşeyler oldu. kim olduğunu bilmiyordu aracın içinde, siyah film kaplı (bu film nastasya'nın babası gregorovic filippovna'nın çapkınlıklarından kalma eski bir aile yadigarıydı) camlardan tek bir yaşam belirtisi gözükmüyordu. fakat oradaydı işte, araba yaklaşıyordu. sonra durdu. arabadan ilk önce nastasya'nın anne ve babası indiler, onların hemen ardından da nastasya. bu güzel manzara karşısında nutku tutulmuş bir şekilde bakan testestorovic arabadan inen dördüncü kişiyi görünce şaşkınlığını gizleyemedi; paul van gimenez. hemen ağaçtan atladı ve çakısını cebine soktu. N harfini henüz tamamlayamamıştı. ve n harfinin geri kalanını tamamlamak için biraz daha alkol alması gerekliydi roman testestorovic'in. bakkala gitti.

işte böyle başlıyordu hikayemiz. böyle yol alıyordu duygular uzak diyarlara....