bugün

Dinimizde tapınılmak veya tazim gösterilmek amacıyla fotoğraf, resim ve heykel yapılması haramdır. islam bilgin ve müctehidleri islam ahlakına ve adabına aykırı olmayan, manzara, ağaç, taş ve hatıra resimleri gibi cansız şeylerin resimlerinin yapılmasını ve bu sanatla iştigal edilmesini caiz görmüşlerdir. islam alimleri aynı zamanda tapınma ve tazim amacı güdülmeyen ve umumî adaba aykırı olmayan canlı varlıkların resimlerinin yapılmasını da caiz görmüşlerdir.

Klasik literatürde, resim ve heykel konusunda getirilen hükümler, büyük çoğunlukla sûret ve aynı kökten türeyen tabirleri etrafında cereyan ettiği için biz resim ve heykel konusunu kavramı üzerinde yapacağımız çözümlemeyle açıklamak istiyoruz.

Sûret, Arapça şekil, biçim, görünüş ve resim anlamında kullanılmaktadır. Timsâl kelimesi de anlam bakımından sûrete yakındır. Sûret ile timsal kelimelerini eş anlamlı görenler bulunduğu gibi, bazı hadislerde sûret kelimesi yer yer timsal kelimesinin eş anlamlısı olarak kullanılmıştır. Bununla birlikte genelde dilciler, sûreti iki kısımda değerlendirerek, birincisinin gölgeli sûretler (timsal=heykel), ikincisinin ise resmedilen, çizimlenen diğer şeyler olduğunu belirtmişlerdir. Meselâ Sizi yarattık, sonra tasvir ettik(el-Arâf 7/11) âyeti için getirilen yorumlardan birisi Önce ruhlarınızı yarattık sonra bedenlerinizi şekillendirdik tarzındadır. Bazı hadislerde de sûret kelimesi, insanın dış görünüşü ve şekli anlamında kullanılmıştır (sûret kelimesinin bu anlamda kullanıldığı diğer hadisler için bk. ibn Mâce, 2; Müsned, II, 118). Sûret tabirinin, ruh sahibi veya ruhsuz bütün şeyleri içine aldığı, timsalin ise yalnızca ruh sahibi şeylere mahsus olduğu da ifade edilmektedir. Buna göre sûret kelimesini kendisine bir şekil verilmiş ve biçimlendirilmiş şey (resim ve heykel) anlamında anlamak daha doğru olacaktır. Bazı âyetlerde (Âl-i imrân 3/6; el-Arâf 7/11; el-Mümin 40/64; et-Tegabün 64/3), tasvîr (savvere) kelimesi şekil ve biçim vermek, bazı yorumlara göre, biçimin dışında başka mânevî özelliklerle bezemek anlamında kullanılmıştır. Bu bakımdan, sûret kelimesinin fiil masdarı olan tasvir kelimesini sırf bugün anlaşıldığı mânada resmetme ya da olarak anlamak doğru olmayıp, hem çizim (resim) ve hem de bir maddeye şekil ve biçim verme anlamlarını içine alacak bir genişlikle anlamak daha uygundur. Aynı şekilde, aynı kökten türemiş olan tesâvîr kelimesi genelde resim mânasında kullanılmakla birlikte anlamına da gelmektedir. Allah'ın, Kuranda kendisini biçim veren(musavvir) (el-Haşr 59/24) olarak vasıflaması ve bu ifadenin müfessirler tarafından yaratıcımânasında yorumlanmış olması da yukarıda verilen anlamı desteklemektedir.

Sûret kelimesi Kuranda, biri tekil ikisi çoğul olmak üzere üç yerde geçmekte ve genelde insanın biçim ve şekli olarak yorumlanmaktadır. Kuranda timsâl (çoğulu temâsîl) kelimesi de iki yerde ve çoğul olarak temâsîl şeklinde geçmektedir. Bu âyetlerden birinin anlamı şöyledir: ibrâhim, babasına ve kavmine nedir bu tapındığınız heykeller (temâsîl) demişti (el-Enbiyâ 21/52). Diğer âyette ise Süleyman'a timsaller yapıldığından bahsedilir (Sebe 34/13). Bu ikinci âyette geçen timsallerin anlamı konusunda getirilen yorumlardan biri, bunların, meleklerin, peygamberlerin ve sâlih kişilerin heykelleri (ya da resimleri; suver) diğeri de Süleyman'ın tahtının ve basamaklarının üzerinde bulunan tavus ve doğan gibi kuşların sûretleri olduğu şeklindedir.

Birçok âyette yarattı anlamında yorumlanan savvere fiili geçmekte olup, bu hususla resim yapma arasında doğrudan bir ilişki kurmak pek mümkün gözükmemektedir. Bununla beraber bazı hadislerde, insan görünümünün resmini çizenler Allahın taklitçisi (tanrılık özentisi içinde olanlar) olarak telakki edilip bu yüzden cezaya mâruz kalacakları ifade edildiğinden, islâmdaki resim yasağının Kurân-ı Kerîmden kaynaklandığını düşünenler olmuştur. Fakat bu husus aslında, resim yasağını Kurana dayandırmak için pek yeterli görünmemektedir. Zira bu anlayış hadisin vârit olduğu dönemin şartlarından soyutlanarak genelleştirilmeye çalışılırsa, bugün teknolojide kullanılmaya başlayan ve teknik köle diyebileceğimiz robotların yapılmasının ve kullanılmasının da yasak ve haram olduğunu söylemek gerekecektir. Bu itibarla resim yasağının daha ziyade sünnetle konulduğunu kabul etmek ve yasaklanma sebebini başka gerekçelerle izaha çalışmak daha doğru görünmektedir.

Sûret yasağının dayandırıldığı belli başlı rivayetler şöyle sıralanabilir:

a) Hz. Âişenin naklettiğine göre Hz. Peygamber, evinde üzerinde salîb (Îsânın çarmıha geriliş sahnesini tasvir eden resim) bulunan her şeyi kırmıştır (Buhârî,Libâs, 90).

b) Kıyamet gününde en şiddetli azaba mâruz kalacak olanlar musavvirlerdir (Buhârî,Libâs,89).

c) Bu sûretleri yapanlara kıyamet gününde Yarattıklarınıza can verindenilerek azap edilecektir (Buhârî,Libâs,89).

d) Hz. Âişeden rivayet edildiğine göre, Âişe bir defasında üzerinde (hayvan) resimleri bulunan bir minder almıştı. Hz. Peygamber bunu görünce kapının önünde bekledi ve içeri girmedi. Hz. Âişe, Resûl-i Ekremin yüzünde hoşnutsuzluk işaretlerini görünce,Yâ Resûlallah! Allahtan ve Allahın Resulünden bağışlanma dilerim. Bir kusur mu işledim? dedi. Hz. Peygamber, üzerinde resim bulunan minderi göstererek. Şu minderin burada işi ne? buyurdu. Âişe Yâ Resûlallah! Onu, kâh oturasın, kâh yaslanasın diye senin için satın almıştım dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Bu resimleri yapanlara kıyamet gününde azap edilir ve onlara Hadi bakalım, yaptığınız şu sûretlere bir de can verin denilir. içinde resimler bulunan eve melekler girmez (Buhârî,Libâs, 95; hadisin şerhi için bk. ibn Hacer, Fethul-bârî, V, 228-229; Kâmil Miras, Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, VI, 414).

e) Melekler, içerisinde köpek ve tesâvîr bulunan eve girmezler (Buhârî,Libâs, 88).

f) Melekler, içerisinde sûret bulunan eve girmezler; kumaş üzerindeki desen ve nakış müstesna (Buhârî,Libâs, 92).

g) Hz. Âişe kendi oturduğu evin sofasına üzerinde timsaller bulunan bir perde çekmişti. Hz. Peygamber seferden döndüğünde bunu görünce Kıyamet gününde en şiddetli azaba çarptırılacak olanlar Allahın yaratmasına benzemeye çalışanlardır buyurdu. Âişe, sonra bu perdeden bir veya iki yastık yaptıklarını söylemiştir (Buhârî,Libâs, 91).

h) Hz. Âişenin, üzerinde tasvirler bulunan bir perdesi vardı ve bunu odasının bir tarafına çekmişti. Hz. Peygamber bunu görünce, Hz. Âişeye Şu perdeyi karşımdan kaldır; üzerindeki tasvirler namazda iken hep bana görünüp duruyor demiştir (Buhârî,Libâs, 93).

Gerek Buhârîdeki metinde gerekse Nesâînin rivayetinde, Hz. Peygamberin söz konusu tasvirler yüzünden namazı yeniden kıldığına dair bir kayıt bulunmadığı için evde sûret bulunmasının yalnızca mekruh olduğu, namazın sıhhatine bir zarar vermediği söylenmiştir. Bu hadisten ilk bakışta anlaşılan husus, üzerinde resim bulunan perdenin sırf namazdaki huşûu bozduğu için hoş karşılanmadığıdır.

ı) Hz. Âişenin, üzerinde kuş resmi (timsal) bulunan bir perdesi vardı ve eve girenin ilk önce göreceği bir yere asılmıştı. Hz. Peygamber bunu görünce,Âişe, şu perdenin yerini değiştir. Eve girip hemen onu görünce dünyayı hatırlıyorum demiştir (Müslim,Libâs, 88).

j) Hz. Âişenin bebek ve kanatlı at şekillerinde oyuncaklarının bulunduğu, Hz. Peygamberin bunları gördüğü ve tebessümle karşıladığı rivayet edilir (Ebû Dâvûd,Edeb, 62).

k) Rivayet edildiğine göre, ibn Abbasa bir tasvirci müracaat ederek,Ben, şu gördüğün tasvirleri yaparak (resim çizerek) geçinirim. Bu hususta bana fetva ver! dedi. ibn Abbas, adamın kendine iyice yaklaşmasını istedikten sonra elini adamın başı üzerine koyarak Bak ben şimdi sana Resûlullahtan duyduğum bir hadisi haber vereceğim. Hz. Peygamber, Her resim yapan (musavvir) cehennemdedir ve Allah, yaptığı resime ruh üfleyinceye kadar bu adama azap eder. Ruh üflemesi de zaten mümkün değildirbuyurdu. Adam bu sözler üzerine dehşete kapılınca ibn Abbas devamla, Eğer sen sanatına devam etmek mecburiyetinde isen ağacı ve ruh taşımayan şeyleri resimle (Buhârî,Büyû, 104; Müslim,;Libâs, 99).

ibn Abbasın bu fetvasının delili olarak Ebû Hüreyrenin şu rivayeti gösterilmektedir: Bir keresinde Cibrîl Hz. Peygamberin yanına girmek için ondan izin istemişti. Resûlullah izin verdiği halde Cibrîl içeri girmemiş ve şöyle demiştir:içerisinde birtakım at ve insan timsallerinin bulunduğu perde asılı olan bir eve ben nasıl girerim? Bu resimlerin ya başlarını koparmalı veya bu perdeyi yere sermelisiniz. Biz melekler içinde timsal olan eve girmeyiz (Tahâvî,Meânil-âsâr, IV, 287).

Büyük bir muhaddis ve Hanefî fakihlerinin ileri gelenlerinden olan Tahâvî bu hadisi naklettikten sonra şu yorumu yapmıştır: Bu hadisin zâhirinden, başı koparılmış ruh sahibi canlının timsalinin mubah olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre, bu hadis ruh sahibi olmayan şeylerin tasvirinin mubah olduğuna ve görünüm itibariyle ruh taşıması mümkün olmayan canlıların yasak kapsamından çıktığına delâlet etmektedir (Tahâvî,Meânil-âsâr, IV, 287).

Mâlikî fakihlerden ibnül-Arabî, sûret yasağı ile ilgili bütün rivayetlerden hareketle, bu konudaki hükmü şöyle özetlemektedir: Eğer yapılan sûretler heykel türünde (ecsâd) ise bunun haram olduğunda icmâ vardır. Ancak, kumaşta bir desen ve nakış şeklinde (rakm) ise bu hususta dört görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden birincisine göre, hadiste geçen kumaş üzerindeki nakış müstesna kaydından hareketle kumaş üzerindeki resim, desen ve nakış câizdir. ikinci görüş ilgili diğer hadislerin genel muhtevasından hareketle yasaktır. Resime bir kayıt getiren üçüncü görüşe göre ise, eğer resim, şekil ve görünüm itibariyle kesintisiz ve kendi başına durabilecek biçimde ise yasaktır. Şayet, bu resmin bütünlüğü bozulursa câizdir. Diğer görüşe göre ise resim, duvara veya yüksek bir yere asılırsa yasak, yere sermede olduğu gibi, önem verilmeksizin kullanılacak eşya üzerinde bulunuyorsa câizdir (ibnül-Arabî, Ârizatül-ahvezî, VII, 253).

Şâfiî fakihlerden Nevevî ise, tasvir işinin hükmüne ilişkin olarak, hadislerde söz konusu edilen ağır tehditlerden ve Allahın yaratmasına benzemeye çalışma anlamı taşıdığından hareketle, ne ile yapıldığına ve ne üzerinde olduğuna (kumaş, yaygı, para, kap, duvar vb.) bakılmaksızın, canlı (insan ve hayvan) sûretini tasvir etmenin haram ve büyük günahlardan olduğunu söylemiş; ağaç, dağ, deve semeri gibi şeyleri tasvir etmenin ise haram olmadığını belirtmiştir. Üzerinde canlı sûretleri bulunan şeyleri kullanmanın hükmünün ise, bu eşyanın nerede ve nasıl kullanılacağına bağlı olduğunu ifade etmiş ve bu sûretlerin, -duvara asılması ve giyilen bir elbisede olması gibi- önemsenmemiş sayılamayacak bir konumda kullanılmasının haram olduğunu; yere serilip çiğnenen bir yaygı veya minder üzerinde bulunmasının ise, -rahmet meleklerinin içeri girmesine engel teşkil edip etmeyeceği tartışılmakla birlikte- haram olmadığını söylemiştir. Nevevî devamla zikredilen bu hükmün hem gölgeli hem de gölgesiz sûretler için geçerli olduğunu söylemiştir. Nevevînin zikrettiğine göre, bazı Selef bilginleri hadislerde söz konusu edilen yasağın yalnızca gölgeli sûretler için geçerli olduğunu, gölgesiz sûretleri yapmada bir sakınca bulunmadığını ileri sürmüşlerdir (Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, XIV, 81-82).

Bilginler, insan ve hayvan gibi canlılar dışındaki varlıkların resimlerinin yapılmasının, bundan kazanç elde edilmesinin câiz olduğunu söylerken, birçok hadiste kıyamet günü musavvirlere söyleneceği belirtilen Hadi bakalım, yarattıklarınıza bir de can verin ifadesinden ve ibn Abbasın yukarıda zikredilen fetvasından hareket etmişlerdir. Şu kadar var ki, bu konudaki deliller dikkatle incelendiğinde, hadislerde geçen şiddetli tehditlerin, tapınmak için veya yaratma hususunda Allah ile boy ölçüşme kastıyla resim ya da heykel yapanlara ilişkin olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür. Zira bu amaçla yapılmayan mâsum resimler için bu tehditler oldukça ağırdır. Nitekim, konuya ilişkin hadislerin kronolojisi de tehditlerin gitgide azaldığını göstermektedir.

Bilginlerin çoğunluğu çocuk oyuncaklarının yasak kapsamı dışında kaldığını ifade etmişlerdir.

Öte yandan âlimler, Hz. Süleymanın dininde, timsal (heykel veya resim) yapımının serbest olmasıyla islâmda sûretin yasaklanmış olması arasını telif için Süleymanın dininde bunun yasaklanmadığına, hatta buna izin verildiğine işaret etmişlerdir. Meselâ Zemahşerî, sûret ve timsal yapımının zulüm ve zina gibi aklen çirkin olmadığını ve hükmünün şeriatlara göre değişebileceğini belirtmiştir.

islâmda sûretin yasaklanmasının gerekçesi olarak, Hz. Peygamberin, Allah, sûret yapanlara, yaptıkları sûretlere ruh üfleyinceye kadar azap edecektir. Ruh üflemeleri de zaten mümkün değildir ve Kıyamet gününde en şiddetli azaba çarptırılacak olanlar Allahın yaratmasına -yarattıklarına- benzemeye çalışanlardır gibi hadislerden hareketle, yaratma hususunda Allaha benzemeye çalışma hususu gösterilmiştir. Bu gerekçelendirme yanlış olmamakla birlikte öyle görünüyor ki, sûret yasağının asıl illeti, ibnül-Arabînin de isabetle belirttiği gibi şudur: Câhiliye Araplarının putlara tapma âdetleri vardı ve bu putları kendi elleriyle tasvir edip sonra bunlara tapıyorlardı. islâmiyet, puta tapmaya vesile olan şeyleri kaldıdi elleriyle çizdikleri ve şekillendirdikleri resimlere ve putlara tapıyorlardı. Hz. Peygamber, Araplar yeniden eski alışkanlıklarına döner endişesiyle, bu alışkanlıkları hatırlatan resimleri ve sûretleri de yasaklamayı uygun bulmuştur. Nitekim, benzer bir uygulamaya, şarabın kesinlikle yasaklanmasından sonra rastlanır. Resûlullah normalde kullanılmalarında bir sakınca olmadığı halde, şarap yasağından sonra Arapların içerisine şarap koydukları dübbâ ve nakîr gibi özel isimlerle anılan şarap kaplarının kullanılmasını da yasaklamıştı. Hz. Peygamber bu metotla Araplara eski alışkanlıklarını hatırlatacak şeyleri de sedd-i zerîa kabilinden olmak üzere yasaklamıştır. Resim ve timsal yasağının da bu çerçevede değerlendirilmesi ve bu yolla tevhid inancını her ne suretle olursa olsun şirk bulaşığından arındırma amacı güdüldüğünün söylenmesi mümkündür.rmak suretiyle tevhid sisteminin korunmasında titizlik göstermiştir (ibnül-Arabî, Ahkâmül-Kurân, IV, 1599-1602). Buna o dönemde haçın hıristiyanların hayatındaki konumunu da eklemek gerekir. Bu itibarla, resim ve timsal hakkında vârit olan yasaklamanın ana sebebinin, bunlara tapınma endişesi olduğu söylenebilir. islâm dini, tevhid dinidir. Araplar, ken

Bazı bilginlerin, resim hakkında şiddetli tehdit içeren yasaklamaların islâmın ilk dönemlerinde olduğu, sonra bu tehdidin gitgide hafiflediği şeklindeki açıklamaları da, yasak sebebinin biraz önce bahsedilen endişe olduğu hususunu desteklemektedir.

Sonuç olarak söylemek gerekirse, bilginler ağaç, dağ, taş gibi manzara resimlerinin çizilmesinin ve kullanılmasının, aynı şekilde insan bedenini tam olarak yansıtmayan sûretin mubah olduğunu ifade etmişlerdir. Nevevî gibi bir kısım âlimlerin, üzerinde canlı resmi bulunan kumaşların, yaygı, sofra bezi gibi amaçlarla kullanılabileceği, Tîbî gibi diğer bazılarının ise, bunların mutlak surette mubah olduğu şeklindeki açıklamaları göz önüne alınınca; artık günümüzde resim yapmanın ve resimli eşya kullanmanın, tevhid inancına aykırı bir sonuca götürme durumu veya endişesi olmadığı sürece, ilk dönemler hakkındaki yasağın kapsamına girmediğinin ve dolayısıyla haram olmadığının ifade edilmesiyle yeni bir şey söylenilmiş olmayacaktır.

Kaynak : Diyanet işleri Başkanlığı.
güncel Önemli Başlıklar