bugün

insanlar düşüncelere dalmışlarsa onları rahatsız etmemek gerekir.
belki aradıklarını bulurlar.

rilke
ve otursam senin yanına
ve desem usulca:
acı çektim ben - işitir misin?
rilke
...kitaplarda yaşayın, içlerinde öğrenmeye değer göreceğiniz ne varsa öğrenin hepsini, ama her şeyden önce onları sevin.
bin kat karşılığını göreceksiniz.

rainer maria rilke - genç bir şaire mektuplar
birinin ölmesi ölüm değildir tek başına, birinin yaşayıp da yaşadığını bilmemesidir ölüm...

rainer maria rilke
bizlere gereken şudur: yalnızlık, büyük bir içsel yalnızlık. kendi içine yürümek ve saatler boyu kimselere rastlamamak...
işte erişilmesi gereken şey bizler için.

rilke - genç bir şaire mektuplar sf:35
“tanrı diyorsam içimdeki o yüce ama öğrenilmemiş inancımdan bahsediyorum.”
şair, tanrı’ya adeta “inanmıyor”; onu tastamam hissederek yaşıyordur.
ünlü alman ilahiyatçı otto benz’e göre rilke bir yolcudur. tanrı’dan tanrı’ya tanrı’yla seferdedir.

-alıntı-
öyle uzağım ki şimdi ben
dünyadan
ve öyle büyük onun karşısında
gecikmiş görkemiyle
kendimi süslüyorum
evet Yalnızlıktan
sahici bir yalnızlıktan bahsediyorum
adımı elimden aldı bir el
usulca Öyle ince ki öyle narin
utanca mahal yok
anladım
ben artık isimsiz de yaşarım.

rainer maria rilke

''anladım
ben artık isimsiz de yaşarım.'' güzellik ötesi... şahane bir ifade!
ağır saat

Kim ağlarsa şimdi dünyada bir yerde,
nedensiz ağlarsa dünyada,
bana ağlar.

Kim gülerse şimdi bir yerde geceleyin,
nedensiz gülerse geceleyin,
bana güler.

Kim giderse şimdi dünyada bir yere,
nedensiz giderse dünyada,
bana gider.

Kim ölürse şimdi dünyada bir yerde,
nedensiz ölürse dünyada,
bana bakar.

Rainer Maria Rilke
"Yalnız bir tek yol vardır: içinize dö­nün."
işte pencerem. az önce
ne kadar da hafif uyandım.
yüzdüğümü sandım.
nerede başlıyor gece,
nerede son buluyor yaşantım?

bir kristalin derinlikleri gibi şeffaf,
dilsiz, karanlık,
ben’im diyebilirdim dört bir taraf,
çevremi saran tüm varlık.

rilke
budur benim çabam, bu:
adanmak özlem çekerek
dolaşmaya günler boyu.
güçlenip genişlemek derken,
binlerce kök salarak
kavramak hayatı derinden-
ve ortasından geçerek acının
olgunlaşmak hayatin ta ötesinde
ta ötesinde zamanın!

rilke
sensin yalnızlığımın tek sebebi.
tek seni karıştırabilirim.
bir süre sensin o, sonra yine uğultu
ya da iz bırakmayan bir koku.
ah, kaybettim hepsini kollarımda,
bir tek sensin, sen, tekrar tekrar doğan:
sana hiç bir zaman sarılamadığımdan,
vazgeçemiyorum senden.

rilke
şairin ölümü

yatıyordu.
çehresi, hafifçe yükseltilmiş,
solgun ve dargındı dik yastığında,
dünya ve dünyaya ait bildiği ne varsa,
artık duyularından koptuğundan bu yana,
hepsi de umursamaz bir zamanda yitirilmiş.

Onu öylece yaşarken görenler, bilmemişlerdi,
ne kadar da bütünleşmiş olduğunu bütün bunlarla;
çünkü bunlar: o derinlikler çayırlarda
ve sularda, bütün bunlardı çizen o çehreyi.

onun çehresiydi aslında bu enginler,
onlar ki, görücüye çıkmışlardı şimdi şaire;
korkuyla ölmekte olan maskesine gelince,
sanki havayla temas ettiğinde bozulan bir meyvenin
içi gibiydi, öylesine kırılgan ve ince.

rilke
yabancısıyız esrarı bize kapalı kalan bu yolculuğun.
yok hiçbir nedenimiz, hayranlık, sevgi veya nefret göstermek için,
maskeli bir ağızdan trajik bir tonla çıkan,
bir ağıtla çehresi şaşılası bozulmuş ölüme.
halâ oynadığımız rollerle dolu dünya.
biz, hoşa gidiyor muyuz diye kaygılandıkça,
ölüm de oynamakta, aldırmaksızın beğenilmediğine.
(...)

rilke
ayrılınca birbirinden gövdeler;
ve insanlar karşılıklı nefretler içinde
yatarken aynı yatakta yan yana:
akar, akar yalnızlık ırmaklarca.

rilke
biliriz aşkın vadisini,
çanların eşlik ettiği mezarlığı,
tekrar ve tekrar,
kederli isimleriyle
ürkütücü bir uçuruma
düşenleri,
tekrar ve tekrar
gökyüzüyle baş başa,
seriliriz altına
unutulmuş ağaçların
tekrar ve tekrar.

rilke
oysa ki sen terkettiğinde,
değersizleşti bu sahne,
yeşil,
hep taze ve gün ışığına
doymuş hakiki ağaçlar;
gerçekliğin görünüşü
zayıfça sergiledi kendini,
yokluğunda.

devam ediyoruz,
hala çırpınıyoruz,
rollerimize gerekenleri
vermekten aciz bir
şekilde; ama varlığın,
tam ortasında kayboldu
oyunumuzun.

ama zamanla,
hakkımızdan geliyor,
gerçekliğinin anlamı;
o kadar boğulmuşuz ki,
alkışlamayı unutup
kendi hayatlarımızı yaşamışız,
rollerimiz yerine.

rainer maria rilke
bir ölüm haberi

bu vedayı,
anlamaktan yoksunuz.
ölüm pazarlık yapmaz
bizlerle,
ne bir hayranlık,
ne bir özlem,
yada nefret
sergilemek zorunda değiliz.
matem ve trajedi dolu,
sahte maskesi bizi
aldatıyor.

dünya sahnesi,
oynamakta olduğumuz
rollerle dolu,
ve eğlendirme endişesiyle
çırpınırken biz,
ölümde kendi rolünü
oynar,alkış beklemeden.

rainer maria rilke
Ama onlar canlı insanlardı, gerçekten yaşayan insanlar, oysa ben ölüyüm, çoktan beri ölü...
Nice uzak her şey
Ve çoktan geçmiş.
Sanırım, parıltı aldığım
o yıldız ölmüş
binyıllardan beri.
Sanırım, şu geçen
gemide
işittim korkuyla söylenen bir şey.
Evde bir saat
çaldı...
Hangi evde? ...
Kalbimin içinden dışarıya
kocaman göğün altına çıkmak istiyorum.
Dua etmek istiyorum.
Ve bütün yıldızlardan biri
hala gerçek olmalı.
Sanırım, biliyorum,
hangisi bir tek
devam etti, -
hangisi beyaz bir kent gibi
ışının sonunda göklerde durmakta

imgeler Kitabı.
Ne var ki, birbirine olabildiğince yakın insanlar arasında da uçsuz bucaksız uzaklıklar söz konusu.
Abartilmis tirt bir sair.
"tanrım kerem eyle geceyi atlatalım,
Sonra hastalığı
Sonra aşkı..."
ben, bilir misin sessizce
sıyrılmak isterim taşkın çevreden
meşeler üstünde solgun, nice
yıldızların gece
açtığını bilirken
seçerim öyle yollar,
ayak basmadığı kimsenin
solmuş akşam çimenlerinde,
uzak bir de şu düş ancak;
sen de gelirsin.
rilke için stefan zweig şöyle söyler: "zamanımızın zengin ve başarılı şairlerinden hiçbiri, kendini hiçbir yere bağlamayan rilke kadar özgür değildi. onun ne alışkanlıkları, ne adresi ve aslında ne de bir vatanı vardı; italya'da, fransa'da ya da avusturya'da aynı rahatlıkla yaşayabilirdi ve nerede olduğu hiçbir zaman bilinmezdi. onunla karşılaşmak, hemen her zaman bir rastlantıya bağlıydı..."

bir 'yalnız' olarak rilke ise, yalnızlardan (aslında kendinden) şöyle bahseder:
"yalnızlardan söz etmemiz insanlardan fazla anlayış beklememizdir. insanlar, neden söz ettiğimizi anlarlar sanıyoruz. hayır, anlamazlar. bir yalnızı görmemişlerdir asla; ondan, tanımaksızın nefret etmişlerdir. insanlar, onu tüketen komşular olmuşlardır; bitişik odanın, onu baştan çıkaran sesleri olmuşlardır. insanlar, patırtı etsinler, onun sesini boğsunlar diye, eşyaları ona karşı kışkırtmışlardır. narinliği ve çocuk oluşu yüzünden çocuklar, ona karşı birleşmişler ve o her büyüyüşünde, yetişkinlerin inadına büyümüştür. bir av hayvanı gibi barınağını sezmişler ve uzun gençliği sürekli bir takip altında geçmiştir. güçten kesilmeyip de ellerinden kaçtıkça, yaptığı şeylere bağırmışlar, çirkin deyip kötülemişlerdir yaptıklarını. ve o, bunlara kulak asmadı mı biraz daha ortaya çıkmışlar, yiyeceğini bitirmişler, teneffüs edeceği havayı tüketmişler ve iğrensin diye yoksulluğuna tükürmüşlerdir. bulaşıcı hastalığı olan biri gibi adını kötüye çıkarmışlar, daha çabuk kaçıp gitsin diye ardından taşlar atmışlardır. ve yıllanmış iç güdülerinde haklıydılar gerçekten: o, gerçekten düşmanlarıydı çünkü."

kaynak: https://www.youtube.com/watch?v=QOLIWYuZpcI