bugün

altıncı nesil yazar. hoş gelmiştir kendileri.
(bkz: happiness)
nickiyle hepimizin hayatini ozetlemis yazar. nesildasim ayni zamanda.

begeniyle takip ediyoruz kendisini...
çok hoş sohbeti olan altıncı nesil yazar. sözlüğün bana kazandırdığı en önemli kişi , sözlüğü sevmemin temel nedenlerinden birisi . sözlük için iyi bir yazardır kendisi.
will smith'in başrolü üstlendiği umudunu kaybetme filminin orjinal adı.
insanın gözlerini dolduran ama will smith' in oğlunun tatlılıyla ağlamakla gülmek arasında bırakan harika bir filmdir.
amerika'nın sevimsiz yüzüne de değinmiş güzel bir dram filmi, film aşırı bireyselleşmiş bir toplumda yaşadığını hatırlatırken, sanki nefes alamıyor, sanki susuz kalıyormuşsun gibi hissediyorsun yer yer ama umudunu yitirmeni engelleyen şey, herşeye rağmen katıksız ve çıkarsız duygusallığını koruyan baba-oğul ilişkisi.
sohbetine doyum olmayan, kültürüne sahip çıkan, çabuk öğrenen güzel insan. yaşadığı şehre fazla kanımca.*
duygusal ve etkileyici bir filmdi.metro sahnesi özellikle.
insanın gözünden yaş getiren film.

özellikle tuvalette uyudukları sahne....off.
(bkz: the pursuit of happyness)
yönetmeni çağan ırmak olmalıydı. demek ki sadece biz türkler bayılmıyoruz böyle acıklı filmlere. neyse. gabriele muccino nun yönetmenliği üstlendiği, will smith'e oscar getiren filmdir.
çocukların hayal gücünün önemini,
peşinden koşulunca her hayalin gerçek olabileceğini,
pes etmemenin anlamını,
yılmamayı...

hepsini güzel bir dille anlatan, gerçekten uyarlama film.
Sözlükte hakkında adam akıllı kritik yazılmamış olduğuna şaşırdığım, motivasyon filmleri listelerinin tamamında görünce izleyip beğendiğim filmdir.

Maddi zorluklar yaşayan genç bir adamın 1981 yılında geçen mücadelesini anlatmaktadır. Ben duygusal sahnelerden ziyade bıraktığı izlenimi anlatmak istiyorum. insanların zorlukları aşma filmlerini göstermenin duygu sömürüsü olduğu ve ortadaki haksız rekabeti gölgelediği yönünde eleştiriler okudum, bir yerde haklı buluyorum. Bununla birlikte itiraz edeceğim, çünkü iki esas noktayı gözden kaçırmış oluyoruz.

ilki azimli ve çalışkan insanların hakkını yemekle ilgili. Evet herkes yırtamıyor hayatta. Ama bu sayının sınırlı olması demek insanlara bu öyküleri anlatmamak demek değil. Sayı sınırlı çünkü birçok kişi daha az çaba gösterip daha çok getiri elde etmek istiyor. Filmde hikayesi anlatılan Chris gibi 20 adam olsa, hepsi bir yere gelir inanın. Bulmaca yapamaz ama doktorlara alet satar, portföyüne başka birşey satar, tanıştığı insanlardan birinin yanına girer, boyacı dükkanı açar, vs. Filmdeki Chris in kapitalist bir ürün olduğunu iddia edenler bence çaba göstermeyen ama hedefleri yüksek insanlar. Bence kendileriyle barışsın ve akıllarına takılan sorunları çözsünler daha iyi olur.

ikincisi de kapitalizmin eleştirisi olacak. Filmdeki üst düzey yönetici tiplemelerine sinir oldum. Adam kuruş para ödemeden 20 adamdan 6 ay faydalanıyor, bir de adam aç mı açıkta mı düşündüğü yok. Şerefsiz patron bu işlerden deli para kazanıyor diye isyan etmiyor. Durumu kabullenmiş çünkü muhtemelen çılgın para kazanıyor. Az önce giydirdiğim arkadaşlara sormalı, bu eşitsizlik Chris gibi bokun içinden çıkmaya uğraşan adamların mı yoksa parasını alıp adaletsiz uygulamaları görmeyen paralı kölelerin mi eseri? Eminim tepki verenlerin çoğu muhaliftir de, ya siz daha sorunu bütün olarak görmekten aciz adamlarsınız??