bugün
- frekansı yüksek insanlar17
- 26 eylül 2024 fenerbahçe union saint gilloise maçı28
- 26 eylül 2024 babamın dolandırılması40
- türk topraklarına yunan botu değmesi16
- oruspuda sevgili şefkati arayıp hüzünlenmek15
- türkiyede gençler aile desteğiyle yaşıyor11
- adanada yaya geçidinde öldürülen kadın16
- hz nuh kürt tür32
- eloande8
- serhat akın9
- bluetooth kulaklık önerileri12
- sözlüğün en fingirdek kızı12
- sikayetvar com11
- 26 eylül 2024 ajax beşiktaş maçı24
- 14 yaşındaki öğrencisine mesaj atan sapık öğretmen11
- komşunu çıplak görsen ne yapardın18
- sözlükten sevgili edinmek24
- istanbul daki evime haciz memurlarının gitmesi12
- piyangodan para çıkanların sonunda parasız kalması9
- sözlük yazarlarının tatlıları20
- sözlüğe götünün fotoğrafını atan erkek yazar9
- sözlüğe gözünü atan yazarın asıl amacı34
- bütün uludağ sözlük yazarlarının boktan yazması17
- sevgilim olur musun diyen müşteri10
- buluşmamak için kırk manevra yapan erko8
- yahudi olmak istiyorum11
- anın görüntüsü23
- herkese nude atan kadın yazar18
- kadınınızı kalkındırır mısınız10
- yahudilerin en iyi olduğu konular11
- sorunlu hatunların yatakta çok iyi olması13
- sözlük yazarlarının falları13
- takip ettiğiniz kadının size mesaj atması14
- klarnet calan sarapci koala 612
- tinder'dan evlenilir mi sorunsalı9
- true'nun özel dosyayla zall'ın odasından çıkması15
- gocu14
- grip aşısı olan yazarlar15
- pakistanda kadınların alınmadığı dans partisi9
- erkekte erkeğin önünde seksilik yapmak9
- havaların soğuması12
- çalışılan iş yerinin iflas etmesi8
- tinder8
- sevdiğiniz kızın babası 1 milyon tl teklif etse22
- bir sözlük kızına atılacak ilk mesaj8
- 25 eylül 2024 ali koç istifa mitingi19
- sevişmek için gidilen en uzun mesafe18
- 25 eylül 2024 galatasaray paok maçı38
- victor osimhen11
- arabama vurup kaçmışlar ne yapabilirim11
Beyoğlu'nda bir göçmen karakolda öldü. Polis bir kişiyi parkta döverek, kontrolde durmayan araçtaki bir başka kişiyi ise başına kurşun sıkarak öldürdü. Örnekler çoğalıyor ve Türkiye'de bir yandan timsah gözyaşları dökülüyor, bir yandan da analizler yapılıyor: polislerin psikolojik özellikleri, yaşam koşulları,
maaşları, insan hakları veya görevleri konusunda eğitimlerinin yeterli olup olmadığı...
Bu analizlerin yapılmasına bir itirazımız yok. Durduk yerde, sokak ortasında veya bir karakol binasının içinde katledilenlere üzülmek ise insan olan herkesin birinci tepkisi olmalı. Ama analizlerin ve gözyaşlarının tabloyu örtmesine izin vermeyiz.
Biz yetkililere ve medyaya sormayı yeğliyoruz: Bugüne kadar polis terörünün engellenmesi için ne yaptınız? Daha doğrusu yapmanız gerekenleri yaptınız mı ki, şimdi şaşırıyorsunuz? Türkiye'nin bir bütün olarak şiddet toplumu haline getirildiği, insan hayatının değersizleştirildiği sırada neredeydiniz?
Türkiye'de devletin uyguladığı veya devlet birimlerinin desteklediği şiddetten hesap sorulmaz. Ülke tarihi, hesabı sorulmamış, ya soruşturma ya mahkeme aşamasında devletin işin içinde olduğu yolunda son derece ikna edici verilerin ortaya serildiği şiddet olaylarıyla doludur. 1980 öncesindeki emekçilere
yönelik kitle katliamlarına, emekçi önderlerinin öldürülmesine hukuk işlememiştir.
Aynı durum daha yakın zamanlarda bir kısmının tetikçilerinin yakalandığı ve mahkum edildiği olaylar için de geçerlidir. Hukukun işlememesinin ötesinde, katil zanlılarının yıllarca devlet imkanlarından
yararlanarak saklandığı hatta, devletten karanlık görevler aldığı sayısız örnek vardır.
Birden fazla siyasi parti, kendi militan ya da yandaşı olan katilleri Meclise taşıyarak ödüllendirmiştir. Yararlananların bir dizi karanlık eyleme karıştığı itirafçı yasaları bir başka ödül mekanizmasıdır.
Devletin güvenlik güçleri Sivas katliamını seyretmişti. Aynı güçlerin köyleri boşaltıp yakmaları, olağan bir çalışma olarak kabul edilmektedir.
Medyanın, demokratik gösterileri, neyin talep edildiğine göre değil "olay çıktı-çıkmadı" şeklinde tasnif ettiği bir ülkede, yalnızca "polisin göstericileri nasıl dağıttığı" haber konusu edilmektedir.
1 Mayıs 2007'de istanbul'da sıkıyönetim ilan edip kenti biber gazına boğan Emniyet Müdürü ve Vali,
içişleri Bakanı ve Başbakan tarafından soruşturuldular mı, yoksa desteklendiler mi?
Türkiye savaşla kalkıyor, savaşla yatıyor. Köşe yazarları hükümetin krizi nasıl da iyi yönettiğini ballandıra ballandıra anlatırken, haftada birkaç cenazenin kalkmasına toplum alıştırılıyor. Gençlerin ölümü, hükümetin "başarılı sicilini" hiç etkilemiyor. Türkiye'de savaş kışkırtıcılığı milli politika sayılıyor, insanlar ölmedikleri için suçlanıyor...
Her hafta kentsel dönüşüm diye gecekondu semtlerine polis ve yıkım ekipleri birlikte saldırı düzenliyor.
Böyle bir ülkede, insanların üstüne çizik atma yarışına polisin katılmaması mümkün müdür?
Bu tablo karşısında yetkililerin aklına gelecek olan çare, Avrupa Birliği'nin bilmem hangi fonundan para bulup polis memurlarına insan hakları eğitimi vermek olacaktır. Bu düzen hakkını aramayan toplumla dalga geçmenin daha çok yolunu bulur!
POLiSE ÖLDÜRME YETKiSiNi VERDiNiZ
ŞiMDi NEYE ŞAŞIRIYORSUNUZ?
Devletin şiddet kullanmasının dokunulmaz bir hak olduğunu, hatta bir zorunluluk olduğunu, ülkenin ancak sopayla ve tehditle idare edilebileceğini düşünen yöneticiler ve medya patronları bu yargılarını açıklamalıdırlar.
Eğer "yok, böyle düşünmüyoruz, insan yaşamı kutsaldır" falan diyorlarsa, o zaman bilinmelidir ki, adam öldüren veya ikide bir öldürmenin eşiğine gelen görevlilerden ve onların sorumlularından hesap sormaktan kaçarak işin içinden çıkılamaz.
Hesap sormak birkaç günlüğüne tutuklamak veya görev yerini değiştirmek değildir. Örnek istanbul olacaksa, bu kentte insan hayatına değer vermek için, işe en tepedeki yetkililerin görevden alınması ve haklarında dava açılmasıyla başlamak gerekmektedir.
Kaynak: http://www.tkp.org.tr/index.php?yazino=32
maaşları, insan hakları veya görevleri konusunda eğitimlerinin yeterli olup olmadığı...
Bu analizlerin yapılmasına bir itirazımız yok. Durduk yerde, sokak ortasında veya bir karakol binasının içinde katledilenlere üzülmek ise insan olan herkesin birinci tepkisi olmalı. Ama analizlerin ve gözyaşlarının tabloyu örtmesine izin vermeyiz.
Biz yetkililere ve medyaya sormayı yeğliyoruz: Bugüne kadar polis terörünün engellenmesi için ne yaptınız? Daha doğrusu yapmanız gerekenleri yaptınız mı ki, şimdi şaşırıyorsunuz? Türkiye'nin bir bütün olarak şiddet toplumu haline getirildiği, insan hayatının değersizleştirildiği sırada neredeydiniz?
Türkiye'de devletin uyguladığı veya devlet birimlerinin desteklediği şiddetten hesap sorulmaz. Ülke tarihi, hesabı sorulmamış, ya soruşturma ya mahkeme aşamasında devletin işin içinde olduğu yolunda son derece ikna edici verilerin ortaya serildiği şiddet olaylarıyla doludur. 1980 öncesindeki emekçilere
yönelik kitle katliamlarına, emekçi önderlerinin öldürülmesine hukuk işlememiştir.
Aynı durum daha yakın zamanlarda bir kısmının tetikçilerinin yakalandığı ve mahkum edildiği olaylar için de geçerlidir. Hukukun işlememesinin ötesinde, katil zanlılarının yıllarca devlet imkanlarından
yararlanarak saklandığı hatta, devletten karanlık görevler aldığı sayısız örnek vardır.
Birden fazla siyasi parti, kendi militan ya da yandaşı olan katilleri Meclise taşıyarak ödüllendirmiştir. Yararlananların bir dizi karanlık eyleme karıştığı itirafçı yasaları bir başka ödül mekanizmasıdır.
Devletin güvenlik güçleri Sivas katliamını seyretmişti. Aynı güçlerin köyleri boşaltıp yakmaları, olağan bir çalışma olarak kabul edilmektedir.
Medyanın, demokratik gösterileri, neyin talep edildiğine göre değil "olay çıktı-çıkmadı" şeklinde tasnif ettiği bir ülkede, yalnızca "polisin göstericileri nasıl dağıttığı" haber konusu edilmektedir.
1 Mayıs 2007'de istanbul'da sıkıyönetim ilan edip kenti biber gazına boğan Emniyet Müdürü ve Vali,
içişleri Bakanı ve Başbakan tarafından soruşturuldular mı, yoksa desteklendiler mi?
Türkiye savaşla kalkıyor, savaşla yatıyor. Köşe yazarları hükümetin krizi nasıl da iyi yönettiğini ballandıra ballandıra anlatırken, haftada birkaç cenazenin kalkmasına toplum alıştırılıyor. Gençlerin ölümü, hükümetin "başarılı sicilini" hiç etkilemiyor. Türkiye'de savaş kışkırtıcılığı milli politika sayılıyor, insanlar ölmedikleri için suçlanıyor...
Her hafta kentsel dönüşüm diye gecekondu semtlerine polis ve yıkım ekipleri birlikte saldırı düzenliyor.
Böyle bir ülkede, insanların üstüne çizik atma yarışına polisin katılmaması mümkün müdür?
Bu tablo karşısında yetkililerin aklına gelecek olan çare, Avrupa Birliği'nin bilmem hangi fonundan para bulup polis memurlarına insan hakları eğitimi vermek olacaktır. Bu düzen hakkını aramayan toplumla dalga geçmenin daha çok yolunu bulur!
POLiSE ÖLDÜRME YETKiSiNi VERDiNiZ
ŞiMDi NEYE ŞAŞIRIYORSUNUZ?
Devletin şiddet kullanmasının dokunulmaz bir hak olduğunu, hatta bir zorunluluk olduğunu, ülkenin ancak sopayla ve tehditle idare edilebileceğini düşünen yöneticiler ve medya patronları bu yargılarını açıklamalıdırlar.
Eğer "yok, böyle düşünmüyoruz, insan yaşamı kutsaldır" falan diyorlarsa, o zaman bilinmelidir ki, adam öldüren veya ikide bir öldürmenin eşiğine gelen görevlilerden ve onların sorumlularından hesap sormaktan kaçarak işin içinden çıkılamaz.
Hesap sormak birkaç günlüğüne tutuklamak veya görev yerini değiştirmek değildir. Örnek istanbul olacaksa, bu kentte insan hayatına değer vermek için, işe en tepedeki yetkililerin görevden alınması ve haklarında dava açılmasıyla başlamak gerekmektedir.
Kaynak: http://www.tkp.org.tr/index.php?yazino=32
gevşek gevşek " yere duşene vurmayın genelgesi yayınladık" cevabını alacağınız sorudur.
gereksiz bir sorudur. şayet kapkaçtır, gasptır, hırsızlıktır ciddi oranda azalmıştır. varsın polis terör yapsındır.
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar