bugün

Solcuların istisnasız her olayda pkk lılar ile aynı düşünmesini başka bir şekilde açıklayamayacağımızdan dolayı şüphesiz gerçek olandır.
Hay ağzına sağlık demek istediğim yazar beyanıdır.
Yobazların kurduüu partiyi güttüğü falan yoktur. koyun olduğunuzu kabul edin.
başlığı editlemek gerek, türk solu değil solcu geçinen sahteleri güdüyor PKK. zira atatürkün felsefesini benimseyen solcular asla PKK'ya mahal vermez. veren zaten atatürkçü değildir.
yahu bunlarla tartışmaya hiç gerek yok ki. Bunlara göre her zaman, kesinlikle ve kesinlike, havada karada , şart ne olursa olsun kendileri haklılardır , kendileri moderndir , çağdaştır. bunlara göre sağ görüşlüler yobaz olur cahil olur. kendilerini mükemmel sanarlar.

bunlara laf anlatmanın imkanı yok.hele ki Türkiye'deki solcular öf öf. yemin ediyorum insanı delirtirler bunlar. sırf hükümet devrilsin diye pkk ile işbirliği yapanlar da bunlar .

Ülke zaten bu zihinyet yüzünden ilerleyemiyor. Sonra derler '' elin oğlu uzaya çıkıyor''. Tabi sen her boka muhalefet edersen tabi onlar çıkar biz çıkamayız. Onlarda senin gibi zihniyet olmadığı için böyleler. Yahu bırak adam hizmetini yapsın sen de takdir et.

hep muhalefet muhalefet nereye kadar amk. hükümet apoyu asacam dese bunlar apocu olur. gördüğünüz gibi pkk son direnişlerini veriyor ve bunlar pkk'lı oldular.
Gündem saptırmakta kullanılan anlamsız bir söylem.
Megri megri diye ağlayan türk solu değil bizzat dönemin başbakanı erdoğan ve eşiydi.
Sözde "eski" pkklının düğününe telefonla bağlanıp, kutlama mesajı veren de bizzat başbakan davutoğluydu.
Anlaşılan bu günün en önemli konusu (bkz: hatayda türk askerinin boynu kesilerek öldürülmesi) olayını örtbas etmek için akitler sola saldırıp fazla mesai yapıyor.
ana muhalefet partisini izledikçe ortaya çıkan tespittir.
solcuların pek uğramayacağı başlıklardan biri.
--spoiler--
O günlerde komunist ülkelerde gizli ajanlar tarafından cinayetler işlenmeye başlanmıştı amaçları tabiki provokasyondu.

Bu büyük iç savaş provalarından ilki belki de “Malatya Olayları” diye bilinen, Malatya’da CHP’nin 52 yıllık iktidarını yıkarak 11 Aralık 1977’de belediye başkanı seçilen Hamit Fendoğlu’nun, 17 Nisan 1978’de gelini ve torunları Bozkurt ve Mehmet ile birlikte şehit edilmesi olayıdır. Diğer olaylarda olduğu gibi “Hamido”nun da şehit edilmesi olayına bir ülkücü fail bulunması gerekiyordu. Aranan fail Ülkü Ocakları Derneği (ÜOD) eski genel başkanı Muharrem Şemsek’ti!

Bugün olduğu gibi o günlerde de Türkiye başta KGB olmak üzere CIA ve MOSSAD’ın eylem ve cinayet işleme alanı haline gelmişti. Bu olay da bunların işiydi. Bu servislerin satın aldığı hainler vasıtasıyla gerçekleştirilen katliamlar toplumsal hayatımızda derin yaraların açılmasına sebep oluyordu. Muharrem Şemsek’in suçsuzluğu kısa sürede anlaşılacaktı ama karanlık kişiler amaçlarına ulaşıp, çıkan olaylarda masum insanlar hayatlarını kaybettikten sonra...

Malatya olaylarına gelinmesindeki en büyük nedenlerden biri de ülkücülerin yaptığı büyük mitingdir. 15 Nisan 1978 tarihinde MHP’nin düzenlediği büyük mitinge iktidardaki CHP’nin her türlü olumsuzluğa, tehdit ve bütün engellemelerine rağmen çok büyük bir katılım olmuş ve Türkiye siyasi tarihindeki en büyük miting olarak tarihe geçmiştir. Hiçbir taşkınlığın ve yasadışı olayın yaşanmadığı bu yürüyüş ve mitingde yaklaşık olarak yarım milyon insan toplanmıştı. Yürüyüşe geçen kortej Cemal Gürsel meydanından Tandoğan’a saatler sonra gelebilmişti. işte SSCB, ÇiN, ABD ve MOSSAD, CIA, KGB bundan korkuyordu… Bu kitlesel büyüme durdurulmalıydı!

Hamido’ya gönderilen bombanın bir benzeri de üç gün evvel CHP’den istifa eden (Maraş) Pazarcık eski ilçe başkanı Memiş Özdal’a gönderilmişti. Ancak bu paket postanede patlamış ve iki posta görevlisi ölmüştü. Yapılan araştırmalar sonucu Türkiye büyük bir gerçekle yüzleşiyordu! içişleri Bakanlığının 24 Nisan 1978 tarihinde Güvenlik Dairesi Yabancı Faaliyetler Bölümünün 10568 sayılı yazısına dayanılarak valiliklere gönderdiği yazıda Hamit Fendoğlu ve PTT memurlarının ölümüne sebep olan bombalar Almanya’da faaliyet gösteren yasadışı “Türkiye Gizli Ermenistan Kurtuluş Örgütü” tarafından imal edilerek amacına ulaşması sağlanmıştır. (Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket, Cilt 3, sh, 228)

Bunlarla yetinmeyenler bu sefer gözlerini Sivas’a çevirmişlerdi. Sivas’ta Ramazan’ın son günü (3 – 4 Eylül 1978) patlak verip bayramın birinci günü de devam eden olaylarda 10 kişi ölmüş yüzlercesi de yaralanmıştı. Burada da aynı oyun sahneye konmuş maalesef istediklerini almışlardı. Bu olayda da diğerlerinde olduğu gibi bir ülkücü fail bulunmuştu. Bu seferki fail Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) genel başkanı Muhsin Yazıcıoğlu olacaktı. Ne var ki sonunda ÜGD genel başkanının suçsuzluğu anlaşılacak ve olayların arkasında iGD, TiKKO, DEV-YOL, Acilciler gibi komünist terör örgütleri çıkacaktı.

Kısacası Türkiye’nin her yerinde cinayetler işleniyor, kurtarılmış topraklar ilan ediliyor, Kars kalesine Rus, Antep kalesine Çin bayrağı çekiliyordu… ODTÜ’de Türk bayrağı indiriliyor, istiklal marşı söylenmiyordu… Konya’da istiklal marşı okunurken yuhalanıyor, protesto etmek için bir grup yere oturuyor, meydanlarda Karl Marks, Friedrik Engels, Lenin, Stalin, Mao ve bilumum komünistlerin posterleri dolaştırılıyordu…

işte Türkiye’nin “manzarayı umumiyesi” buydu!

Katliamların arkasında kim var?

Maraş katliamı gibi büyük olayları çıkarmak kimin işine yarayabilir sorusuna cevap aramak ve bu cevabı milletimize duyurmak sağduyu sahibi herkesin görevidir. 12 Eylül öncesinde komünist fırtınanın son hızıyla estiği günlerde meydana gelen gerek toplumsal ve gerekse kişisel katliamlarda bu olayları kimin teşvik edip tasarladığını ve uygulamaya koyduğunu merak edenlere şu basit cevabı verebiliriz!

Yapılan katliamlar kime menfaat sağlıyorsa ve işlenen cinayetlerde kullanılan yöntem kime ait ise bu işleri onlar yapmıştır! O hâlde Türkiye gibi bir ülkede bunları kimler yaptırabilir? Bu yöntemler kimin yöntemleridir?

Türkiye’deki toplu katliamların ve siyasî cinayetlerin arkasında SSCB’yi görmekteyiz. Toplu katliamları ve siyasî cinayetleri bir yöntem olarak kullanan SSCB bu yöntemle hem düşman kabul ettiği muhaliflerini ortadan kaldırır ve hem de iç savaş aşamasından sonra işgale başlar. Komünizmi ve komünistleri deşifre ederek milletini uyanık olmaya davet eden kişi, kurum, dernek, parti ve sendika gibi sivil toplum teşkilatlarının Rus ve Çin hükümetleri tarafından kurdurulan veya beslenen ya da desteklenen komünist örgütlerce yok edilmeleri sağlanır.

Çarlık Rusya’sından komünist Rusya’ya kadar bütün Rus yönetimleri istanbul’u ve boğazları ele geçirmeyi millî bir politika olarak kabul etmiştir. Rus milli politikası içinde Kars, Ağrı ve Ardahan özel önem taşımaktadır. Onlara göre buralar ele geçirilmeli ve Türkler Anadolu’dan sökülüp atılmalıdır.

Türkiye üzerinde çok büyük politikaları olan Rusya bu amaçla beynelmilel komünizmin de yardımıyla yüzlerce örgüt kurdurmuş bunlara para, silâh, mühimmat, teknoloji ve beyin gücü yardımı yapmıştır. Genellikle yasadışı yöntemleri kabul eden Rusya ihtilalciliği bir yöntem olarak benimsemiştir. Ayrıca Ernesto Che Guevara, Carlos Marighella, Alberto Baya gibi Latin Amerika ve Ho Şi Minh gibi Vietnam gerillacılığını da Türkiye’de kullananlar olmuştur. Başta romantik (komünist ve) maceraperestler arasında taraftar bulan komünizm daha sonra pembe romantizmden, kanlı kızıl komünizme dönüşüyordu. Bu andan itibaren Türkiye’de toplu ve kişisel siyasi cinayetlerin arkasında Rusya, Çin, Arnavutluk ve Bulgaristan gibi komünist blok ülkelerini ve DEV-GENÇ, THKO, THKP-C, DEV-YOL, DEV-SOL, POL-DER, PKK ve DHKP-C vs. vs. gibi çeteleri görüyoruz.

Türkiye’nin millî politikaları, Rus millî politikaları ile devamlı çatışmıştır. Başta Atatürk olmak üzere hiçbir Türk hükümeti Rusya’ya onların istediği kadar taviz vermemiştir. Bu yüzden Rusya kendi nüfuzu altına alamadığı Türkiye’nin hem islâm ülkeleri ve hem de batı ile iyi ilişkiler geliştirmesine mani olmak için Türkiye’de bir kamuoyu oluşturmuş ve mitingler düzenletmiştir. Türkiye’nin istiklâlini koruma ve kendi kaderini çizebilme isteğine hiçbir zaman saygı duymamış ve sürekli olarak Türkiye’yi bulunduğu pakt ve ittifaklardan koparmak istemiştir. Bunu yaparken de ortada kalacak olan Türkiye’yi nüfuzu altına alarak zamanı gelince işgal etmeyi hedeflemiştir. Bu amaçla Türkiye içindeki milliyetçi fikirlere acımasızca saldırmış, bu akımın tek ve gerçek temsilcisi olan ülkücüleri hayvanî yöntemlerle katletmişlerdir.

Suikast ve siyasî cinayetlerin yanı sıra kitlesel katliamlara da başvuran komünistler 1917’den beri uyguladıkları “devrimci şiddeti” Türkiye’de de uygulamışlardır. Rus ihtilâli adını verdikleri katliamları ile ve Çin’in yaptığı gibi ırk, cins, yaş ve din ayrımı gözetmeksizin herkesi öldürdüler. Bu katliamlarda ise hep aynı yöntemi kullandılar. Başta Ermenilerin 1915 – 1919 yılları arasında Türklere uyguladığı yöntemler olmak üzere; Rus, Çin, Kamboçya, Kuzey Kore ve diğer komünist ülkelerin uyguladığı yöntemler Türkiye’de Malatya, Sivas, Maraş, Çorum ve diğer illerde uygulandı. Öldürmek istediklerine her türlü işkenceyi yapan komünistler özellikle Kahramanmaraş’ta büyük vahşet yaşatmışlardır. işkence ederek öldürme ya da öldürdükten sonra işkence etme bunların en belirgin özellikleridir. Ümraniye, 1 Mayıs mahallesinde işkence edilerek öldürülen 5 ülkücü işçi buna en zalimce örnektir. Keza 1915-1919 yılları arasında Ermenilerin Türklere yaptığı zulmün tarifi imkânsızdır. Aynı yöntemleri Maraş’ta 1978’de de kullanmışlardır. Bu yöntemler ayrıca Yahudiler tarafından da sıklıkla kullanılmış ve halen kullanılmaktadır.

Zaten Türk milletinin mayasında işkence ederek öldürme diye bir şey yoktur. Türkler tarihin hiçbir anında öldürdüğü insanların karnını deşmemiş, gözünü oymamış veya tecavüz etmemiştir. Ancak bu yöntemler ne yazık ki komünizm ve komünistler arasında bir yöntem, baskı ve yıldırma amaçlı olarak kullanılmıştır. Bu yöntemleri gerek Kurtuluş savaşında ve gerekse Kıbrıs savaşında Yunan ve Rumların da kullandığını biliyoruz. Aynı yöntemleri PKK adlı cinayet şebekesi de kullanmıştır.

Bunun bir başka örneğini ise 1978 yılında Maraş’ta yaşadık. Ne yazık ki “Alevi-Sünni çatışması” gibi gösterilen ancak Rus, Ermeni, komünist çeteler ve diğer emperyalist devletlerin ortak yapımı olan bu katliamın üzerindeki sır perdesini kaldırıyoruz.

Bu olay da tıpkı “Deniz Gezmiş ve arkadaşları” gibi milletimize yalan ve yanlış bilgilerle aktarılmış, bunun sonucu olarak ise ülkücüler suçlanmaya çalışılmıştır.

Güneş Ne Zaman Doğacak!

Maraş olayları “Çiçek sinemasının” bombalanmasından sonra başlamıştır. Ama yukarıda da anlatmaya çalıştığım gibi öncesinde gelişen olayları görmezden gelemeyiz…

Evvela Güneş Ne Zaman Doğacak adlı filmin içeriğine bakmakta fayda vardır. Benim de (tarihini pek hatırlayamadığım büyük bir ihtimalle 1979’da) seyrettiğim bu film o günlerde iyice kuduran komünist teröristlerin değil bütün solcuların tepkisine sebep olmuştu. Hiç unutmuyorum Tirebolu’da annem, babam ve ben ailece gitmiştik. Renk Sinemasında oynuyordu…

Film, komünizmin bütün pisliğini o günkü film teknolojisi, senaryosu, oyuncuları ile gözler önüne seriyordu. Dolayısıyla bu filmden Türk Milliyetçilerinin gocunacağı hiçbir şey yoktu. Aksine komünistlerin ve solcuların alınacağı, utanacağı pek çok şey vardı. Çünkü filmin konusu 1940’lı yılların Türk yetkililerince Ruslara teslim edilen ve bunlar daha Türk topraklarından Rus topraklarına adımlarını dahi atmadan 1940’lı yılların yöneticilerinin gözü önünde kurşunlanarak öldürülen soydaşlarımızın hayatını anlatıyordu. 1940’lı yıllarda ise Türkiye’de CHP iktidarda idi. işte sırf bu yüzden CHP’liler tepki göstermiş olabilirler. Komünistlerin tepkisi ise o iğrenç ve insanlık dışı yüzlerinin açığa çıkmasındandır.

Bu film hakikaten büyük gürültü koparmıştı. Filmin yönetmen asistanı ismail Güneş’e göre bu olayların arkasında SSCB ve KGB var! ismail Güneş filmi çekerken başlarına gelenlerin pişmiş tavuğun başına gelmediğini iddia ediyordu. Buna göre ekip film daha çekim aşamasında iken Rus konsolosluğunda görevliler tarafından çekilmemesi konusunda nazikçe uyarılmışlar. Çekime devam eden ekibe saldırılar olmuş, stüdyo basılmış. Saldırılar bunlarla bitmemiş. Filmin negatiflerinin yıkandığı Lale stüdyosu üç kişi tarafından basılmış, üzerinde adı yazılı olması gereken filmi arayan komünistler kutunun üzerinde başka bir ad yazıldığı için muratlarına eremeden oradan uzaklaşmışlar.

Filmi Rus konsolosluğundaki görevliler ve onların tetikçilerinden kurtaran ekibin karşısına bu sefer de “sansür kurulu” çıkmış. Ancak sansür meselesi de filmin kadın başrol oyuncusu Oya Aydoğan’ın CHP senatörü bir yakını sayesinde aşılmış. Aslında film Maraş’tan önce Karagümrük ve Beşiktaş’ta gösterildiği sinemalarda saldırıya uğramış.

ismail Güneş o kadar iddialı konuşuyor ki ona hak vermemek elde değil. Ona göre “bu iş ne sağ sol ne de Alevi Sünni çatışması değildi.” Sovyetler bu filmi oynatmamak için elinden geleni yapmış ve bunda kısmen başarılı olmuştur.

Çiçek sineması bombalanıyor.

işte bu film bütün Türkiye’de olduğu gibi Maraş’ta da halkın yoğun ilgisi ile karşılaşıyordu. Bu ilgi solu ve POL-DER’i tedirgin etmişti. POL-DER’li polisler bu ilgiyi dağıtmak için tehditlere başvuruyorlardı. “Bu arada sinemayı telefonla arayıp filmin oynatılması durdurulmazsa sinemanın bombalanacağı yönünde tehditler gelmeye başlıyor. Emniyet de bu yönde baskıyı artırıyordu.” (Ökkeş Kenger, Kahramanmaraş Olaylarının Perde Arkası, sh, 56) Bu tehditler ne sinema sahiplerini, ne ülkücüleri ve ne de Maraşlıyı yıldırmamıştı.

En sonunda komünist çetelerin istediği oluyor ve 19 Aralık gecesi Çiçek sineması bombalanıyordu. Bunun sonrasında 7 kişi çeşitli yerlerinden yaralanarak hastanelerde tedavi altına alınıyordu. Bu arada olan olayları muhabiri olduğu Hergün Gazetesi ve Genç Arkadaş dergisine haber vermek için PTT’ye telefon etmeye koşan bir kişi daha sonra olayların 1 nolu sanığı olarak gözaltına alınacak ve binlerce ülkücü gibi o da işkenceye ve iftiraya maruz kalacaktı. Bu kişi Ökkeş Kenger’den başkası değildi. Ancak herkes Ökkeş Kenger’i olayları başta Ankara olmak üzere Türkiye’ye ilk duyuran kişi olarak bilir. Bu yıllarca böyle bilinmiştir. Fakat işin doğrusu hiç de öyle değildir. Teori Dergisinin 38.sayısında yazdığına göre bu görevi de (!) Aydınlıkçılar yerine getirmiştir. Teori dergisinde şu iddialara yer verilmektedir:

“O zamanki Ecevit iktidarı katliamın başladığını partimizden (TiiKP) öğrendi... Parti daha ilk andan itibaren özel bir basın bürosu oluşturup neredeyse saat başı çıkardığı bildirilerle gerçekleri halka ve dünyaya duyurdu.” (Teori, TiiKP Bilançosu, Şubat 1993 sayı, 38, sh, 19)

Filmin oynadığı sinemadan gelen müthiş bir patlama sesi ile dışarı çıkan ilk kişinin şüpheli davranışları etrafındaki vatandaşların gözünden kaçmıyor ve yakalanarak polise teslim ediliyordu. ilerde kendisinden CHP militanı diye bahsedilecek vali olmasına rağmen Tahsin Soylu’nun konu ile ilgili şu açıklaması her şeyi bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu.“Sinemada Güneş Ne Zaman Doğacak adlı bir film oynuyordu. Ben filmi görmedim. Ama komünizmi yeren bir filmmiş. Sinemaya bomba atılması olayı ile ilgili olarak Pazarcık ilçesinin Demirciler köyünden sol görüşlü Salman Ilıksoy adındaki bir şahıs yakalandı ve tutuklandı.”

irfan Özaydınlı: Olayları solcular başlattı!

Buna benzer bir açıklamayı da zamanın CHP’li içişleri bakanı irfan Özaydınlı yapmıştır. Bakan irfan Özaydınlı “olayları solcular başlattı” dediği için görevden alınıyordu. Görüldüğü gibi Maraş’ın ve Türkiye’de asayişin en yetkilileri olan Maraş valisi Tahsin Soylu ve içişleri bakanı irfan Özaydınlı MHP’yi ve ülkücüleri olayın en başından aklamış oluyorlardı. Fakat Ecevit CHP grup toplantısında yine kışkırtıcı bir konuşma yaparak âdeta olayları solun başlattığı yönünde açıklama yapan vali ve içişleri bakanına gözdağı veriyordu. Bunun üzerine Salman Ilıksoy serbest bırakılıyor ve bütün oklar Ökkeş Kenger, ÜGD ve MHP üzerine çevriliyordu. Ecevit katliamlar başladığı zaman yaptığı tarihî grup toplantısında şunları söylemiştir. “...Nihayet K. Maraş’ta soykırım oldu; katliam oldu... Kendilerini milliyetçi gibi göstermeye kalkışanlar bunu yapmaya çalıştılar... Bunlar milliyetçi olamazlar.” işte Ecevit bu defa çok haklıydı. Çünkü bu katliamı yapanlar, ilerde anlaşılacağı gibi solun her çeşidi, komünist ve Ermenilerdi, ülkücüler değil!

20 Aralık gecesi yani Çiçek sinemasının bombalanmasından bir gün sonra solcuların gittiği Akın kıraathanesi de bombalanıyordu. Akın kıraathanesinin bu olay için seçilmesindeki yegâne sebep bir gece önceki sinema bombalanması olayının intikamının alındığı havasını yaymaktı. Nitekim bu gayeye ulaşıyor ve solcuların gittiği Akın kıraathanesine atılan bombadan aradıklarını bulamayan ve ortamı daha da gerginleştirmek isteyenler tarafından 21 Aralık günü Endüstri Meslek Lisesi öğretmenlerinden sol görüşlü Mustafa Onbaşıoğlu ve Hacı Çolak okulun önünde öldürülüyorlardı.

Çiçek Sinemasının ve Akın kıraathanesinin bombalanması ve iki öğretmenin öldürülmesi eylemlerini DEV-SAVAŞ adlı terör örgütünün gerçekleştirdiği daha sonra yapılan mahkemelerde ortaya çıkarılmıştır. Görüldüğü gibi komünistlerin safha safha uygulamaya koydukları bu planlar ile MHP’nin, ÜGD’nin ve Türk milliyetçilerinin hiçbir alâkası yoktur. Gerçekler böyle olmasına rağmen her olaya bir ülkücü sanık bulmakla görevli POL-DER ve basın hemen harekete geçerek failleri ülkücülerin arasında aramaya başlıyorlar. Bu tezgâhı kurmak hiç de zor olmuyordu. Nasıl olsa bombalanan kıraathane solcuların, öldürülen öğretmenler de solcular idi. O yüzden maya hemen tutmuş ve Maraş’ta olağanüstü olaylar yaşanmaya başlanmıştı. Ertesi gün yani 22 Aralık günü öğretmenlerin cenazeleri kaldırılacak ve cenazede bazı eylemler yapılacaktı. Bu kararların alındığı toplantılara hem öğretmenleri öldüren hem de bombalama eylemlerini gerçekleştiren DEV-SAVAŞ yetkilileri ile ileride Maraş davasında yargılanıp idam cezası alacak olan ve arkadaşı Adil Ovalıoğlu’nu öldürmekten sanık sandık cinayeti zanlısı, Ermeni Gabris Altınoğlu da katılıyordu. Bu toplantılarda alınan kararlar gereği, gerekirse silâh kullanmak bile serbestti.

Vali Tahsin Soylu: Solcular sağcılara saldırabilir!

Aynı akşam Vali Tahsin Soylu nasıl olduysa Gaziantep Zırhlı Birlik Komutanına yazdığı yazıda “K.Maraş’ta cenaze törenini bahane eden solcular, çok kuvvetli yandaşlarıyla, sağ görüşlü kişi ve kuruluşlara saldırabilirler. Bu yüzden olaya müdahale edebilmek için kuvvet bulundurulmasını istiyorum”diyordu.

Bütün bunlar olurken aynı vali Tahsin Soylu bu sefer “içişleri bakanlığı, şereflerine lâyık bir tören yapılmasını istiyor” diyerek herkesin cenazeye katılmasını teşvik ediyor, okullar ve devlet daireleri tatil ediliyordu. Daha önce TÖB-DER ve Yürükselim mahallesinde beş örgüt tarafından (TÖB-DER, TKP/ML-DHB, TDKP/HK, DEV-SAVAŞ ve TiKP) alınan karar gereğince plan uygulanıyor, iki öğretmeni öldüren DEV-SAVAŞ cenaze töreninin hazırlıklarında da başı çekiyordu.” Marksist-Leninist bölücü terör örgütleriyle Marksist-Maoist bölücü terör örgütleri kendi yandaşlarınca öldürülen öğretmenlere görkemli (!) bir cenaze töreni düzenlemek için aralarındaki çekişmeyi bir süreliğine rafa kaldırmışlardı. Yıllardır milliyetçi muhafazakâr yapısı nedeni ile bir türlü sızamadıkları Maraş’ta kendilerinin ispatını ancak bu yolla yapabileceklerine inanıyorlardı. Üstelik kan içicilerin kanla yazılır dedikleri devrimin ilk ayağını da burası oluşturuyordu.

Okulların ve devlet dairelerinin tatil edilmesinin ardından komünist katiller çarşıları dolaşarak bütün esnafı dükkân kapatmaya zorluyorlardı. Bundaki amaç mümkün olabildiğince kalabalık toplamaktı. Böyle gergin bir ortamda morgdan alınan cenazeler, cenaze namazı (!) için Ulu cami’ye doğru yola çıkarılmışlardı. Tarihler 22 Aralık 1978 cuma gününü işaret ediyordu!

Adı geçen öğretmenlerin cenazesinin kalkacağı gün çeşitli yollarla halkı Ulu Cami’ye toplamayı sürdüren komünistler, tahriklerine olanca hızı ile devam ediyorlardı. Hatta o kadar ileri gidiyorlardı ki, duyan kulaklarına inanamıyordu. Ama ne yazık ki komünistler “Maraş müftüsünün resmî araçla kentte dolaşıp halkı (Alevilere karşı) kışkırttığı” (Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar, sh, 97) dedikodusunu yayarak Ulu cami etrafında binlerce kişinin toplanmasını sağlıyorlardı. Bu söylentileri Hürriyet gazetesi okuyucularına şöyle duyuruyordu: “Saldırganlara dinamit lokumu ve silah dağıtıldı. Adını açıklamayı sakıncalı bulan bir yetkili, Maraş müftüsünün resmi araçlarla kenti dolaştığını ve halkı kışkırtıcı konuşmalar yaptığını, olayların bundan sonra başladığını öne sürdü” (Hürriyet Gazetesi, 26.12.1978)

Bir Alevi öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sayılır… (!)

Bu arada akıllara durgunluk veren bir iddia daha ortaya atılıyordu. Aynı gün “Bağlarbaşı imamı Mustafa Yıldız Cuma namazında (22.12.1978) oruç ve namazla hacı olunmaz, bir Alevî öldüren beş sefer hacca gitmiş gibi sevap kazanır diye vaaz verdiği” (Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar, sh, 150) dedikodusu yayılır. Artık ok yaydan çıkmış, herkes her söylenene inanır hale gelmişti… Zaten istenilen de buydu...

Ulu cami Maraş tarihinde çok önemli bir yer işgal etmektedir. Ayrıca Maraş’ın en büyük camisidir. işte komünist militanlar yapacakları katliamın mümkün olduğunca büyük olması için özellikle Cuma günleri tıklım tıklım olan Ulu cami’ye bu yüzden cenazelerini getirmek istemişlerdir. Aslında maksat tabii ki cenaze namazı kılarak dini vecibelerini yerine getirmek değildi. Bu arada yeri gelmişken şunu da belirtmekte fayda var: Türk solu tıpkı ağa babaları Lenin. Stalin. Mao. Rusya, Çin, Enver Hoca, Tito v.s. gibi din düşmanıdır. Üstelik “…Sünni islâm düşmanı” (Mahmut Çetin, Perinçek ve Aydınlık Hareketi, sh, 268)

Oradaki hain ve sinsi plan Cuma namazını kılanları tahrik ederek öldürebildiklerini hemen orada katletmekti. Bu arada cenazeleri alan topluluk önlerine çıkan her şeyi tahrip ederek Ulu cami önüne geldiler. Bütün bu azgınlığın arkasından gelecekleri sezen Maraşlılar da Cuma namazından çıkanlarla beraber Ulu cami önünde toplanmaya başladılar. Karşılıklı slogan atmalar ve komünistlerin Peygamberimize (S.A.V) hakaret etmeleri ise sinirleri iyice gerdi. işte “bu anda polisten (POL-DER) ve kortejde bulunan militanlardan topluluğun üzerine ateş edenler oluyordu.” Tabii provokatörler de (kışkırtıcı) boş durmayarak halkın galeyana gelmesine yardım ediyorlardı.

Cenazeleri bırakıp kaçıyorlar.

Kan temeline oturtulan devrimin ilk kıvılcımı sayılabilecek Maraş olaylarının patlak verdiği gün bir başka kıvılcım da Elbistan’da çakılmıştı. Bir CHP senatörü olan Hilmi Soydan o tarihlerde ülkenin istikbalini MHP’de gördüğünden partisi CHP’den ayrılıp MHP yetkililerine “artık MHP’de siyaset yapacağını” söylemişti. Senatör Hilmi Soydan TÖB-DER’de yapılan hain plan sonrasında DEV-SOL militanı Ali Sarıaslan tarafından katlediliyordu. Bu cinayetle olayların boyutunu ve alanını genişletmeyi uman katiller Hilmi Soydan’dan başka MHP ilçe başkanı, ÜOD başkanı ve Ülkü-Bir başkanını da öldürmeyi planladıklarını daha sonra itiraf edeceklerdi.

Ulu cami’de karşılıklı slogan ve taş atmalardan sonra Maraşlıların kararlı tutumları karşısında militanlar cenazelerini de bırakarak burayı terk etmek zorunda kalmışlardır. Bu konuyla ilgili Avukat Selahattin Aydın 30.06.1980 tarihinde Adana 1 nolu sıkıyönetim mahkemesinde şöyle demiştir.(Kaçan teröristleri kastederek) “Bir kısmı da askerî araçlarla olay yerinden uzaklaştırılmış... Hastane civarında askeri bir cemseden militanlarca açılan ateş sonucu Cemil Karadutlu adında sağ görüşlü bir genç vurularak öldürülmüş... Bu grup içinde bulunan DiSK bölge temsilcisi solcu Mehmet Taşkesen topluluğu silahla tarıyor ve bir vatandaşı ağır yaralıyor... Aynı gün akşam, Yürükselim mahallesinde Memili Bakıca ve Hamza Yıldız isimli sağ görüşlü gençleri öldürüyorlar...”

22 Aralık Cuma günü ve akşam öldürülen üç kişinin cenazeleri 23 Aralık günü defnedilecektir. Cenazeye bütün Maraşlı katılarak bir kez daha sola geçit ve taviz vermeyeceğini gösteriyordu. Geceden Yürükselim mahallesinde askerlerin tedbir aldığını gören Maraş sakinleri hiçbir şeyden habersiz hastanenin olduğu yere doğru ilerliyordu. Bu duygu ve düşüncelerle öldürülen gençlere duyulan acılar ve katillere duyulan kin ile yoğrulan bedenlerin üzerine bir anda mermi yağıyordu. Geceden kurulduğu belli olan bu tuzağın içine düşenlerden ilk anda 30 kişi hayatını kaybediyordu. ilk tetiğin çekilmesinden hemen sonra diğer mahallelerde de katliam başlıyordu. Komünist teröristlerin daha önce seyyar satıcı ve milli piyango satıcısı kılığında Maraş'a soktuğu katiller yine daha önce hazırladıkları silâhlarla sağcı-solcu, alevi-Sünni ayrımı yapmadan katliamı sürdürdüler. Bastıkları evlerde hiçbir ayrım yapmadan çocukları, kadınları, yaşlıları bile öldürdüler. Üstelik bununla da yetinmeyip evleri ateşe verdiler. Savunmasız gördükleri her şeyi leş yiyici sırtlan sürüsü gibi talan ediyorlardı. Katliamlar yapan komünistlerin bu görevi 25 Aralık 1978 tarihine kadar sürüyordu. 26 Aralık günü olayın gerçekleri herkes tarafından görülüyordu. Resmî açıklamalara göre 111 ölü ve yüzlerce yaralı vardı.

Sivil otoritenin kasıtlı tutumları sonucu askerî birlikler olaya çok geç müdahale etmiş ve cinayetlerin artmasına neden olmuştur. Güvenlik güçlerinin geç gelişi komünistlerin işine yaramıştır. Bu konuda “olayları solcular başlattı” dediği için istifa ettirilen içişleri bakanı irfan Özaydınlı’nın yerine gelen Hasan Fehmi Güneş bakın ne diyor!

Bundan iki yıl önce “78’liler Federasyonu” tarafından düzenlenen “Maraş Katliamı ve Gerçekler” konulu panelde konuşan Hasan Fehmi Güneş, “dönemin hükümetinin katliamı önleyebilecek güce sahip olduğunu” iddia etti. Güneş, “ciddi bir devlette böylesi katliamların engellenmesinin mümkün olduğunu, hükümetin ‘kötü yönetimi nedeniyle’ katliamın durdurulamadığını” söyledi. “Ben de hükümetin üyesiydim. Maraş’ta bu tür hareketlerin olacağı sinyalleri geliyordu” diyen Güneş, olaylarda hükümetin sorumluluğu olduğunu itiraf ediyordu.

Sadece Maraş’ta çıkan olaylarda birkaç gün içinde yüzden fazla insanın ölümüne rağmen Ecevit, kendi dönemlerinin barış ve kardeşlik dönemi olduğunu iddia etmiştir.

“Yapılan yargılamalar neticesinde MHP ve diğer ülkücü kuruluşlar hakkında suç duyuruları reddedildi.” (Nedim Şahhüseyinoğlu, Yakın Tarihimizde Kitlesel Katliamlar, sh, 156) Ancak Ecevit hükümetinin ve POL-DER’li polislerin bütün oyunlarına rağmen adalet karşında hesap veren MHP ve ülkücü kuruluşların beraat etmesine karşılık, başta Garbis Altınoğlu olmak üzere pek çok komünist yargılanmış ve suçlu bulunmuşlardır. Adı geçen Ermeni katil Garbis Altınoğlu Türk milletine hem Ermeni ve hem de komünist kişiliğiyle yaptığı bütün kötülüklerin cezasını Maraş katliamının bir numaralı sanığı, tertipçisi, teşvikçisi ve uygulayıcısı olduğu gerekçesiyle yargılandığı mahkemece suçlu bulunmuş ve idama mahkûm edilmiştir.
--spoiler--
aynı pkk nın 2002 ile 2016 yılları arasında hükümeti gütmüşlüğü de vardır.

(bkz: açılım)
maalesef öyle. ama ecevit hariç, ecevit canlarına okumuştu. türkiye'ye ve chp'ye yeni bir ecevit lazım.
1.Entryden 8. Entry kadar saçmalamışsınız…
Not:altta da saçmalayanlar var.
her iki tarafta da davar doludur efendim.

işte bu yüzdendir ki;
(bkz: Cumhuriyetçilik)
(bkz: Milliyetçilik)
(bkz: Halkçılık)
(bkz: Devletçilik)
(bkz: Laiklik)
(bkz: inkılapçılık)

bir tanesini bile görmezden gelirsen, uçurumun dibinde bulursun kendini.

edit; bu arada pkk'nın nasıl bu kadar güçlendiğini, kimlerin bunda payı olduğunu unutmamak gerek.
hem davar, koyun kime denir, nasıl güdülür son dönemlerde açıkça gördük. ayak üstü 50 yalan atan şerefsizlerin, nasıl ilahi bir varlığa dönüştürüldüğü ve bunu yapanların hiç üstlerine alınmaması oldukça ironik.
Ya ne demezsin?
Apoyu yakalayıp imralı'ya tıkan demokratik sol parti iktidarı dönemi.
(Demokratik sol parti: solcu yani çaktın?)
Apoyla imralı'da, pkkyla oslada görüşüp açılım hıyanetini organize eden ak parti iktidarı.
(Sağ yani. Çaktın?)
Silahların daha sonra bize karşı kullanılacağı Bilindiği halde tsk'nın peşmergeye (çoğu şimdi ypg saflarındadır) Eğitim vermesini falan saymıyorum bile.

görsel

Tipik bir sağcı saptırmasıdır.
(bkz: isidin Muhafazakar kesimi bir koyun gibi gütmesi) ne yaziki gercek olan durum 15 sene öncesine kadar dempatik gelen dindar lık simdi onların ciddi ciddi iside destek vermesiyle iticilige dönüşmüştür.
Aklıma s. Tanrıkulu adlı vekili getirmiş başlık. O pkklı cenazesi senin bu cenaze benim Azminde gezerdi daha yakın zamanda. Sonra beraber bir güzel de sallamışlardı. Hatta oyunu hdp ye veren bolca solcu da biliriz.

(bkz: Tatlı su solcusu)
görsel
unutmadık tr705.
Bizde solculuk yok kardeşim alevi mezhepçiliği var. Karşısına da Sünni soslu vahhabilik geldi çingen çalar kürt oynar ortamında demir tarayarak sürükleniyor koca memleket bu iki fitne arasında. .
Eşitlik, kardeşlik, barış, hak, hukuk, faşist gibi kelimeleri belirli bir kombinasyon içerisinde yerleştirerek insan gütmek.
''türk solu'' türk solu değil bu kürt solu amk

Türkiye'de gerçek solcu yoktur, kendine solcu diyen ermeni/yunan/kürt vardır.
acınası bir gerçektir.
türk solcularının pkk başta olmak üzere terörist unsurları eylem ve söylemleriyle desteklediği ve meşrulaştırdığı gayet de bilinen bir gerçek.. ve türkiyede solun destek bulamamasının önemli sebeplerinden biri..
ki pkk gibi bir canavarın çekirdeği de 1980 öncesi sol örgütlerine dayanır. dev-yol, dev-genç, tikko, mlsbp, thko ve türevleri.. pkk bunların içinden türedi.. 80 öncesi türkiyesini bilen bilir. sol örgütlerin pek çok militan katil tetikçisi kürttü. ki bunlar çok korkunç cinayetler işliyorlardı. dönemin cezaevi teşkilatı üzerinde bile baskı kurmayı başarmışlardı.

ancak akabelilerin chpyi habire pkk ile ilişkilendirmeye yönelik yoğun çabası aşırı kıvrak, aşırı dansöz bir ruh yapısını gösteriyor..
chpnin yeniden sola, en uygun tabiriyle "ortam soluna" açılması ise kılıçdar ile başlar.. ki bir cumhuriyetçi ve bir seküler olarak gılışdar, atatürkün partisine yakışmayan kimi saz arkadaşlarını da alıp partinin başından gitmedikçe parlementoda chp'ye oy moy vermem, orası kesin...
fakat sizin gözünüz kendi partinizi görmüyor mu?
sizin lideriniz değil mi açılım sürecini başlatan?
oslo'da pkk ile görüşen?
türk askerlerini pkk sözde komutanı şemdin sakık'ın tanıklıklarıyla mahkum eden?
ergenekon balyoz süreciyle türk ordusunu göçerten?
kobane'de sıkışmış pkk'nın lojistik desteğini sağlayan, kobane'de pkk'yı kurtaran?
bop adı altında abede ile bir olup suriye iç savaşını destekleyen, başımıza saran, suriye bölünürken kürt terör örgütlerinin tc sınırının güneydoğusunda güçlenebilmesinin önünü açan ?
şıvanlı ibolu megrili kekofest'ler düzenleyen ?
türk hakimini habur'da pkk'lıların ayağına yollayan ?
dolmabahçe mütakabatı adı altında sempatizanları değil, teröristleri dolmabahçeye sokarak gerek atatürkün, gerek osmanlı hanedanının hatırasına saygısızlık eden ?
chpnin ve mensuplarının kimi eylem ve söylemlerine karşı olmak, öncelikle siz kraldan çok kralcıların değil, bizim hakkımız..
çünkü sizin önce kendi özeleştirinizi yapmanız lazım...
önce siz pkk, gülen cemaati ve silahlı kanadı fetö özeleştirinizi yapın, chpyi sonra eleştirirsiniz...
chpnin içindeki birkaç isim chp'den şutlanırsa chp'ye oy vermeyi düşünebilirim..
akp'ye hiç bir halükarda oy vermem..
(hdp'yi saymazsak) akp bu toprakların gördüğü pkk'ya en yakın duran partidir..

ayrıca şu gerçeği de belirtmeden geçemeyeceğim. ki dinciler ve solcular her daim çatışan, hiçbir zaman yolları kesişmeyen kimseler değillerdir..
zira akabeyi 2002de tek parti iktidarına taşıyan önemli bir etmen de dönem medyasında oldukça yer tutan eski sosyalistler ve cihangir entelleri faktörüdür. zira bu adamların askeriyeye duydukları derin düşmanlık, bu elemanları akabeye yoğun medya desteği vermeye ve reklamını yapmaya itmiştir..
2010 referandumu da dinciler, cihangir solcuları, liboşlar ve biraz da kürt ortak desteğiyle hayata geçirildi.. ülkede zaten yerinde olmayan yargı bağımsızlığına, derin bir darbe daha vuruldu. gülen cemaatinin adalet sistemindeki mevcut örgütlenmesinin biraz daha önü açıldı..

türk medyacısının 12 eylül 1980den beri türk askerine duyduğu yoğun nefret, hayatlarını şekillendiren temel duygu oldu. rte gibi ülke yönetecek liyakatten yoksun siyasetçilere, pkk gibi elinden sivil kanı damlayan cinayet şebekelerine, gülen cemaati gibi devlet kadrolarına sızma potansiyeline sahip yılanlara verdikleri yoğun medya desteği de bu kinin bir ürünüdür..
bugün ülkenin geldiği kötü noktada bu sözde aydınlara büyük sorumluluk düşer.
Olmayan hede;
Şimdi beyzadem kürtler asimilasyona tabi tutuldu mu tutuldu, dilleri kültürleri yasaklandı mı yasaklandı, suçu günahı olmayan çobanlar öldürülüp pkk’lıydı bunlar diyip yırtıldı mı yırtıldı, kürt gençleri üniversitelerde ülkücülerden sırf kürt oldukları için dayak yiyip şikayetçi olduklarında devletin bunların arkasında olduğu görüldü mü görüldü. Uzatmayalım. Onca acıya kayba rağmen hala çocuğunun kemiğini evet adalet değil sadece evladının bir mezarı olsun başında dua edebilsin diye kemiğini isteyen anneler dövülüyorsa, türk solu mu dersin türkiye solumu bilmem hah işte, o insanların yanında olur nasıl avrupa solu türk göçmenlerin hakkını koruyorsa türk solu da kürt kardeşlerinin hakkını koruyacaktır, pkklı orospu çocuklarının bunu suistimal etmesi önemli değil. Eğer beraber yaşamak istiyorsak ülkemiz yugoslavya gibi parçalanıp nar gibi bin parça olmasın istiyorsak kürt’e öteki gibi değil kardeşin gibi bakacaksın, sakarya’da türk çocuğu öldüğünde kıyamet koparıp şırnakta kürt çocuğu öldüğünde oh oldun diyorsan o ölen çocuğun kardeşi dağa da çıkar senin kardeşini de vurur. Her şeyin başı adalet dil din mezhep renk ayırt etmeden herkese adalet. Kürtler ne zaman devletin adaletine güvenirse o gün pkk biter.
Pkk ışid vs. Suçsuz insanları öldüren herkesin aq.
pek dillendirilmeyen bir gerçektir.
Bize destek verin, biz de solcuyuz diyen PKK'nın bir siyasi ideali çökertmek için uyguladığı baskıyı belirten gütmedir.