bugün

tunç başaranın yönetmenliğini yaptığı 1992 yapımı oscar adaylığı bulunan dram filmi. Ayrıca dönem filmi niteliği de taşır.
Film Eski bir bina içinde yaşayan bir grup proleterin zorlu fakat sevgi dolu hayatını anlatır tunç başaranın çoğu filminde olduğu gibi bu hikayede de başrolde bir çocuk vardır.

Ayrıca
Filme dair kişisel bir izlenimimi paylaşmak istiyorum: aslında hikayede yer yer tutarsızlıklar bulunuyor göstermek gerekirse: bu denli sıkıca bir birliktelik var bina insanı arasında, kimi üzüm satıyor kimi at arabası çalıştırıyor kimi başka bir işte çalışıyor ama binaya yağ alacak para bir türlü denkleşemiyor ve kadınlar her gün yemek yapamadıklarından, aç kaldıklarından hayıflanıyorlar.
Bunun yanında bacaksızın babası rakı içiyor ama çocuğa bir ayakkabı alamıyor. (Kaç para ulan bir flüt misali)Ya da türlü hırsızlıklar yapan bu kadar insanın içerisinde birisi çocuğa bir çift ayakkabı çalamıyor Vs vs...
Diyeceğim o ki hikayede bu mantıksal hatalar anlatımı bir nebzede olsa zedeliyor filmin öz gerçekçiliğini olumsuz etkileyerek seyircinin yer yer özdeşim kurmasına engel oluyor ama tabii ki hikayenin bütünü yine de bunların göz yumulabilecek şeyler olduğunu gösteriyor. Yani genele baktığınız zaman karşınızda bütün bir şekilde iyi bir film var.
(bkz: Rutkay aziz).
insanı, başka dünyalara alıp götüren film. tek bir binadaki umutlar, hayaller, yaşamlar, hüzünler, sevniçler ve yoksulluk...

--spoiler--
eskiden insanların çok az şeyi varmış ama daha başka şeylere sahiplermiş. bugün olmayan değerli şeyler.
--spoiler--
usta aktör müşfik kenter in, büyük kemal karakterine hayat verdiği klasik.
kemal demirel'in, kendimi okumaktan alıkoyamadığım romanı. 8.sınıf öğrencisiyken bir hevesle okuyup bitirdiğim güzel otobiyografi.
kitap çalmayan hırsız amca benim favorimdi. film de ayrı güzeldi tabii.

(bak, ben kitap çalmam. emeğe saygı)
türkiye'nin en iyi ustalarını biraraya getiren filmdir. en güzel sahnelerden biri de:

--spoiler--
kemal küçük bir çocuktur. fakirlikten üstü başı harabtır ve ayağında ayakkabısı dahi yoktur. senayi, savaş sırasında hazırlık açısından tekrar askere alınmış deniz kuvvetlerinde görevli rütbeli askerdir. kemal'in üç subay genci görünce senayi abi diye bağırması akabinde tüm subayların esas duruşa geçip selam vermesi.
--spoiler--
TRT 2 de ara ara yayınlanan mükemmel bir türk filmi izlerken insanın yüreği tarifi olmaz bir biçimde huzur bulur. *
yavaş yavaş bacaksız anlamına gelen genelde trt de gördüğümüz film.

en az üç dört kere izlememe rağmen şimdi yayınlansa tekrar izlerim.
çok güzel bir film. tekrar tekrar seyredilsede aynı tadı veren filmlerden. 'yavaş yavaş bacaksız'
izleyince gözleri nemlendiren tunç başaran filmi.
tunç başaran'ın yönetmenliğini yaptığı 1992 yapımı bir film. piano piano, italyancada yavaş yavaş anlamına gelen bir tamlamadır.
hey bacaksiz!..piano pianooo! .fılm in bır bolumunde sahte para basmak için yaşlı kadının altın dişini çekiyorlardı. hatırladığım kadarıyla.
belki de türk sinema tarihinin en "bizden" filmidir, bizim tinimizin, türkiye tini'nin yeşerdiğinin belirtisidir. küfürler, argo sözcükler ve ince esprilerle doludur film.

emin sivas'ın oyunculuğu o kadar başarılıdır ki, bir çocuk rolünü ancak bir çocuğun bu kadar iyi oynayabileceğini gösterir bize. ve metinler olağanüstüdür. müşfik kenter'in sesiyle daha bir etkileyici gelir izleyiciye.

elbet bir gün tekrar keşfedilecektir bu eser de, türkiye tini'nin adı konduğu vakit.
yavaş yavaş bacaksız anlamına gelen, arada bir trt de çıktığında dayanamayıp kişide filmi tekrar hissi uyandıran çok güzel bir film.
çok etkileyici bir film. rutkay aziz'in sanatçılığı ortaya çıkıyor.
bu akşam trt yeniden yayınlayarak içimizi yine hoş etmiştir .. kanımca türk sinema tarihinde üretilmiş en özgün ve sıcak yapımlardan biridir. bir de rutkay aziz vardır ki, bütün filmi rolüyle ve sesiyle şekillendirmiştir. bir kez daha yayınlasalar tekrar izletir kendini.
---kitaptan alıntıdır---

elli yıl geçti aradan, dünya daha çok zenginleşmedi, tam tersine çoğalan beton yapılarla birlikte insanların ruhları da kalıplaştı, betonlaştı.

---kitaptan alıntıdır---
rutkay aziz'in sahte altınların satılışını anlattığı bir tiradı vardır ki ne denli kaliteli bir oyunculuk sergilediğini anlatmak için sözcükleri kifayetsiz kalır.
1940'ların istanbul'u.
etkileyici ve oldukça güzel bir filmdir. bir evde yaşayan fakir ama hayattan umutlu bir kaç ailenin yaşadıklarını ve hayata direnişlerini anlatır. izlenesi bir yapımdır.
an itibariyle trt 2'de yayınlanan, hem hüzünlendiren hem de bir parça coşturan film.
hırsızlıkla dolandırıcılıkla geçimini sağlayan birkaç ailenin bir araya gelmesiyle oluşan büyük ailenin yaşantısını anlatır. aileler arasında kan bağı olmamasına rağmen kardeşçesine bir yaşam sürmektedirler. ya herkes açtır, ya herkes doyar o evde. bacaksız, bu evin küçük çocuğudur.
başka bir dünya mümkün dedirten, kahkahalara ve hıçkırıklara boğan bir klasik.
çok, çok güzel bir film. türk sineması hakikaten dram sineması bir bakıma; bu film de onun emsalsiz örneklerinden.
(bkz: yavaş yavaş bacaksız)
Kemal Demirel"in "Evimizin insanları" adlı kitabından yola çıkılarak yapılan "Piano Piano Bacaksız" adlı film, gerek yurt içinde, gerekse yurt dışında büyük bir beğeniyle karşılanmış ve çeşitli ödüller alan bir film olmuştu. Tunç Başaran'ın yönettiği "Piano Piano Bacaksız"ın senaryo yazımına Kemal Demirel de katılmıştı. Kemal Demirel, bu kitabında, bir çocuğun gözüyle, yoksul, ama sevgi ve umut dolu insanları anlatıyor. 1933-40 yılları arası istanbul'u. Haliç kıyısında bir yoksullar semti: Kasımpaşa. On odalı, eski mi eski, yıkık dökük, hemen hemen her odası kiraya verilen bir ev. Ve burada 'canıyla kanıyla yaşanan bir dünya'. Sıkıntıya katlanmasını bilen, yaşamını sürdürmeye çabalayan, didinen insanların, umutsuzluk nedir tanımayan insanların, yüreklerini ortaya koyan insanların dünyası. Sevgiyle varoluşlarının yeterli ve gerekli koşulu sayan insanların dünyası. (...) Sanırım pek az kitap bu denli sevgiyi ve insanlığı yüceltmenin ve yürekten paylaşmanın erdemine inanılarak yazılmıştır. -Yusuf Çotuksöken-
http://www.canyayinlari.c...kitap_ayrinti.asp?id=1011