bugün

benim için sıradan bir sabahtı. halktan yana görünen bir komprador olduğum için katır yüküyle parayı emeksiz kazanıyordum. işe gitmeme gerek olmadığından kahvaltıyı uzun tutuyordum. bazen brunchla birlşetirdiğim olurdu. aylaktım nede olsa.

her sabahki gibi kahvemi içip gazetemi okuyordum asmalarla bezeli arka bahçemde. çeşitli gazetelerde magazin gündeminin nabzını tutmaya çalışıyordum. hava yaz mevsimine göre oldukça sıcaktı, asma dalları arasına tüneyen civildek kuşlar bir yandan başımı ağrıtıyor bir yandan koruklarımı yiyerek sermayeme ortak oluyordu. cıvıldaşmaları cırcır böceklerinin mükemmel bir iş disiplini ile ötmelerine karışıp enfes bir armoni oluşturduğundan ses etmiyordum koruklarımı düdüklemelerine.

tam kahvemin en tatlı son yudumunu alıyordum ki kapı yumruklanmaya, tekmelenmeye ve aynı anda zil çalmaya başladı. bizim ev ahalisi kapıya koşup durumu anlamaya çalışırken ben de yettim. polisler ellerinde arama emri ile gürültülü patırtılı bir şekilde içeri daldılar. savcılıktan kaşeli arama iznini suratıma dayayarak evi arayacaklarını söylediler. ne ile suçlandığımı sorduğumda ise dünya başıma yıkıldı. "popüler müzik sanatçılarına zımni destek vererek kültürel erozyona zemin hazırlamak ve bu cürum için teşekkül oluşturup örgütün fikri liderliğini yapmak"la suçlanıyordum.

evi darmaduman edip ne buldularsa belge diye toplayıp ekip arabalarına sardılar. adettendir diye bilgisayar kasama ve harddiskime de el koydular. psp'yi ceplerine kattılar. herhalde çocuklarına götürecekti amir. okul müdürü gibi düşünün bu adamı. bahçede top oynayan öğrencilern topunu alıp oğluna hediye etme hikayesi. evi talan etmelerinden sonra "merkeze" götürülmek üzere evden çıktık. kapıdan görünmemizle birlikte basın ordusu karşıdan bize doğru sökün etti. bu sıkletli havada birbirine karışan sorular anlamsız sesler olarak kulağıma çalınıyor, başmı daha çok ağrıtıyordu. en son arabaya binerken polisin biri kafamı bastırmasın diye boynumu kürek kemiklerimin arasına almışken bir basın mensubu "ne ile suçlanıyorsunuz efendim" diye sordu. ben de toplumun her kesiminden insanın çok sevdiği kendi alanında adeta bir tabu olmuş petek dinçöz ismini kullanıp kamuoyunun kafasını karıştırmak için "petek dinçöz'ü sevmekle suçlanıyorum" diyebildim. sonra ekip arabasına binip sorgu için merkeze geldik...

savcılar ve ekipler amiri kenan sorgulama sırasında benimle bizzat ilgilendi. sorulara alnım açık, mağrur bir eda ile tavizsiz cevaplar verdim. bilgisayarıma el koymaları sorun değildi. verillemeyecek hesabım yoktu ama porno arşivimin heba olacak olması kabul edilemezdi.

ben sorgudayken iş yerimi de aramışlar. özel kasamı önüme fırlattı ekipler amiri kenen ve sordu:

- petek dinçöz'ü çok sevdiğinizi söylüyorsunuz ama kasanızda bulduğumuz erotik, magazin ve porno içerikli dergilerin hiçbirinin kapağında petek hanım yer almıyor, nasıl iş bu?

- şeey... ben, kem, küm...

sustum, göt olmuş gibi yaptım. 11 saat süren sorgulamada aslen metalci olduğumu, toplumda metalci kimliğimle saygınlık kazandığımı vurguladım. hatta pentagram grubu ilk konserini bir düğün salonunda verip dayak yemekten son anda kurtulurken benim de bu genç adamlara çok büyük yardımlarımın dokunduğunu uzun uzun anlattım. evet son zamanlarda popüler müziğe ilgi duyduğum doğrudur ama bu ilgi işlerim gereğidir, ben profosyonel hareket ederim dedim. daha sonra telefon kayıtlarımı, e-maillerimi, msn görüşmelerimi incelediklerinde söylediklerimin doğru olduğuna inanmış görünüyorlardı.

usulen nöbetçi mahkemeye sevkedildim. mahkeme tutuklamaya gerek olmadığı yönünde bir karar aldı. serbest bırakıldım. "yaz kızım"daki hatunun bacaklarının sütun gibi olup tercih ettiği dar kesim mini eteğiyle sürekli frikikler vermesi günün belki de en sevinirici gelişmesiydi. gece geç saatlerde evime, aileme kavuştum.