bugün

gözlerim hafif miyoptur. Değil; baya baya görmem..

istasyonda bi o yana bi bu yana volta atarak metronun gelmesini bekliyorum. başım önde Bir iki böyle turlarken, ensemde bi sıcaklık hissediyorum; arkamda pos bıyıklı bi abi pişmiş kelle gibi sırıtıyo. "Gorhtun değmi" diye sormasına "ehe evet" diye korkuyla karışık hafif kunil bi halde cevap veriyorum. Korktuğum zamanlar neden böyle ibne gibi konuşuyorum bilmiyorum. Belki korku hali daha çok dişil bi hava barındırdığı içindir; yani canlı olarak erkek tarafının her daim cesur, atak olması, dişi kısmının da ürkek, kırılgan, naif, devamlı ilgi ve hamilik bekler bi havası olmasından belki de; korku hali üstümüzde pek güzel durmadığı içün, korktuğumuzda edalı işveli köylü kızına dönüşüyoruz. Ya da ben öyle oluyorum sadece, bilmiyorum; şimdi sizi de şeyetmiyim durduk yere. Kimseye ibne falan dediğim yok, yanlış anladınız beni. Hani bi hırsız girecek olsa evime, ben korksam mesela, olur a hani, anında yine ibne gibi çıksa sesim böyle, eminim bütün hırsızların yaptığı gibi o da gelmişken bi de bana tecavüze yeltenir, boynumu falan öpmeye kalkar böyle, bileklerimden tutar duvara yapıştırır, fanilamın bi askısını koparır.. kısacası Siker beni. O yüzden bi hırsızlık haberi dinlesem televizyonda elim götüme gider hemen, durdurulamaz bi korku başlar içimde o an..

kısa bi şaşkınlığın ardından ben abiye mal mal bakıp yürümeye devam ediyorum başım önde. Abi de hiçbir şey söylemeden yanımda benle beraber volta atıyo; ellerini belinde birleştirip "çıt çıt çıt" diye tespih çekiyo bi yandan. Bu sıkıntılı halde başımı kaldırmadan yürümeye devam ederken arkada çoğalan ayak seslerini, fısıldaşmaları farkediyorum. istasyondaki herkes amcayla peşimize takılmış bizle beraber yürüyo. Ben hafif hızlandığımda onlar da hızlanıyo; yavaşladığımda onlar da yavaşlıyo. Ben bi hızlanıp bi yavaşlayarak yürümeye devam ediyorum, arkamdaki grup da benimle aynı ritimde devam ediyo. Ben koşmaya başlıyorum, sarı çizgileri geçiyorum, raylara doğru koşuyorum belki koşmayı bırakırlar diye, sonra tekrar bi hamlede geri dönüyorum; onlar da aynı atiklikle raylara düşmeden dönüyolar. Bu arada hopörlerden "sayın yolcular, can güvenliğiniz için lütfen sarı çizgiyi geçmeyiniz" diye bi anons geliyo. Ama kimse bu anonsu duyacak halde değil, herkes çıldırmış halde, ben koştukça onlar kahkahalar ata ata, ceylan gibi seke, genç yaşlı, çoluk cocuk hoplaya zıplaya bi o yana bi bu yana benle beraber koşuyolar. Grubun bu coşkusunu görünce ben de çıldırıyorum, önüme gelene sarılıp zıplayarak şarkılar söylemeye başlıyorum. Bütün grup böyle çılgınlar gibi azarken, şaşkın güvenlik görevlisi elini copuna götürerek yavaşça bize doğru yaklaşıyo. "Hüüooop, noluyo laağğn" diye bağırınca saf anadolu güvenlikçisi, sanki tek vücut olmuşçasına birden herifin üstüne çullanıp kötü kötü kahkalar atarak havaya kaldırıyoruz. "Ağbi bırakın, sıçtığınız boku yiyim bırakın. Nolur aaaağğğbiiiii" diye ibne gibi bağırınca, kendi korkum üzerine evhamımın anlamsız olduğunu görüyorum. Demek korku anında herkes ibnelik yapabiliyomuş. Böylece olgun bi tavırla güvenlikçinin bu ibneliğini hoş gördüm, ve sağ elimi havaya kaldırıp tek hareketimle grubu susturdukten sonra, orta parmağımı yere doğru indirip kaldırarak "şu sik kafalıyı çabuk yere indirin" mesajı verdim. Grubum parmağımla verdiğim bu mesajı aldı mı bilmiyorum ama herif anında yerdeydi. Salya sümük ağlayan güvenlikçiyi görünce içim parçalandı, kolundan tutup kaldırmak istedim; ama benden bi çırpıda kurtulan güvenlikçi hıçkırarak "sizin ananızı sikcem olum, görürsünüz siz" diye bağırıdı. Ben sert bi şekilde ayağımı ileri doğru vurarak korkutma numarasını yapıp "siktir lan" diyince, herif arkasına baka baka kaçtı. Grubum ve ben kahkalarla güldük güvenlikçiye, çıldırmıştık artık, hepimiz birer clockwork orangetaki pörtlek gözlü almandık, adeta süte susamıştık.

Bu azmaların ardından Ben harbi harbi it gibi susadığımı farkedince, grubuma üstünde afrodit gibi duran aysun kayacının olduğu pepsi kola makinasını işaret edince, hayvanlar benden önce makinaya saldırmaya kalktılar. Elimdeki bastonla öndeki dallamalardan birinin pekmezini akıttım; bunu gören diğerleri altına sıçtı. iki yana açıldılar, ben de sakin sakin bastonumu sallaya sallaya makinaya doğtu yaklaştım. Elimdeki bastonla makinaya bi koydum, koyuş o koyuş, kendimi yerde buldum. Gözümü bi açtım tepemde süt gibi bacaklarıyla aysun kayacı duruyodu. Ben süte susamışken resmen kol gibi bacak çıkmıştı bahtıma. Ama bu işte bi tuhaflık vardı, aysun "ne vuruyon amuğa goduuum" diye bağırıyodu. "Cık cık cık aysun hiç sana yakışıyo mu böyle kaka kelimeler" diyesiye kalmadan bu sefer beni tuttuğu gibi raylara attı aysun. Grubum bunu görünce aysuna bi koydu, aysun iki seksen yerde. O ilik gibi karıdan rahatsız edici sesler geliyodu. Grubumdan biri aysuna yaklaşıp, "abi sony yazıyo karının memesinde" dedi. Oracıkta aslında aysun kayacının, pepsi tarafından sony firmasına yaptırılmış bi robot olduğunu anladım. O robot, makinaları böyle hayvan gibi kullanan hayvanlar için yapılmıştı, yani yüzde yüz dijitaldi. "Tabi ya, böyle bi karı analog olabilir mi." dedim kendi kendime. yıllardır aysun kayacı diye sikko bi robota hasta olmuşuz, meğer "lan ben bu karıyı yerim" temalı muratlarımız, asimo kadar bile olamayan, bi koyuşta amı götü dağılan bi robot içinmiş. Demek ben koysam parçalarını te japonyadan toplardık artık. Ben rayların arasında böyle söylenirken, gelen metronun "tirili tirili tirili" diye öten uyarısını duydum. Bunu duyunca göt korkusundan hemen istasyona atladım matrixteki neo gibi. Metro gelince herkes dağıldı, sanki demin it gibi ordan oraya koşan onlar değilmiş gibi bu sefer birbirlerini ite ite, metroda yer kapabilmek için aceleyle metroya doluştukar. En son Ben de insanların bu sefilliklerine içimden gülerek metroya bindim.

Bi dahaki durağa gelince inmiştim metrodan. Çünkü gözlerim hala miyoptu, yanlış metroya binmiştim.
güncel Önemli Başlıklar