bugün

kulağımda henüz bozulmamış gıcır gıcır bir kulaklık, bulunduğum yerden tüm radyo kanalları çekiyor ve şehir içi bir yolculukta cam kenarında oturuyorsam eğer, o yolculuktan keyiflisi yoktur.
bir nevi ruhsal arınma, iç dünyanızı düzenleme ayini.
bir nevi bacak damarlarınızı zonklatma, diz kapaklarınızı kırdırtma ayini.
gece verilen mola çok tatlı olur. hem çişiniz gelmiştir, onu yapıcaksınız hemde saatlerdir kapalı ortamda durmuşsunuzdur, gece serinliğine kendinizi atacaksınızdır. birde soğuk köpüklü ayran aldın mı dahada binmezsin otobüse.
an itibarıyla yaptığım ve zehir olacağına inandığımdır. Zira yanımda oturan amca otobüse binmeden evvel tekel bayiini boşaltmış gibi kokuyor . Ya arkadaş otobüse binmeden bari dişini fırçala adam alem yaparken bilet almış anlaşılan. Tamam iyi içicisin o kokuya rağmen turp gibisin maşallah ama o kokuyu bütün gece çekmek zorunda miyim ben . Biz içmiyoruz ama içen arkadaşlarımiz var hiç biri de böyle kokmuyor toplum içine çıkıyorsun otobüsle gideceksin insaf et biraz yuh be!
Edit : sağlam içici dedik ama fena öksürmeye falan başladı yanımda ölme lan üstüme kalacaksın.
4 saatten fazla sürecekse eğer gece yolculuğunu seçmek günü öldürmeme adına faydalıdır.
çoluk çocuk doldurup kreşte seyehat etme hissini tattıran manyak bir şeydir.
bugün ki çektiğim işkencedir.aslında yolculuğu severim ama arkanızdaki insandan aşırı derece de gelen yoğun bir ter kokusu varsa inanın sevmiyorsunuz.
bazen insanın kendi kendisiyle kalması gerektiği zamanlarda iyi gelebilecek yolculuk türü.

birde anımı paylaşayım,soğuk ve sisli bir ankara sabahı, istanbula gitmem lazım pegasus airlines yurt içi seferlerine yeni başlamış, biletler ucuz malum thy ile rekabete girecekler, neyse 3 gün önce almışım bileti internetten, sabah karga kahvaltısını yapmadan esenboğa yolundayım ama öyle bir sis varki sorma gitsin, daha havaş pursakları tırmanmaya başlamışken o uçağın kalkmayacağını anladım ama en azından ya kalkarsa diye umutla görünmeyen yola bakıyorum.
hava alanına ulaşmadan havaş otobüsünün şöförünün cep telefonuna haber geldi, sis nedeniyle uçaklar kalkamıyor.
kendi kendime yandık dedim istanbula gitmem şart ama bunu nasıl başaracağımı düşünürken havaş otobüsü havaalanına yetişti, biletin açığa alınması falan filan 1 saat geçti acil şehre inip tren veya otobüs ile şansımı denemem lazım diyorum kendime, bu düşünceyle gara yetiştim elbette böyle bir havada istanbula bilet bulamadım, aşti ye yola koyuldum saat 10:30 istanbul arabasına bir bilet aldım, bileti kesen arkadaşla şöyle bir diyalog eşliğinde otobüse doğru yol almaya başladım,

s: abicim yolda sis varmıymış biliyormusun
x: gece 1 otobüsü daha yetişmedi
s: hayırdır
x: boluda sis ve kar yağışı nedeniyle yoğun trafik varmış
s: peki biz istanbula gidebilecekmiyiz
x: allahtan ümit kesilmez abi
s: iç ses (hassktr) sağolasın.

peronda bekleyen otobüse yetiştim, içeri girdim otobüs boş sayılırdı( zaten o havada mecburiyeti olmayan birinin yolda ne işi vardı) yerime geçtim otobüs hareket etmeye başladı ,çevre yolunda otobüs sakin sakin ilerlerken istanbulda beni bekleyen sevgilime ulaşabilme umudum hala vardı, böylesine bir sisi çocukluğumdan beri görmemiştim gördüğüm o sis yine bir otobüs yolculuğundaydı o gün aklıma gelmeden önce kendi kendime isyan ediyordum, uçakla 45 dakikada ulaşacağım yolu kaplumbağa hızında gidiyormuş gibi ilerleyen otobüsle kim bilir ne kadar sürede gidecektim, derken çocukluğumda gördüğüm sis aklıma geldi, aynı yavaşlıkla sisin içinde ilerleyen otobüs geldi aklıma koltukları bugünki kadar rahat, bugünki kadar donanımlı değildi, istediğim su plastik torbada değil bardakta geliyordu, şişeden elinize akıtılan kolonyanın yerini ıslak mendiller almıştı, artık molada çaylar şirketten değil, istediğiniz an otobüste bardakla size veriliyordu, sahi o sigara kokusuda yoktu, uzun zaman önce yasaklanmıştı değilmi, otobüsün ulaştığı yerde beni bekleyenlerde değişmişti,
o sisli günden başka yolculuklara atlamıştım anılarımda her yaz tatilinde, o otobüsün beni ulaştırdığı babanem artık hayatta değildi, çocukluğumun en eğlenceli anlarını bana yaşatan dayımda artık beni karşılayanlar arasında değildi, hüzünle irkilmiştim, sis dağılıyordu, izmiti geçmiştik, otobüs iki saatlik bir rötarla istanbula girecek gibi görünüyordu, yolculuğun bitmesini istemiyordum, güzel anılarımı hatırlatmıştı bu sisli otobüs yolculuğu, otobüs ataşehire geldiğinde kendimi mutlu hissediyordum, iyiki uçak kalkamamıştı, hayat temposu içinde unuttuğum anılarımı tazelememe sebep olmuştu, beni mutlu çocukluğuma kısa süre olsada geri götürmüştü, ardından otobüs kendi terminaline girerken beni orada bekleyen sevgilimi gördüm, meşaketli başlayan ulaşım maceram mutlu sonlanıyordu, otobüsten indim sarıldım

ex: nasıl geçti yolculuğun
s: güzel, iyiki uçak kalkamamış
ex: neden, daha rahat gelirdin
s: evet ama yalnız gelirdim
ex: kimle beraber geldinki
s: eski anılarla, neyse boşver (gülümseyerek otobüse sanki babaneme, dayıma, mutlu çocukluğuma bakar gibi baktım)

taksiye binerken kafama koymuştum, her daraldığımda kendimi her yenilemek istediğimde kısa bir otobüs yolculuğu yapacağımı, o günden bu güne her canım sıkıldığında otobüs yolculuğuyla güzel anılarıma yolculuk ediyorum, hem ayrıca otobüsler eskisinden çok daha konforlu.
düşünme fırsatını verir insana otobüs yolculukları. güzeldir terapi gibi gelir insana...
Çok enterasan bir durumdur ama otobüs yolculuklarında hep başıma gelen bir olay vardır.Otobüse binerim bakarım yanımdaki koltuk boş ve muavine sorarım.Kendisi de dolacağını ve yolcunun diğer duraktan bineceğini söyler.Otobüs diğer durağa yanaştığında dışarıda bekleyen yolculara baktığımda hangisinin yanımdaki koltuğun sahibi olduğunu tahmin ederim ve bu zamana kadar hiç yanılmışlığım yoktur.
eğer otobüste bebek varsa kabusa dönen yolculuktur.
eğer cam kenarında değilde hol kısmında oturuyorsanız vay halinize... koca götüyle muavinin yıkmaya karar verdiği kol sizinki olabilir. ama bundan daha kötüsü de var. otobüse lütfen yaş sınırlaması getirilsin. ya da anneler bebelerine susturucu takıp öyle binsinler.
eğer yanınıza sarhoş biri oturduysa geçmişi bir kez daha gözden geçirip ben hangi hatayı yaptım da allah bana bu cezayı verdi diye düşünmenize sebep olacak olay.
en gereksiz şehirlerarası ulaşım biçmidir. tren ve uçak şirketleri artması gerekirken tekelde bulundurulan bir ulaşım sistemi gerçeğidir.
cam kenarı koridor tarafı yok bilmemne önü farketmez eğer yanınıza gelen insan sizi çileden çıkarıyosa. bu insan çocuklu bi kadın olabilir. * çok soru soran yurdum teyzelerinden olabilir. * * * yada atarlı ergen genç kızlarımızdan olabilir. * * en rahatı ve güzeli bildigin insanla gitcen kardeşim zor yoksa o saatler geçmez. *
öğrenci milletinin bitmek tükenmek bilmeyen çilesidir.

evden okula, okuldan tekrar eve, uzakta oturan arkadaşına, tatillerde evine, canı sıkıldıkça eskişehir'de okuyan arkadaşının yanına(her öğrencinin eskişehirde okuyan bir arkadaşı vardır) otobüsle gider ve ömrünün büyük bir bölümünü bu yolculuklarda heba eder.

kulağında kulaklık, elinde uykusuz sırtında bir çanta; işte o mazlum öğrencidir karayollarında.
tutunmaksızın olanları bir başkadır. 30 a da çok sık rastlanan durumdur. zaten otobüs fren yapsa bile öne doğru savrulmanız için gerekli boşluk otobüste yoktur. konservedeki sardalya 30a daki insandan daha rahattır.
paran yoksa genelde en fazla kullanılan seyahat şeklidir efendim. ama diğer ulaşım şekillerinden daha fazla keyif de verebilir. hele de cam kenarında oturuyorsanız. yılmaz erdoğan'ın da dediği gibi soğuk ve şehirlerarası otobüslerin dışarıya en bakılası bölümüdür...ordan bakıldığında kişi çeşitli hayallere dalar ya da anılarını tekrar tekrar koyun ve ineklere bakarak yaşar, anılarının sahibini onlara benzeterek gülümser...
eskiye göre konforu artmış olan yolculuktur. artık otobüslerde internet, tek kişilik ekran sayesinde film - tv izleme imkanları bulunmakta. ayrıca 2+1 seçeneğiyle, yanında tanımadığın biriyle seyahat etme zorunluluğunu da ortadan kaldırıyor. eskiden yollar git git bitmezken, artık daha çabuk geçiyor yolculuklar. 5-6 saatlik mesafeler için uçağın daha az tercih edilme sebepleri arasında konforu artırılmış otobüsler. tek kötü tarafı bunca iyileşmeye rağmen garip bir şekilde hüzünle dolu olmaları. haftada bir gidip gelinse de, otobüs hareket ettiği anda dinlenilen şarkıların da etkisiyle insanın bütün benliği garip bir duygusallıkla doluyor...
enteresan bir otobüs yolculuğunu londra da oz bus şirketi sunuyor . londra sidney arası sunulan otobüs yolculuğu 17 ülkeden
geçilerek 85 günde sidney e ulastırıyor.
uzun mesafelerde midemi bulandıran yolculuk türü.
artık telefonda konuşulabildiğinden, video ya da tv izlenebilindiğinden uzak mesafeler bile lay lay lom geçmektedir. arada da kek, kahve, çay, bi bakıyorsun varmışsın.
SPOiLER
Yağmur tüm şiddetiyle şehri hüzne boğuyordu. Belki de içimdeki hüzne ortak oluyordu yağmur. Benimle birlikte ağlıyordu adeta. “Yalnız değilsin” diyordu bana. Şiddetli yağıyordu yağmur, hiçbir şeye aldırmadan. Camın kenarında oturmuş dışarıyı izliyordum. Dışarısı zar zor seçiliyordu yağmurdan. Elimde bardağım içkimi yudumluyordum. Hava aydınlıkta gerçi ama şakır şukur yağıyordu yağmur. Ben gibi, neşeli gibi gözüken ama içi kan ağlayan ben… Koltuğuma daha da gömüldüm, gözlerimi kısıp dışarıya baktım. Bir insanın çöküşü bundan daha iyi tasavvur edilemezdi belki de. Her şeyin başı doğa ana betimliyordu beni adeta.

Peki bu fırça neydi .mina koyim. Evet evet, araba yıkama fırçası. Camda bir aşağı bir yukarı gidip geliyordu. Bu da bir işaret miydi acaba? “Öz Urfa Yolcuları, aracımız beş dakika sonra hareket edecektir.” anonsuyla gerçeklerle karşılaştım. Yağmur yağmıyordu, zaten yazın ortasında Harran ovasında ne yağmuru lan. Otobüs mola vermişti, ben de tanıdığım kimse olmadığı için, hırlısından hırsızından korkup inmemiştim otobüsten. Muavin de otobüsü yıkıyordu. E bu içki ne lan diye elime baktım. Niksar poşet kaynak suyuymuş. Ama tadı güzeldi. Bir tane daha aldım arkadan. Belli mi olur, belki de biter bana kalmaz, sonra susuzluktan fenalık geçirebilirdim. Böyle ince ve ufak hesapların adamı olmak bana koyuyordu ama yine de gidip iki poşet su daha aldım.

O beş dakika da geçti ve yolcular kakara kikiri, kimisi yeni kusmuş bir suratla otobüse tekrar bindiler ve istanbul’a olan yolculuğumuza kaldığımız yerden devam ettik. Benim yanım boştu. Aslında bayan yanı istemiştim ama hiçbir bayan beni istememiş o yüzden boş kaldı yanım. Ben tam yayılacakken muavin geldi ve sırıtmaya başladı. Ben sırıtık şekillerinden insanların ne dediğini çözemediğim için herhangi bir harekette bulunmadım ama o sırıtıkta bir mana varmış, çünkü sırıtmaya devam etti bilader. Sonra baktı bu böyle olmayacak dile geldi. “Ağbi, molada bir beyefendi aldık da, bir senin yanın boş, şuraya oturtalım, bir toplansan.” dedi. içimden küfür ettim ama toparlandım. Zaten hayatımın hiçbir anında içimden dile getirdiğim tepkileri sesli bir şekilde dile getirecek götü kendimde bulamamıştım. Bu büyük bir erdem gibi gözükse de mallığın takdir belgesidir arkadaş. içinden küfür et sonra gül, bu ne lan? Ezikistan Cumhurbaşkanı mısın nesin?

Muavin tekrar aşağıya indi ve abinin bavullarını yerleştirdi. Sonra abi arkada muavin önde, orta kapıdan bindiler. Abinin maşallahı varmış, bir oturuşta bir danayı bitirecek kadar kallavi bir göbeği olduğu halde koridorda yan yan yürüyerek yanıma kadar geldi. Başında fötr şapka, yeni ütülenmiş takım elbisesiyle geldi ve bana sırıttı. Ulan acaba suratımda bir şey mi var diye kılandım ben, her gelen sırıtıyordu. Elimi suratıma götürdüm ve gezdirmeye başladım. Burnuma gelince sert bir şey değdi elime. Burnumda mandal vardı. Gece yatarken koca burnum incelsin diye mandal takmıştım ama çıkarmayı unutmuşum. Haliyle komik bir görüntüydü. Ben de güldüm, abiyle beraber güldük, hatta kesmedi kahkaha attık. Abarttık iyice coştuk, delice gülüyorduk, abi koridora yatmış altına sıçarcasına gülüyordu, ama koca götüyle tam sığamamış, göt kısmısı biraz yukarıya taşıyordu. Bense sapıklar gibi hıçkıra hıçkıra kahkaha atıyor önümdeki koltuğu tutmuş deli gibi sallıyordum. Otobüsün .mına koymuştuk abiyle. Benim salladığım koltuktaki beyefendi dayanamamış olacak dönüp suratıma tükürdü. Bunun üzerine utanıp sustum ben.Ama abi hala kancık gibi gülüyordu. Muavin gelip sakinleştirdi abiyi ve yanıma oturttu.


Abi yanıma oturdu. Uzun bir gülme faslından sonra kızarmış bir suratla “uiişşşş” yapılır ya, ikimiz de öyle yaptık. Halen de tssssısıs fsssısısı yaparak gülüyorduk sessizce. Ne garip bir durum değil mi? Henüz adını bile bilmediğim, adını bırak iki kelam etmediğim bir yabancıyla hayvanlar gibi gülüyordum. Hatta adamın omzuna kolumu dolamış, elimi izah işareti yaparak bir şey anlatmaya çalışıyor ama her seferinde fhsssss diye gülerek anlatamıyordum. Sonra işin tadı kaçtı. Zaten daha kaç saat gülecez lan herifle oturup. Gülecek bir şey kalmayınca abiyle göz göze geldik. Öyle kaldık göz göze. O benim gözlerime bakıyordu, ben onun. Çok hoş gözleri vardı. Maviş maviş bakıyordu abi. Sarı sakallı abi. Gözlerimizi ayıramıyorduk birbirimizden. Abinin şapkasını çıkardım, kenara koydum, kafa kelmiş, kabak gibi parladı. Sonra yavaş yavaş yakınlaştık. Abinin sıcak ve sogan kokan nefesi burnuma geliyordu çünkü abi ağzını kapamadan nefes alıyordu. Belli ki molada döner ekmek yemiş. iyice yakınlaştık, arada santimler vardı.

Ve abi bana bir kafa koydu, bütün otobüs inledi.

“Ne bakkkıyon lan, bokkk mu var?”


Ben abiden kafayı yeyince tertemiz oldum, gözüm gönlüm açıldı. Hemen önüme döndüm, hatta kıçımı da abiye dönüp dışarı bakacaktım ama abi aynı kafayı benim kıça da gömer diye korktum, öyle kaskatı kaldım.


Yol devam ediyordu. Gece olmuştu, yolu yarılamıştık. Abinin yavaş yavaş içi geçiyordu. Bu durumda ne olur bilirsiniz. Yanda uyuyan kişi, uyurken dengesini kaybedeceğinden, gondol gibi bir o yana bir bu yana sallanır. Hatta kafası löp diye düşer, sonra kalkar, sonra bir daha löp diye düşer, bir daha kalkar. Kodumun virajları da hep sağa doğruydu. Abi her virajda biraz daha bana doğru kayıyordu. Ve o kocaman kafası da kah benim omzuma düşüyor, kah löp diye birden önüme çıkıp beni korkutuyordu. Ve olmaması gerek oldu, çok keskin bir virajda abi benim kucağıma yattı. Artık kucağımdaydı abi, mışıl mışıl uyuyordu. Öylece sabahı ettik. Benim de sabaha doğru içim geçmiş. Rüyamda abiyle birlikte uçsuz bucaksız bir tarlada ebelemeç oynuyorduk. Ben kaçıyordum, o beni ebeliyordu, sonra o kaçıyordu, ben onu ebeliyordum. Şakacı mizacımdan dolayı ebe benken koştum abinin kelinden ebeledim onu. Şlap diye bir ses çıktı. Abi de dönüp bana “Niye böyle yapıyorsun arkadaşım, bak şurada insan gibi oyun oynuyoruz, niye eğlencemizi bozuyorsun, insan ol biraz insan.” Dedi. Hemen uyandım, abi halen uyuyordu. Abinin rüyamda bana söylediklerinden etkilenmiştim. Acaba gerçekte de bunları söyler mi diye merak ettim ve kafasına şlap diye vurdum. Abi hemen uyandı ve ilk başta nerde olduğunu anlamaya çalıştı. Ben tepesinden sırıtarak ona bakıyordum. Hemen doğruldu “senin ebeni s.kerim lan, kimsin lan pezevenk, kucağına niye yatırdın lan beni totoş” dedi.


Çok ağırıma gitti bu sözleri. Belki de rüyamın tersine çıkması, kibar bir yaklaşım bulamam beni böyle etkilemişti, bunu bilemeyeceğim ama çok üzülmüştüm. Gözlerim doldu.


“Abi, akşamdan beri seni izliyorum. Sen bunları söyleyebilecek birisi değilsin. Senin içindeki güzellik dünyalara bedel. Ama onu ortaya çıkar güzel abim. Sen iyi bir insansın abim, bu kahrolası dünyanın pisliği dışına işlemiş, ama için tertemiz güzel abim. Niye böyle diyorsun abim?”

Bu duygu sağanağı seller gibi aktı. Abiye de çok dokundu. Gözleri doldu abinin. Ouğğ ouğğ etti abi.

“Ha abim anlat abim, dinlerim seni abim.” Dedim. Konuşacaktı abi, ouğğ ouğğ ediyordu, doluydu içi. Abi biraz daha ouğğ ouğğ ettikten sonra üstüme kustu. Yol tutardı abiyi, ama bilemedim ben. Yediklerini zaten hazmedememiş, domatesleri de çiğnemeden yutmuş. Güzel abim benim, içi doluydu biliyordum, boşalttı içini bana. Bu da yeter, benimle bir şey paylaştı ya, canı sağolsun.



“Kusura bakma bilader, tutamadım kendimi, hakkını helal et” dedi.

“Helal olsun abim. Canın sağolsun” dedim.



Sonra zaten şaban filmi koydular, otobüsçe coştuk, yek bir vücut olarak hareket ettik, her espriye güldük. Ama abi yine coştu koridorlara çıktı. Baktım abi coşuyor, onun coşkusuna ortak oldum, ben de koridora çıktım abiye sarılıp deliler gibi güldük. Şoförün yanına kadar koştuk, sonra geriye dönüp en arkaya gittik. Önceden su içtiğimizden olacak dalaklanıp oturduk yerimize. Beni uyku bastırdı uyudum. Rüyamda abiyle evleniyorduk, hasssiktiiir diye uyandım. Ne biçim kabus lan bu, bir de gelinlik giymiştim üstüne. Bu ne lan? Muavin yanıma geldi.


“Bilader Esenler’e geldik, hadi in artık. Ha bu arada senin yanındaki abi sana bir mektup bıraktı buyur.” Dedi.



Açtım zarfı.



“Çok güzel uyuyordun, uyandırmaya kıyamadım. Yanağından öptüm” yazıyordu. Zaten o yolculuktan sonra uçakla yolculuk etmeyi tercih ettim, en sağlıklıSI

SPOiLER
bir kez daha sevmediğimi fark ettiğim şey. daha 2 saat olmadı bacaklar uyuşmaya başladı. şehirlerdeki havalimanları taa ebesinin amındaysa otobüsten başka tercih edilecek bir şey yok ne yazık ki. bilen bilir, çankaya'dan kalk esenboğa'ya git, izmir adnan menderes'e inince oradan bornova'ya git, piii. çekilecek eziyet değil. 8 saat yolculuğa katlanıyorsunuz işte. otostop? ah artık o kadar çılgın bi kadın değilim ne yazık ki. yan koltuktaki kıçı başı ayrı oynayan teyzeyle yaşadığım sinir harbini de siktir edebilirsem sanırım 6 saat sonra bu çile bitecek. bi dur lan.