bugün

osmanlı'nın türkçeyi hor görüp haddinden fazla arapça ve farsça sözcükleri dilimize doldurmasıdır. sözcük almayı da geç gramer yapısını olduğu gibi adapte etmiştir. örneğin milletin iradesi yerine irade-i milliye söylemi tamamen farsça kurallara göre oluşturulmuştur. benim o güzelim belirtili isim tamlamamın suyu mu çıktı diye sormak istiyorum. türkçe o kadar geri plana itilmiş ki daha yüz yıl önce yazılan bir metni sular seller gibi anlayamıyorsunuz. aslında burda çok ilginç bir tezat dikkatimi çekiyor. hakim millet şimdiye kadar her zaman kendi dilini ve kültürünü tebası olan milletlere empoze etmiştir.hintlilerin bir yolunu bulup londraya kapak atması ya da tunus gibi bazı afrika ülkerinin ikinci dil olarak fransızcayı hatta iyice sefil afrika ülkelerin resmi dillerinin fransızca olması buna örnek gösterilebilir. şimdi osmanlıya bakıyorsunuz her yere hükmetmiş bilmem kaç milletten oluşan büyük bir imparatorluk. farsların, arapların balkanların deli gibi türkçe konuşmasını, edebiyatın türkçe ekseninde gelişmesini, saray dilinin öztürkçe olmasını beklersiniz. oysa ne acı ki osmanlı kendi dilini küçümser de arapçayı ve farsçayı yüceltir. kurduğu cümlelerde bu dillerin nahiv (gramer) kaideleri bulunan toplama bir dil üretir. osmanlı gittiği yerlere türkçeyide götürseydi türkçe bugün dünyanın en çok konuşulan dilleri arasında olurdu.ama olamadı.
dili cansız bir varlık olarak görmek ve değerlendirmek yanlıştır. hatta, tam tersi, sürekli gelişen ve değişen organik bir yapıya daha çok benzer. bu bağlamda dil kavramını, önyargılardan uzak, objektif bir bakış açısıyla değerlendirmek istiyorsak, öncelikle, bu gerçeği kabul etmemiz ve onun, ilişki içerisinde bulunulan farklı ülke insanlarının kültürlerinden ve dolayısı ile dillerinden etkilenme olasılığını da kabul etmeliyiz. kaldı ki dil, insanların kendilerini ifade etmekte kullandıkları bir araçsa, onlar, bunu en iyi yapabildikleri şekliyle kullanmalıdırlar.

osmanlı'nın, arapça sözcükler ve deyimleri çokca kullanmasındaki temel sebep, şüphesiz ki halkın büyük bir bölümünce kabul gören islam hukukuna temel olan ve onun kutsal kitabı kuran'ın arapça yazılı olmasıdır. ancak, aynı osmanlı, günlük konuşma ve yazımda farsça ve özellikle tanzimattan sonra fransızca teknik sözcükleri de azımsanamayacak ölçüde dil dağarcığı içerisine dahil etmiştir.

bu durumu, gereksinimlerin bir sonucu olarak değerlendirmek en doğru yol gibi görünmektedir zira, yalın türkçe, birçok yabancı dilbilimcinin de kabul ettiği üzere, yapısı itibarı ile gelişkin ve kendine has öznitelikler taşımakla birlikte, sözcük haznesi bakımından zayıf bir dildir. zaten, sırf bu amaçla, cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan türk dil kurumuna yeni ve yapı itibarı ile yalın türkçeye ters düşmeyen sözcük üretimi, bir misyon olarak yüklenmemiş midir?

tarih boyunca kurulmuş imparatorluklar, büyük toprak parçaları üzerinde ve geniş halk kitlelerine hükümran olmuş ve onları etkilemişlerdir. ancak unutulmamalıdır ki, bu geniş halk kitlelerinin dilinden, sanatından, yaşam alışkanlıkları ve düşünce biçimlerinden yani, kültürlerinden de ciddi biçimde etkilenmişlerdir. bu, doğal bir sonuçtur.

osmanlı'dan günümüze dönerek bugünün eleştirisini yaptığımızda, internet ve medya araçları sayesinde iyice küçülen dünyamızda, uluslararası kültür etkileşiminin çok daha yoğun yaşandığını ve yalnızca konuşma dilimize değil yazım dilimize de her gün yeni yabancı sözcüklerin katılmakta olduğunu görmüyor muyuz?

bu durumu, korumacı önlemlerle engellemek pek de mümkün görünmediğine göre, bilim ve sanata önem vermek, dünyaca kabul gören bilimsel ve edebi eserleri olabildiğince çok yayımlamak ve türk diline olan ilgiyi bu şekilde artırmak zorunda olduğumuzu kabul etmemiz gerekmektedir.
osmanlının türkçe'ye karşı tutumu hakkında haddinden fazla olumsuz eleştiri var, bunlardan en başta geleni ise osmanlının türkçeye sahip çıkmadığıdır. buna örnek olarak osmanlı döneminde yazılanların bugün anlaşılmıyor olması şeklinde bir yargı ileri sürülür. halbuki durumun iddia edildiği gibi olmadığını anlamak için dil bilimci olmaya gerek yoktur. osmanlı döneminde yazılıp anlaşılamayan eserler yoktur demek saçma olur ancak sadece süleyman çelebinin mevlid adlı eseri dahi türkçenin sanıldığı gibi hor görülmediğini örnek olarak göstermeye yeter.
güncel Önemli Başlıklar