bugün

olum hayatin neresinde durur

Aslında yanı başındadır. Tam olarak merkezinde. olabildiğine başlangıçtır ölüm, olabildiğine son.

8 yaşında dedesi kollarında can veren biri içinse ölüm kulakları sağır eden bir sessizliktir. Dondurucu bir soğuktur. sekiz yaşında, daha yaşıtları bebekleriyle oynarken karşılaşılan bir ölüm nefes gibidir bundan sonraki hayatında soluyacağı. Hiç unutamaz, hiç vazgeçemez, sanki nereye gitse peşindedir, nereye gitse odur.

Daha sekiz yaşında. Bir şeyleri idrak etmek için oldukça küçük.

Hasta bir dedesi var. Masmavi gözleri hep ufukları bekleyen. Bir vuslatı hayal eden o bakışları. Hep bir hüzün gizli gülümsemeleri...

Eşini sonsuzluğa uğurladıktan sonra hiç iyi olmamış bir dede. Dededen de öte aslında bir eş, sevdiğini unutamayan. Bir erkek.

Dedeyle geçirilmiş onca yıllar var hatırlanan. Oturup balkonda nasihatlerini dinlemiş bir torun. Arkadaşlarıyla oynamak dururken kalıp dedesiyle dertleşmiş bir torun. Küçük değil aslında kocaman bir kız. Hadi dede anlatsana nasıldı sizin oralar diyen. Bana denizi anlatsana orda ki, ya ağaçlar nasıldı? Gökyüzünü anlat dede? Yıldızlar? Büyük müydü orda da evler dede, çocuklar ne yapardı? Oyun oynar mıydın sen dede? Savaşı* anlatsana bana dede? Çok mu kötüydü?

Bisküvi arasına sıkıştıdığımız lokumları* yerken bıkmadan usanmadan her gün bir masal edasıyla torununa eskileri anlatan bir dede. Arada gülümsese de, hep hüzün gizli çökmüş yanaklarıyla bembeyaz sakallarında.

Dedem o benim. Babamdan öte. Kızsa da dedem. Anlatsa da.
Gecenin bir yarısı uyanıp evine gitmek istese de dedemdi o benim.
Nur yüzünü assa da.
Kimi zaman ağlasa da dedemdi.

Bir gün gözleri eskisi gibi bakamaz oldu dedemin, elleri eskisi gibi tutamaz. Yemek yemez oldu. Ne yaptıysam gülmez oldu dedem. Ne söylediysem anlatmaz oldu. Bir intihardı onunkisi. Sevdiğine kavuşmak için yapılmış bir intihar gibi. Onca sevenini geride bırakıp...

Doktor getirdik kabul etmedi, serum bağlamak istediler itiraz etti. Bu sefer ciddiydi dedem. Gitmek istiyordu belliydi.

ikinci gün oturamaz oldu dedem, uzandı yatağına. Masmavi gözleri uzaklara bakar gibiydi. Sanki hep uyur gibiydi dedem. Ama O gece tek uyuyan kendisiydi.

Başındaydım dedemin, sabaha doğru uyuya kalsam da, küçücük bedenimle yanındaydım dedemin. Ölüm nedir bilmeden. iyileşmesi için dua ederek. Sabah baktım bembeyaz suratına dedemin. Seslendim uyandırmaktan korkar gibi açmadı gözlerini. Biraz daha sesli söyledim, duymuyordu. Göğüs kafesinin inip çıkmasına baktım dedemin. Susar demişti annem böyle zamanlarda insan. Nedenini sormadan pamukla ıslattım dudaklarını.

Ellerini tuttum, ayaklarını. Yazın olanca sıcaklığında buz gibiydi. ilk kez soğuktu dedem. ısıtmak için tuttum ellerini. Bırakmadım. Ellerim üşüyordu çok ama bırakmıyordum. Herkes üzgündü. Ve kimse benim orda olduğumun farkına bile varmadı. Ağlıyordu annem gözlerini kaçıra kaçıra. Bense kızıyordum hepsine. Bir şeyler yapmalılardı. Üşümüştü dedem, belki üzerini örtmeliydik. Söyleyemedim. Sadece ısınsın diye tuttum ellerini.

Dudaklarını ıslattım. Korkmuştum belki, kanım donmuştu. Tek ağlamayan bendim. Belki de ondan fark edilmedim o soğuk odada. Dedemin odasıydı orası.

Tuttum tekrar ellerini dedemin, biraz hırıltıyla nefes almaya başladı dedem. Yıkılmazdı oysa, kocamandı benim için. Masmavi gözleri vardı. Bana yıldızları anlatırdı. Kocaman savaşlar atlatmıştı dedem, elbette bununla yılmayacaktı. Aklımda onlarca soru dönüyor bense iyileştirmeye çalışıyordum dedemi, neden üşüdüğünü bilmeden.

O esnada biraz doğruldu dedem, son iki günde ilk defa hareket etmişti. Odadaki herkes donup kalmışken, yüzünde bir gülümseme belirdi. Elleri ellerimde... gözlerim dolu, iyileşti diye beklerken son nefesini verdi.

Sevdiğine gitti, sevenlerini bırakıp.

Günlerce kendini tutan ve başucundan ayrılmayan beni acının büyüklüğüyle yeni fark etmişlerdi. Hızla odadan çıkarmak istediler. Fırsat vermedim hiçbirine. Ellerini son kez tuttum dedemin, babamın, geçmişimin. Son kez baktım kapanan gözlerine.

Ağlayan insanlara dönüp susun artık öldü o diye bağırmışım. Öldü diye.. Sonra deli gibi ağlamışım. iki günün acısını çıkarmışım. Susturamamışlar. Tek Hatırladığım yere oturduğumda başıma gelip cennete gitti diye beni teselli etmeye çalışan dayım.

işte o zaman anladım
Ölüm bir vedaydı geride kalanlar için.
Ölüm bir kurtuluş ümitsiz hasta için.
Ölüm kavuşmak
Ölüm rüyadan uyanmak
Ölüm boyut değiştirmek inanan için
Ve ölüm soğuktu herkes için.

iki gün önce başucuna geldim, hissettin mi? Yine ağlamadım sulu göz bilme beni diye. Dönerken aktı gözyaşlarım, dedem özledim ben çok seni.
cevabını en etkili yoldan almak için;

(bkz: six feet under)
"başlangıcı ölüm olmayan bir hayatın sonu nasıl ölüm olabilir ki..."
baba aziz
ölüm hayatın üzerine serilmiş karanlık bir örtüdür ki hayat neden var? netice itibariyle ölüme erişebilmek için. Ölümü tatmayacak bir hayat var mıdır? tabiki yoktur.

öyleyse ölüm hayatın her anındadır.
tam da hayatın içinde durur. zira ölüm, hayattadır.

(bkz: her şey zıttıyla kaimdir)
9 metre 15 santimetre ilerisinde durur.
(bkz: football manager 2009)
(bkz: çok güzel lan)
!
dramatilize edilerek anlatıldığında, iç paralar. aslına bakılırsa ölüm; temizlik, ferah bulma, kavuşmaktır. öyle kolay ki can verirermek. ölemediğinden dem vuranların ölümü bile. pamuk ipliği ile bağlıyız tümümüz hayata. sağlıklısın, hayat dolusun ama bi anda gidiverirsin. vahsi şekillerde veya dramatik şekilde ölenlere merhamet duyulur, üzülünür falan. şiddetli ağrı çeken 'ölüm riski bile yoktur o an' hastalar genellikle ölmek isterler. demek ki ölüm, kötü değildir.
ölenler 'en emin yerdedirler', allah kalanların sırasını savmasına yardımcı olsun. ölüm her an'da zira.
tercih edilen sadece müsait bir yerde olması değildir şüphesiz.

dua niteliğinde bir tanım yapmak gerekirse,
geride bıraktıklarınız, yokluğunuzu en kolay hangi anda kabullenebilcekler ise ölüm de sizin hayatınızın o noktasında beklemelidir.