bugün

timaş tarafından yayınlanan hayat hikayem, "bir psikopat doğuyor" adlı kitabımın içinden sadece bir bölüme verdiğim isim. mukaddime.

bir ortaokul ekolünün önemli bir yerini işgal eden "sınıfta yalnız kalıp garip garip düşünme" safhasındaydım. tam olarak ne düşündüğümü hatırlamıyorum ama akşamki tarkan filminin kritiğini yapmakla, eniştemin sorduğu "kamışa su yürüdü mü leyn? ehehe şerefsiz" arasında bir yerdeydi düşündüğüm. "bu ursula, tarkan'ın abisini nasıl ayarttı acaba lan?" ile "kamış ne? su ne? benle niye taşşak geçiyo lan bu godoş?" gibi ortalık yerde.

sessizliği süzme melih bozdu. sararmış yüzüyle sınıfa girdi, sıraya kapandı, ağlamaya başladı. "noldu lan süzme?" dedim. "10-a" dedi, "10-a'dan ömer isminde bir çocuk kız kardeşimi rahatsız ediyormuş". tekrar kapanıp ağlamaya başladı, elinden bişey gelmeyen çaresiz abiyi oynuyordu. kendimi en karizmatik hissettiğim bir duruşla "üzülme ve gel benimle" deyip, sınıftan çıktık. ben, don kişot, ve yanımda süzme arkadaşım sanço panza, 10-a'ya gidiyorduk, fonda çalan ya da sadece benim duyduğum deliyürek film müzikleri eşliğinde.

"demek sensin ha!" deyip bir osmanlı tokadı aşkettim ömer'e. ah Allah'ım tarkan'a ne kadar da benziyordum. sevdiklerini koruyan, karizmatik ve güçlü.

ertesi teneffüs okulun en deli çocukları bana doğru yürüyorlardı, yanlarında ömer. korkmadım. en fazla liderleri konumundaki çocuğun, gelip bana "bizden korkmuyor musun? aferim, delikanlı, yaman bir çocukmuşsun. ama çok sivrilme, bir daha olursa senin gibi bir çocuğa yazık olur" demesini bekliyordum. en azından tarkan'a öyle diyorlardı filmde.

bu kadarını hatırlıyorum, bir anda film koptu sanki. uyandığımda müstahdemler odasında yatıyordum, ve iki dişim yoktu. ve ben yine de "melih, melih iyi mi?" diye soruyordum.

şimdi anlıyorum, ursula'nın, tarkan'ın abisini kamışına yürüyen suyla ayarttığını.
profil demirlerle kafaya inen darbeler eşliginde dayak yemektir.
(bkz: clubbed to death)