bugün
- yigitzsche17
- icardi190511
- psikoloğa gitmek mi içki almak mı14
- evlenmek istememek ama yalnızlıktan da sıkılmak22
- junkman13
- anın görüntüsü17
- sözlük kızlarının elleri şuan napıyor sorunsalı14
- erdoğan'dan sonraki başkan19
- başıboş köpek sorunu25
- görümceniz sizi engellese ne yaparsınız14
- çok fazla çirkin erkek olması13
- erdal beşikçioğlu'nun öğle yemeği24
- sexting haram mıdır24
- sophie dee'nin memeleri11
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri11
- kurtlar vadisi pusu rezaleti11
- aleyna tilki nin annesi12
- cengiz ünder'in bıyığı12
- ölmeye karar vermek19
- erdal beşikçoğlu'nun işçilerle yemek pr çalışması10
- mehmet şimşek'in türk milletine yerel halk demesi15
- icardi1905 silik olsun kampanyası14
- sağlıklı cinsel bir yaşamım var neden konuşuluyor12
- motorcu fırlama hafif demir demirkan tarzı yazar15
- 18 nisan 2024 fenerbahçe olympiakos maçı59
- assembly kodu11
- iremga8
- fenerbahçe taraftarı9
- ezgi mola9
- annem baban uğur dündar dedi9
- kuva'i milliye ne ise hamas da o dur20
- ali koç8
- fenerbahçe13
- arda güler16
- altıncı filoya karşı namaz kılmak12
- uludağ sözlük discord grubu9
- yazarların en rum özelliği15
- ismail kartal19
- konstantinos tzolakis9
- sadece sennn9
- türkiyede bütün yiyecek fiyatları aşırı fahiştir16
- ups boobss nerelerde ramazan da bitti11
- eybırın manyağı kıskanması14
- kadın ayağı kokusu11
- erkeklerin bir kere küsünce geri barışmaması18
- flörtlerinizin ortak özellikleri21
- beni seviyor musunuz8
- anksiyete psikolojik değil fizyolojik bir sorundur11
- bacaklarımdan tahrik olan kız olduğunu sanmıyorum14
- yazarlardan parfüm önerileri14
Bir türker alkan yazısı:
Çernobil kazasından etkilenenlerin sayısı Ukrayna'da üç milyonu buluyor. Sakat doğumlarda ve büyüme bozukluklarında artış oranı yüzde 230, kanserle mücadele eden çocuk sayısı 380 bin. Ve Ukrayna, nüfusu 46 milyon olan bir ülke!
Ukrayna'nın Pripiat kentinde kimse oturmuyor. Koca koca binalar, geniş yollar, parklar... öylece bomboş duruyor. içinde vahşi kurtlar dolaşıyor. Hayalet bir kent gibi, bir Hollywood masalı gibi.
Bu kentte 900 yıl süreyle kimse oturmayacak. Çernobil nükleer santralindeki kaza nedeniyle bu metruk kentteki radyasyon miktarı, 1945 yılında atom bombası atılan Hiroşima ve Nagasaki'deki miktardan tam 700 kat daha fazla!
Şimdi hükümet kolları sıvadı, Türkiye'yi nükleer enerji santralleriyle donatma peşinde. Görünüşe göre işe içel'de bir sahil kasabası olan Akkuyu'dan (eski adı Gilindire) başlayacaklar.
"Korkmayın" diyorlar nükleer santral karşıtlarını ikna etmek için, "yeni kuşak jeneratörler çok daha güvenilir!"
Sanki Çernobil'deki kazadan jeneratördeki mekanik bir arıza sorumluymuş gibi. Değil tabii. O kazadan insanlar sorumluydu. Bir işletme hatası yaptılar, sonuç bu oldu.
Bizim nükleer santralleri işletecek olan teknisyenlerin Rus ve Ukraynalı teknisyenlerden daha titiz ve dakik olacaklarının, kurallara uyacaklarının bir garantisi var mı? Yok!
Üstelik Çernobil kazası sırasında sorumlu makamlarda oturan politikacılarımıza ve bürokratlarımıza, halkı radyasyonlu çay içmeye davet ederek, "Biz Türklere öyle bir miktar radyasyon etki etmez, hatta erkekliğe iyi bile gelir, bakın nasıl 'hüüp..' diye çayımı içiyorum" diyenlere; hatta radyasyon bulutu taşıyan rüzgârların yönünü bile halktan gizleyenlere güvenmek için bir neden göremiyorum.
Yapılması gereken şey, geleneksel alternatif enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmaktır. Kömür, rüzgâr, su, güneş, jeotermal, bioenerji, doğalgaz... Bu enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmadan nükleer enerjiye geçmek, çok gereksiz risklere girmek anlamına gelecektir.
Bu alternatif enerji kaynaklarını küçümseyenler haksızlık ediyor. Türkiye, nükleer enerji dışındaki bu kaynaklara yönelerek uzun bir süre enerji gereksinmesini karşılayabilir. Örneğin son bir yılda bulunan linyit rezervleri şimdiki oranda kullanılırsa 400 yıl üretim potansiyeli taşıyor. Bir Alman şirketiyle ortaklaşa hareket eden bir Türk frması, izmir, Manisa, Balıkesir dolaylarında rüzgârdan yararlanarak 3 bin megavatlık bir tesis (Atatürk Barajı'nın iki katı) kurmak için proje hazırlamış bulunuyor. Avrupa'da bir rüzgâr türbininin yılda 2 bin 500 saat çalışma potansiyeli varken, Türkiye'de bu süre 3 bin 500 saati buluyor. Ama Türkiye, rüzgâr enerjisi üretim kapasitesinin binde birini bile kullanmıyor!
Kısacası demem o ki, başka yollar varken nükleer enerjiden uzak duralım. Zaman kazanalım. Bu arada nükleer enerji teknolojisi de gelişmeye devam edecek, daha güvenli ve pratik bir hale gelecektir. Hem bakarsınız 'füzyon' yoluyla elektrik üretimi bile mümkün olur belki, bekleyip görmek lazım!
Çernobil kazasından etkilenenlerin sayısı Ukrayna'da üç milyonu buluyor. Sakat doğumlarda ve büyüme bozukluklarında artış oranı yüzde 230, kanserle mücadele eden çocuk sayısı 380 bin. Ve Ukrayna, nüfusu 46 milyon olan bir ülke!
Ukrayna'nın Pripiat kentinde kimse oturmuyor. Koca koca binalar, geniş yollar, parklar... öylece bomboş duruyor. içinde vahşi kurtlar dolaşıyor. Hayalet bir kent gibi, bir Hollywood masalı gibi.
Bu kentte 900 yıl süreyle kimse oturmayacak. Çernobil nükleer santralindeki kaza nedeniyle bu metruk kentteki radyasyon miktarı, 1945 yılında atom bombası atılan Hiroşima ve Nagasaki'deki miktardan tam 700 kat daha fazla!
Şimdi hükümet kolları sıvadı, Türkiye'yi nükleer enerji santralleriyle donatma peşinde. Görünüşe göre işe içel'de bir sahil kasabası olan Akkuyu'dan (eski adı Gilindire) başlayacaklar.
"Korkmayın" diyorlar nükleer santral karşıtlarını ikna etmek için, "yeni kuşak jeneratörler çok daha güvenilir!"
Sanki Çernobil'deki kazadan jeneratördeki mekanik bir arıza sorumluymuş gibi. Değil tabii. O kazadan insanlar sorumluydu. Bir işletme hatası yaptılar, sonuç bu oldu.
Bizim nükleer santralleri işletecek olan teknisyenlerin Rus ve Ukraynalı teknisyenlerden daha titiz ve dakik olacaklarının, kurallara uyacaklarının bir garantisi var mı? Yok!
Üstelik Çernobil kazası sırasında sorumlu makamlarda oturan politikacılarımıza ve bürokratlarımıza, halkı radyasyonlu çay içmeye davet ederek, "Biz Türklere öyle bir miktar radyasyon etki etmez, hatta erkekliğe iyi bile gelir, bakın nasıl 'hüüp..' diye çayımı içiyorum" diyenlere; hatta radyasyon bulutu taşıyan rüzgârların yönünü bile halktan gizleyenlere güvenmek için bir neden göremiyorum.
Yapılması gereken şey, geleneksel alternatif enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmaktır. Kömür, rüzgâr, su, güneş, jeotermal, bioenerji, doğalgaz... Bu enerji kaynaklarını sonuna kadar kullanmadan nükleer enerjiye geçmek, çok gereksiz risklere girmek anlamına gelecektir.
Bu alternatif enerji kaynaklarını küçümseyenler haksızlık ediyor. Türkiye, nükleer enerji dışındaki bu kaynaklara yönelerek uzun bir süre enerji gereksinmesini karşılayabilir. Örneğin son bir yılda bulunan linyit rezervleri şimdiki oranda kullanılırsa 400 yıl üretim potansiyeli taşıyor. Bir Alman şirketiyle ortaklaşa hareket eden bir Türk frması, izmir, Manisa, Balıkesir dolaylarında rüzgârdan yararlanarak 3 bin megavatlık bir tesis (Atatürk Barajı'nın iki katı) kurmak için proje hazırlamış bulunuyor. Avrupa'da bir rüzgâr türbininin yılda 2 bin 500 saat çalışma potansiyeli varken, Türkiye'de bu süre 3 bin 500 saati buluyor. Ama Türkiye, rüzgâr enerjisi üretim kapasitesinin binde birini bile kullanmıyor!
Kısacası demem o ki, başka yollar varken nükleer enerjiden uzak duralım. Zaman kazanalım. Bu arada nükleer enerji teknolojisi de gelişmeye devam edecek, daha güvenli ve pratik bir hale gelecektir. Hem bakarsınız 'füzyon' yoluyla elektrik üretimi bile mümkün olur belki, bekleyip görmek lazım!
okunandır.
okunmuştur.
güncel Önemli Başlıklar