bugün

SANAL ÜFÜRÜKLERE TEK TEK CEVAPLAR

Önce okuyun, hakkımda salladıklarını...
"ülkücü geçmişini düşünce birikimi açısından avantaja
dönüştürmekte başarısız kalmış; mor külhani tonunda punk solculuktan,
yurtsever-miş gibi yapan milli-niyetçi nihilistliğe çabuk geçen,
geçerken kavramların tümünün içini, kendi bildiği, o an içinden
geldiği gibi dolduran, içinden gelenin de, getirenin de pişman olduğu,
karşısında ona ayak yapanın sus pus durduğu;

"bu topraklar"ın, anadolu'mun yanlış aşığı; konserve sevmez
muhafazakar, pamuk a kızgın demokrat, herkesle mersin milliyetçisi, o
gider tersine komünizan, biraz yunus ama gülmeyen ayva, ağlayan nar,
kızgın fethullah; -ki ona da kızgın aslında- bir ben-i adem;

dünyanın tüm ikonlarını -ki che'den başlar chavez'e ulaşır- yakasına
rozetlemiş ama tv de muhabbete gitmek için bindiği dolmuştan inerken,
diline pelesenk öncesi hepsini düşürdüğü söylenen, ajitatif tekrarın
propaganda gücünü keşfetmiş otis-abimiz;

batıya giden bir gemide, belki de doğru olarak, doğuya koşan; ancak
koşarken kaptanı da miçoyu da ahçıyı da devirdiği için; yönünü
yitiren, yelkeni yel almaz, aç kalmış kişi; -ki açlıktan ettiği
küfürlere tapanlar da var-

medyanın bilgi bombardımanı karşısında çaresiz kalan çok kişi gibi
önce hippiliğe, oradan da yeni tür bir anarşizme sığınan; dinleyen
kişiyi önce "doğru ya!" sonra "dur ya!" ardından da "yok ya!?" hür
düşüncesine boğan; konuşmanın sonunda, bir ton odun çiğnetip, bir gram
bal tadında sizi bırakıp kaçan;

milliyetçiliği, devrimciliği, evrimciliği, sevr-imciliği temize
çekmiş; dünyanın tüm iyi felsefelerinin özetini çıkarmış, dünyanın tüm
kötülüklerine sanki bilmeden bulaşmış, kendisi dahil herkese kızgın
adam; bir tek tv'de karşısında oturan ulu lama'ya kızmıyor- du...

redingotu bir yıkansa, dünyanın momolarına "kirlenmek niye güzel
olsun?" dedirtecek;

saçlarını bir yıkasa, bir savursa bir yerlerde devirim -devrim değil
ha- olacak; hiç sahnelenmeyecek bir oyunun sanal yönetmeninden rol
çalıp sonra yönetmeni mesleğinden edebilecek, marjinal hayat okulunda
tek tabanca, samimi tiyatrocu -iyi rol keser, inandırır manasında;

övsem mi yersem mi bilmediğim, kalıplara sığmayan, kendi kalıbını bir
zamanlar her sky turk cenginde yeniden döken; komplocu değil-miş gibi
yapan, şahane "komple" teorisyeni;

yerel köyün edebi öykücüsü kalmak yerine, fareli köyün pasaklı
kavalcısı olmayı tercih eden ki çizmeli kedi kıyafeti nedeniyle
fareleri ters yöne kaçırmasıyla meşhurdur; alınlık epeyi lafa sahip
ama siz o laflarının bayraktarlığına soyunursanız birden sizi "kral
çıplak" diye aleme reklam edip dımdızlak ortada bırakabilen sinirbaz
kişi; günde iki kez şahane doğruları dile getiren zamane saat;

aslında bir göl balığı ama okyanusa düşmekle şaşkın, küfürbaz
balıkçının ağından yer sofrasına, ver veriştir dağından der deriştir
bağına bir adımda zıplayan, kendi çöplüğünde peygamber olunmayacağını
bilmekle yaralı, bu yüzden sürekli dünya değiştiren, cennetten ve
cehennemden kovulmuş, arafta yaşamayı bir ilham kaynağı gören, bir
rahatsız eder/konuşur/yazar kişi;

karadenizdeki hamsi balıklarıyla fazla haşır neşir olmuşluğunun
trabzonlular üzerindeki horon etkisi, pangaltıdaki kelebekleri yanlış
sevgiden ölüme götürmüş diyorlar, biraz abartıyorlar ama biraz
abartmadan da yaşamın çıplak gerçeğine dokunmak olanaksızdır; ki bunu
kendisi en iyi bilen ve iyi uygulayanlardandır!

onu kategoriye sokmak, övmek ya da yermek belasından kendini
kurtaranlara ise yararı dokunabildiği de söyleniyor. çapı gökyüzünden
avrasya'ya doğru daralmış da olsa aktarlar hala satıyor bu lezzetli
keçiboynuzunu.

(nuhungemisi, 04.04.2010 22:47)"
Şimdi Cevap Verelim, dinleyin..
Artık zaman zaman böyle şeyler yapacağım, yukardaki metni
okudunuz, yeni ınternet neslinin tipik kusmuğu.. Bu 'kusmukları'
inceleyelim, çünkü bu sallamacı kardeşlerden binlercesi türedi. Bir
çok 'tuhaf' sözcüğü bolca sıkarak ne yapmak istiyorlar, şunu, dilden,
edebiyattan, eserden hiç anlamayan 'yandaşlarına', bakın ben bu
mevzuları iyi bilirim havası verip etrafına caka satmak.
Bunların en meşhurlarını bilirim, oralarda sallayan nice
ağbilerini tanırım, otuz yıl kahvede hayatta hiçbir şey yapmayıp
sadece kağıt oynayarak hayat geçirirler, başaramamışlardır, eserleri
olmamıştır, yapacakları tek şey kıskançlıkla hasetle ona buna laf
geçirmek, bira ısmarlayacak birini bulurlarsa Bukowski takılmak. Yani
kifayetsizliklerinin sonucu mecburi istikamet bunalım depresyon ve bu
depresyondan kaosvari anarşistvari bir salata çıkartmak, yani, dünyayı
yedim yuttum havası..
Laf sallayan laf geçiren laf doğrayan bir insan önce 'laf'
bilecek, sarayın hareminde dünya dışı yaşayan cariyeler gibi kendi
aralarında Allah bilir neler sallamışlardır, ama istikballeri
bellidir, hadım edilmiş hadımağasının bomboş apışarası.. O
hadımağalarının da bunlar gibi kimlikleri yoktu, sarayın mahrem
odalarında geceler boyu binlerce cariye içinde dolaşır dururlar, o
'mahrem' şifreli yerlere ancak 'hadım' edildikten sonra
girebilmişlerdir.. Çünkü ağbileri genel düsturu yani 'raconu'
belirlemiştir, kimlerin üstüne salınacaklar kimler pohpohlanılacak
artık yazılı olmayan bir anayasa haline gelmiştir, cin'ler önce bunu
öğrenir..
Bu cins böcekler, bu kül bırakmayan yazılarıyla bir küçük
esercik, bir tiyatro, bir drama, bir sinema, bir hikaye, bir mizah
dergisinde birkaç satır ya da bir reklam cümlesi olsun yazacak
'nitelikte' olmadıkları için bu dördüncü sınıf sanal bitirimhanelerde
yalancı kabadayılık yaparlar..
Ankara Çankırı Caddesi'nin köprüye yakın sol tarafında da böyle
pavyonlar vardı, ayıptır ama gerçektir kör topal kambur gibi özürlü
kadınların iş tuttuğu dünyanın dibi yerler, oysa bu gençlerin çoğu iyi
ailelerde büyümüş iyi okullarda okumuş ama ağbilerinin düşük omuzlu
cümlelerini, topuğuna basılan yumurta topuk ayakkabılı cümlelerini
taklit edebilmek için şekilden şekile ucubeye dönerler. Oysa Allah'ın
vurduğu bu insanlık trajedisi kadınlar sabahın dördüne doğru birkaç
şişe devirmiş Çubuk'un Bala'nın bilmem hangi köylerinden gelmiş artık
ihtiyarlamış alemcilerini eğlendirmeye çalışırlar. Farklı tarafları
yoktur, bu kadar eğik bükük cümleler ancak gece üçten sonra çarpılmış
ağbilerinin gönlünü almak için.. Zavallı gençler kimlere ne hizmetleri
veriyorlar..
Anadolu argosunda bir laf vardır, esrarı çeken Trabzonlu,
Erzurumlu, bir yudum çektiğinde kafasının iyi olduğunu 'sanki
istanbuldayım' diyerek belirtir, bu kardeş de öyle, bu yazıyı
yazdığında kendini artık Kafka mı sanıyor yoksa kopartılıp kazılmış
apışarasını bu fiyakalı cümlelerle mi tamamlamak istiyor..
Önemli değil, bunları da buraya düşüren aynı şey: kader'dir.. Bir
baltaya sap olamamak korkusuyla yazılmış Sapların Soykırımı.. Şu
belediyelerin orman özelliğini kaybetmiş araziler üzerine imar izni
yasası var, onun gibi bir şey, orman değil, artık bu doğranıp kesilmiş
çamların üzerine her türlü bina site inşa edilebilir..
Sorularını anlamaya çalıştım, içinde işte sorulmuş bir soru var
dediğim yerleri cevaplamaya çalışayım, hayatım Türkiye'de geçti, sağ,
sol, islamcı her kesimde hayatım oldu, herkesin de böyle olmuştur, bu
ülkede yaşayan herkes hangi mahallede hangi kurumdaysa bu insan
kalabalıkları bu tür siyasi eğilimlerle değerlendirilir. Ancak ben bu
siyasi eğilimleri 25 yaşımdan beri redettim, henüz 25 yaşlarında
oturup Dün Korkusu'nu yazmaya başladım, yazılması baskısı 5-6 yıl
sürdü, önce bundan söz edeyim. l988-89 yılına gidin hayır gitmeyin,
bana Dün Korkusu gibi bir kitap gösterin.. Öyle sallama yok, 12
Eylül'ü yaşamış herkese soracaksın, bu şiddet ortamını nasıl algıladın
nasıl yorumladın diye, getirin sağdan soldan yazılmış herşeyi, önümüze
koyalım.. Size otuz yıl müsaade, oturun böyle bir kitap yazın bakalım.
Bu kitabı basıldığı otuz yıl öncesinden bugüne hangi edebi eser
aşabilmiştir, bir söyleyin, bilelim.. Dramatik yapısı tamamen
paramparça edilmiştir hem umutsuzluk ortamının hem diktatöryel
baskının korkusuyla oluşturulmuş yeni bir biçim... Giriş çıkış
yoktur.. Kahramanın iç dünyasında renkler tasvirler olaylar
gelişigüzel düzende zincirlenmiş, neyse, daha nitelikli bir eser
biliyorsan söyle, ki, mukayese şansımız olsun, mukayese olursa
tartmamız ölçmemiz daha ölçekli olur ve sallamadan kurtulmuş oluruz..
Birkaç yıl sonrasında yazdığım Bu Çağın Soylusu bir hastaneyi
yine içerden anlatır, yine giriş gelişme sonuç yoktur, ancak
yaşadığınız topraklarda bir 'kurum' bu kadar içerden çözümlenmemiştir,
sağcılık, bürokrasi, hantal kurumlar, doktorlar, hemşireler,
hastabakıcılar ürkütücü ve gerçek suratlarıyla ancak bu kadar sahici
anlatılabilirdi. Şimdi 'sallıyorsun, üfürüyorsun' hadi Bu Çağın
Soylusu gibi bir kitap okumuşsan tanımışsan ağbilere söyle,
biliyorlarsa söylesinler..
Ve sonra oturup 'Soğuk Sabun'u yazdım ve bu kitap sonrası
'romancılığı' bırakmaya karar verdim, çünkü Soğuk Sabun'la bu ülkedeki
entellektüel zekayı test edip ölçtüm, şimdi senin gibi sallayan otuz
yıl önceki ağbilerinin roman, eser, drama, kurgu zekalarının
zayıflığını görünce, roman arayışımı sona erdirdim ve bu kitapları
tarihe bıraktım, bu eserlerin süpersimetrileri bugüne kadar
anlayabilen çözebilen bir kişi dahi çıkmamışsa, bu 'eleştirmenim' diye
geçinen acıklı insanların sorunudur..
Ve anladım ki daha geniş kitlelere çalışmalıyım, deyip,
hikayelerime başladım, şu anda yaşadığınız topraklarda hikayeleri en
çok okunan yaşayan yazar benim.. Sen şimdi bu cümleme ne diyorsun? Bir
hikayesi ikiyüzbin üçyüzbin okunmuş bir yazarı birkaç cümleyle
bitireceğini sanacak kadar basit nasıl olabilirsin.. Yüzlerce hikaye..
Bu hikayelerde çok başka şeyler denedim ama senin zekanın ilgilendiği
yerlerden gideyim, mesela, yaşadığın topraklar da 'sağcılık' hiç bir
yazar tarafından benim kadar eleştirilmemiştir..
Bak küçük kardeşim, ben bir 'drama' ustasıyım, içinizde
hikayeyi metni makaleyi en iyi bilen benim, çünkü en çok okutan en çok
şaşırtan en çok sürükleyen ve edebiyatı en çok kitlelere yayan ben'im.
Medyadaki osurukları bırak, gerçeğe bak.. Ben bunları söylesem de
böyle söylemesem de.. Şimdi mesela yaşayan yazarlar içinde bu
hikayelerden dahi iyi hikayeler yazmış birisinin adını söyleyeceksin,
bu senden iyiydi diyeceksin.. Ben de öğreneceğim..
Çok şey öğreneceksin. Şimdi içinden diyeceksin ki yahu adama
bak kalkmış kendini medhediyor, bak böcek kardeşim, Yaşar Kemal fena
bir yazar değildir, ama onu 1969'lu yıllardan beri şöhret eden
Hürriyet Gazetesi'dir, Orhan Pamuk'u meşhur eden 85'li yılların
ortasından beri medyanın tümüdür, tuğlaları dahi roman diye yutturdu,
Yılmaz Güney iyi bir sinemacıdır ama arkasında koca bir sol ideoloji
vardı ve hakkında onbinlerce yazı yazıldı..
Bense daha 'sert' 'inanılmaz' birşey denedim, eleştirmeni,
örgütü, medyayı, holdingi, arkadaş gruplarını, yandaşları, herşeyleri
redettim, çünkü yazdıklarıma güveniyordum.. Eser'i kimse ayağa
kaldırmak zorunda değildir, eser kendini gösterir.. Bugün aklınızın
almadığı 'şöhreti' işte bu yüzlerce hikayenin sanat derinliğine
borçluyum..
Ancak kabul edersiniz ki puşt bir dünyada yaşıyoruz, kültür
kurumlarını medyayı yönetenler tabii ki etraflarını yandaşlarını
baştacı edecekler, oysa ben ölümüne bir muhalefete girdim, açıp 17 yıl
aralıksız Leman'da yazdığım yazıları okuyacaksın, o meşhur solcu
ağbileriniz elli yüz milyar doları bankalardan soyan medyanın
kucağında oturup sessiz kalırken bir de benim yazdıklarıma bakın, öyle
ki, bugün dahi hiçbir ınternet sitesinin yayınlamaya cesaret
edemeyeceği yazılarım, evdedir, hadi göndereyim de bakayım
yayınlayacak kadar gücünüz var mı?
Ve senin ağzına abidik gubidik bu lafları öğreten ağbileriniz
sallayarak üfürerek beni yoksayarak ve beni boğarak yani görmezden
gelerek beni silmeye çalıştı, boşuna.. Öyle ki, şimdi sütunlarınızda
övgüler düzdüğünüz ağbilerinizden biri bana katil dedi, yani aleni
iftira etti, sütunlarınızda bana meczup, deli dediler, siz değil,
şimdi hayranlıkla kaleme sarılıp övdüğünüz isimler.. Ne oldu? Ve bana
yasak kondukça ve benim konuşmalarım engellendikçe kahkahalar atacak
kadar eşsiz bir demokrasi özgürlük sahibi oldunuz?
Hakkımda cevap verilmediği için üfürülüp üfürülüp
kanunlaştırılmış onlarca iftira kabilinden laf var, mesela, bu Nihat
Genç de hep aynı şeyleri söylüyor, insan denen mahluk utanma
biliyorsa, oturup benim TV''de yaptığım dörtyüz saatin üstünde
konuşmalarımı dinleyecek, yaşadığınız topraklarda siyaset felsefesi,
kültür felsefesi, psikoloji, sosyoloji, folklor, tarih, bilim,
uluslararası siyaset konularında yani çok çeşitli konularda ölçülerimi
bilerek en çeşitli renkli konuşmaları yapan kişinin adı Nihat
Genç'tir, senin gibi onbinlerce genç yüzlerce konu başlığını dünyada
böyle şeylerde mi varmış tartışılıyormuş diye benden öğrendi..
Bir başka üfürüp üfürüp kanunlaştırdığınızi iftira, Nihat Genç,
küfür ediyormuş, bir, üçbin sayfaya varan yazılarımda üçyüzsaati aşan
konuşmalarımda küfürlerimi toplasan iki satır etmez, evet iki satır..
Bu küfür dediğim de Anadolu folklorünün köy atasözlerinin Nasreddin
Hoca'nın fıkralarından süzülmüştür, yani kendim uydurmadım.. Ayrıca,
Irak'ta bir buçuk milyon insan öldürülürken ya da Türkiye
bankalarından yüz milyar dolar soyulurken ne söyleyecektim, 'ayıp
oluyor beyler' gibi şirin cümleler mi, ben, canı yanan bir insanım, bu
toprağın insanların da canı yanıyordu, feryattı, nidaydı, haykırmaydı,
imdat mı, bağırdık, söyledik..
Siz, önce, bu topraklarda önce ağbilerinizin sonra meşhur
yazarlarınızın sonra alayınızın ekranlarda tek satır muhalefet yapmaya
niye yeltenmediklerini hiç düşündünüz mü? Çünkü bir daha
konuşturmazlar.. Herkes 'ortaya' konuşur, kabul edilebilir ölçülerle
konuşur... Kardeşim Türkiye'de deprem oldu otuzbin insan öldü,
Güneydoğu'da savaş oldu otuz bin insan öldü, Türkiye'de bankalar
soyuldu, Irak işgal edildi, aydınlar yaka paça içeri atıldı, ne
yapacaktık, susup oturmalıydık, ağbileriniz gibi yandaş TV'lerde geyik
çevirseydik. Ya da sana benzer abidik gubidik ne dediği belli olmayan
cümlelerden sabahlara kadar ekranları doldursaydık ve bu susturulma
örtülme biçimini 'özgürlük' sanacak böceklere benzeseydik..
iktidar medyasıyla savcısıyla herkesi bir şekilde işte
sütunlarınızda saçmalayacak böceklere çevirerek iktidarını zaten
çoktan kurdu.. Yapabileceğimiz tek şey, erkek gibi meydan okumaktır,
aleni olmaktır, adımızla bedenimizle zalimin karşısına insani
çığlıklarla çıkmaktır, çünkü biz böcek değil, insanız.. Sanal
alemlerin sıcaklığı karanlığı editöryel numaraları herkesi cinleştirir
böcekleştirir, olabilir sizin seçiminiz, ama biz insan kalmakta
kararlıyız.. Düşmüş yasaklanmış altta kalan hiç kimse alaya alınamaz
dalga geçilemez ama işte böyle yılanlar karanlıkta kimi nasıl niye
ısırdıkları komutunu çözemez, sadece atıl denilir, atılırlar..
Şüphesiz herkes her şekilde istediği şekilde saçmalama hakkına
sahiptir ama bu bir mahfilin kifayetsiz kurbağalarının propagandasına
dönüşürse, iş değişir..Herkesin şakıma söyleme uydurma hakkı var, ama
yazılı basılı medyada hakkımda tek cümle dahi yasağı varken sanal
yılansı tezgahlarda ismi üzerinde en çok üfürülen yazarım, bunun nesi
normal..
Hadi, üzmeyeyim seni, ağbilerinin yüzlerce TV'si var, bir
tanesi olsun oturup benim yaptığım konuşmalardan hiç değilse bir
tanesini başarıyla yapsın, ya da yüzlerce gazetesi dergisi var, hadi
oturup bir tane hikayemin tadına birazcık yakın lezzette bir yazı
yazsın, biz de okuyup sevinelim..
Bakın kitaplarımı okuduğunuzda yazılarımı dinlediğinizde
göreceksiniz, yaşadığınız toprakta en az tekrar yapan hatta tekrardan
en çok kaçınan bir yazar olduğum için bu kadar seviliyorum, bunlar
benim sırrımdır, ancak, yine sorularına karşılık olarak söyleyeyim,
bundan on yıl önceye git, herkes Avrupa'ya gidiyordu, herkes AB'ciydi,
açın yazılarımı okuyun sadece ben demeyeceğim ama yüksek sesle Doğu'yu
haykırdım, Doğu Konferansını kurdum ve Türkiye'nin tüm komşularıyla
kapılarını açması fikrini yazılarımla ve konuşmalarımla dillendirdim,
bu düşünceler şimdi iKTiDAR oldu ve içinizde Avrupa'dan söz eden
kalmadı..
Bir küçük osuruktan yazıyı niye bu kadar ciddiye alıp karşılık
yazdım, şundan, bu osuruk yazılardan yüzlercesi var, cevap vermeyince
bir bok sanıyorlar kendilerini.. Mesela ben eser vermiş bir kimseye
çok ölçülü cevap vermeye çalışırım, mesela ben, sansüre uğramış
ambargo uygulanmış, kovulmuş, yok sayılmış bir yazara saygı duyarım..
Mesela bir insan önce altta kalanların acı çekenlerin hakkı yenenlerin
gaspa uğrayanların dövülenlerin yanında olmalıdır, başkalarından da
bunu beklerim ve oturup okuyun beni, hayatım, sağcılık solculuk
islamcılıkla değil, işte kimse dövülen ona sahip çıkmakla geçmiştir..
Biraz da kızım sana söylüyorum gelinim sen dinle babından söylüyorum,
aynı sütunlarda, iktidarın bize uyguladığı sansüre göbek atıp eğlenen
bu insanlar kendilerine 'özgürlükçü' diyor, insan evladı bu kadar
nasıl saçmalar..
Bir arkadaş güzel bir laf ettiğini sanarak 'ağbi soğuk dur cevap
verme bunlara' dedi, 48 yaşına kadar soğuk durdum, ancak yalanlar
iftiralar söylene söylene nerdeyse gerçek bir kanun haline geldi,
ayrıca, soğuk duralım uğraşmayalım dedik yüzbin satan Türkiye'nin
efsane dergisi Leman'ı işte bu soğuk duruşumuzla kaybettik..
Yani yeni yetişen her nesle yeniden öğreteceksin, söyleyeceksin,
anlatacaksın, yok kendini medediyor, yok kendinden bahsediyor
suçlamalarının kompleksine sıkışırsan seni o zaman boğarlar, kendine
güveniyorsan yüzyüze açık açık dobra dobra konuşacak anlatacaksın..
Bakın onlarca yıl bu kışkırtıcı yazıları ciddiye almadım, sadece
'bilgi yanlışlarına' dayanamadım, çünkü adam düpedüz yalan bilgi
veriyor ve sallıyor, ancak şimdi, bu sütunlarda hakkımda uydurulmuş
üfürülmüş ne varsa, kardeşim bizler aşktan geliyoruz, dayanamayız,
kelimelerimizi kırbaç gibi sırtlarına indirmek zorundayım, yeri gelir
dervişizdir ama yeri gelir kantin dırdırlarını sanal alem
zırıltılarını önümüze laboratuvara getirip dışkıdır boktur püsürüktür
irindir cerahattir demeden incelemek zorundayız..
Bizi afallatan aşktır, gerisi hikayedir.. Bizler kimsenin önünde
eğilmedik, eğilmeyiz.. Modern toplumda gücümüz yettiğince iktidarlara
zalimlere karşı nasıl durduğumuz cümle alem dünya biliyor artık, ama,
sanal alemlerde bir takım osuruktan iktidarlar oluşmuş, bu iktidarları
da Tayyip iktidarı gibi sigaya çekmek boynumuzun borcudur..
Ben ülkemin güzelliğine derinliğine tarihine lezzetlerine
ırmaklarına aşık olarak büyüdüm, bu ağbiler gibi hayatım üç-beş
Beyoğlu barıyla sınırlı kalmadı, bu ülkenin her yaylalasında her
çiçeğin hakkı var üstümde, bunca eseri ve çabayı boğuntuya getirmek
yuvarlayıp törpüleyip harcamak isteyen herkese karşı işte burdayım..
Sizleri ciddiye alacak kadar saflığımı hala koruyorum. Dünyanın en
tehlikeli mikrobunun 'kibir' olduğunu biliyorum, çocuktur, ciddiye
alma, sallamış ağbi bırak gibi lafları doğru bulmam, tane tane oturup
anlatacaksın, sabırla söyleyeceksin, kendini, işini, eserlerini, ne
biliyorsan dilin döndüğünce en ahmaklara en kandırılmışlara en
uçmuşlara dahi aşkla dervişlikle usanmadan söyleyeceksin..
Dalgaları saymakla sonu gelmez ama dalgaları seyretmeye doymam
ve dalgalar bazen çamurlu sular sel sonrası yılanlar ağaç kütükleri ne
çok şey getirir, ama en çok boklu dere ağzında oltayla yakaladığım
kefallere şaşırırdım.. Bu boklu derenin ağzında ne işi var ve boklu
sularda büyüdüğü halde bu kefallerin eti niçin lezzetlidir..
Şundan dolayı lezzetlidir, dereden ne gelirse koklar, bakar,
inceler, yani boktur püsürüktür küçümsemez, sevgilinin gözündeki
çapağa dalarsak sevgilinin dudaklarına uzanamayız.. Sadece yazılarım
ve konuşmalarımın hazırlığına çokca çalıştığım için bunlara vakit
ayıracak zamanım olmuyor.. Hakkımda iftiradır suçlamadır salmadır
yalandır demeden ne kadar uyduruk üfürük soru varsa, o kadar cevabım
olacak.. Ve ben işimin fırtınamın sarhoşluğundan bunlara vakit
ayıramadım, hiçbir karşı rüzgar kanatlarımı yoramadı ve çünkü
eserlerime konuşmalarıma dair henüz tek ciddi zeka unsuru bir soru
alamadım, yani bu cehalet yüzünden henüz başlamadım cevaplarıma..
Her aşk ifşaatla başlar.. Ve bizi yetiştiren aşıklar gözlerini
kapatsa da aşıktır açsa da..
iltifat övgü pohpoh gibi şekerlemeler suya hemen karışır, da, tuz
suya fazla karışmadan gücün yettiğince çıkartacaksın..
Ciddiye almayıp konuşmadığın herkes zihnindeki hayallere
paranoyalara sığınır ve kendi canını mutlu kılmak için helaya bile
gitmeden heryere her şekilde işeyip kusup durur. Ve hayatına yeni
başlamış 17 20 yaşındaki gençler bu safra artıklarıyla büyüdükçe en
büyük idolleri Seda Sayan'ın altıncı kocası olabilmek yarışı olur..
Bu gençler çok tembel, çok, okumadan dinlemeden kahve ağzıyla barda
sanal alemde kulaklarına çalınmış herşeyi gerçek sanacak kadar aşktan
ve eserden uzak zavallı çocuklar, onları ancak sıkı ve uzun ve sahici
eserler okumaya yönlendirerek muhatap edebiliriz, kültürümüze ve
insanlığa karşı..
Şu anda gecenin bir yarısı akıllarına gelen küçük duygu ve
heyecan parçacıklarını büyük bir değirmene taşıyıp o değirmenin
sahibini zengin yapıyorlar, bu kadar. Oysa o küçücük duygu ve heyecan
parçacıkları zamanla olgunlaştırabilse ilerde yazılabilecek büyük
eserlerin ilk kıvılcımları olabilir, ama değirmenci, o kıvılcımlar
henüz eserleşmeden yani şekillenmeden yani ellerinden değil kalblerine
sızıp daha orada oluşurken olmadan ham ham gecenin yalnızlığını fırsat
bilip deşe deşe alıyor ve çocukların aceleci heveslerini
yenemeyeceğini bilip pazara gelmeden mal, kapıyor yüzlerce küçük güzel
şeyi henüz olmadan...
Kalplerde ateş az az öğrene öğrene sabırla yavaş yavaş yanar,
bunlar, bir kaç bira fondipleyip ya da neyse gaza gelip tüm
hayatlarını ısıtacak aşk güzelliğini bir küçük kabadayılık
gösterisiyle yok ediyorlar. işte sanal teknoloji bu gençleri
dalgaların kayaları yalaya yalaya eriterek törpülenme şansı vermeyerek
bu sert taşları uçurumundan aşağı fırlatıyor halkın köyün insanların
ahalinin üstüne, gencecik çocuklar, fiyaka yapayım derken, paramparça
kimlikleri, kişilikleri.. Ve kimlerin üstüne düştüklerini dahi
bilmeden..
Çok konuşacağız çok... Henüz başlamadım..
gereksiz bulduğum veryansındır. gereksizden kasıt içerik değildir elbet, kasıt burada her ünlünün her yazarın altına eleştiri yapılır. oturup klavyelerinin başlarında kahvelerini yudumlarken "dur lan şuna da sallayayım bunlar sözlük okuyor bak ben de meşhur olurum sonra bana da nuhun bilmem nesi derler" diyecek çok tip vardır. oturup bunlara cevap yazacağı vakti daha değerli kullanabilir o açıdan.
'nihat genç'ten sözlükçülere veryansın' değil, 'nihat genç'ten sözlükçülere kapak, sözlükçülere öğüt, tokat, altın, akıl ve fikir'dir.

anlayana...

ama şahsım adına şuna eminim ki; bu yazıyı en çok okuması gerekenler, üç satırdan ileri gidemedikleri halde, yine ve yeniden abuk subuk yorumlarla, mevzu bahis rahatsızlığı desteklercesine, 'evet biz geri zekalıyız', 'biz gerçekten de böceğiz' dercesine kendilerini belli edecekler.

ben bu yazıdan payıma düşeni aldım ve sonuna kadar hak verdim, darısı diğer herkesin başına.
--spoiler--
şu anda gecenin bir yarısı akıllarına gelen küçük duygu ve
heyecan parçacıklarını büyük bir değirmene taşıyıp o değirmenin
sahibini zengin yapıyorlar
--spoiler--

allahıma sana diyo zall. haklı mı yoksa la.****
(bkz: nihat gençtir ama aslında yaşlıdır)**
zall a da ayar vermiştir.

Şu anda gecenin bir yarısı akıllarına gelen küçük duygu ve
heyecan parçacıklarını büyük bir değirmene taşıyıp o değirmenin
sahibini zengin yapıyorlar, bu kadar. Oysa o küçücük duygu ve heyecan
parçacıkları zamanla olgunlaştırabilse ilerde yazılabilecek büyük
eserlerin ilk kıvılcımları olabilir, ama değirmenci, o kıvılcımlar
henüz eserleşmeden yani şekillenmeden yani ellerinden değil kalblerine
sızıp daha orada oluşurken olmadan ham ham gecenin yalnızlığını fırsat
bilip deşe deşe alıyor ve çocukların aceleci heveslerini
yenemeyeceğini bilip pazara gelmeden mal, kapıyor yüzlerce küçük güzel
şeyi henüz olmadan...
tebrikler nihat genç.
bir çok kişi eleştirilir,pek çok kişiye küfür edilir,iftira atılır ama nihat genç bir tanedir adam yerine koyup buna cevap verir, helal olsun.
tamamını okuyup nihat genç'e hak verdiğim yazıdır. kendimi nihat genç yerine koyup düşündüğümde bu eleştirilere ben de dayanamazdım, ben de buna benzer bir yazı yazardım. ancak kendisinin önemli bir hayranı olmama rağmen kendisinin birkaç sözlükçü üzerinden, tüm sözlükçülere giydirmesi yanlış olmuş. ama dediğim gibi onun yerinde olsam ben de aynı hataya düşerdim, bu açıdan çok da haksız sayılmaz.