bugün

*Nefretin ve sevginin çok da olağunüstü olmayan koşullarda bir arada olması durumudur. Nefret ve sevgi arasında insan davranışarının çok değişken olması sebebiyle çok ince nüansların olduğnu biliyoruz.
Mesela çok sevdiğiniz bir hocadan kötü almanız not sizi çok üzebilir. Hatta bu üzüntünün sonucu olarak hocaya karşı nefret besleyebilirsiniz. Ya da geçmişte çok başarılı olan bir insanın akıl almaz bir hata yapması, sevgilinin akıl almaz davranışları * bunlara birkaç örnektir.
Tüm bunlar bir bakıma "hayallerin yıkılması"yla alakalıdır. Sevdiğimiz insanları olduğu gibi kabul etmek yerine çoğu kez hayalimizde tasarladığımız şekilde düşünürüz.
Bu hayali öyle bir tasarlarız ki, bir binanın katları gibi üst üste koyduğumuz "beklentileriniz" o kadar çok olmuştur ki, hayal binanınızın yüksekliği ona karşı olan sevgiye eşdeğerdir. Ancak ne zaman küçük bir sarsıntı olsa "temeli sağlam olmayan" bu yapı çöküverir. işte bu beklentilerinizden kaynaklanan bir sorundur ki hata çoğu kez bizdedir.
Tüm bu sevgi ve nefreti bir arada tutmanın yolu ise insanları olduğu gibi kabul etmekten geçer.Unumamak gerekir ki "kimse mükemmel değildir".
bir insanı ne kadar çok seversen hatasına rastladığında ondan o kadar nefret edersin. çünkü sevgi ; bağlanmaktır, alışmaktır bazı şeyleri aşmaktır.hayal kırıklığına uğradığında yok olmaktır. o yüzden çok sevmezseniz nefret de etmezsiniz.
çok sevdiğinizin canınızı feci halde yakması halinde, onun yüzünden ağlarken bile ona ihtiyaç duymak onun tesellisine muhtaç olmak gibi bi şe..
aşık insan için mümkün olan hadise. aşkta denge olmadığı için karşı tarafı ne kadar çok severseniz sevin ona büyük nefrette beslersiniz. sizi mutlu ettiği için seversiniz fakat her zaman yanınızda değildir nefret edersiniz. eğer birine, nefretle sevgi aynı anda duyulmazsa o beraberlik, olgunlaşmış ve durağan bir hal almış demektir. sevgi ile aşk arasındaki fark da budur.
aşkın başka bir tanımıdır...
deliler gibi sevdiğiniz kız arkadaşınızın sizi aldatması sonucunda oluşan nefret ve nefretin öteki yüzü hala onu deliler gibi sevdiğinizdir. evde tek başınıza nefretinizi kusarsınız "len kahpe bana bu yapılır mı? gösterecem sana" fakat çalan cep telefonunda onun adı yazıyordur açarsınız telefonu süt dökmüş kedi gibi konuşmaya devam edersiniz. eee noldu nefretinden demediğini bırakmayan siz, tekrar onun sesini duyduğunuzda "iyilik meleği" gibi oldunuz ?

Dengesiz ruh hali içinde bu süreç tekrarlanır her zaman ki gibi her şeyin ilacı zamandır.
muhatap akrabadır muhtemelen.
bu 2 kavramı birbirinden ayıran çok ince bir çizgi bulunmaktadır. Her an nefret ettiğiniz bir şeyi birden bire sevebilirsiniz..
(bkz: closer)
(bkz: the blower s daughter)
şu durumda ortaya çıkabilir:
-anne yaa lütfen akşam gideblirmiyim çok kalabalık olacak endişe edecek bişey yok lütfeeeen!!!
-olmaaaz!!!odana çık ve ders çalış bu akşam hiç biyere gitmiosuun!!!
kız içinden:
-üffff nefret ediom senden!!!
(bkz: ask nefrete ne yakınsın)
çizgide yaşamaktır.
sevgiliyi hiç beklenmedik bir anda başka bir kişiyle el ele görmek, kaybetmekten korkmaktır.
aynı anda birde göz seyirirse tam trajikomik bir durum olur..
(bkz: sevgiliyi sikerken tokatlamak)
onsuz olamayıp ona katlanmaktır. çok az artının bile tüm eksileri silmesidir. onsuz hayatının hiç olduğu yalanına kendine sonuna kadar inandırmaktır. kendini bağımlı hissetmek, ileri gidip manevi köle durumuna düşmektir.
(bkz: aşk nefrete ne yakınsın).
(bkz: yalan).
(bkz: athena).
onlarca duyguyu içinde aynı anda barındırabilen insanoğlu için olağandır. hem sevmediğini umursamazsın ki zaten nefret edesin.
Dostoyevski , Karamazov kardeşler'de bunu NEFRET VE AŞKI AYNI ANDA YAŞAMAK OLARAK AÇIKLAMIŞTIR.
Dimtry Karamazov : Aşık olmak sevmek demek değildir. nefret ederkende aşık olmak mümkündür.bunu unutma!!
öyle bir yere geldim ki
sıcak ve soğuk, aşk ve nefret, savaş ve barış
üşümek ve sonra ısınmak gibi...

umutsuz bir aşkın ardından hissedilen duygulardır.
(bkz: ne seninle ne sensiz)
örnek teşkil etmesi amacı ile;

boşanmaya karar verip sakinleştikten sonra bu karardan vazgeçmektir.
Özünde bir stockholm sendromudur. Size acı çektiren birinden bu yüzden nefret ederken bir yandan da yokluğuna katlanamadığınızı ve onu ne kadar çok sevdiğinizi görürsünüz. Babam ve oğlum filminin en can alıcı sahnesi olan babanın kollarını açıp bağırdığı sahnede bir yandan hüzünlendiğiniz bir yandan da Sadık'ın kardeşine gülerken ki ruh haliniz gibi karmakarışık bir şeydir.