bugün

Neden hiç dut yemedim

Şimdi tanımayız yüzlerimizi,
Karşılaşsak,
Büyüdüğümüz yerlere giden bir otobüste.
Senin yüzüne bok sıçramış,
Benimki sidikli.
Kedinin ulaşamadığı ciğer mundar hale gelmiş.
Ciğer mundar olmuş ciğer!
Kedi haklıymış yani.
Elimde eski bir çanta olarak varsın,
Ruhun onun içinde sanki.
Eski dediğim, 70’lerden kalma.
80’lerden bir müzik var ortamda.
90’lardan hüzün veren bir çizgi film,
Ve 90’lardan kalma popçu’lar delirmiş.
Çizgi filmlerden olabilir mi?
Milenyumdan sonrası bok çuvalı zaten;
Zeytin ezmesi kadar karanlık,
Brokoli kadar özenti,
Pırasa kadar yapay ve iğrenç haşa,
Ve pırasa kadar da bizden maalesef.
Biz şimdi karşılaşsak ne çıkar ki?
Hayır, tanısam seni;
Seni tanısam ne çıkar ki?
Biz birbirimizi sevsek ne olur?
En fazla brokoli.
Biz seninle sevişsek ne olur ki?
Zeytin ezmesi?..
Biz karşılıklı sevsek de bunlar olur, sadece sen beni sevsen de aynısı.
Ama sadece ben seni seversem sevgili?
Cümleler inan daha karmaşık,
Yemekler bol tuzlu,
Pazarlar yağmurlu,
Müzikler biraz arabesk, az biraz musuki,
Rakı buzsuz soğuk; suyu buzlu soğuk,
Sohbetler sıcak, gözler nemli…
…
Ben seni şimdi sevsem ya sevgili.
Söylemesi kolay; söylenmesi zor.
Anlaması kolay, anlaşması zor.
Büyüdüğümüz yerlere giden otobüs,
Kaza yapmış, büyüdüğümüz yerlerde.
Hoş bizim büyüdüğümüz yerler,
Artık, büyüdüğümüz yerler değiller.
Yolları bozulmuş.
Otobüs de taşa takılmış ters yüz olmuş.
Ölü yok Allah’tan ama çok yaralı.
Ölemeyen herkes yaralı zaten.
Sen ben yaralıyız.
Ömer Seyfettin yaralı değil; öldü o çoktan.
Biz boktan yere ayrıldık.
Ölüm ayırsaydı bizi, yaralı kalmazdık.
insan olmak böyle işte,
Derin bir yarayla yaralı kalmak hayatta.
Bakkaldan alacağım vardı bu arada;
Bir sigaraya on lira vermiştim.
Bozuk yoktu bakkalda.
insan olmak böyle bir şey işte,
Bazen bozuk olmaz bakkalda bile.
Alacağım üç buçuk lira,
Evet, onu almayı unutma.
Yaralıları da ziyaret edersin zaten sen,
Söylememe gerek yok.
insan olmak bir de böyle işte,
Hastane ziyaretlerinde anlamak sonunda olacağı.
Ve bir de mezarlıklarda.
insan ya ölü ya da yaralı eninde sonunda.
Yaralılarla sen ilgilen,
Ölüleri ben aldırırım yanıma.
insan olmak böyle de bir şey işte,
Arada ilgilenmek gerekir ölülerle de dirilerle de.
Her ne kadar çocukluğumuzda kara lekeler bırakmış olsalar da,
Değerli insanlar hepsi.
Ömerler, Yaşarlar da çok değerli.
Ama sen kamyonlarla gelsen,
Bitmez bu kanlı topraklar,
Bitiremezsin uğraşma boşuna.
Aklımda kalan tek şey topal bir adam romanda,
Ben daha on üçümde ya varım ya yokum,
Kitabın kapağıyla bile irkildim.
Topal adamdan tiksindim.
Defalarca başladım, bir türlü bitiremedim.
Dut ağacının altında,
ilk defaya mahsus seni sevdim.
Adın yoktu o zaman, şimdi de yok adın,
Yüzün çoktan silinmiş aklımdan.
Dut ağacına tırmanan çocuklara bakıyorsun sen,
Ne de çok istiyorum tırmanabilmeyi o ağaca.
Hem sen benden büyüksün.
Dut ağacına da tırmanamıyorum zaten.
Halbuki düşsem ne güzel olurdu değil mi?
Düşemiyorum işte; çocuklara bakıyorum uzaktan.
Çocuklar var ısırgan otlarını ağızlarına alıp,
Tren diyen çocuklar.
Büyüdüğümüz yerlere giden treni de,
Geçen sene kaldırdılar.
Ömer amca bilseydi bunu, bir hikayesine konu ederdi kuşkusuz.
Hoş Sunay Akın da yapabilir bunu,
Ona bir söylemeli,
O daha ölmedi,
Yaralı sen ben gibi.
Neyse işte, adını bilmediğim,
Yüzünü unuttuğum,
Sesini bile hiç duymadığım,
Sevgili demeye hak görmediğim sevgili.
Tırmanamadım o dut ağacına
Ve kaybettim seni.
Bir daha da hiç denemedim.
Pazardan almak da yiğitliğe yakışmaz dedim.
O yüzden ben hiç dut yemedim.
güncel Önemli Başlıklar