bugün

Zürih'ten havalanan Swissair uçağı, Washington'a gidiyordu. Atlantik üzerindeydiler...

75 yaşındaki first class yolcusu, eklemlerini hareket ettirmek için koridorda yürümeye başlamıştı ki, eski gizli servis elemanı olan koruması yanına geldi, suratı allak bullak, sadece ikisinin duyabileceği şekilde mırıldandı, Sayın başkan, iki uçak Dünya Ticaret Merkezine çarpmış!

Hani, inanılması imkânsız şeyleri duyunca, Hadi canım der gibi müstehzi bi ifade olur ya, işte o ifade oturmuştu yaşlı adamın mimiklerine... Pilot sizinle görüşmek istiyor dedi koruma... Kokpite girdiler. Uçaklar kaçırılmış, iki tanesi Dünya Ticaret Merkezine, biri Pentagon'a çakılmış, biri de kayıptı, derhal isviçre'ye geri dönüyorlardı. Kanada'ya inemez miyiz? diye sordu yaşlı adam, kaptan kestirip attı, Zürih'e dönüyoruz dedi, emir böyleydi.

Pearl Harbor'dan beri ilk kez Amerikan topraklarına saldırı yapılıyordu.

Tarih, 11 Eylül 2001... O yaşlı yolcu, dünyanın etrafında döndüğü dolara hükmeden, Amerikan Merkez Bankasının efsane Başkanı Alan Greenspan'di.

Döndü, oturdu yerine, koltuğuna bağlı telefona sarıldı, kaput, hatlar kilit... Yerdekiler bile birbiriyle konuşamıyordu, havadaki nasıl konuşsun? Düşündü kara kara, 3.5 saat boyunca... Her gün 4 trilyon dolar pompalayan dünyanın motoru Amerikan ekonomisi felce uğrayacak, korku küresel kartopu etkisi yapacaktı.

Ve, herkesin bi şey desin diye ağzına baktığı kişi, havada, pencereden dışarı bakıyordu.

indiler nihayet... Ayağı yere basar basmaz, Çalışır bi telefon bulun bana dedi. Buldular. Amerikan Merkez Bankası Başkanı, tarihi kriz hakkında ilk talimatını verecekti. Herkes nefesini tuttu. Tuşladı telefonu, saniyeler sene gibi... Ve, Andrea... iyi misin? dedi!

Dünya ekonomisinin en önemli adamı, dünya biraz beklesin demiş ve ilk önce eşini, sevdiği kadını aramıştı.

9 sene sonra, tarih 2010... Servis otobüsünün penceresinden dışarı bakıyordu genç adam, mutlu bir gülümseme vardı yüzünde... Yıllarca arazide, zor şartlarda yaşamış, vuruşmuş, nihayet istanbul'a tayin olmuş, 2 yaşındaki kızının huzurlu geleceği için hayaller kuruyordu. Ki, bomba patladı... Tahribi arttırmak için konulan çivilerden biri boynuna saplanmıştı. Tecrübeli askerdi, vaziyeti anlamıştı, son bir gayretle cep telefonunu çıkardı, tuşladı...

Atlantik'in ötesinde değil, iki kilometre ötede, lojmanda, Kardelen Elif'in telefonu çaldı... 10 dakika önce öperek uğurladığı eşi arıyordu. Açtı. Canım dedi, sesi gelmedi maalesef, son nefesi geldi. Feleğin çemberinden defalarca geçmiş olan kahraman çavuş, felaket anında, son kez ama, aslında ilk önce... Sevdiği kadını aramıştı.

Eminim iyiyim, merak etme demeye gayret ediyordu... Ve, Seni seviyorum demeye.

Şu an 84 yaşında olan Amerikan efsanesi Alan Greenspan Türbülans Çağı isimli kitabında anlatmıştı kendi öyküsünü... Türbülanstan türbülansa savrulan Türkiye'nin kahramanı 28 yaşındaki Çağlar'ın öyküsü ise, bırakın kitap olmayı, kıytırık haber olmayı bile zor başardı.

Halbuki, her terör saldırısı, uçakların gökdelenlere çarpması gibi bi şey aslında... New York'ta olduğu için daha önemli, Halkalı'da, Şemdinli'de olduğu için daha önemsiz değil.

ister Swissairin first classında dünyanın patronu Amerikalı ol, ister servis otobüsünün dandik koltuğunda uzman çavuş maaşıyla kıt kanaat geçinmeye çalışan Türk... Hissettikleri aynı.

Pencereden dışarı bakarak yazıyorum bu satırları size ve çok düşündüm, sonunu bağlamamaya karar verdim... Yanınızdaysa yüz yüze, uzaktaysa kaldırın telefonu ilk arayacağınız kişiye; eşe, sevgiliye veya bir türlü açılamadığınız kıymetliye... Ne zaman gireceğimiz belli olmayan türbülans anının, cümlelerini siz bağlayın.

27 Haziran 2010
***
Yılmaz ÖZDiL
güncel Önemli Başlıklar