bugün

Berkin Elvan durumunda başıma gelen hadise şimdi gösterilere katılsam maksimum 300 kişi olacak hiÇ bir işe yaramayacak gösterilerde sesimi benim gibi düşünen insanlara duyuramuyoruz hala aynı düşünüyorlar. Sokağa Çıkmanın hiÇ bir faydası yok lakin hiÇ bir suÇu olmayan minicik bir Çocuk ölüyor evde oturmakta istemiyorum Çaresizlik.
bir sürü işin varken hangisinden başlayacağını bilememektir.. en iyisi hiç birini yapmasam mı diye şeytan dürtmesi sonucu sözlükte takılmak kötü seçimdir.. (bkz: özeleştiri)
sıkışıp kalmak, çare bulamamak, yoğunluğun içinde kaybolmak çıkış yok.
sen sunni iken uzaktan uzağa sevdiğin erkeğin alevi çıkması durumudur. gerçekten ne yapacağını bilemezsin.
arkadaşların konusunda, ailen konusunda, hayatındaki herşeyde ne yapacağın konusunda en ufak fikir sahibi olmamaktır.
Kendinizi küçücük bir kutuda sıkışıp kalmış gibi hissedersiniz nefes alamazsınız.
çaresiz eli kolu bağlı durumda olmak. elinizden hiçbirşey gelmemesi, kendi hayatınıza müdahale edememek kadar kötü bir durum yok. kolunuzdan tutar sizi hiç tıraşlamadan hadi devam diye sürükler. yara bere içinde kalırsınız, canınız yanar.
hayatında ilk defa karşılaştığı, pek de olağan sayılamayacak bir olgu sonrası, neyin doğru neyin yanlış olduğunu kestiremeyen, kafası karışan ve ikilemler arasında boğuşan kişinin durumu.
içinizde biriktikçe birikmiş sıkıntılar, gerginlik,pişmanlıklar,keder ve üzüntü acılarınızı katlar da katlar. her saniye intihar modunda yaşarsınız. karşınızda hem bir kaç yüz metre ötenizde olacak kadar yakın, hem de üç yüz ışık yılı uzağınızda olacak kadar uzak bir dünyalar güzeli. siz ölümle koyun koyuna, onun haberi var mı? umurunda mı? daha doğrusu bütün bunları anlayabilecek beyin kapasitesi var mı? uçurumun kenarında yaşamaktır ne yapacağını bilememek. daha doğrusu öyle birşeymiş ben de yeni anladım. çok geç anladım.
Çok düşünmemem ve akışına bırakmak lazım aslında şunları yazarken bile en azından yapacak bir şeyim varmış diyorum. Bu kadar optimist olmasam..işte benim şarkım çıktı hadi yine iyiyim.
hiçbir şey yapmamakla sonlanır.
Öylece yatağın içinde takla atmak eldekileri görememektir.
içinde bulunduğum lanet durum. Boslukta gibiyim ve canım yanıyor.
insanlar plan yapar tanrı gülermiş, fazla zorlamamak lazım.
Otobüse orta yaşlı biri oturduğunda acaba kalkarsam ona yaşlı mı derim kaklmassam da saygısızlık mı olur dediğin an...
iki gündür bu durumdayım. ve yolun sonu iyiye çıkmıyor. arada kalmak kadar kötüsü yokmuş bunu öğrendim bu günlerde. neden her şey üst üste gelir ki, neden?
sağa gitsen olmuyo sola gitsen olmuyo. oscar alamayan leonardo gibiyim. bişeyler karalamanın bazı durumları düzelteceğini düşünmüşüm uzun süre, öyle düşündürmüşler. tam oldu, olacak diyorum, altımdaki tabure kayıyo, yine bu odada buluyorum kendimi. olmayacak diyorum bi' gün, vazgeçiyorum hepsinden, iyiyim. bi' far yanıyo karşıdan ama gözümün içine içine. yada ben çoook uzakları görüyorum. çıkıyorum tekrar o tabureye. tamam diyorum bu sefer de tabureyi altımdan kaydırırlarsa ölürüm. ama yok. celladım boynuma ilmeği geçirmeden çekiyor altımdan tabureyi, uçsuz bucaksız, sonsuzlukta düşüyorum, sonra kapana kısılıyorum tekrar odamda, ölümü bekler gibi. ta ki bir diğer ışığı, tabureyi görene kadar. böyle bi' düzlemde ilerliyorum. yakındır, ölürüm.
arafın ta kendisidir. kafanızda binbir planlar, birine bir yerden başlasanız devamı çorap söküğü gibi gelecektir. ama o ilk adım hep ertelenir. siz erteledikçe hakkınızda atıp tutanlar çoğalır, onlar çoğaldıkça siz ertelersiniz. zamanla bu dünyadan beklentiniz kalmaz ve yaşama sevincinizi kaybedersiniz.. başkaları iyi rüyalar görebilmek için kapar gözlerini, siz birdaha açmama umuduyla kaparsınız. her gece ölümü beklerken dalarsınız uykuya. güneş inadınıza doğar ve boktan bir günü bütün kısır döngülerine rağmen yaşamak zorunda kalırsınız.
O kadar çok şey olmasına rağmen bir türlü ne yapacağına karar verememe durumudur. kafanızda planlarsınız ancak eyleme nereden başlayacağınıza bir türlü karar veremezsiniz. yorgunluktan uyuyamama durumuna benzer.
Naçar kalmak.
tam olarak içinde bulunduğum durumdur, yol ayrımıdır. adamı delirtir uyutmaz, vicdan yaptırır ara sıra.
Nasıl yani?.
çaresizlik.
aylardır içinde bulunduğum durum.
"bilememek" bir çaresizliğin kanıtıymış gibi insanın kendine acıma ihtiyacını çok tatmin eder. güya bilemiyor, aslında bilmek istiyor, güya bu isteğimizi doyuramıyoruzdur. bunlar zırva. insanın ne yapacağı bilgisi kendisi kadar belirgindir; sen ne kadar netsen yapman gereken de o kadar nettir. ama sürekli kendi merkezinde kalan, sürekli kendisi hakkında düşünen, sürekli kendisine tuttuğu büyüteçle sorunlar, hatalar arayan biriyseniz o işin sonu iyi değil.

ister bir melek olun ya da şeytan, fark etmiyor. giriş gelişme sonuç hepimizde aynı. bir akış var. sen dursan da durmayan bir hayat bu. yatağından hiç çıkmayabilirsin. odana kapanıp dünyanın ne kadar da kötü bir yer olduğunu sanarak hayatını geçirebilirsin. herkese kapıyı gösterip güya bir keşiş gibi kendini izole edebilirsin. varlığının etkisizliği ne kadar gerçekse yokluğun da o kadar etkisiz olacak. çünkü varlığını gerekçelendiremedin muhtemelen.

varlığı gerekçelendirmek nedir? şudur; bir esnek sebep üzerinde, kökler ama hareketli kökler üzerinde yani, çok sabit ve kararlıca durup, motivasyonla değil motivasyonun ileri düzeyi olan disiplinle o fikir üzerinden bir estetik, bir felsefi, bir politik, bir güncel kırılım yaratabilecek kadar güçlenmek ve bu güçle ben'in içini doldurarak artık söylemeden, bizzat o gerekçe olup gerekçelenmektir. gerekçenin doğal gerekçesi olmak. "işaret edilen bir ben" yaratabilmek. böylece eski bütün olup bitenlerden belki parça parça, belki de dan diye üretilen bu ben, yeniden kurulup kurulup yıkılan eski benlerin büyük bir son atası olarak kalıcılaşır. insan bütün gerekçelerin gerekçesi olabilmek gibi yüksek bir amaç dışında teçhiz edildiğini sandığı diğer bütün safsataların kurbanıdır. çok acıklı bir hal bu. çok yazık edilen bir hayat doğar bu kafadan. sıkıntı sanıldığından genelde daha büyüktür hep.

"ne yapacağını bilmemek" denmiş ve cümleciğin içinde; "yapmak" kelimesinin gücü bilmemek'le bastırılmış. insan ne yapacağını bilmek zorunda olduğunu sanarak da vakit kaybedebilir. "sadece yapmak"ın gücü, ne iyi ne kötü bilindikten sonra gayet yeterlidir hareket için. ama düşünce, ah bu zehirli kelime eylemin önüne hemencecik geçer. eylem düşünceyi döver. amına kor. ayakta nefessiz siker. ama kişi düşünmüş, sadece düşünmüş, sadece sanmış, belki sadece içinden geçirmiş planlarını ve böylece hiçbir şey yapmamış ama güya yapmak için çok çabalamıştır. hatta yorulmuştur. maden ocağındadır kentli prensesimiz. yol dosdoğru oradayken, yöntem ve eyleme biçimi yüzlerce yıldır belirliyken; "değiştiği iddia edilen dünya"da ah barınamıyordur bu pesimist. değişim, yeni, doğal gibi kelimeler politiktir. öylesine, günü kurtarmak için söylenir.

kendimizi kandırmayalım sevgili kardeşlerim. kendini kandırmak da bir intihar biçimidir. hemen ölmezsiniz ama zamanla çürürsünüz. bunu kendinize yapmayın. uyanın ve sorun aq; "dünden güzel bir gün yaşamak istiyor musun, istemiyor musun?" istiyorsanız derhal harekete geçin. istemiyor musunuz? o zaman; "güya siktir edip" hemen bir sigara yakın, eski sevgilinizin ya da platoniğinizin ne yapıp ettiğine bakın instagram'dan. melisa'nın kapkara amı için harcadığınız kaçıncı gün olduğunu hesap edin sonra. herhangi bir vasfı olmadığı ve olamayacağı gayet belirgin olduğu halde onu gözünüzde öyle bir büyütün ki tek kadın oymuş gibi saplanın. onu yüceltip diğer şanslarınızı kaybedin. berke'nin git gide daha da güçlenen vücuduna bakın, muhtemelen çok salakça bulmuştunuz onun bu çabasını. bu ilgisini heves sanmış ve ona şöyle demiştiniz; "ulan oğlm mal mısın aq o kadar ağırlığın altına giriyosun bari git inşaatta çalış da bi işe yarasın bu kasların, hepimiz ölcez gitcez aq, yak bi cuğara, ne diyeti aq, sal ya." sonra? sonra muhakkak zenginlere sövün, muhakkak yapın bunu, onları yeteri kadar iyi olmamakla, hep sosyal etkilerini kullanarak bir yerlere gelmekle, büyük ve pahalı masalarda geceleri fakirlerle alay etmekle ve onların haklarını da o yemeklerle birlikte yemekle itham edin. başarılı insanları işkolik birer manyak olmakla suçlayın, mastürbasyon yapın, hemen bir porno siteye girin ve sizi zehirleyen, gerçeklik algınızı zedeleyen o dev penislere ve sizin asla ulaşamayacağınız memelere bakın. midenizi çöpe atsanız çöpün kabul etmeyeceği saçma şeylerle doldurun, anne ve babanıza sanki sizin düşmanınızmış gibi günaydın bile demeyin, kahvaltıda somurtun, hal hatır asla sormayın, asla destek olmayın, sevmediğiniz ve yeteneğinizin olmadığını bildiğiniz fakat söylemesi kulağa hoş gelen mesleği ağlaya ağlaya icra etmenize sebep olacak okulunuza sızlana sızlana gidin, uykunuzu alamadınız çünkü; "o diğerlerine hiç benzemeyen mor saçlı kızla" sabahladınız. bikaç hafta belki ay sürecek saçma bir muhabbet başlattınız böylece. hey, çok eğleneceksiniz. o kız diğerleri gibi asla değil. sizinle çok ilgileniyor. burcunuzu bile sordu hey. yükselenleriniz uyuyor birbirine. hemen leyla ve mecnun'u oynamaya başlamalısın artık. işler ciddiye bindi. binmedi aslan parçası. o da diğerleri gibi. çünkü sen diğerleri gibisin. sen neysen o gelir. onu çağırdın. sen bu saçmalığı fark ettiğin anda ayılacaksın. flört sapkınlığından kurtulacak, abilerin gibi düzgün ilişkiler kurmak için çabalayacak, öyle hemen heyecanlanmayacak, kar zarar hesabı yapacaksın. ama zamanla.

biz öyle bir ülkeyiz ki burada güzeli, iyiyi, sağlıklıyı, olması gerekeni belirttiğinde suçlanabilirsin. rahatlıkla uyuşmayı birbirine karıştırıyorsunuz. bikaç yıldır şu mesele kafamı kurcalıyor; "başarı kültürü." bir hata olduğunu, dev bir düşünce hatasına saplanıp kaldığımızı fark ettiğimden beri deli gibi bunu anlatıyorum. "ne yapmalı?" çünkü sorunumuz burada. gençlerimiz, gencecik kızlar ve erkekler içlerindeki hevesin ve umudun ve bir şeyler yapma isteğinin uçup gitmesine resmen izin verecek kadar kolaycılaştılar. çünkü başarıyı kültürel bir mesele gibi algılamıyoruz. başarıyı tesadüfen gerçekleşen bir şey sanıyoruz. şanslı ve zengin ve üstün tiplerin allah ya da günümüzde allah kadar güçlü olan para vasıtasıyla eriştikleri bir mertebe değildir başarı. başarı bir mertebe değil bir haldir. bir seçim meselesidir.

hiç dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama kişi dününü bugününe taşımak konusunda çok derin bir sadakate sahiptir. uyanır ve dününün aynısını inşa eder. sanır ki; "e hayat budur" değildir. bunu sana dayattılar. seni kandırdılar. seni kafanı hiç kaldırma, şu dev göğe hiç huzurla bakama diye aldattılar. zincirlerin yok. zincirlerden daha sağlam engellerin var. beyninde bu engeller. salak değilsin. geri zekalı değilsin. alçak, ahmak, boş, vasıfsız değilsin. ama bu sıfatları seçmen ve kalabalığa böylece dahil olman için milyonlarca sistem geliştirildi. bu sistemler çok güçlü sistemler çünkü onları üretenler sen ben gibi ortalama zekalar değil. onlar dahi. maalesef dehanın kötücül tarafındalar. deha iki kutupludur. uzun konu. iyi tarafta olanlar ve kötü tarafta olanlar. gerçekten uzun konu. ama amaçları baya baya seni köleleştirmek. klişe mi? abartıyor muyum? uyduruyor muyum? köleleşmeyecek, bilakis özgürleşeceksin bu sistemde öyle mi? "hey, baksana artık her şey çok kolay neden uğraşayım ki?" diyorsun öyle mi? "bu kadar kasma dostum, baksana piyasaya, kim takar kaliteyi, kim takar bireyselliği, gel sürüye, burada herkes herkesle çok mutlu" falan? e dene gör. onlar gibi ol ve gör. yarı-bilinçli bir halde aralarında kal ve kendini uzaktan izle. değişimlerini tespit etmeye çalış. nelere mecbur kalacağını tahmin bile edemeyeceksin. onları güldürmek zorunda kalacaksın, onlar gibi olabilmek için bütün üstünlüğünden cayacak kadar radikalleşeceksin, sırf başın okşansın diye salaklaşacaksın, körleşeceksin, grup içinde kalabilmek için aykırı bir ses çıkartamayacak fikirlerini iyice törpüleyeceksin. sırf onlardan biri gibi görünmek için neler yapacaksın neler. onlar gibi eğlenecek, onlar gibi sevinecek, onlar gibi üzülecek, onlar gibi görünmeye çalışacak, onlar gibi yapıp edeceksin. "onlar" denen grup asalaklığın sınıfsal halidir. onlar bir sınıftır. kabullenmişlerdir onlar. teslim olmuş tiplerdir. kısırdırlar. üretemez, göremez, anlayamaz, sevemez, sarılamaz, gerçeklikten tiksinirler. hayali bir sokak arasıdır yaşadıkları yer. güya herkes herkesin başını okşar ve gülümser. öyle sahte, öyle insan onuruna dokunan bir halleri vardır ki bikaç bin böcek bile bir araya gelseler daha onurlu hareket edebilirler bunlarla kıyaslandığında. farklı olmak? işte o da aynı kötücül dehanın senin gibi boşluktaki tiplere pazarladığı bir diğer alternatif. farklı olmak için saçlarını mora boyatmalı ve deli gibi hareketler yapmalısın. bazen yerlerde yuvarlanmalı ve diğerleri gibi olmadığını asla söylemeden anlamalarını beklemeli ve bütün mesaini buna harcamalısın. bir doğru gördüğünde, bir fikir, eylem ya da nesne; "hey, bu çok geleneksel, dünya değişti" demeli ve güya çok yeni olan'ın köpeği olmalısın. o yeni sana hiçbir şey katmadığında biraz daha fakirleşmiş ve mutsuzlaşmış olacaksın. çünkü; "yeni" muhakkak bir saptırılmış gerçekle eski'nin geçerliliğine saldırır.

içinde debelendiğimiz sistem eşsiz bir işleme hızına sahip. öyle bir hastalıklı kapsayıcılık ki sistemimizin kalbini attıran şey, o kapsayıcılığın dışında kalmak imkansız gibi. iki kutup var sistemimizde. "sistemdekiler" ve "sistemde olmadığını sanan salaklar." iki kutbu da yönetebiliyor sistem. ikisi için de araçlar üretebiliyor. "ben bu sistemin dışındayım" diyen için de üretiyor. bunu algılamak lazım. önce bunu kavramakla başlanmalı işe. nasıl olur? ortada kalarak. orta henüz sistemin erişemediği bir yer. iki kutbu çok iyi yönetiyor. sistemin kölesi zaten farkında değil olanın bitenin, sistemin dışında olduğunu sanan asalaksa tabii ki ucubeleşecek zamanla ama ortadaki, ölçülü ve geleneksel yapıp etme biçimlerini hala kullanan insanlar hala korunuyor olacaklar. kim bunlar? o ölçülü kişiler kimler? kolay yolu seçmeyenler. "kolaysa bir pisliği kesin vardır" diyen ve kahra, zorluğa, sıkıntıya göğüs gererek yaşamaya alışmış olanlar. çalıp çırpmayanlar. özgünlüğünü ve bireyselliğini fark ederek bunlardan kurtulmaya çalışmayanlar. şöhret, para pul peşinde olmayanlar. hala okuyan, "kişisel gelişim" kalıbını çocukça bir salaklıkla kötülemeyen, faydalandığı her şeye vefa besleyen, esnek, yüksek kişiler. tümden kötülemeyen, tümden yüceltmeyen temkinli kişiler. arkadaşlık, kankilik gibi salaklıklara değil derin bağlara inanan insanlar. dedikodu yapmayan, muhakeme yeteneğini canı gibi koruyan, paranoyakça merkezde kalmayan, oradan çıkabilen kişiler. kendileri üzerine tuttukları büyüteci kırıp, kendilerinden başka gündemlerle de ilgilenen kişiler. yardımlaşan, dertleşen, destek olan, ön açan, paylaşan kişiler. tecrübesini, yaptığı hatayı ve büyüklüğü gizlemeyen, kendisini övmekten, kendisini sevmekten utanmayan kişiler. lafını esirgemeyen, kıvırmayan, dan dun dalan kişiler. bunlar ortadaki kişiler. düşmanları yok. kara listeleri yok. "göstereceğim ona" dediği birileri yok, kendi biyografileri için çalışıyorlar. ortada duran üstünler bunlar. yolun ortasındalar ve bağırıyorlar; "şovu kesin." sistem bu kişileri budayamayacak. çünkü gelenekselin değeri yavaştan anlaşılmaya başlandı. bir şeylerin ters gittiği hafiften anlaşılıyor. böylesi bir salaklığa, böylesi bir çağa, böylesi bir kolaycılığa tahammül edemeyen güçlü, dev bir akıl var ortada. huysuzlanıyorlar. ya kırılacağız, "hmm evet hata yaptık" deyip durulacağız, yol ayrımını kabul edip hastalıklı olan tarafımızı kesip atacağız ve en baştan başlayıp devam edeceğiz ya da bu aklın resmen reddedildiği sapkın çağın güya doğruları kendi kendini yiyip bitirinceye kadar herkesi budayacak.

"ne yapmak istiyorsan onu yap" cümlesi; "siktir git" cümlesinin politikleşmiş halidir. insan genelde ne istediğini pek düşünmez çünkü düşünmeyi bilmez ve istemeyi bildiğini sanması onu bu iki eylemi yapıyormuş gibi rahatlatır. hem düşünüyordur güya, hem de istiyordur. oysa ikisini de yapamıyordur.

geleneksele geri dönmeliyiz kardeşlerim. derhal. geleneksel üretim biçimine. yeniden felsefe çalışmalıyız. yeniden usta-çırak ilişkisini kurmalıyız. yeniden aile büyüklerimizin dizinin dibine çökmeliyiz. yeniden akşam yemeklerinde herkesin masaya gelmesi beklenmeli. erkek çocuklarını yeniden babaları, kızları anneleri büyütmeli yeniden. yeniden komşumuzun kapısını çalmalıyız. yeniden dostlarımızın gözlerinin içine bakarak muhabbet etmeliyiz. yaz akşamlarını yeniden inşa etmeliyiz çünkü bir kış geliyor ki kardeşlerim sadece üşümeyeceğiz. öleceğiz de. öyle bir kış. çok sert, çok zorlayıcı, çok yabancı, çok kırıcı, çok budayıcı, çok bulaşıcı, çok uzun sürecek, çok pişman edecek bir kış. o yüzden özgürlüğü, politikayı, aşkı, seksi, ilişkiyi, eğitimi, kişisel gelişimi, iz bırakma cesaretini, yapıp etme biçimlerimizi, sanatı, yeteneği, dehayı, beceriyi, zekayı yeniden tanımlamalıyız. spor yapmalı, üretmeli, derin bağlar kurmalı, yeni'nin ve değişimin sapkınlığına kapılmamalı, eski'nin henüz değerini ve geçerliliğini kaybetmediğini anlamalıyız. kadınlar kadınlıklarıyla yeniden, erkekler erkeklikleriyle yeniden barışmalı. insan olmanın insan doğmakla alakalı bir durum olmadığı, bilakis insan olmaya çalışmak da gerektiği yeniden anlaşılmalı.

çok ama çok büyük sorunlarımız var; bu sorunları çözebilecek beceriye sahip olanlar maalesef sapkın bir çarpıtmaya maruz kaldılar. yenildiler ve köşelerine çekilip ölmeyi bekliyorlar. artık söyleyecek sözleri olmadığına inandırıldılar. kim inandırdı onları bu yalana? kendilerinden zeka ve beceri bakımından çok çok aşağıda olan ucubeler... ucubelerin, fenomenlerin, popülist liderlerin, hırsızların, müfterilerin, sapıkların eline bırakıldı geleceğimiz. daha çok kazanmak için talan edilen doğa, evimiz bizim, yakılan ormanlar, budanan gençlik... gencecik çocukların boğuştukları dert bizi hiç ilgilendirmez oldu. körlüğün bu biçimi çok ahlaksızdır. görüp de başını umursamazca başka bir tarafa çevirmektir bu. ihanettir. kahpeliktir.

arabesk bir komediyi tecrübe ediyoruz. "bakın bakın ben ne yaptım"ın çağı. sen kimsin? ne bu cesaret? hangi nitelikleri karşılıyorsun? nereden geldin, yolun nasıldı, neler yaşadın, nerede düşüp kalktın ve nasıl kalktın? tecrüben nedir? asla cevaplanamayan sorular bunlar. taklit, kötü çok kötü bir kıyamet sonrası taklididir günümüz insanının yaşantısı.

idollerimizi kaybettik en acısı bu ama bu döngüden çıkmak mümkün. bizim tekrardan insanlaşmamız lazım. "ne yapacağını bilmemek" hali de bir dayatma olabilir. belki de biliyorsundur ama bilgin çağla uyuşmuyordur ve onların hastalıklı birbirine benzeme zorunluluğu seni durduruyordur.

şuna gönülden inanıyorum; eylem fikrin anasını siker. hiçbir fikir bir proje değildir. sanmaktır en iyisi bile. sadece sanmak. ama proje, bir plan dahilinde üretilmiş olan şey artık gerçeğe aittir. gerçek dünyanın bir ürünüdür o ve herkes, bakın neredeyse herkes bir şey yapmak için doğmuştur. iyice çalışmak lazım. bu sapkın çağın bir ferdi olarak tümden kurtulmamız mümkün değil olup bitenlerden ama en aza indirmeli ilişkiyi. yanıldıklarını bilerek kendi yolunda yürümeye devam et kardeşim. amın dibi yok sürekli yeni birileriyle flörtleşme artık, en acayibini bulunca milyarder olacağını sandığın iş fikirlerini bi kenara bırak ve dosdoğru yürü yolunda, düzgün ilişkiler kur, herkesi kullanarak geçeceğini sandığın hayat ayaklarına dolanacak, dev bir aynadır bu neyse ona maruz kalacaksın. gelenekselden şaşma. yeni'nin sapkın doğrularını kabul etmekte bu kadar ısrarcı olma. kendini rezil etme. anan baban düşmanın değil onları hikayenin bütünlüğü açısından olsa bile koru kolla. dostların kardeşlerindir. birini sevmek için onu sikebilme ihtimalinden ayıldığında gerçek bir insan olacaksın. beynini bel altından biraz daha yukarlara çıkar. ait olduğu yerde daha mutludur o.

bize kimse yol göstermiyor. "aman canım" diyorlar, "herkes baksın başının çaresine." tamam şekerim ama sen 80 yaşındasın o 18. tecrübeni anlatsana amına koduğumun zombisi. böcekler yiyecek değersiz cesedini be piç, desene; "bak çocuğum şöyle yap, şunu yapma, şundan uzak dur, şundan kendini sakın, şöyle yaparsan daha iyi bir sonuç alırsın, ben şöyle şöyle yaptım ama beceremedim, sonra şöyle yaptım daha iyi bir sonuç aldım." hayır. bilgimizi paylaştığımızda azalacağını düşünüyoruz. sapkınlığımız bizi kısır bir etki tepki döngüsünde sıkıştırdı. herkes dünyayı kendi kendine keşfediyor ve en heyecanlı en yapma etme yeteneği olan çağını ziyan ediyor. yorgunluk miras bırakıyoruz çocuklarımıza bile. yorgunluk miras bırakmamışsak sıfırdan başlatıyoruz bu sefer de çocuklarımızı. gönlümüz buna razı hakikaten. hiç durup düşünmüyoruz. ağzımız kalbimizden çok başka şeyler söyleyebiliyor. hiç şefkatle yaklaşmıyoruz. "ben elimden geleni yapayım, bir kişi bile faydalansa belki o bir kişi mustafa kemal'dir" demiyoruz. büyük ideallerimiz yok. öğlene kadar yaşadığımız günü kurtaralım bize yetiyor. dev çarşılar içinden geçiyoruz. gürül gürül akan, iç içe geçen, çarpışan, hızlı adımlarla bir yerlere muhakkak yetişen milyonlarcayız. o kalabalık neyse o olmak istiyoruz. büyük bir et parçası. tekil değil. birey değil. bir değil. oysa bir her şeydir. kendi birliğinde eğer korunursa bizzat bir herkestir. biri aşağılıyoruz. bir öyle fazladır ki. öyle büyük bir kalabalıktır ki o. hayır. delirmiş gibi kitlesel sonuçları olan bir hayalin kurbanı olmayı gerçekliğe tercih ediyoruz. bize dev kötülükler yapıldı bitanem. dev kötülükler. dev. yeni bir türk yaratıldı. nihilist, hafiften kaderci, bir şeye muhakkak bağımlı, içe dönük, kırılgan... at üzerinde dünyaya kendini dayatabilen, bir büyük iddiası olan, tarihin onsuz yazılamayacağını söyleyen, hevesli, ateşli, şefkatli, ama savaşçı, ama adil, ama gerçekçi türk resmen budandı. bir taneciğinin bile dünyalara bedel olduğu türk gitti yerini despot, mızmız, paranoyak bir yeni türk aldı. kalabalığımız artık idealist, artık mutlu, artık iddialı değil. bizi delirttiler. bizi incittiler. bizi mahvettiler.

başarı kültürünü yaygın kılmak cumhuriyetimizin en mühim pratiğiydi. aramızdan biri çıkıp çok doğru hamlelerle türk'e çok hak ettiği o eski gururunu verdi; ona unuttuğunu hatırlattı. bu bir suçmuş gibi, sanki uykudayken çok güvendeymişiz gibi dönüp ona kızmaya başladık. çocuklarımız dünyaya açık birer nefer olarak yetiştirilecek ve diğer milletlerle iç içe yaşayacak, onlardan öğrenip onlara öğretecekti. kısmen oldu sonra bundan da caydık. aradan nadiren bikaç deli çıkıp bu milleti gururlandırdı ama bikaç kişiyle olmayacak, düzelmeyecek kadar büyük bir yıkıntı içindeyiz.

şunu demek istiyorum; biz, dünyanın diğer milletlerinin tecrübe ettiğinden daha ağır bir kış tecrübe edeceğiz. onların standardı belirlenmiş çoktan. belli bir seviyenin üzerindeler. başarı kültürünü destekliyor, besliyorlar. biz henüz biçok konuda uzlaşmış bile değiliz. o yüzden sen sevgili türk, daha dikkatli olmak zorundasın. daha çok çalışman gerekiyor. hans'ın işi kolay. onu koruyan bir devleti var. yaşadığı coğrafyada hangi cinsel yönelim, hangi cinsiyet, hangi din ya da ideolojide olursa olsun önce insan olarak kabul ediliyor. hakları keskin bir dokunulmazlıkla ona ait. sen burada ahlaksızların hışmından kendini korumalısın. müfterinin dilinden, hırsızın elinden, sapığın şehvetinden, cahilin yaftasından kendisi koru. hastalandırılmış bir toplumda yaşadığını ama iyileşme umudumuzu kaybettiğimiz an aslında kaybedeceğimizi bil. her şeyi düzeltebilecek kadar yüksek bir inanca ihtiyacımız var. inancı besle. bilgiyi yay. güzelliğe çalış. vallahi de billahi de o sıcak yaz akşamları geçecek. bugün; "ah biz iyi ki varız" dediklerin öyle bir gidecekler, öyle bir gidecekler ki batan gemide yalnız başına kalacaksın. hiçbir el uzanmayacak sana. keşkeler artacak. pişmanlıklar aç böcekler gibi üzerinde senden daha özgür dolaşacaklar. hayat edilgen bir yapıdır. ne yaparsan ya mislini verir ya benzerini başka bir formda tekrar eder. dev bir aynadır bu. dikkatli yaşa. üreterek yaşa. bir kez kendi üzerine düşün ve merkezden çık. başka insanlara hizmet et. hizmet etmek seni küçültmez. alçaltmaz. bilakis bir işe yaramak insana iyi gelir. bikaç kez şans sana da uğrayacak; gerçekten gelecek, eğer mal bir nihilist rolünü oynamaya devam edersen gidecek. gözlerini açabildiğin kadar aç. büyük bir evetle karşıla hayatı. her sabah? evet her sabah.

yıl bitiyor. 2021. 1 ocağı hatırlıyor musun? hmm, çok başka bi yıl olacaktı? "bu sefer var ya yapıcam"dı di mi? olmadı? olmaz. çünkü devrim bekliyordun. sihirli bir değnek. seni arkadan ittirecek bir güçlü rüzgar. aniden olacak sandın. pazartesi başladın ve salı müthiş bir sonuç alacaktın... nasıl olmaz? hayat böyle işlemiyor muymuş? o işler öyle olmuyor muymuş? bir daha tekrarı olmayacak birçok şey yaşadın. birçok kez daha tekrar edecek döngüler başlattın. iki farklı şeydi bu. bazı şeylerin sonu, bazı şeylerin başlangıcıydı yaşadığın. yük azalttı hayat. "hmm" dedi inandığın tanrı. "bi de şöyle yapayım bakalım ne tepki verecek." ama umutsuz vaka. hep aynıydın. senin belki üstünü çizdi. belki ışığını sana doğru tuttu. pandemi gibi bir süreç tecrübe ettik. o zaman diliminde eğer kendini sıfırlayıp bir yeni başlangıç yaptıysan ne mutlu sana. sen bir kahramansın. inan ki başaracaksın. inan ki olacak. vallahi olacak. kalbinin bildiğini aklın çok sonra fark edebilir bazen. yapıyorsan vardır bi sebebi. serbest bırak biraz süreci. kasılma. rahatla. ama bugün başlasan işe, en az bikaç yıla sonuç alacaksın. o da olursa. ihtimal var ama risk de var. fakat sen yıllar önce başladın ve şimdi senin sıran.

sevgili kardeşim pandemide bolca zamanın vardı. milyon tane yarım iş bitirmiş olmalısın. çünkü seni dışarı davet eden kimsen yoktu. senin aklını çelen herkes evlerindeydi. dışarıda bir hayat yoktu. kaçırmıyordun hiçbir şeyi. köpük partileri, sabahlara kadar içilen biralar... hepsi duruyordu orada. oturup çalışmış olmalısın. salak salak diziler izleyerek, elin sikinde, endişeli ve bunalımda geçirdiysen geçmişler olsun. bir daha bu fırsatı yakalayamayacaksın. orada biriktirilenler şimdi hayata, dolaşıma sokulacak. lütfen geç kalmamış ol.

hatta bir kehanette bulunayım sana; 2022 de tıpkı bu yıl gibi olacak senin için. bikaç küçük heyecan yaşayacaksın. melisa'nın kapkara amını belki elleyebilirsin. değmez mi? nasıl değmesin. hayatının amacı bu. ya da ahmet'in yamuk siki, komşunun yenilediği arabası, iş arkadaşının pahalı çantası, halanın kızının kötü giden evliliği gibi milyon adet gündemin olacak yeniden. 1 ocak itibariyle sen yine aynı sen olacaksın. sen bir taşsın. değişmeyecek ve öğrenmeyeceksin. ama korkma yeni yeni arkadaşlar edineceksin. çok eğleneceksiniz. çok ama. inanılmaz güzel muhabbetler edeceksiniz. "aynn kanks" falan diyeceksiniz birbirinize. sırtınızı sıvazlayacak, başınızı okşayacak, güya teselli edecek ve hep ama hep haklı olacaksınız. biriniz yanlış bir yola saptığında öteki; "banane aq, kardeşim mi" falan diyecek sıvışacak. öyle sanma diye yalandan biraz duracak yanında. ama bileceksin ki kalben orada değil. müthiş bir güvensizlik... sonra bigün herkes gidecek. nereye? senden sadece bir adım uzağa. ama o bir adımlık mesafe bile seni onlardan kilometrelerce uzakta bırakacak. sadece dursan bile gerileyeceksin artık. 2023? 2024? 2025? 2026? inan değişmeyecek. sen hep aynı yerde, aynı kafada, aynı çarptırılmış doğrularla, sanarak yaşayacak, sadece nostalji yapacak, herkesi bi güzel uğurlayacak ve arkalarından bakacaksın. onlar yaşayacak, kahrını çektikleri şeyin sefasını çekecek, anlatmaya, öğretmeye, paylaşmaya devam edecek sense ağzında git gide büyüyen keşkelerden konuşamaz hale geleceksin. keşkelerin öyle artacak öyle artacak ki sırf duymasınlar diye suskunluğa yelteneceksin. zamanında aklına gelen biçok kitap fikrini başkalarının gerçekleştirdiğini göreceksin. oha aq o da nesi, o film fikri ilk güya senin aklına gelmemiş miydi? hey, bu nasıl olur, o makine sektördeki biçok işi hızlandırırdı ama başkası da yapmış, on yıl önce sen düşünmüştün ilk. şu köşedeki boş mekanda o aklındaki iş fikri iyi çalışırdı zaten. sen düşünmüştün ilk ama tüh, fikirler işe yaramadı ve bir taşşak sahibi harekete geçti. bigün var ya kasların olacaktı ama zaten o kaslar iğnelerle yapıldı. nerde gördün? yarı yaşındaki o delikanlılardan mı? hani düşünmeyip eyleme geçen delikanlılar? sarkmış göbeğin için biraz fazla geciktin. bak bi şey söyliyim mi melisa, sana o çok aşık çocuk var ya hani, sırf seni kıskandırmak için evlendi o kızla ve çok mutlu olmasının tek sebebi seni kıskandırmak. inan ki seni hala takip ediyor yersen. hala seni düşünüyor o adam melisa. evlenmiş ve çok mutlu ama olsun sen başkasın... senden vazgeçilemez. kapkara amın dışında bi hiçsin ama olsun melisa. bütün erkekler senin peşinde. sen hep 18 yaşındasın. ama keşke o çocuğu; "daha iyisini bulurum" diyerek siktir etmeseydin başından. çünkü hayır, daha iyileri senden daha iyilerle oluyorlar. hadi şimdi instagrama gir ve bütün eski erkek arkadaşlarının hayatlarına uzaktan bak. hepsi seni hala çok özlüyorlar. çok mutlular ve siklerinde değilsin ama olsun. sanmaya devam edebilirsin. bunun için birilerine bir şey ödemen gerekmiyor. sana bikaç meriç; "evet haklısın" dese yeter. bakkalın çırağı sana yanık. seni takip ediyor. senin resimlerini duvarlarına asıyor. bütün gün seni düşünüyor bir de veresiye defterini. aman tanrım melisa, sen çok farklısın. çünkü şizofrensin. ah ahmet... o işi sen kuracaktın. o kitabı sen yazacak, o şarkıyı sen söyleyecek, o filmi sen çekecek, o kıza sen açılacak, o teklifi sen kabul edecek, o hamleyi sen yapacaktın ama dış güçler mani oldular. başın okşandı, kankalarınla oturup kafaları bigüzel çektiniz ve sabah yine oldu. hiçbi şey değişmedi. yarın? yarın da değişmeyecek.

harekete geç sevgili kardeşim. sen yap. diyorlar ya hani; "görmek istediğin değişimin kendisi ol" diye. aynen öyle.
Kitapmı indirdin. Okunması için kısa ve öz olmalı.bana göre başından ve sonundan bir iki cümle okunması yeter.