bugün

zor zanaat.

tahtadan bir masa etrafında,
üç kuruşluk hayata kelepçeli iki kişi.
beti benzi atmış beyaz örtü üzerinde iki kadeh şarap,
ve kayık tabakta can kırıkları.
sözler uçuk, cümleler kaçık.

adamın tırnak aralarında havada kalmış iltifat kalıntıları
ve ellerinde bir parça şefkat.
kadın doğuştan ağlamaklı,
sesi, beyaz mermer tende kırmızı bir dudak,
avuçlarında acıklı sevda dokunuşları.
diller farklı,
hüzün aynı.
anılar farklı,
acı aynı.

aşk,
en uzağı yakın yapan,
sessiz sözsüz anlaşma sanatı...

"söylesem tesiri yok sussam gönül razı değil"*
iki insan farklı frekanslardan konuşur. bir ara susarlar sonra ikisi aynı anda konuşmaya başlar. sohbet de hiç olur gider. arada sen konuş, yok yok sen konuş diye ısrar ederler birbirlerine ama nafile... konu, tema, içerik hepsi birbirine girmiştir.
bazen yalnızlıktandır. hiç kimse bulamazsın karşına o çıkar, sadece anlatırsın. anlamasada.
misalen egelilerle konuşmak birşey der anlamazsın sonra yine anlamazsın sonra sonra sonra...
en gıcık olduğum şeydir. karşında geveleyip durur. içimden her seferinde ağzına iki tane çarpmak gelir.
(bkz: ne dediği belli olmayan adam)

http://www.youtube.com/watch?v=L6JVyeygB14&feature=endscreen&NR=1