bugün

Gominist vatan hayini.
"Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?...

Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,

yağmur misali?"
Ne güzel şey hatırlamak seni,
yazmak sana dair,
hapiste sırtüstü yatıp seni düşünmek :
filânca gün, falanca yerde söylediğin söz,
kendisi değil
edasındaki dünya.
sakız fallarından hallice şiirleri olan şarkı sözü yazarı.
vasat kişi.
görsel

Bursa cezaevinde kalıyorlardı...
Bir öğle vakti Orhan Kemal ve iki arkadaşı Nazım’ı yemeğe davet ettiler...
Yemek maltızda pişirilmiş sucuklu yumurtaydı...
Yemeği yediler karınlarını doyurdular...
Nazım sordu;
-”Siz bu yumurtaları ve sucuğu nereden alıyorsunuz?..”
-”Hapishanenin bakkalından...”
-”Kaç para veriyorsunuz ben de masrafa katılacağım...
Bundan sonra size ortak olacağım...
Borcumu aybaşında ödeyeceğim...”
Orhan ve arkadaşları Nazım’ın bu sıcak girişiminden çok mutlu oldular...
Nazım yine sordu;
-”Siz nerede kalıyorsunuz?..”
-”Aynı koğuşta...”
-”Bana ayrı yer ayırmışlar...
Yalnızlığı hiç sevmem...
idareden izin alıp ben de sizin koğuşunuza geçeceğim...”
Türk şiirinin efsane ismi Nazım Hikmet’le, Türk öykü ve romanının usta ismi Orhan Kemal arasındaki dostluk böyle başladı...
Orhan Kemal o yıllarda kendini “şair” sayıyor ve devrimci şiirler yazıyordu...
Hapishane arkadaşları günün birinde Nazım’a Orhan’ın şiirlerinden söz ettiler...
Nazım;
-”Okuyun da dinleyelim...” dedi.
Orhan çekine çekine okumaya başladı...
Daha ilk dörtlük bitmeden Nazım;
-”Yeter kardeşim yeter...” dedi...
Orhan Kemal bir başkasını okurken, Nazım yine sözünü keserek;
-”Berbat...” dedi,
“Bir başkası lütfen...”
Orhan başka bir şiirini okumaya koyuldu...
-”Rezalet!..
Kardeşim, bu laf ebeliklerine, bu hokkabazlıklara ne lüzum var... içtenlik duymadığınız şeyleri niye yazıyorsunuz?..”
Orhan buz gibi oldu... Bütün hevesi kırıldı...
-”Sizin tahsiliniz nedir?..”
-”Okuldan tasdikname aldım, yani atıldım...”
-”Yabancı dil biliyor musunuz?..”
-”Pek az Fransızca...”
-”ilerletmek ister misiniz?..”
-”Elbette...”
-”Pekala öyleyse... Felsefe deyince ne anlıyorsunuz?..”
Orhan aklında kalan tanımlamaları sıraladı...
Bunun üzerine Nazım Hikmet;
-”Sizinle yakından ilgilenmek istiyorum... Önce Fransızcayı ele alacağız...
Sonra da öteki konuları, tahammülünüz var mı?..”
-”Var...”
-”Pekala bu iş oldu...”
Böylece anlaştılar...
Nazım sabırlı ve hoşgörülü bir öğretmen gibi Orhan Kemal’le uğraşmaya başladı...
Aradan birkaç ay geçti...
Orhan, Nazım’dan azarı işittikten sonra şiiri bırakıp, düz yazı denemelerine girişti...
Günün birinde onun, bir romana başlangıç olarak yazdığı bir yazıyı arkadaşları Nazım’a gösterdi...
Nazım, Orhan’a döndü;
-”Siz mi yazdınız bunu?..”
-”Evet...”
-”Birader neden söylemediniz bunları... Siz düzyazı yazın, düzyazı... Bir küçük hikaye deneyin, göreceksiniz ki başaracaksınız...”
Böylece Orhan Kemal cezaevinde tam üçbuçuk yıl Nazım’ın öğrencisi ve en yakın dostu oldu...
sana düşman, bana düşman,
düşünen insana düşman,
vatan ki bu insanların evidir,
sevgilim, onlar vatana düşman...
"Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne 
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar 
oynasınlar türküler söyliyerek yıldızların arasında 
dünyayı çocuklara verelim 
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi 
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar 
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı 
çocuklar dünyayı alacak elimizden 
ölümsüz ağaçlar dikecekler."
"özleyeceksin!
kızıyordu,
kıskanıyordu,
küsüyordu,
çok soru soruyordu
ama beni seviyordu diyeceksin."
beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.

dünyada son günlerin en cefakar en vefakar rolünü oynayan sağlıkçılara, yıllar önce bu dizeleri adamış ustad.
"Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani..."
Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

gölgem gibi demiyorum

çünkü hasret yanımdaydı zifiri karanlıkta da

Ellerim ayaklarım gibi de değil

uykudayken yitirirsin elini ayağını

ben hasreti uykuda da yitirmiyordum

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

açlıktı, susuzluktu demiyorum

sıcakta soğuğu, soğukta sıcağı aramak gibi de değil

giderilmesi imkânsız bir şey

ne sevinç ne keder

şehirlerle bulutlarla türkülerle de ilgisiz

içimdeydi dışımdaydı

Bütün yolculuk boyunca hasret ayrılmadı benden

zaten elimde ne kaldı bu yolculuktan

hasretten gayrı

Fotoğraf, Yıl 1933, bursa.
görsel
Aşkına sadıklığıyla, Piraye’yi sevmesiyle kıskandığım adam Nazım Hikmet.. Hep kendi kendime sorardım Nazım Hikmet’in sevdiği gibi biri beni sevecek mi diye.. Sonra hadi canım öyle bir şeyin olması mümkün değil diyordum..
Nazım Hikmet şöyle dediği kadını; ”Piraye, gel, sana muhtacım” diyen adam bile sevdiği kadını aldattı.. Nazım Hikmet bile Münevver için Piraye’den vazgeçti, Nazım Hikmet bile sevdiği kadını param parça etti..
Ne yazmıştı Piraye’ye mektubunda Nazım Hikmet; “Yeryüzünde hiçbir insan, hiçbir insana benim sana yaptığım kötülüğü yapmamıştır.. Bütün bunlara rağmen gel.. Sana ‘gel’ diyecek kadar yüzsüz ve alçaksam, ne halt edeyim, öyleyim işte. Fakat gel.. Ve benden nefret ederek, beni hor hakir görerek de olsa, beni bir daha yalnız bırakma!”
Aldatılmış aşık kadın Piraye.. Zirâ Nazım, Piraye'ye şiirinde şöyle demiştir; Senin adını kol saatimin kayışına tırnağımla kazıdım fakat Yapı Kredi'nin Nazım ve Vera sergisinde de görülmüştür ki; kayışta Vera yazmaktadır.. Aşkta hiç bu kadar hayal kırıklığına uğramamıştım sanırım.. Sen de mi Nazım? Benden artık aşka inanmamı beklemeyin.. Nazım Hikmet bile aşık olduğu, bu satırları yazdığı kadını aldattı be..
kim ne derse desin, türkiye tarihinin görüp görebileceği en iyi şairdir.
turgut uyar ve nazım hikmet ran. benim için endir aynı şekilde.

ömer hayyam'ı en tepeye koyuyorum yine de.
Türkiye'nin görüp görebileceği en iyi şair değildir. Şiirleri zerre samimi gelmiyor. Yok olmamış bı dahaki hayatında bu işlere bulaşmasın.
Ama kabul etmek gerekirse güzel şiirleri var şimdi yiğidi öldür hakkını yeme.
delikanlım!.iyi bak yıldızlara,onları belki bir daha göremezsin....
belki bir daha yıldızların ışığında kollarını ufuklar gibi açıp geremezsin..
delikanlım!.senin kafanın içi yıldızlı karanlıklar kadar güzel,korkunç,kudretli ve iyidir.
yıldızlar ve senin kafan kâinatın en mükemmel şeyidir .
delikanlım!.sen ki, ya bir köşe başındakan sızarak kaşından gebereceksin,ya da bir darağacında can vereceksin.
iyi bak yıldızlara onları göremezsin bir daha
delikanlım!.belki beni anladın,belki anlamadın.kesiyorum sözümü.
sevmek mükemmel iş delikanlım.sev bakalım...
mademki kafanda ışıklı bir gece var,benden izin sana,sevsevebildiğin kadar...

Nazım Hikmet Ran.
rüzgar nereden eserse oraya yatan bir zat.

insanı insan olmaktan çıkaran modern köle yapan sanayi devrimine tapar ayrıca bu sığ herif.
sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin.
sen ülkemin yaz geceleri gibisin.
saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında
beni unutma...
ahh! saklı gülüm...
sen hem zor hem güzelsin.

sen memleketim kadar güzelsin
ve güzel kal..
nazım hikmet - bir acayip duygu

Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
fakat iyice ısınmadı daha
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık…
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.
görsel
Nazım Hikmet nasılda bayılırım kendilerine. Türkiye'ye gelen en önemli kişilerden biri olsa gerek. Gerçi değeri sonradan anlaşıldı. iyi insanları hep kaybettikten sonra önemsiyoruz. Sorun biz de insanlarda.
Bazen diyorum ki keşke Nazım Hikmet in çağında yaşamış olsaydım. Kendimi bu yaşadığım çağa ait görmüyorum.
türkiyenin yetiştirdiği en büyük şairlerden biri. tabii iyi olan hiçbirşeyin kıymeti bilinmediği için bu topraklarda onun da bilinmedi. mavi gözlü dev
görsel
Birde şıpsevdi olmasa..
kadıköy'de eski bir evi varmış. burger kingin solundan girince hemen orada ahşap bina. mekanın adı mülksüzlerdi. müptelasıydım mekanın. covid orayı da vurdu ve kapandı. güzel evin varmış nazım abi. kim bilir ne anılar biriktirdin, hangi öykülerini şiirlerini yazdın orada. işte biz o evde saygısızlık edip bira içip, çay içip tavla attık abi. yaşasaydın belki '' yok be tolkienciğim ne saygısızlığı gel tavla da bi el biz atalım '' derdin. bunu hiç bir zaman bilemeyeceğiz.
güncel Önemli Başlıklar