bugün

tasavvufta kişinin yürüyüşü sırasında etrafa fazla bakmaması durumudur. kişi günlük hayatta etrafta gördüğüh her nesneyi bir resim halinde beynine işler. bu ise kişinin kalbinin zikir esnasında allah'a yaklaşmasını engeller. kalbin meylettiği her nesne, beynin bir köşesine kaydedilen her görüntü, kişiyi ahiretten uzaklaştırı, dünyaya yaklaştırı. mutasavvıflar bu kuralı hz. muhammed'in " bakmak şeytanın oklarından biridir" hadisine dayandırmışlardır.
Bakışları ayak ucuna çevirmek mânâsına gelir.
Göz kalbin penceresidir. Gözün gördükleri kalbi meşgul eder, nazargâh-ı ilâhî olan gönülü havâtır kaplar.
Bunun içindir ki bir sâlik yolda ve izde, kalabalıkta, tenhada bakışlarını ayak ucunda toplayacak ki; hem harama bakmaktan, hem de gözünü başıboşluktan, istediği yere bakmaktan korumuş olsun. Aynı zamanda havâtıra düşmekten de kurtulmuş olur. Gönlünü toparlaması kolaylaşır.
Bu usûl Sünnet-i seniye'ye de uygun düşmektedir. Zira Resul-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz yolda yürürlerken sağa sola bakmazlardı.
Bir de var ki, insanın her yaratılan şeyde Allah-u Teâlâ'nın eserlerini görmeye çalışması gerekir. Bu tefekkür sayesinde iman tekâmül eder. Bu da bâtınîdir.
Bu gibi kimseler Hazret-i Allah ile baktığı için, her zerrede O'nun eserini, asarını seyreder. Bu, Hakk'tan Hakk'ın yarattıklarına seyirdir.
Meselâ bir yaprağı ele alır, O'nun asarını onda seyreder, azamet-i ilâhî karşısında bir zerrenin idrakinden âciz olduğunu itiraf eder.
Anlamı Gözün ayak ucuna bakarak yürünmesi, fuzûli (boş) bakışlardan muhafazasıdır. Başkasına değil, kendine bakmalıdır.