bugün

herkesin flüt getirdiği derste marjinal olmak adına yapılacak iş.

bunun ardından hoca artık mesleği mi bırakır, intihar mı eder, ne eder bilemem.*
(bkz: resim dersinde vuvuzela çizmek)*
babamın mesleği dolayısıyla güney afrikanın balta girmemiş ormanlarına yakın bir kasabasında okumuştum ilkokulu. babamın mesleği serbest meslekti. o kadar bir serbestlikti ki bizi dünyanın ortasına, siyah insanların yanına getirmişti. ben de vuvuzela ile bu sayede tanışmıştım. birinci sınıfı memlekette okurken müzik dersinde flüt çalıyordum. buraya gelince müzik öğretmenimiz ilgilendiğiniz enstrümanı getirebilirsiniz demişti. ben de babamdan bana flüt almasını rica ettim. babacığım, bütün afrikayı dolaşmış fakat helvacıoğlu markalı flüt bulamadığı için almamıştı. babam kaliteyi severdi. derken çocuk farklı kültürleri de tanısın diye vuvuzela almıştı bana afrika pazarından. ilk elime aldığımda heyecanlanmıştım. delik melik yoktu. bildiğimiz huniydi bu fakat ucundaki boşluk oradan üfleneceğini işaret ediyordu. evde bir kaç kez denmiştim çalmayı fakat annem komşular rahatsız olur diye yasaklamıştı. bense o deliğe üflemek ülemek üflemek istiyordum.fakat sadece sınıfta, o da müzik dersi oldugu zamanlarda çalabiliyordum. bu yasaklar, ilk başlarda pek de hoşlanmadıgım vuvuzelayı sevmeme sebep olmuştı. içimdeki vuvu aşkı günden güne artmıştı. sınıftaki lakabım olan ''yeni çocuk'' ya da ''türk'' ten kurtulmuş, sınıftaki tek beyaz ve tek vuvuzela çalan çocuk olarak anılıyordum artık. beni kendileri gibi görmeye başladılar. beslenme saatlerinde evden getirdikleri, salyangoz kafaları ve kertenkele kuyruklarını paylaşmaya başladılar benimle. vuvuzelanın insanları nasıl birbirine yakınlaştırdıgını öğrenmiş daha 8 yaşımdaki halimle kendi kendime çıkarımlar ve kazanımlar elde etmeye başlamıştım. müzik dersinde vuvuzela çalmıştım.
milenyum çocuklarından beklenendir.
kafasına yiyeceği cetvelden iz kalan ve ilerde vuvuzela hatırası diye anılacak durum.
güncel Önemli Başlıklar