bugün

iyi geceler sevgili sözlükçüler,

burda hepiniz bir sebeple bir şekilde evlendiniz, ya da evlenmek için zengin kayınpeder ya da zengin koca arıyorsunuz. doğanın olayı bu. eşler birbirleri için yaratılmıştır.

peki evlilikte mutlu olmak mümkün mü?
burdaki hemen hemen herkes evlilik konusunda mutluluğu arıyordur muhtemelen. fakat mutlu evlilik yapmak için gerekli şartlar ne? "kız çok güzel olsun" ve "erkek çok yakışıklı olsun" düşünceleri %90 üzerinde. bunu daha önce bi sosyolojik araştırmadan bilyorum. peki tamam bu oldu. eşinizin çok güzel veya yakışıklı olması sizin bir çok işinize yarayacak. sayalım mı?

1. erkeğin arkadaşları, "oo kız güzelmiş yanına yakışmış, voleyi vurmuş" diyecek.
2. kız nişanlısının fotoğrafını whatsapp grubuna atıcak, ordakileri çatlatıcak.

sonra? bitti bu kadar. sonrasında güzellik, yakışıklılık sizin hiç bir işinize yaramayacak. her boka karışan bir kadında güzelliği aramıcaksınız, evi sallamayan bir kocadaki yakışıklılığı artık hatırlamıcaksınız.

dış görünüş bizim için bu kadar önemli, ama evliliğin 2. ayından sonra zerre kadar önemi kalmıyor. o zaman mutlu evliliğin formülü başka şeylerde olmalı.

zenginlik mevzusu. kızın mesleği çok iyi, çok para kazanıcak, babası çok zengin. ölünce bize 12 tane daire kalıcak. ulan 1 tanesinde otursak, 1 tanesini satıp araba falan alsak, 10 tanesini kiraya versek, 720'den kiraya versek aylık 7 bin lira gelir. ohh tamam yaşadık. evi muhteşem döşediniz, arabalarınızı aldınız, cepte paranız var. ama sürekli sizi kısıtlayan, size karışan bir kocanız veya takıntılı, saçma sapan şeyleri sorun eden bir eşiniz var. zerre kadar huzurunuz yok. "s.çarım böyle hayata da paraya da" diyerek boşanan arkadaşım var. yukardaki daire mevzuları vs tamamen gerçek örnek. sonrasında başka bir evlilik yaptı, 2 tane kızı oldu kirada oturuyorlar ama "huzur" burdaymış diyor kendisi.

güzellik fos çıktı, zenginlik fos çıktı. ne kalıyor geriye? bilmiyorum. ama hayallerimi paylaşmak istiyorum, yazının sonu nereye gidecek inanın bilmiyorum.

arkadaşlarla çıkma mevzusu, çiftlerin genelde kavga ettiği şeylerden bir tanesi arkadaşlarla çıkma sorunu. her akşam eve gel, evde aynı şeyleri yap, yat uyu falan erkekler için özellikle sıkıcı olmaya başlıyor. erkekler bazen çıkıp gezmek istiyor. eşine söylüyor ve "hayır gidemezsin sen gidiyorsun canım sıkılıyo şunu yapamıyorum bunu yapamıyorum....." falan gibi 5 dakikalık bir dırdır dinleyeceksiniz. işte ben bunu istemiyorum. ben çıkıyorum dediğim zaman, bana birisi güzellikle tamam dese, ben sonraki gün tekrar "çıkıyorum" diyemem. yapamam bunu. beni düşünerek dün bana tamam diyen insanı o gün mutlu etmek için elimden geleni yaparım.

kısıtlama mevzusu, niye birbirimizi kısıtlayalım ki? hele sevgililik aşamasındaki insanların birbirini kısıtlamasına zerre anlam veremiyorum. üniversite okurken uğur diye bir arkadaş vardı. akşam saat 9'da pes oynamak için internet kafeye gitmek için plan yapıyoruz. uğur odada. şenol var, hamit var, ben varım, uğur var. gitsek turnuvaya otursak şöyle olsa böyle olsa birinci şöyle yapsa falan. tamam dedik sabaha kadar ordayız. gittik uğur hazırlan çıkıyoruz dedik. ben gelemem dedi. haydaaa.. ulan niye gelmiyorsun? yasemin izin vermiyo. niye? ben bu saatte dışarı çıkamıyorsam sende çıkmıcaksın dedi. lan mal, evli misin? hayır. o yurtta kalıyor çıkamıyor. sen üniversite okuyorsun evdesin, sınavlar bitmiş çıkıp eğlenicez. hayır çıkamazmışım. olum bende çok sinirlendim, tartıştım ama gidersen ayrılırız dedi diyor. hah işte ben bu mantığı anlamıyorum. ya ben eğlenemiyorum diye, beni seven insanın da eğlenmesini engelleme hakkına sahip değilim ya, olmamalıyım. gece kaleye çekirdek yemeye gidicez, uğur gel. yasemin izin vermiyo. haftasonu antalya gezisi var, yasemin izin vermiyo. 1,5 yıl boyunca her ne bok yiceksek, yasemine göre ayarlamak zorunda kaldık. sonraki sene yasemin sınıflarından bi zibidiyle görüşürken yakalanınca, ayrıldılar bitti. 1,5 sene boyunca, üniversite hayatında yapabileceğin aktivitelerden mahrum kalmaya değdi mi? uğur geliyor, hadi şuraya gidelim, buraya gidelim. o içinde kalan ezilmişliği vuracak dışarıya. her seferinde yok olm, biz defalarca gittik sıkıldık diyerek tersliyorduk. kısıtlama mevzusunu evlilik üzerinden konuşacak olursak, ben arkadaşlarımla eğleneceksem, bununla mutlu olacak bir eşimin olmasını isterim arkadaş. pazar gün arkadaşlarla toplandık, havuza gittik. bunu "sen eğlenince ben mutlu oluyorum" cümlesi ile karşılayan olgun bir insana karşı bir sonraki 35 pazarınızı, siz de o kadını mutlu etmek için ayırmıyorsanız dangalaksınız zaten.

kıskanma mevzusu, evli bir insan vıcık vıcık muhabbetlere giremez. fakat çalıştığın yerdeki insanlarla "normal" standartlarda bir görüşmeyi de, sen beni aldatıyor musun diye karşılamak "iftira"dan öteye geçmez. seni seven, senin haberin bile olmayacak yerlerde "ben eşimi seviyorum bunu yapamam" diyen insana karşı, dandik bir meselede güvensizliği ortaya laaark diye koyarsan ayıp etmiş olursun.

ilgi manyaklığı mevzusu, kadınların genelinin istediği şey, sabah 8 akşam 11 arasında özel sektör mesaisi gibi bana ilgi göster. sevgiliyken bu mesajlarla, aramalarla olur. evlendikten sonra aramalar ve akşam gelince yapılacak aktifiteler. çıkalım, dolaşalım, alışveriş falan filan. bu konuda çok fazla yorum yapmıcam. gerçekten kriteri olan bir konu değil. sabah 8 gece 4 arasında telefonla konuşsan, sonraki gün "dün beni çok boşladın" diyecek kadınlar var çünkü. biliyorum.

sonradan görmelik mevzusu, yukarda saydıklarımdan çoğundan daha tehlikeli bir konu. evlilik öncesinde kan testi kadar önemli konulardan bir tanesi. ailemizde ve arkadaş çevremde bunun çok sağlam örneklerini gördüğüm için, kesinlikle ve kesinlikle dikkat etmenizi öneririm. ben kimseyi ailesiyle, yaşadığı yerle yargılayacak kadar hödük bir adam değilim. fakat, bir insan 2+1 evde yetişip, fakir bir ailenin kızı olup, sonradan "hanım" yerine konulup gelin olup, sonrasında "fakir diye" babasının annesinin telefonuna bile bakmıyorsa, bunun şerefsizlikten başka kesinlikle bir açıklaması yoktur. eline 2 gram para geçti diye, eşini çocuklarını aileden uzaklaştıran kadınlar gördüm ben.

duygusallıktan zerre kadar anlamayan odunun önde gideni arkadaşım akşam eşinin doğum günü diye erkenden gidiyor. cebinde parası olmadığı halde, kredi kartlarının son limitlerine kadar karısını mutlu etmek için harcadığı halde, benden borç alarak evine gidiyor. pasta alıyor, kolye alıyor, çiçek alıyor, evi süslüyor ve eşi içeri girdiğinde direkt salona götürüyor. kadın hemen gidip kutuya bakıyor, ala ala ucuz bi kolye mi aldın deyip odaya geçip televizyonu açıyor. pastaya bakmadan, çiçeklere bakmadan, pastanın üstündeki mumlara bakmadan, o kadar uğraşılan süslere bakmadan.. böyle bir evlilik "işkence" tanımından başka bir kalıba uymuyor malesef.

yukarda az çok sorunlardan bahsettik. peki evlilikte huzur denilen şey nasıl sağlanacak? düşünsene, gün boyu yoruluyorsun, eve geldiğinde eşinin o tebessüm eden yüzünü görüğünde yaşadığın tüm sıkıntıları unutup onunla birlikte mutlu olmak istemez misin? yeri geldiği zaman en yakın arkadaşın gibi görüp sohbet edebilmek, canın sıkkın olduğunda en yakın dostun gibi dertleşebilmek istemez misin? valla bunu ben çok istiyorum.

ufak tefek sorunlar yüzünden birbirimizi saçma sapan kısıtlayarak, yaşanmaz bir hayat yaşamaya zorlamaktansa hiç evlenmemek daha mantıklı geliyor.

evli çiftler arasında, gurur, kibir gibi filtreler olmamalı. birbirlerine karşı siyaset yapılmamalı. "lan şimdi burda izin verirsem şöyle olur" gibi siyasetler, karşıdaki insanla arana otomatik filtreler, otoriteler koyar ve artık karşıdaki insana sen izin versen bile, otoritelerin seni kısıtlayacak. o otoriteler, filtreler geliştikçe de artık eşim dediğiniz insanla aranızda kocaman dağlar oluşacak. artık birbirinizi anlamayacaksınız.

arada filtre olmayan, saf, tertemiz bir evlilik hayal değil. böyle bir evlilik kesinlikle mümkün.
ne yazdığını okumasam da hala inanmıyorum.
keşke bu konular okunsa, tartışılabilse.
Mutlu evlilikten Sonrasını okumak o güzel gözlerime ihanet olacağından Okumayı reddettiğim başlıktır. Mutlu evlilik yoktur vardı da biz mi evlenmedik.
güncel Önemli Başlıklar