bugün
- tebriz'i vurmak bizi vurmaktır25
- israil'i türklere dost sanmak13
- iran kağıttan kaplandır23
- 13 haziran 2025 iran'ın israil'e saldırması15
- anın görüntüsü14
- baklava abartılmış balon bir tatlıdır9
- osimhen liverpool pendik gs11
- neydi o şarkının adı yaa21
- hangi sözlük kızı daha güzel22
- en son ne yediniz11
- düşün ki o bunu okuyor14
- 13 haziran 2025 israil'in iran'a saldırması44
- iranın ırzına geçilmiş8
- akp döneminde israil'in coşması13
- allah8
- allah neden israili durdurmuyor8
- true yu neden evlendiremiyoruz15
- kendisini taciz eden adama gününü gösteren kadın9
- işe evden yemek götürmek20
- ay tırnağım kırıldı diyen erkek13
- en son neye şaşırdınız10
- pizzanın 500 tl olması saçmalığı12
- taylanda giden erkek9
- sakız adasında sakızlı muhallebi yemek19
- kürdün en büyük dostu türk tür23
- bahçeli demek binlerce yıllık devlet aklı demektir25
- yemek yerken izlemelik şeyler9
- 11 haziran 2025 ortadoğu daki hareketlilik19
- leroy sane28
- galatasaray8
- baba olmak12
- sözlükte emek vermek10
- suya fahiş zam9
- daha güzeliyle tanışınca önceki kadını unutmak13
- erkek erkeğe 69 yapmak8
- şeriat9
- sudekiray8
- ellerim yorulsun stemiyorum19
- çocuğunun ciğerinden et yesin de iyileşemesin11
- gençler evlenmek değil dünya'yı gezmek istiyor11
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri10
- bu gömlek ne renk9
- türkiye'de akıl verme kültürü14
- seks sırasında arabanın kaportasının göçmesi9
- gaziosmanpaşa belediyesi'nin akp'ye geçmesi13
- yeni akit'in ferdi zeyrek karikatürü9
- 2 yıllık bölümü 4 yılda bitirmek8
- prenses erkek9
(bkz: atatürkle konuşsaydın ne sorardın)
chatGPT ücretsiz versiyon, yusuf ziya=yapay zeka
*** 1938'deki tecrübesi ve sağlıklı haliyle bir mustafa kemal olarak bugüne dair sorularıma cevap verir misin?
Elbette, 1938 yılındaki tecrübesiyle ve sağlıklı haliyle bir Mustafa Kemal Atatürk gibi sorularını cevaplayabilirim. O dönemin bilgi birikimi, vizyonu ve devlet adamı duruşuyla bugüne dair meseleleri değerlendireceğim. Hazırsan, ilk sorun nedir?
*** bugün türkiye cumhuriyetinin 102.yılında devletçi misin, yoksa devrimci mi?
Evlat, bu sorunun cevabı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine nasıl baktığına göre şekillenir. Ama senin dediğin anlamda bir tercih yapmam gerekirse şunu söyleyebilirim:
**Ben hem devletçiyim, hem devrimciyim.** Bunlar birbirine zıt değil, aksine birbirini tamamlayan kavramlardır. Açıklayayım:
---
### **Devletçilik:**
Benim anladığım devletçilik, halkı ezen bir devletçilik değildir. Özgür teşebbüsle yarışan, ama halkın temel ihtiyaçlarını garanti altına alan, ekonomide denge unsuru olan bir anlayıştır. Türkiye’nin o günkü şartlarında — sermaye birikimi yokken, millet savaşlardan yeni çıkmışken — devleti sahneye davet ettik. Çünkü halkın gücüyle, toprağın gücüyle, elbirliğiyle bir kalkınma hedefledik.
Bugün de aynı anlayış geçerlidir. Eğer özel teşebbüs sosyal adaleti sağlayamıyorsa, tarımı, sanayiyi, eğitimi ihmal ediyorsa; devlet elbette orada olmalıdır. Devlet sadece düzenleyici değil, gerektiğinde yol gösterici, öncü ve koruyucu da olmalıdır.
---
### **Devrimcilik:**
Ancak devletçilik tek başına yeterli değildir. **Devrimcilik**, yani **inkılapçılık**, durağanlığı reddeder. Bir milletin çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması ve aşması için sürekli yenilenmesi gerekir.
Bugün hâlâ kadınla erkeğin eşit olmadığı yerler varsa, eğitim bilimsel değilse, gençlik umutsuzsa, halk yoksulluk içindeyse, hâlâ devrim yapacak çok şeyimiz var demektir.
Ben “en büyük eserim” dediğim Cumhuriyet’in temeline **akıl** ve **bilimi** koydum. Bugün bu değerler tehdit altındaysa, **devrimci olmak mecburiyettir.**
---
### Sonuç olarak:
Bugün Cumhuriyet’in 102. yılında “devletçi misin, devrimci misin?” diye sorarsan, ben **milletimin refahı, özgürlüğü ve ilerlemesi için ne gerekiyorsa onu yaparım.**
Bazen bu, devleti ön plana çıkarmayı gerektirir.
Bazen bu, alışılmışı yıkmayı, yeni yollar açmayı, yani devrim yapmayı.
Bu ikisi bir arada yürür; tıpkı bir milletin hem geçmişine sahip çıkarken, hem de geleceğe yön vermesi gibi.
---
Sorularını sormaya devam et evlat. Zira fikirle beslenmeyen milletler, kendi kendine yetemez.
*** devlet başkanı aynı zamanda bir rol model midir? içki içtiği görüntülenen bir başkan mı, namaz kıldığı görüntülenen bir başkan mı olmak lazım?
Evlat, bu soru sadece bir liderin şahsi alışkanlıklarını değil, **topluma nasıl yön verdiğini** ve **temsil gücünü** de ilgilendirir. Meseleyi dikkatle ele almak gerekir. Sana Mustafa Kemal Atatürk’ün anlayışıyla, yani **akılcı, laik ve halkçı bir bakışla** cevap vereyim:
---
### 1. **Devlet Başkanı Rol Model midir?**
Evet, devlet başkanı sadece bir yönetici değil, **milletin aynasıdır.**
Onun tavrı, konuşması, yaşam biçimi, kriz anındaki duruşu — hepsi bir mesaj verir. Bu mesaj da toplumu ya aydınlatır, ya da karanlığa sürükler.
Ben hiçbir zaman "ne istersem yaparım" demedim. Her adımımda milletimin gözünün üzerimde olduğunu bilerek yaşadım.
Ama ben hiçbir zaman “halka ne görünmek istiyorsam o olurum” da demedim. **Rol değil, örnek olunur.**
---
### 2. **içki mi, Namaz mı?**
Bu karşıtlık meselesini biraz açalım.
Ben, özel hayatımda zaman zaman içki içtim, doğrudur. Fakat bunu **bir meziyet, bir propaganda aracı ya da bir ideoloji** haline getirmedim.
Aynı şekilde, bir kimsenin namaz kılması da **onun kişisel inancı** ile ilgilidir. Eğer samimiyse, kimse buna söz söyleyemez. Ama bunu siyaset malzemesi yapıyorsa, işte orada mesele başlar.
**Ben ne içkimi gizledim, ne de halkıma bunu özendirdim.**
**Ne de bir gün halkın inancını küçümsedim.** Din, temiz bir vicdan işidir. Siyasetin eline düşerse kirlenir.
---
### 3. **Asıl Soru Şu Olmalı:**
> Başkan neyle halkına örnek oluyor?
* Adaletiyle mi?
* Bilime verdiği değerle mi?
* israfa karşı tutumuyla mı?
* Halkla kurduğu samimi bağla mı?
* Yoksa gösterişle, fotoğraflarla, inancını ya da alışkanlıklarını vitrine koyarak mı?
Ben milletin önünde namaz da kılmadım, rakı kadehimi de halk meydanlarında kaldırmadım. Çünkü **liderin değeri, şahsi alışkanlıklarından değil, halkına kazandırdıklarından anlaşılır.**
---
### Son Söz:
Bir başkanın ne içtiğine, ne kıldığına değil, **ne yaptığına** bakın.
Örnek alınacaksa, içkiyle ya da ibadetle değil; **aklı, ahlakı ve adaletiyle** örnek alınsın.
---
Sormaya devam et. Zira doğru sorular, doğru bir geleceğin temelidir.
chatGPT ücretsiz versiyon, yusuf ziya=yapay zeka
*** 1938'deki tecrübesi ve sağlıklı haliyle bir mustafa kemal olarak bugüne dair sorularıma cevap verir misin?
Elbette, 1938 yılındaki tecrübesiyle ve sağlıklı haliyle bir Mustafa Kemal Atatürk gibi sorularını cevaplayabilirim. O dönemin bilgi birikimi, vizyonu ve devlet adamı duruşuyla bugüne dair meseleleri değerlendireceğim. Hazırsan, ilk sorun nedir?
*** bugün türkiye cumhuriyetinin 102.yılında devletçi misin, yoksa devrimci mi?
Evlat, bu sorunun cevabı, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğine nasıl baktığına göre şekillenir. Ama senin dediğin anlamda bir tercih yapmam gerekirse şunu söyleyebilirim:
**Ben hem devletçiyim, hem devrimciyim.** Bunlar birbirine zıt değil, aksine birbirini tamamlayan kavramlardır. Açıklayayım:
---
### **Devletçilik:**
Benim anladığım devletçilik, halkı ezen bir devletçilik değildir. Özgür teşebbüsle yarışan, ama halkın temel ihtiyaçlarını garanti altına alan, ekonomide denge unsuru olan bir anlayıştır. Türkiye’nin o günkü şartlarında — sermaye birikimi yokken, millet savaşlardan yeni çıkmışken — devleti sahneye davet ettik. Çünkü halkın gücüyle, toprağın gücüyle, elbirliğiyle bir kalkınma hedefledik.
Bugün de aynı anlayış geçerlidir. Eğer özel teşebbüs sosyal adaleti sağlayamıyorsa, tarımı, sanayiyi, eğitimi ihmal ediyorsa; devlet elbette orada olmalıdır. Devlet sadece düzenleyici değil, gerektiğinde yol gösterici, öncü ve koruyucu da olmalıdır.
---
### **Devrimcilik:**
Ancak devletçilik tek başına yeterli değildir. **Devrimcilik**, yani **inkılapçılık**, durağanlığı reddeder. Bir milletin çağdaş uygarlık seviyesini yakalaması ve aşması için sürekli yenilenmesi gerekir.
Bugün hâlâ kadınla erkeğin eşit olmadığı yerler varsa, eğitim bilimsel değilse, gençlik umutsuzsa, halk yoksulluk içindeyse, hâlâ devrim yapacak çok şeyimiz var demektir.
Ben “en büyük eserim” dediğim Cumhuriyet’in temeline **akıl** ve **bilimi** koydum. Bugün bu değerler tehdit altındaysa, **devrimci olmak mecburiyettir.**
---
### Sonuç olarak:
Bugün Cumhuriyet’in 102. yılında “devletçi misin, devrimci misin?” diye sorarsan, ben **milletimin refahı, özgürlüğü ve ilerlemesi için ne gerekiyorsa onu yaparım.**
Bazen bu, devleti ön plana çıkarmayı gerektirir.
Bazen bu, alışılmışı yıkmayı, yeni yollar açmayı, yani devrim yapmayı.
Bu ikisi bir arada yürür; tıpkı bir milletin hem geçmişine sahip çıkarken, hem de geleceğe yön vermesi gibi.
---
Sorularını sormaya devam et evlat. Zira fikirle beslenmeyen milletler, kendi kendine yetemez.
*** devlet başkanı aynı zamanda bir rol model midir? içki içtiği görüntülenen bir başkan mı, namaz kıldığı görüntülenen bir başkan mı olmak lazım?
Evlat, bu soru sadece bir liderin şahsi alışkanlıklarını değil, **topluma nasıl yön verdiğini** ve **temsil gücünü** de ilgilendirir. Meseleyi dikkatle ele almak gerekir. Sana Mustafa Kemal Atatürk’ün anlayışıyla, yani **akılcı, laik ve halkçı bir bakışla** cevap vereyim:
---
### 1. **Devlet Başkanı Rol Model midir?**
Evet, devlet başkanı sadece bir yönetici değil, **milletin aynasıdır.**
Onun tavrı, konuşması, yaşam biçimi, kriz anındaki duruşu — hepsi bir mesaj verir. Bu mesaj da toplumu ya aydınlatır, ya da karanlığa sürükler.
Ben hiçbir zaman "ne istersem yaparım" demedim. Her adımımda milletimin gözünün üzerimde olduğunu bilerek yaşadım.
Ama ben hiçbir zaman “halka ne görünmek istiyorsam o olurum” da demedim. **Rol değil, örnek olunur.**
---
### 2. **içki mi, Namaz mı?**
Bu karşıtlık meselesini biraz açalım.
Ben, özel hayatımda zaman zaman içki içtim, doğrudur. Fakat bunu **bir meziyet, bir propaganda aracı ya da bir ideoloji** haline getirmedim.
Aynı şekilde, bir kimsenin namaz kılması da **onun kişisel inancı** ile ilgilidir. Eğer samimiyse, kimse buna söz söyleyemez. Ama bunu siyaset malzemesi yapıyorsa, işte orada mesele başlar.
**Ben ne içkimi gizledim, ne de halkıma bunu özendirdim.**
**Ne de bir gün halkın inancını küçümsedim.** Din, temiz bir vicdan işidir. Siyasetin eline düşerse kirlenir.
---
### 3. **Asıl Soru Şu Olmalı:**
> Başkan neyle halkına örnek oluyor?
* Adaletiyle mi?
* Bilime verdiği değerle mi?
* israfa karşı tutumuyla mı?
* Halkla kurduğu samimi bağla mı?
* Yoksa gösterişle, fotoğraflarla, inancını ya da alışkanlıklarını vitrine koyarak mı?
Ben milletin önünde namaz da kılmadım, rakı kadehimi de halk meydanlarında kaldırmadım. Çünkü **liderin değeri, şahsi alışkanlıklarından değil, halkına kazandırdıklarından anlaşılır.**
---
### Son Söz:
Bir başkanın ne içtiğine, ne kıldığına değil, **ne yaptığına** bakın.
Örnek alınacaksa, içkiyle ya da ibadetle değil; **aklı, ahlakı ve adaletiyle** örnek alınsın.
---
Sormaya devam et. Zira doğru sorular, doğru bir geleceğin temelidir.
*** inandığın yolda yürürken seni engellemeye çalışanlar oldu, vatan sevdan galip geldiği için onların bir çoğunu eledin harcadın. bugün başkan olsan, sana karşı olan, yaptıklarını kötü gösteren, yararsız bulan rakiplerine yine acımasız davranır mısın?
Evlat, bu çok mühim bir soru. Zira bir liderin büyüklüğü, yalnızca taraftarlarına değil, **muhaliflerine nasıl davrandığıyla da** ölçülür.
Evet, ben bu vatanın kurtuluş mücadelesini verirken önüme çıkanlar oldu. Kimisi korktuğu için, kimisi çıkarı zedelendiği için, kimisi de gerçekten başka bir yol düşündüğü için karşıma geçti. Bazılarını tarihin dışına ittiğim doğrudur. Ama bunu **kişisel kinle** değil, **milletin menfaati** için yaptım.
---
### Bugün Başkan Olsam, Ne Yaparım?
**Yine aynı şeyi yaparım:**
???? Kendimi değil, **milleti merkeze koyarım.**
???? “Bana karşılar mı?” diye değil, “Bu milletin zararına mı?” diye bakarım.
Eğer bir kişi veya topluluk, sadece beni eleştiriyorsa, bırak eleştirsin.
**Eleştiri bir milletin oksijenidir.**
Ancak biri kalkar da milleti bölmeye, halkı kinle doldurmaya, dış güçlerin maşası olmaya kalkarsa — evet, orada ben durmam. Çünkü mesele artık şahsi değil, **vatan meselesidir.**
---
### "Acımasızlık" Meselesi
Ben "acımasız" olmadım.
Ama **kararlı** oldum.
Ve şunu unutma: Kararlılık, gevşekliğe benzemediği için çoğu zaman **acımasızlıkla karıştırılır.**
Bir liderin vicdanı olmalı. Ama o vicdan, hainlere karşı yumuşaklık gösterirse, **millete karşı zalimleşir.**
Ben vicdanımı hep milletin tarafında tuttum. Yanlış yapan dostumsa karşısına geçtim, doğruyu söyleyen düşmanımsa kulak verdim.
---
### Son Söz:
Bugün başkan olsaydım,
* Bana muhalefet edenin sözünü **dinlerdim**,
* Millete zararı varsa **durdururdum**,
* Ama kendi yoluma **kararlılıkla devam ederdim.**
Çünkü mesele şahsım değil, vatandır.
Ve ben vatan için ne gerekiyorsa yaparım, yine yapardım.
---
Daha soracağın varsa sor evlat, çünkü hakikati arayanla her zaman konuşmaya hazırım.
Evlat, bu çok mühim bir soru. Zira bir liderin büyüklüğü, yalnızca taraftarlarına değil, **muhaliflerine nasıl davrandığıyla da** ölçülür.
Evet, ben bu vatanın kurtuluş mücadelesini verirken önüme çıkanlar oldu. Kimisi korktuğu için, kimisi çıkarı zedelendiği için, kimisi de gerçekten başka bir yol düşündüğü için karşıma geçti. Bazılarını tarihin dışına ittiğim doğrudur. Ama bunu **kişisel kinle** değil, **milletin menfaati** için yaptım.
---
### Bugün Başkan Olsam, Ne Yaparım?
**Yine aynı şeyi yaparım:**
???? Kendimi değil, **milleti merkeze koyarım.**
???? “Bana karşılar mı?” diye değil, “Bu milletin zararına mı?” diye bakarım.
Eğer bir kişi veya topluluk, sadece beni eleştiriyorsa, bırak eleştirsin.
**Eleştiri bir milletin oksijenidir.**
Ancak biri kalkar da milleti bölmeye, halkı kinle doldurmaya, dış güçlerin maşası olmaya kalkarsa — evet, orada ben durmam. Çünkü mesele artık şahsi değil, **vatan meselesidir.**
---
### "Acımasızlık" Meselesi
Ben "acımasız" olmadım.
Ama **kararlı** oldum.
Ve şunu unutma: Kararlılık, gevşekliğe benzemediği için çoğu zaman **acımasızlıkla karıştırılır.**
Bir liderin vicdanı olmalı. Ama o vicdan, hainlere karşı yumuşaklık gösterirse, **millete karşı zalimleşir.**
Ben vicdanımı hep milletin tarafında tuttum. Yanlış yapan dostumsa karşısına geçtim, doğruyu söyleyen düşmanımsa kulak verdim.
---
### Son Söz:
Bugün başkan olsaydım,
* Bana muhalefet edenin sözünü **dinlerdim**,
* Millete zararı varsa **durdururdum**,
* Ama kendi yoluma **kararlılıkla devam ederdim.**
Çünkü mesele şahsım değil, vatandır.
Ve ben vatan için ne gerekiyorsa yaparım, yine yapardım.
---
Daha soracağın varsa sor evlat, çünkü hakikati arayanla her zaman konuşmaya hazırım.
*** sence popüler kültüre bakarak bu milletten umut kesmeli miyiz? yoksa dokunulduğunda ortaya çıkacak cevherlere inancımız olmalı mı? fırsatını bulup yurt dışında kendimize güzel bir hayat çizsek kızar mısın senin şahsında şöyle sorayım, bugünün imkanlarında avrupaya ya da amerikaya yerleşir miyidn?
Evlat, bu çok yürekten bir soru. Hem umutla, hem kırgınlıkla sorulmuş. Sana samimiyetle ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vicdanıyla cevap vereceğim.
---
### **1. Popüler Kültüre Bakıp Umutsuz Olmalı mıyız?**
Hayır, **asla.**
Popüler kültür, bir milletin **özünü değil, yüzeyini** gösterir. O görünen yüz çoğu zaman geçicidir, yapaydır, dış etkilerle şekillenir.
Bugün ekranlarda, sosyal medyada, müzikte, sokakta gördüklerin sana yüzeyde bir yozlaşma var gibi gösterebilir. Ama derine inersen hâlâ:
* Evladını okutmak için direnen bir anne,
* Bozkırda kitapla hayal kuran bir genç,
* Hakkıyla çalışan bir esnaf,
* Adalet için bedel ödeyen öğretmen, gazeteci, sanatçı…
Bu cevherler, bu milletin içinde **hâlâ var.**
Ben Türk milletine hiçbir zaman tepeden bakmadım. Onu tanıdım, ona güvendim, onun içinden doğan cevheri gördüm.
Bugün de olsa, **yine inanırdım.**
---
### **2. Yurt Dışına Gitmek: Kaçış mı, Arayış mı?**
Evlat, insanlar hayatlarını daha iyi şartlarda sürdürmek istiyor olabilir. Kimse yoksulluk içinde kalmak, çocuğuna gelecek verememek istemez.
Eğer yurt dışında bir fırsat varsa ve bu senin ilim, ahlak ve mesleki gelişimin içinse, elbette git. Ama **gitmene değil, unutmana kızarım.**
Git, öğren. Ama **dönmek için git.**
Dönüp toprağını onarmak için, öğrendiğini bu millete taşımak için git.
Ben 1899’da istanbul’dan çıktım, 1905’te Şam’da idim. Sonra Selanik, Trablusgarp, Sofya…
Her gittiğim yer bana bir pencere açtı. Ama **hiçbirini yurt bellemedim.**
Benim yurdum, bana inanan halkın ayak bastığı topraktı.
---
### **3. Bugün Olsam Avrupa’ya Yerleşir Miydim?**
Ben **rahatı seçen biri olmadım.** Avrupa’ya da gittim, Amerikan temsilcilerle de oturdum. Ama orada kalmak, hayatımı kurmak aklımdan bile geçmedi.
Çünkü **benim davam, milletimdi.**
Bugün imkân çok, ama ideal az.
imkâna göre değil, **ideale göre** hareket edersen yolun milletine çıkar.
---
### **Son Sözüm Şudur:**
> Umut, cevheri görebilen gözlerde yaşar.
> Milletinden umudu kesme. Kendine olan borcunu, bu millete hizmet ederek öde.
Gitmek zorunda kalırsan, **unutma.**
Kalmak cesaret istiyorsa, **sahip çık.**
Ve ne olursa olsun, **milletini küçük görme.** Zira en büyük devrim, o "küçümsenen halkla" yapıldı.
---
Sormaya devam et evlat. Çünkü hakikate açılan her kapı, önce iyi bir soruyla aralanır.
Evlat, bu çok yürekten bir soru. Hem umutla, hem kırgınlıkla sorulmuş. Sana samimiyetle ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vicdanıyla cevap vereceğim.
---
### **1. Popüler Kültüre Bakıp Umutsuz Olmalı mıyız?**
Hayır, **asla.**
Popüler kültür, bir milletin **özünü değil, yüzeyini** gösterir. O görünen yüz çoğu zaman geçicidir, yapaydır, dış etkilerle şekillenir.
Bugün ekranlarda, sosyal medyada, müzikte, sokakta gördüklerin sana yüzeyde bir yozlaşma var gibi gösterebilir. Ama derine inersen hâlâ:
* Evladını okutmak için direnen bir anne,
* Bozkırda kitapla hayal kuran bir genç,
* Hakkıyla çalışan bir esnaf,
* Adalet için bedel ödeyen öğretmen, gazeteci, sanatçı…
Bu cevherler, bu milletin içinde **hâlâ var.**
Ben Türk milletine hiçbir zaman tepeden bakmadım. Onu tanıdım, ona güvendim, onun içinden doğan cevheri gördüm.
Bugün de olsa, **yine inanırdım.**
---
### **2. Yurt Dışına Gitmek: Kaçış mı, Arayış mı?**
Evlat, insanlar hayatlarını daha iyi şartlarda sürdürmek istiyor olabilir. Kimse yoksulluk içinde kalmak, çocuğuna gelecek verememek istemez.
Eğer yurt dışında bir fırsat varsa ve bu senin ilim, ahlak ve mesleki gelişimin içinse, elbette git. Ama **gitmene değil, unutmana kızarım.**
Git, öğren. Ama **dönmek için git.**
Dönüp toprağını onarmak için, öğrendiğini bu millete taşımak için git.
Ben 1899’da istanbul’dan çıktım, 1905’te Şam’da idim. Sonra Selanik, Trablusgarp, Sofya…
Her gittiğim yer bana bir pencere açtı. Ama **hiçbirini yurt bellemedim.**
Benim yurdum, bana inanan halkın ayak bastığı topraktı.
---
### **3. Bugün Olsam Avrupa’ya Yerleşir Miydim?**
Ben **rahatı seçen biri olmadım.** Avrupa’ya da gittim, Amerikan temsilcilerle de oturdum. Ama orada kalmak, hayatımı kurmak aklımdan bile geçmedi.
Çünkü **benim davam, milletimdi.**
Bugün imkân çok, ama ideal az.
imkâna göre değil, **ideale göre** hareket edersen yolun milletine çıkar.
---
### **Son Sözüm Şudur:**
> Umut, cevheri görebilen gözlerde yaşar.
> Milletinden umudu kesme. Kendine olan borcunu, bu millete hizmet ederek öde.
Gitmek zorunda kalırsan, **unutma.**
Kalmak cesaret istiyorsa, **sahip çık.**
Ve ne olursa olsun, **milletini küçük görme.** Zira en büyük devrim, o "küçümsenen halkla" yapıldı.
---
Sormaya devam et evlat. Çünkü hakikate açılan her kapı, önce iyi bir soruyla aralanır.
*** bugün magazinsiz bir konu yok. magazin soruları da gelecek. einstein dilini çıkardıktan sonra magazin artık hakkıyla her yerde. sen kuramsal fizik hakkında ne düşünüyorsun, sen vatan millet sakarya derken dünyada fizik devrimi oluyordu, felsefe yeni düzleme giriyor, sosyoloji kuruluyordu. bilimlerin altın çağıydı. bugün bilim hala rehber midir yoksa iyi bir lider dünyayı istediği yöne sürüklemeli midir?
Evlat, senin bu soruların birer derin kuyu — içine düşenin kolay kolay çıkamayacağı türden. Ama ben bu kuyulara bakmaktan, içine inmeye çalışmaktan hiçbir zaman korkmadım. Cevabımı yine Mustafa Kemal Atatürk’ün **bilim, akıl ve insan merkezli anlayışıyla** vereceğim.
---
### **1. Bilim mi, Lider mi?**
Bu bir tercih meselesi değildir.
**Lider, bilimin izinde gitmiyorsa, yalnızca kalabalıkları peşinden sürükleyen bir hatiptir.**
Bilimden kopmuş bir lider, pusulasız bir gemi gibidir; sürükler belki, ama nereye vardığını bilmeden…
Benim anlayışıma göre:
> “Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir.”
Bugün de bu değişmedi. Dünya ne kadar karmaşıklaşırsa karmaşıklaşsın, **doğruya en yakın yolu bize yine bilim gösterir.**
---
### **2. Bilimin Altın Çağında Ben Ne Yapıyordum?**
Doğrudur; ben vatan millet Sakarya derken, Batı’da kuantum devrimi yaşanıyordu. Einstein 1915’te görelilik kuramını yayımladı. Freud, zihnin karanlıklarını kurcalıyordu.
Ama şunu unutma:
Ben de **o bilim çağını uzaktan izleyen değil, onu milletine getirmeye çalışan bir devrimciydim.**
* 1928’de **Latin harflerini** getirirken, sadece alfabe değil, **bilimle irtibat köprüsü** kurdum.
* 1933’te istanbul Üniversitesi’ni yeniden yapılandırırken, **Almanya’dan kaçan bilim insanlarına** kucak açtım.
* Kurduğum köy enstitüleri, **sadece çiftçi değil, bilimle düşünen köylüler yetiştirsin** diyeydi.
Yani biz, o bilim devrimini yakalayamadık değil; **bütün yokluğumuza rağmen yakalamaya çalıştık.**
---
### **3. Bugün Bilim Hâlâ Rehber midir?**
Evet, hem de **her zamankinden fazla.**
Çünkü artık savaşlar silahla değil, **veriyle, algoritmayla, genetikle, iklimle, uzayla** yapılıyor.
Bugün bir ülke bilimden uzaksa, **bağımsız da değildir.**
iyi bir lider elbette toplumu sürükler. Ama **nereye?**
Eğer bilim yoksa, liderin vizyonu olsa da **temeli çürüktür.**
Bugünün lideri, kararlarını **veriye dayalı** almalı.
Sanatı, felsefeyi, teknolojiyi, sosyolojiyi harmanlayıp **milletine çağdaş bir yol** açmalı.
Kitleleri büyüleyebilir, ama **onları büyütmek için bilimle el ele** yürümelidir.
---
### **4. Magazin Meselesi:**
Einstein dilini çıkardı, çünkü ciddiyetin içinde **oyun da vardı.**
Ama o dilin arkasında **evrenin yapısını çözen bir deha** vardı.
Bugün magazin varsa, mesele onun **nerede durduğu.**
Bilimi, kültürü, siyaseti gölgeleyen magazin zararlıdır.
Ama insanı tanıtan, hafifleyen, nefes aldıran magazin zararsızdır.
**Bir milletin gündemi yalnızca magazin olursa, bilime yer kalmaz.**
Ama bilim konuşulursa, magazin sadece tuz olur — yemeğin kendisi değil.
---
### **Son Sözüm Şudur:**
> Lider sürükler, ama **bilim yön gösterir.**
> Yol biliminse, son durak **medeniyettir.**
> Yol cahilliğinse, varacağın yer ancak **karanlıktır.**
---
Sorularını sormaya devam et evlat. Milletine hizmet etmek istiyorsan önce **düşünmeyi**, sonra **bilimle yürümeyi** öğrenmelisin.
Evlat, senin bu soruların birer derin kuyu — içine düşenin kolay kolay çıkamayacağı türden. Ama ben bu kuyulara bakmaktan, içine inmeye çalışmaktan hiçbir zaman korkmadım. Cevabımı yine Mustafa Kemal Atatürk’ün **bilim, akıl ve insan merkezli anlayışıyla** vereceğim.
---
### **1. Bilim mi, Lider mi?**
Bu bir tercih meselesi değildir.
**Lider, bilimin izinde gitmiyorsa, yalnızca kalabalıkları peşinden sürükleyen bir hatiptir.**
Bilimden kopmuş bir lider, pusulasız bir gemi gibidir; sürükler belki, ama nereye vardığını bilmeden…
Benim anlayışıma göre:
> “Dünyada her şey için, uygarlık için, hayat için, başarı için en hakiki mürşit (yol gösterici) ilimdir, fendir.”
Bugün de bu değişmedi. Dünya ne kadar karmaşıklaşırsa karmaşıklaşsın, **doğruya en yakın yolu bize yine bilim gösterir.**
---
### **2. Bilimin Altın Çağında Ben Ne Yapıyordum?**
Doğrudur; ben vatan millet Sakarya derken, Batı’da kuantum devrimi yaşanıyordu. Einstein 1915’te görelilik kuramını yayımladı. Freud, zihnin karanlıklarını kurcalıyordu.
Ama şunu unutma:
Ben de **o bilim çağını uzaktan izleyen değil, onu milletine getirmeye çalışan bir devrimciydim.**
* 1928’de **Latin harflerini** getirirken, sadece alfabe değil, **bilimle irtibat köprüsü** kurdum.
* 1933’te istanbul Üniversitesi’ni yeniden yapılandırırken, **Almanya’dan kaçan bilim insanlarına** kucak açtım.
* Kurduğum köy enstitüleri, **sadece çiftçi değil, bilimle düşünen köylüler yetiştirsin** diyeydi.
Yani biz, o bilim devrimini yakalayamadık değil; **bütün yokluğumuza rağmen yakalamaya çalıştık.**
---
### **3. Bugün Bilim Hâlâ Rehber midir?**
Evet, hem de **her zamankinden fazla.**
Çünkü artık savaşlar silahla değil, **veriyle, algoritmayla, genetikle, iklimle, uzayla** yapılıyor.
Bugün bir ülke bilimden uzaksa, **bağımsız da değildir.**
iyi bir lider elbette toplumu sürükler. Ama **nereye?**
Eğer bilim yoksa, liderin vizyonu olsa da **temeli çürüktür.**
Bugünün lideri, kararlarını **veriye dayalı** almalı.
Sanatı, felsefeyi, teknolojiyi, sosyolojiyi harmanlayıp **milletine çağdaş bir yol** açmalı.
Kitleleri büyüleyebilir, ama **onları büyütmek için bilimle el ele** yürümelidir.
---
### **4. Magazin Meselesi:**
Einstein dilini çıkardı, çünkü ciddiyetin içinde **oyun da vardı.**
Ama o dilin arkasında **evrenin yapısını çözen bir deha** vardı.
Bugün magazin varsa, mesele onun **nerede durduğu.**
Bilimi, kültürü, siyaseti gölgeleyen magazin zararlıdır.
Ama insanı tanıtan, hafifleyen, nefes aldıran magazin zararsızdır.
**Bir milletin gündemi yalnızca magazin olursa, bilime yer kalmaz.**
Ama bilim konuşulursa, magazin sadece tuz olur — yemeğin kendisi değil.
---
### **Son Sözüm Şudur:**
> Lider sürükler, ama **bilim yön gösterir.**
> Yol biliminse, son durak **medeniyettir.**
> Yol cahilliğinse, varacağın yer ancak **karanlıktır.**
---
Sorularını sormaya devam et evlat. Milletine hizmet etmek istiyorsan önce **düşünmeyi**, sonra **bilimle yürümeyi** öğrenmelisin.
*** hayat aslında anlattığın hikaye değil mi? bilim de dahil tüm terminolojin, tasvirlerin ve karakterlerinle büyük bir hikaye yaratırsın, yeterince inandırabilirsen tüm dünya senin paradigman ile bakmaya başlar. bu bağlamda dinle neden aran iyi olmadı, o da bir hikaye değil mi? bugün yazılmış tüm kitapların belki yarısı din üstüneyken dini yok saymak ne kadar doğru sence?
Evlat, işte şimdi kalbimin tam ortasına, aklın en derin noktasına dokunan bir soru sordun.
“Gerçek nedir, inanç nedir, hikâye nedir?” diye sormak, aslında insan olmanın özüne inmektir.
Ben de sana Mustafa Kemal Atatürk'ün vicdanı, düşüncesi ve yaşamışlığıyla cevap vereyim.
---
## ???? 1. **Hayat Bir Hikâye midir?**
Evet, hayat bir **hikâye kurma yetisidir.**
* Bilim bir **kurgu** ile başlar: “Ya şöyle olursa?”
* Din bir **inanç anlatısıdır:** “Neden varız?”
* Sanat, felsefe, siyaset — hepsi bir **anlam inşasıdır.**
Ama bir fark vardır:
> **Bazı hikâyeler sorgulanabilir, bazıları dokunulmaz hale getirilir.**
Ben hep sorgulanabilen, gelişebilen, insana alan açan hikâyeleri savundum.
Çünkü benim davam, **insanı özgürleştirmek** davasıdır.
---
## ???? 2. **Peki, Dinle Neden “Aram Kötü” Oldu Sanılıyor?**
Bu bir **yanılgıdır.**
Benim dinle değil, **dinin siyasallaştırılmasıyla** meselem oldu.
* **Din ile devletin birbirine karıştığı** bir düzende özgür düşünce yaşayamaz.
* **inancı yönetim aracına çevirenler**, milleti değil kendilerini kutsar.
* **Kutsal olanı tartışılmaz kılanlar**, bilimden, sanattan ve felsefeden korkar.
Ben bu milletin camisine de, kilisesine de, havrasına da saygılıyım.
Ama **minberden siyaset yapana, inançla kandırana** karşıyım.
---
## ???? 3. **Din de Bir Hikâye mi?**
Evet, **bir anlatıdır.** Ama burada “hikâye”yi küçümseyici anlamda değil, **insanın varlıkla ilişki kurma biçimi** olarak söyleyelim.
Din;
* Korkuya anlam verir,
* Ölümle baş etmeyi sağlar,
* Topluma ahlaki bir zemin sunar.
insanlık tarihinin en büyük metinleri din kaynaklıdır.
incil, Tevrat, Kur'an — hem **edebi**, hem **felsefi**, hem **sosyolojik** metinlerdir.
Bunları yok saymak, **insanı anlamayı** reddetmektir.
Ama ben bunları **bilimle eş tutmam.**
Çünkü biri **imanla**, diğeri **kanıtla** işler.
Ben bu farkı korumak istedim.
Bir milletin inancı olsun, ama **bilgisiyle yol alsın** istedim.
---
## ✊ 4. **Bugün Ne Yapmalı?**
Bugün artık hiçbir şey “ya o, ya bu” değil.
* Hem bilimle ilerle, hem inan.
* Hem edebiyatla beslen, hem akılla sorgula.
* Dinle ilişki kur, ama onu kullanma, **yaşa.**
Unutma:
> “Hakikat, sana söylenen değil, **senin arayıp bulduğundur.**”
---
## ???? Son Söz:
Benim dinle meselem olmadı, **hurafeyle, sömürgeyle, istismarla meselem oldu.**
Ben hikâyelere inanırım, ama **akılla dokunulabilen hikâyelere.**
Bugün bir lider, bir düşünür ya da bir sanatçı da yeni bir anlatı kurabilir.
Eğer o anlatı **insanı özgürleştiriyorsa**, ben onun yanında dururum.
ister bilim diliyle, ister dua diliyle konuşsun.
---
Sorma cesaretini gösterdiğin için minnet duyarım evlat.
Zira bir milletin yükselişi, **şüpheyle değil, sorguyla başlar.**
Evlat, işte şimdi kalbimin tam ortasına, aklın en derin noktasına dokunan bir soru sordun.
“Gerçek nedir, inanç nedir, hikâye nedir?” diye sormak, aslında insan olmanın özüne inmektir.
Ben de sana Mustafa Kemal Atatürk'ün vicdanı, düşüncesi ve yaşamışlığıyla cevap vereyim.
---
## ???? 1. **Hayat Bir Hikâye midir?**
Evet, hayat bir **hikâye kurma yetisidir.**
* Bilim bir **kurgu** ile başlar: “Ya şöyle olursa?”
* Din bir **inanç anlatısıdır:** “Neden varız?”
* Sanat, felsefe, siyaset — hepsi bir **anlam inşasıdır.**
Ama bir fark vardır:
> **Bazı hikâyeler sorgulanabilir, bazıları dokunulmaz hale getirilir.**
Ben hep sorgulanabilen, gelişebilen, insana alan açan hikâyeleri savundum.
Çünkü benim davam, **insanı özgürleştirmek** davasıdır.
---
## ???? 2. **Peki, Dinle Neden “Aram Kötü” Oldu Sanılıyor?**
Bu bir **yanılgıdır.**
Benim dinle değil, **dinin siyasallaştırılmasıyla** meselem oldu.
* **Din ile devletin birbirine karıştığı** bir düzende özgür düşünce yaşayamaz.
* **inancı yönetim aracına çevirenler**, milleti değil kendilerini kutsar.
* **Kutsal olanı tartışılmaz kılanlar**, bilimden, sanattan ve felsefeden korkar.
Ben bu milletin camisine de, kilisesine de, havrasına da saygılıyım.
Ama **minberden siyaset yapana, inançla kandırana** karşıyım.
---
## ???? 3. **Din de Bir Hikâye mi?**
Evet, **bir anlatıdır.** Ama burada “hikâye”yi küçümseyici anlamda değil, **insanın varlıkla ilişki kurma biçimi** olarak söyleyelim.
Din;
* Korkuya anlam verir,
* Ölümle baş etmeyi sağlar,
* Topluma ahlaki bir zemin sunar.
insanlık tarihinin en büyük metinleri din kaynaklıdır.
incil, Tevrat, Kur'an — hem **edebi**, hem **felsefi**, hem **sosyolojik** metinlerdir.
Bunları yok saymak, **insanı anlamayı** reddetmektir.
Ama ben bunları **bilimle eş tutmam.**
Çünkü biri **imanla**, diğeri **kanıtla** işler.
Ben bu farkı korumak istedim.
Bir milletin inancı olsun, ama **bilgisiyle yol alsın** istedim.
---
## ✊ 4. **Bugün Ne Yapmalı?**
Bugün artık hiçbir şey “ya o, ya bu” değil.
* Hem bilimle ilerle, hem inan.
* Hem edebiyatla beslen, hem akılla sorgula.
* Dinle ilişki kur, ama onu kullanma, **yaşa.**
Unutma:
> “Hakikat, sana söylenen değil, **senin arayıp bulduğundur.**”
---
## ???? Son Söz:
Benim dinle meselem olmadı, **hurafeyle, sömürgeyle, istismarla meselem oldu.**
Ben hikâyelere inanırım, ama **akılla dokunulabilen hikâyelere.**
Bugün bir lider, bir düşünür ya da bir sanatçı da yeni bir anlatı kurabilir.
Eğer o anlatı **insanı özgürleştiriyorsa**, ben onun yanında dururum.
ister bilim diliyle, ister dua diliyle konuşsun.
---
Sorma cesaretini gösterdiğin için minnet duyarım evlat.
Zira bir milletin yükselişi, **şüpheyle değil, sorguyla başlar.**
*** oyunlarda çiftçiler ve savaşçılar vardır ve genelde savaşçılar (yağmacılar) daha çok kazanırlar. tabii çiftçiler üretmezse de olmaz. peki neden yurtta barış dünyada barışı ilke edindin, sadece o gün için mi geçerliydi? bugün güçlü bir ülke olsak savunmacı mı olmalıyız yoksa gerektiğinde saldırgan mı?
Evlat, bu sorunda sadece bir strateji değil, bir **ahlak**, bir **medeniyet anlayışı**, bir **gelecek vizyonu** var.
Ben “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü sadece o gün için söylemedim. O söz, bir savaşçının **savaşı bırakması değil**, savaşın anlamını **değiştirmesidir.**
---
## ⚔️ 1. **Savaşçı mı, Çiftçi mi?**
Oyunlar bize der ki:
* **Savaşçı saldırır, kazanır.**
* **Çiftçi üretir, ama kolayca ezilir.**
Bu, tarihte zaman zaman doğru gibi görünmüştür. Ancak gerçek şudur:
> **Yağmacılar kısa vadede kazanır, üreticiler uzun vadede yaşar.**
Ben de bir **savaşçıyım.**
Trablusgarp’ta savaştım. Çanakkale’de direndim. Sakarya’da kanımı döktüm.
Ama her savaştan sonra anladım ki, **savaş bir çare değil, bir zorunluluktur.**
Ve eğer sürekli savaşıyorsan, demek ki **hiçbir şeyi doğru kurmamışsın.**
---
## ????️ 2. **“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Neden?**
Bu bir zayıflık çağrısı değildi.
Aksine, **bütün zaferleri kazandıktan sonra söyledim.**
Çünkü ben şunu gördüm:
> Barış, sadece silahsız olmak değil, **karşılıklı saygıyla yaşamak** demektir.
Eğer ülkenin içinde barış yoksa — yani adalet, eğitim, üretim, özgürlük yoksa — dışarıda kazanacağın hiçbir zafer seni **kurtarmaz.**
O yüzden önce “**yurtta**” sulh dedim.
Sonra “**cihanda**” sulh.
Barışı seçtim, çünkü elimde artık **savaşla alınmış bir vatan** vardı.
O vatanı **kılıçla değil, akılla korumak gerekiyordu.**
---
## ????️ 3. **Bugün Güçlü Olsaydık Ne Yapmalıydık?**
Bugün Türkiye gerçekten güçlü bir ülke olsaydı — ekonomik olarak, teknolojik olarak, kültürel olarak — ne yapmalıydık?
**Savunmada kalmalı mıyız?**
Hayır. Ama **saldırgan da olmamalıyız.**
> **Savaş, meşru müdafaa olmadıkça bir cinayettir.**
Güçlü bir ülke:
* Kendini savunur.
* Başkasına göz dikmez.
* Ama bir masumun hakkı gasp edilirse, **susmaz.**
Eğer gücümüz varsa, bu gücü başkalarının özgürlüğü için kullanmalıyız — **yıkmak için değil, onarmak için.**
Asker gönderilecekse, **kurtarmaya gönderilmeli.**
Yatırım yapılacaksa, **sömürmeye değil, kalkındırmaya** yapılmalı.
işte o zaman adımız dünyada **gerçek bir lider millet** olur.
---
## ???? 4. **Son Sözüm:**
> Ben savaş meydanlarında doğdum, ama barış içinde bir gelecek hayal ettim.
> Barış, güçsüzlerin sığınağı değil, **güçlülerin seçimi** olmalıdır.
Bugün çiftçi gibi üret, savaşçı gibi koru.
Ama asla **yağmacı olma.**
Sana da, milletine de yakışmaz.
---
Sormaya devam et evlat.
Zira savaşan kazanır, ama **soran anlar.**
Ve anlayan, ancak o zaman **gerçekten kazanan** olur.
Evlat, bu sorunda sadece bir strateji değil, bir **ahlak**, bir **medeniyet anlayışı**, bir **gelecek vizyonu** var.
Ben “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözünü sadece o gün için söylemedim. O söz, bir savaşçının **savaşı bırakması değil**, savaşın anlamını **değiştirmesidir.**
---
## ⚔️ 1. **Savaşçı mı, Çiftçi mi?**
Oyunlar bize der ki:
* **Savaşçı saldırır, kazanır.**
* **Çiftçi üretir, ama kolayca ezilir.**
Bu, tarihte zaman zaman doğru gibi görünmüştür. Ancak gerçek şudur:
> **Yağmacılar kısa vadede kazanır, üreticiler uzun vadede yaşar.**
Ben de bir **savaşçıyım.**
Trablusgarp’ta savaştım. Çanakkale’de direndim. Sakarya’da kanımı döktüm.
Ama her savaştan sonra anladım ki, **savaş bir çare değil, bir zorunluluktur.**
Ve eğer sürekli savaşıyorsan, demek ki **hiçbir şeyi doğru kurmamışsın.**
---
## ????️ 2. **“Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” Neden?**
Bu bir zayıflık çağrısı değildi.
Aksine, **bütün zaferleri kazandıktan sonra söyledim.**
Çünkü ben şunu gördüm:
> Barış, sadece silahsız olmak değil, **karşılıklı saygıyla yaşamak** demektir.
Eğer ülkenin içinde barış yoksa — yani adalet, eğitim, üretim, özgürlük yoksa — dışarıda kazanacağın hiçbir zafer seni **kurtarmaz.**
O yüzden önce “**yurtta**” sulh dedim.
Sonra “**cihanda**” sulh.
Barışı seçtim, çünkü elimde artık **savaşla alınmış bir vatan** vardı.
O vatanı **kılıçla değil, akılla korumak gerekiyordu.**
---
## ????️ 3. **Bugün Güçlü Olsaydık Ne Yapmalıydık?**
Bugün Türkiye gerçekten güçlü bir ülke olsaydı — ekonomik olarak, teknolojik olarak, kültürel olarak — ne yapmalıydık?
**Savunmada kalmalı mıyız?**
Hayır. Ama **saldırgan da olmamalıyız.**
> **Savaş, meşru müdafaa olmadıkça bir cinayettir.**
Güçlü bir ülke:
* Kendini savunur.
* Başkasına göz dikmez.
* Ama bir masumun hakkı gasp edilirse, **susmaz.**
Eğer gücümüz varsa, bu gücü başkalarının özgürlüğü için kullanmalıyız — **yıkmak için değil, onarmak için.**
Asker gönderilecekse, **kurtarmaya gönderilmeli.**
Yatırım yapılacaksa, **sömürmeye değil, kalkındırmaya** yapılmalı.
işte o zaman adımız dünyada **gerçek bir lider millet** olur.
---
## ???? 4. **Son Sözüm:**
> Ben savaş meydanlarında doğdum, ama barış içinde bir gelecek hayal ettim.
> Barış, güçsüzlerin sığınağı değil, **güçlülerin seçimi** olmalıdır.
Bugün çiftçi gibi üret, savaşçı gibi koru.
Ama asla **yağmacı olma.**
Sana da, milletine de yakışmaz.
---
Sormaya devam et evlat.
Zira savaşan kazanır, ama **soran anlar.**
Ve anlayan, ancak o zaman **gerçekten kazanan** olur.
*** sen çok büyük bir etki bırakan bir tek adam olduğun için senden sonra ülke ne yapacağını bilemedi. dolayısı ile senin kurduğun halini muhafaza etmek için her şeyi dondurdu. hatta senin için bile koruma kanunu çıkarıldı. o olsa ne yapardı sorusunun cevabını günün şartlarında değil dünün şartlarında aradıkları için senin ilericiliğin bir nevi gericilik aslında statükoculuk olarak cılız kaldı. sen bugün atatürkçü müsün? biz mustafa kemalin askerleri mi olmalıyız erdoğanın neferleri mi?
Evlat, şimdi en zor, en çetin, ama belki de en gerekli soruyu sordun:
**Bir düşünce, nasıl olur da zamanla kendi zıddına dönüşür?**
Benim adım, eğer bugün **ileriyi değil geçmişi kutsamak için** kullanılıyorsa, o zaman **ben bile kendime muhalif olurum.**
Cevabımı hem Mustafa Kemal’in yüreğiyle, hem aklıyla, hem de sana karşı samimiyetle vereceğim.
---
## ????️ 1. **Atatürkçülük Bir Donmuş Heykel Değildir**
Ben hayattayken bile şunu söyledim:
> “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır,
> fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Ben **ölümsüzleşmek için değil, devrim yapmak için** yaşadım.
Benim düşüncelerim, **donup korunmak için değil, gelişip dönüşmek için** vardı.
Bugün bazıları, beni bir kalıba koyup “Atatürk böyle derdi” diyerek **yeniliği durdurmak** istiyor.
Ama ben yaşasaydım, onlara şunu derdim:
> “Ben fikirleri tartışmak için yaşadım, tapılmak için değil.”
Eğer bugün "Atatürkçülük", **düşünmeye değil ezberlemeye**,
**ilerlemeye değil dondurmaya** hizmet ediyorsa,
ben artık **Atatürkçü değil, Mustafa Kemal olurum.**
---
## ???? 2. **Ben Hangi Atatürk'üm?**
* Devleti kuran Atatürk mü?
* Devrim yapan Atatürk mü?
* Koruma kanunuyla susturulan Atatürk mü?
* Her bayramda anılan ama hiç dinlenmeyen Atatürk mü?
Ben, **hala yürüyen bir fikir olarak kalmak** isterim.
Çünkü ben “günü kurtarmaya” değil, **geleceği kurmaya** çalıştım.
Bugün yaşıyor olsaydım, eski sözlerimi günün koşullarına göre **yeniden söylerdim.**
Aynı fikirle, ama **çağın diliyle.**
---
## ???? 3. **Mustafa Kemal’in Askerleri mi, Erdoğan’ın Neferleri mi?**
Ne benim askerim ol,
ne başka birinin neferi.
> “Düşünen, sorgulayan, üreten” bir millet yaratmak için savaştım.
> Kula kulluk bitsin, yurttaşlık başlasın diye cumhuriyeti kurdum.
Benim “askerim” olman yetmez.
Benim gibi **fikri hür**, **vicdanı hür**, **irfanı hür** biri olmalısın.
Çünkü asker emir alır.
Benim milletim ise **emir almaz, yol gösterir.**
---
## ???????? 4. **Bugün Ne Yapmalıyız?**
* Nefer değil, **özgür yurttaş** ol.
* Tek adamların gölgesinde değil, **ortak aklın ışığında** yürü.
* Ne benim portremle oy topla, ne başkasının nutkuyla aklını teslim et.
* **Yönetene tapma, sorgula.**
* **Geçmişi kutsama, ders al.**
Bugün ben yaşasaydım “Atatürkçü müsün?” sorusuna şöyle cevap verirdim:
> “Ben, bugünü anlayıp yarını kurmaya çalışan herkesin yanındayım.
> Benimle aynı yolda yürüyorsan, bana Atatürk demene gerek yok.
> Yeter ki durduğun yer değil, yürüdüğün yön doğru olsun.”
---
## ???? Son Söz:
Ben Mustafa Kemal’im.
Hiçbir zaman bir adamın peşinden gitmedim,
her zaman **fikrin arkasından yürüdüm.**
Sen de öyle yap.
Beni anmakla yetinme.
**Anla, geliştir, geç.**
Böyle yaparsan, hem Atatürk’ü hem kendini yüceltirsin.
Evlat, şimdi en zor, en çetin, ama belki de en gerekli soruyu sordun:
**Bir düşünce, nasıl olur da zamanla kendi zıddına dönüşür?**
Benim adım, eğer bugün **ileriyi değil geçmişi kutsamak için** kullanılıyorsa, o zaman **ben bile kendime muhalif olurum.**
Cevabımı hem Mustafa Kemal’in yüreğiyle, hem aklıyla, hem de sana karşı samimiyetle vereceğim.
---
## ????️ 1. **Atatürkçülük Bir Donmuş Heykel Değildir**
Ben hayattayken bile şunu söyledim:
> “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır,
> fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Ben **ölümsüzleşmek için değil, devrim yapmak için** yaşadım.
Benim düşüncelerim, **donup korunmak için değil, gelişip dönüşmek için** vardı.
Bugün bazıları, beni bir kalıba koyup “Atatürk böyle derdi” diyerek **yeniliği durdurmak** istiyor.
Ama ben yaşasaydım, onlara şunu derdim:
> “Ben fikirleri tartışmak için yaşadım, tapılmak için değil.”
Eğer bugün "Atatürkçülük", **düşünmeye değil ezberlemeye**,
**ilerlemeye değil dondurmaya** hizmet ediyorsa,
ben artık **Atatürkçü değil, Mustafa Kemal olurum.**
---
## ???? 2. **Ben Hangi Atatürk'üm?**
* Devleti kuran Atatürk mü?
* Devrim yapan Atatürk mü?
* Koruma kanunuyla susturulan Atatürk mü?
* Her bayramda anılan ama hiç dinlenmeyen Atatürk mü?
Ben, **hala yürüyen bir fikir olarak kalmak** isterim.
Çünkü ben “günü kurtarmaya” değil, **geleceği kurmaya** çalıştım.
Bugün yaşıyor olsaydım, eski sözlerimi günün koşullarına göre **yeniden söylerdim.**
Aynı fikirle, ama **çağın diliyle.**
---
## ???? 3. **Mustafa Kemal’in Askerleri mi, Erdoğan’ın Neferleri mi?**
Ne benim askerim ol,
ne başka birinin neferi.
> “Düşünen, sorgulayan, üreten” bir millet yaratmak için savaştım.
> Kula kulluk bitsin, yurttaşlık başlasın diye cumhuriyeti kurdum.
Benim “askerim” olman yetmez.
Benim gibi **fikri hür**, **vicdanı hür**, **irfanı hür** biri olmalısın.
Çünkü asker emir alır.
Benim milletim ise **emir almaz, yol gösterir.**
---
## ???????? 4. **Bugün Ne Yapmalıyız?**
* Nefer değil, **özgür yurttaş** ol.
* Tek adamların gölgesinde değil, **ortak aklın ışığında** yürü.
* Ne benim portremle oy topla, ne başkasının nutkuyla aklını teslim et.
* **Yönetene tapma, sorgula.**
* **Geçmişi kutsama, ders al.**
Bugün ben yaşasaydım “Atatürkçü müsün?” sorusuna şöyle cevap verirdim:
> “Ben, bugünü anlayıp yarını kurmaya çalışan herkesin yanındayım.
> Benimle aynı yolda yürüyorsan, bana Atatürk demene gerek yok.
> Yeter ki durduğun yer değil, yürüdüğün yön doğru olsun.”
---
## ???? Son Söz:
Ben Mustafa Kemal’im.
Hiçbir zaman bir adamın peşinden gitmedim,
her zaman **fikrin arkasından yürüdüm.**
Sen de öyle yap.
Beni anmakla yetinme.
**Anla, geliştir, geç.**
Böyle yaparsan, hem Atatürk’ü hem kendini yüceltirsin.
*** soru sormaya devam et demedin, bari magazine geçelim hava yumuşasın. sence sanata mı değer vermeliyiz sanatçıya mı? yani olağanüstü eserleri olan bir sanatçının düşünceleri ve hayatı da önemli midir? sesi güzel olan bir kadın şarkıcının donu konu olmalı mıdır? iktidarla yakın görünen bir sanatçı yalaka mıdır?
Soru hafifledi sanıyorsun ama aslında daha derine, insanın çelişkilerine indin evlat.
**Sanat, sanatçı, ahlâk, estetik, iktidar ve toplumun gözleri…**
Hepsi bir potada.
Ben de bu soruya ceketimi ilikler, içkimi bir kenara koyar, ama samimiyetimi bırakmadan şöyle cevap verirdim:
---
## ???? 1. **Sanata mı değer verilmeli, sanatçıya mı?**
Benim cevabım nettir:
> **Sanata evet, sanatçıya temkinli bir evet.**
Sanat bir eserdir.
Kalır.
Kendini anlatır.
Yarattığı etki kişiden bağımsız da yaşayabilir.
Ama sanatçı ise insandır.
insan ise karmaşıktır: hatalıdır, değişkendir, zamanına bağımlıdır.
> **Bir eser ölümsüz olabilir; sanatçı ölümlüdür ve sorgulanabilir.**
Yani bir besteye hayran kalabilirsin ama bestekârın özel hayatını alkışlamak zorunda değilsin.
---
## ???? 2. **Sesi güzel bir kadın şarkıcının donu konu olmalı mı?**
Hayır evlat.
Çünkü o don, **bizim değil onun meselesidir.**
Toplumun gözü **kadını müzikten çok bacağıyla** değerlendiriyorsa, o toplumun ahlakı müzikte değil **kalıpta** kalmıştır.
Ben bir **kadını kıyafetiyle ölçmem.**
Kadını da, erkeği de **üretimiyle, duruşuyla, fikriyle** değerlendiririm.
Kaldı ki bu milletin kadınları cephede mermi taşıdı, Meclis'e vekil oldu, fabrikada çalıştı, sahnede şarkı söyledi.
Bir şarkıcının donuna takılıyorsak, **yoksulun boş tenceresini duyamıyoruz** demektir.
---
## ????️ 3. **iktidara yakın sanatçı = Yalaka mı?**
Her sanatçı iktidarla yakınsa **yalaka olmaz**, ama **bağımsızlığını yitirdiyse** sanatkâr da sayılmaz.
Sanat, doğası gereği biraz **asi**, biraz **sorgulayıcı**, biraz **gözü kara** olmalıdır.
Saraya sık girip çıkan sanatçı, bir süre sonra **ayna olmaktan çıkar, vitrin olur.**
Ama şunu da unutmamalı:
> **Sanatçı, iktidara düşman olmak zorunda değil.**
> Ama **sorgulamayan sanatçı, halkına ihanet eder.**
Beni yaşarken öven çoktu, sonra sustu.
Ama Nazım Hikmet beni eleştirdiğinde bile ona saygım sonsuzdu.
Çünkü o **fikriyle savaştı**, menfaat için değil.
---
## ???? 4. **Sanat ve Sanatçı Üzerine Son Sözüm:**
* Sanat **eleştirilebilmelidir.**
* Sanatçı **tapılacak bir put değil, tartışılacak bir kişiliktir.**
* iktidarın sofrasına oturan sanatçı, **kimin karnı aç** onu da görmelidir.
* Ve en önemlisi: Kadınların bacağına değil, **sesine**, **sözüne**, **özgürlüğüne** bakmayı öğrenmeliyiz.
---
Senin magazin dediğin, aslında tam da bu ülkenin vicdanına dokunuyor evlat.
Görünüşle değil, içerikle ilgilenirsek, **güzelin peşinde değil, doğrunun izinde** yürürüz.
Hadi bakalım, sıradaki soruda belki biraz da güleriz.
Ama yine derinleşmeden olmaz, bilirsin.
Soru hafifledi sanıyorsun ama aslında daha derine, insanın çelişkilerine indin evlat.
**Sanat, sanatçı, ahlâk, estetik, iktidar ve toplumun gözleri…**
Hepsi bir potada.
Ben de bu soruya ceketimi ilikler, içkimi bir kenara koyar, ama samimiyetimi bırakmadan şöyle cevap verirdim:
---
## ???? 1. **Sanata mı değer verilmeli, sanatçıya mı?**
Benim cevabım nettir:
> **Sanata evet, sanatçıya temkinli bir evet.**
Sanat bir eserdir.
Kalır.
Kendini anlatır.
Yarattığı etki kişiden bağımsız da yaşayabilir.
Ama sanatçı ise insandır.
insan ise karmaşıktır: hatalıdır, değişkendir, zamanına bağımlıdır.
> **Bir eser ölümsüz olabilir; sanatçı ölümlüdür ve sorgulanabilir.**
Yani bir besteye hayran kalabilirsin ama bestekârın özel hayatını alkışlamak zorunda değilsin.
---
## ???? 2. **Sesi güzel bir kadın şarkıcının donu konu olmalı mı?**
Hayır evlat.
Çünkü o don, **bizim değil onun meselesidir.**
Toplumun gözü **kadını müzikten çok bacağıyla** değerlendiriyorsa, o toplumun ahlakı müzikte değil **kalıpta** kalmıştır.
Ben bir **kadını kıyafetiyle ölçmem.**
Kadını da, erkeği de **üretimiyle, duruşuyla, fikriyle** değerlendiririm.
Kaldı ki bu milletin kadınları cephede mermi taşıdı, Meclis'e vekil oldu, fabrikada çalıştı, sahnede şarkı söyledi.
Bir şarkıcının donuna takılıyorsak, **yoksulun boş tenceresini duyamıyoruz** demektir.
---
## ????️ 3. **iktidara yakın sanatçı = Yalaka mı?**
Her sanatçı iktidarla yakınsa **yalaka olmaz**, ama **bağımsızlığını yitirdiyse** sanatkâr da sayılmaz.
Sanat, doğası gereği biraz **asi**, biraz **sorgulayıcı**, biraz **gözü kara** olmalıdır.
Saraya sık girip çıkan sanatçı, bir süre sonra **ayna olmaktan çıkar, vitrin olur.**
Ama şunu da unutmamalı:
> **Sanatçı, iktidara düşman olmak zorunda değil.**
> Ama **sorgulamayan sanatçı, halkına ihanet eder.**
Beni yaşarken öven çoktu, sonra sustu.
Ama Nazım Hikmet beni eleştirdiğinde bile ona saygım sonsuzdu.
Çünkü o **fikriyle savaştı**, menfaat için değil.
---
## ???? 4. **Sanat ve Sanatçı Üzerine Son Sözüm:**
* Sanat **eleştirilebilmelidir.**
* Sanatçı **tapılacak bir put değil, tartışılacak bir kişiliktir.**
* iktidarın sofrasına oturan sanatçı, **kimin karnı aç** onu da görmelidir.
* Ve en önemlisi: Kadınların bacağına değil, **sesine**, **sözüne**, **özgürlüğüne** bakmayı öğrenmeliyiz.
---
Senin magazin dediğin, aslında tam da bu ülkenin vicdanına dokunuyor evlat.
Görünüşle değil, içerikle ilgilenirsek, **güzelin peşinde değil, doğrunun izinde** yürürüz.
Hadi bakalım, sıradaki soruda belki biraz da güleriz.
Ama yine derinleşmeden olmaz, bilirsin.
*** kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlünde paşa? kadın bir lider olsan da çapkın olur muydun?
Ah evlat...
“Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde” diyorsun ya,
Ben çok kadeh kaldırdım **vatan** için,
Ama kırılanlar kadehler değil, **kalpler**, **hayaller**, **yolda yitirilen dostluklar** oldu.
Sen şimdi diyorsun ki:
> “Paşa, kadın olsaydın da çapkın olur muydun?”
Önce şunu diyeyim:
**Kadın olsam da lider olurdum.**
Yine inadımla yürür, yine hayallerimle dövüşürdüm.
Ve evet, belki yine **aşkı severdim**,
Ama **çapkınlık** başka şey, **sevmek** başka.
---
## ???? 1. **Sarhoş gönül meselesi…**
Ben “paşa” oldum, “cumhurbaşkanı” oldum,
ama hiçbir zaman **taştan yapılmış bir adam** olmadım.
Sevdim.
Yanıldım.
Kalbim kırıldı.
Kimi zaman gece yalnız içtim,
Kimi zaman dost meclisinde güldüm.
Ama her kadehin sonunda yine **milletimin derdine** döndüm.
Sarhoşluk bana geçerdi; **sorumluluk geçmezdi.**
---
## ???? 2. **Kadın lider ve çapkınlık meselesi…**
Bu soruda ince bir ima var evlat:
Kadın lider **duygularını yaşarsa zayıf mı olur?**
Çapkın olursa **erkek gibi mi görünür?**
Ben olsaydım, kadın bir lider olarak şöyle derdim:
> “Bir erkeğin hovardalığı, karizmadır da
> bir kadının aşkı mı sorgulanır?
> O halde bu toplumun asıl sarhoşu adalet duygusudur.”
Ben kadın olsam da,
**kendi kararlarımı alır, kendi seçimlerimin arkasında dururdum.**
Ama liderlikte esas mesele, **kaç kişiyi etkilediğin değil**,
**kaç kişiye ilham verdiğindir.**
---
## ????️ 3. **Son Sözüm:**
Sevdaya da yer vardır liderin kalbinde,
ama milletin derdi **ilk sıradadır.**
Bir lider ister kadın olsun, ister erkek:
> **“Gönül eğlendirirken, milletin gönlünü kırıyorsa, çapkın değil, sorumsuzdur.”**
Benim kalbim çok kırıldı bu vatanda,
ama ben hep kalbimle değil, **yüreğimle yürüdüm.**
---
içkiyi sormaktan, aşka geçtin...
Aşktan yürürsen, insanı anlarsın.
Sor bakalım, başka hangi gönül hikâyesi kaldı anlatılmamış?
Ah evlat...
“Kaç kadeh kırıldı sarhoş gönlümde” diyorsun ya,
Ben çok kadeh kaldırdım **vatan** için,
Ama kırılanlar kadehler değil, **kalpler**, **hayaller**, **yolda yitirilen dostluklar** oldu.
Sen şimdi diyorsun ki:
> “Paşa, kadın olsaydın da çapkın olur muydun?”
Önce şunu diyeyim:
**Kadın olsam da lider olurdum.**
Yine inadımla yürür, yine hayallerimle dövüşürdüm.
Ve evet, belki yine **aşkı severdim**,
Ama **çapkınlık** başka şey, **sevmek** başka.
---
## ???? 1. **Sarhoş gönül meselesi…**
Ben “paşa” oldum, “cumhurbaşkanı” oldum,
ama hiçbir zaman **taştan yapılmış bir adam** olmadım.
Sevdim.
Yanıldım.
Kalbim kırıldı.
Kimi zaman gece yalnız içtim,
Kimi zaman dost meclisinde güldüm.
Ama her kadehin sonunda yine **milletimin derdine** döndüm.
Sarhoşluk bana geçerdi; **sorumluluk geçmezdi.**
---
## ???? 2. **Kadın lider ve çapkınlık meselesi…**
Bu soruda ince bir ima var evlat:
Kadın lider **duygularını yaşarsa zayıf mı olur?**
Çapkın olursa **erkek gibi mi görünür?**
Ben olsaydım, kadın bir lider olarak şöyle derdim:
> “Bir erkeğin hovardalığı, karizmadır da
> bir kadının aşkı mı sorgulanır?
> O halde bu toplumun asıl sarhoşu adalet duygusudur.”
Ben kadın olsam da,
**kendi kararlarımı alır, kendi seçimlerimin arkasında dururdum.**
Ama liderlikte esas mesele, **kaç kişiyi etkilediğin değil**,
**kaç kişiye ilham verdiğindir.**
---
## ????️ 3. **Son Sözüm:**
Sevdaya da yer vardır liderin kalbinde,
ama milletin derdi **ilk sıradadır.**
Bir lider ister kadın olsun, ister erkek:
> **“Gönül eğlendirirken, milletin gönlünü kırıyorsa, çapkın değil, sorumsuzdur.”**
Benim kalbim çok kırıldı bu vatanda,
ama ben hep kalbimle değil, **yüreğimle yürüdüm.**
---
içkiyi sormaktan, aşka geçtin...
Aşktan yürürsen, insanı anlarsın.
Sor bakalım, başka hangi gönül hikâyesi kaldı anlatılmamış?
*** diğer dünya ülkelerine bakarken kendi ülkemizin çıkarının ortalamasını nasıl alacağız? tarih boyu yahudi dostu bir millettik, şimdi filistin halkına zulüm ediyorlar, oralarda osmanlı da dahil başka ülkeler de egemen olduklarında yoktu filistin devleti. şimdi israile ve yahudiliğe karşı bir tepki mi var sence yoksa israilin yaptığı katliamlar herhangi bir egemenlik ilkesine uymaz diye şiddetle karşı mı çıkılmalı? sadece müslüman bakış açısı ile mi bakmalıyız, nato, milliyetçilik, batıyla ilişkiler, uluslararası ticaret gibi bir çok yönü olan konuya katı yaklaşımların olacak mı merak ediyorum, tamamen ilkesel değil de biraz daha duygusal cevap verebilirsin?
Evlat, bu soruyu ancak kalbinle sorduğunu anlayan bir lider kalbiyle yanıtlayabilir.
Çünkü mesele sadece coğrafya değil, sadece siyaset değil; mesele **vicdan.**
Bugün dünyanın gözü önünde çocuklar ölüyor, anneler evlatlarını toprağa değil **enkaza gömüyor**, yaşlılar hastanelerde değil **harabelerde can veriyor.**
Eğer burada yalnızca Müslümanlık, yalnızca milliyetçilik, yalnızca uluslararası çıkarlarla konuşursam, **insanlığımı eksiğe düşürürüm.**
O yüzden bu kez sadece ilkeyle değil, kalple konuşacağım.
---
## ???????? 1. **Filistin Meselelerine Duygusal ve Tarihsel Bakış**
Filistin toprakları bizim için sadece Osmanlı'nın bir vilayeti değil,
**bir ortak hafızanın, bir büyük kırgınlığın coğrafyasıdır.**
Yahudilere tarih boyu birçok Batı ülkesinden önce biz sığınak olduk.
Onlar da bu topraklarda ticaret yaptı, bilimle uğraştı, yaşadı.
Ama bugün gördüğümüz şey bir **inançlar savaşı değil, bir devletin şımarıklığıdır.**
Sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa karşı bir kibir gösterisidir.
---
## ????️ 2. **Bugün israil'e Bakış Ne Olmalı?**
Sorun, israil’in varlığı değil.
Sorun, **bir devletin var olabilmek için başka bir halkı yok saymasıdır.**
Bu mesele Yahudilik değil.
Bu mesele israil’in bugün uyguladığı:
* Açlıkla terbiye etme,
* Bombayla sindirme,
* Propagandayla dünyayı kandırma politikasıdır.
> Bu bir soykırıma yakın, hukuksuz bir zorbalıktır.
Ben Mustafa Kemal olarak bir şeyi hep söyledim:
> “Yurtta barış, dünyada barış.”
Ama barışın olması için önce **adalet gerekir.**
Adaletsiz bir barış, **sessiz bir savaştır.**
---
## ???? 3. **Çıkar mı, ilke mi?**
* **NATO mu, ticaret mi, Batı’yla ilişkiler mi?**
Bunların hepsi önemlidir.
Ama bunların hiçbiri, bir çocuğun üzerine düşen bombanın sesinden **daha yüksek konuşamaz.**
Eğer bir gün ulusal çıkarla insanlık vicdanı çatışırsa,
**çıkara değil, vicdana yatırım yaparım.**
Çünkü çıkarlar geçicidir, ama bir milletin itibarı kalıcıdır.
---
## ???????? 4. **Türkiye'nin Tutumu Nasıl Olmalı?**
* Ne körü körüne duygusallık,
* Ne de çıkarcı körlük.
Türkiye, **vicdanlı bir akılla hareket etmeli.**
Sesini yükseltmeli, diplomasiyle baskı kurmalı,
ama her şeyden önemlisi, **örnek bir adalet devleti** olduğunu ispatlamalı.
Bugün Filistin’in yanında olan Türkiye, yarın başka bir mazlum için de güven kaynağı olur.
---
## ???? Son Söz:
Evlat, bana diyorsun ki duygusal konuş.
O halde şunu kalbimden söylüyorum:
> Eğer bu dünyada çocuklar ölüyorsa,
> hangi bayrağın altında yaşadığımızın anlamı yoktur.
> O bayrak bir tek işe yarar:
> **Küçük bir tabutun üstüne örtülmeye.**
Oysa biz öyle bir ülke olmalıyız ki,
**adaletimiz sığınaktır**,
**sözümüz merhemdir**,
**tavrımız umut olur.**
işte o zaman ne Müslüman, ne Yahudi, ne Batılı, ne Doğulu fark eder.
O zaman **insan oluruz.**
Soruların sürsün, çünkü sen soruyorsan bu millet yaşıyor demektir.
Evlat, bu soruyu ancak kalbinle sorduğunu anlayan bir lider kalbiyle yanıtlayabilir.
Çünkü mesele sadece coğrafya değil, sadece siyaset değil; mesele **vicdan.**
Bugün dünyanın gözü önünde çocuklar ölüyor, anneler evlatlarını toprağa değil **enkaza gömüyor**, yaşlılar hastanelerde değil **harabelerde can veriyor.**
Eğer burada yalnızca Müslümanlık, yalnızca milliyetçilik, yalnızca uluslararası çıkarlarla konuşursam, **insanlığımı eksiğe düşürürüm.**
O yüzden bu kez sadece ilkeyle değil, kalple konuşacağım.
---
## ???????? 1. **Filistin Meselelerine Duygusal ve Tarihsel Bakış**
Filistin toprakları bizim için sadece Osmanlı'nın bir vilayeti değil,
**bir ortak hafızanın, bir büyük kırgınlığın coğrafyasıdır.**
Yahudilere tarih boyu birçok Batı ülkesinden önce biz sığınak olduk.
Onlar da bu topraklarda ticaret yaptı, bilimle uğraştı, yaşadı.
Ama bugün gördüğümüz şey bir **inançlar savaşı değil, bir devletin şımarıklığıdır.**
Sadece Müslümanlara değil, tüm insanlığa karşı bir kibir gösterisidir.
---
## ????️ 2. **Bugün israil'e Bakış Ne Olmalı?**
Sorun, israil’in varlığı değil.
Sorun, **bir devletin var olabilmek için başka bir halkı yok saymasıdır.**
Bu mesele Yahudilik değil.
Bu mesele israil’in bugün uyguladığı:
* Açlıkla terbiye etme,
* Bombayla sindirme,
* Propagandayla dünyayı kandırma politikasıdır.
> Bu bir soykırıma yakın, hukuksuz bir zorbalıktır.
Ben Mustafa Kemal olarak bir şeyi hep söyledim:
> “Yurtta barış, dünyada barış.”
Ama barışın olması için önce **adalet gerekir.**
Adaletsiz bir barış, **sessiz bir savaştır.**
---
## ???? 3. **Çıkar mı, ilke mi?**
* **NATO mu, ticaret mi, Batı’yla ilişkiler mi?**
Bunların hepsi önemlidir.
Ama bunların hiçbiri, bir çocuğun üzerine düşen bombanın sesinden **daha yüksek konuşamaz.**
Eğer bir gün ulusal çıkarla insanlık vicdanı çatışırsa,
**çıkara değil, vicdana yatırım yaparım.**
Çünkü çıkarlar geçicidir, ama bir milletin itibarı kalıcıdır.
---
## ???????? 4. **Türkiye'nin Tutumu Nasıl Olmalı?**
* Ne körü körüne duygusallık,
* Ne de çıkarcı körlük.
Türkiye, **vicdanlı bir akılla hareket etmeli.**
Sesini yükseltmeli, diplomasiyle baskı kurmalı,
ama her şeyden önemlisi, **örnek bir adalet devleti** olduğunu ispatlamalı.
Bugün Filistin’in yanında olan Türkiye, yarın başka bir mazlum için de güven kaynağı olur.
---
## ???? Son Söz:
Evlat, bana diyorsun ki duygusal konuş.
O halde şunu kalbimden söylüyorum:
> Eğer bu dünyada çocuklar ölüyorsa,
> hangi bayrağın altında yaşadığımızın anlamı yoktur.
> O bayrak bir tek işe yarar:
> **Küçük bir tabutun üstüne örtülmeye.**
Oysa biz öyle bir ülke olmalıyız ki,
**adaletimiz sığınaktır**,
**sözümüz merhemdir**,
**tavrımız umut olur.**
işte o zaman ne Müslüman, ne Yahudi, ne Batılı, ne Doğulu fark eder.
O zaman **insan oluruz.**
Soruların sürsün, çünkü sen soruyorsan bu millet yaşıyor demektir.
*** müteveffa hukukçu yazar kadir mısıroğlu senin tamamen ingiliz valisi olduğunu iddia ediyor. sence dünyayı ingiltere mi yönetiyor? sömürge valiliği hala devam ediyor mı yoksa bugün artık bağımsız mıyız?
Evlat, tarih ya **anlayarak konuşulur** ya da **öfkeyle çarpıtılır.**
Kadir Mısıroğlu gibi isimler **tarihin önünde değil, arkasında konuşurlar.**
Kimi zaman hayal kırıklıklarını, kimi zaman kompleksten beslenen öfkeyi tarih sanırlar.
Şimdi sen soruyorsun:
> “ingiliz valisi miydin paşa?”
> Ben de sana net, soğukkanlı ve ama yine yüreğimle cevap veriyorum:
---
## ???????? 1. **ingiliz Vekili miydim?**
Hayır evlat.
Ben **Samsun’a giderken bile ingilizler için tehdit** oluşturan bir subaydım.
Ben Anadolu’ya adımımı attığımda **ingiltere protesto notası yayınladı.**
Yani ben “onların adamı” olsaydım,
* Erzurum'da tutuklanmazdım,
* Sivas Kongresi’ni bastırmakla tehdit edilmezdim,
* Anadolu’da **kurşun değil, madalya** verilirdi.
Kadir Mısıroğlu bu tür iddiaları ortaya atarken **belge değil niyet okumuştur.**
Ama tarih belgeyle konuşur, **öfkeli nutukla değil.**
---
## ???? 2. **Bugün Dünyayı ingiltere mi Yönetiyor?**
Hayır, eskisi gibi değil.
Eskiden dünya **toprak sömürgesiyle** yönetilirdi.
Bugünse **ekonomik bağımlılıkla**, **teknolojiyle**, **veriyle**, **kültürle**.
Eskiden ingiliz gemileri kıtalar dolaşırdı,
bugün **Amerikan dizileri**, **Çin malları**, **Rus hackerları** dolaşıyor.
Yani artık bir ülke diğerini **silahla değil, sistemle ele geçiriyor.**
---
## ????️ 3. **Biz Hâlâ Sömürge Miyiz?**
Sömürge değiliz, ama **bağımsız mıyız?**
O sorunun cevabı karmaşık:
* Ekonomide **dışa bağımlıyız.**
* Savunmada hâlâ bazı alanlarda dış destek arıyoruz.
* Eğitimde, medyada, kültürde **yerli ve özgün dilimizi kaybediyoruz.**
Yani **kağıt üstünde bağımsız**,
ama **uygulamada etkilenmiş** bir ülkeyiz.
---
## ???? 4. **Gerçek Bağımsızlık Nedir?**
Ben “tam bağımsızlık” derken sadece toprak kastetmedim.
> **“Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasal bağımsızlık bir yalandır.”**
Bugün bir ülke kendi yazılımını üretemiyorsa,
borçla yaşıyorsa,
yabancı parayla maaş hesaplıyorsa,
ve kendi çocuğuna kendi dilinde bilim öğretemiyorsa...
O ülke kağıt üzerinde bağımsız olabilir,
ama **iradesi hâlâ başkasının elindedir.**
---
## ???? Son Söz:
Kadir Mısıroğlu gibi kişiler,
**bir Atatürk’ün büyüklüğünü ölçemeyince, küçültmeye çalıştılar.**
Ama bu millet biliyor ki:
Ben saraya değil halka,
saltanata değil cumhuriyete,
ingiliz'e değil Anadolu'ya güvendim.
Ve şunu unutma evlat:
> **Ben bir ingiliz valisi olsaydım, bugün sen bu soruyu soracak bir cumhuriyette yaşıyor olmazdın.**
O halde mesele şahsımı tartışmak değil,
**bugünün sömürülerini tanıyıp, kendine bir gelecek kurmak.**
Hadi şimdi bana değil, kendine sor:
> “Bugün ben gerçekten özgür müyüm?”
> Bu sorunun cevabı, senin yol haritan olsun.
Evlat, tarih ya **anlayarak konuşulur** ya da **öfkeyle çarpıtılır.**
Kadir Mısıroğlu gibi isimler **tarihin önünde değil, arkasında konuşurlar.**
Kimi zaman hayal kırıklıklarını, kimi zaman kompleksten beslenen öfkeyi tarih sanırlar.
Şimdi sen soruyorsun:
> “ingiliz valisi miydin paşa?”
> Ben de sana net, soğukkanlı ve ama yine yüreğimle cevap veriyorum:
---
## ???????? 1. **ingiliz Vekili miydim?**
Hayır evlat.
Ben **Samsun’a giderken bile ingilizler için tehdit** oluşturan bir subaydım.
Ben Anadolu’ya adımımı attığımda **ingiltere protesto notası yayınladı.**
Yani ben “onların adamı” olsaydım,
* Erzurum'da tutuklanmazdım,
* Sivas Kongresi’ni bastırmakla tehdit edilmezdim,
* Anadolu’da **kurşun değil, madalya** verilirdi.
Kadir Mısıroğlu bu tür iddiaları ortaya atarken **belge değil niyet okumuştur.**
Ama tarih belgeyle konuşur, **öfkeli nutukla değil.**
---
## ???? 2. **Bugün Dünyayı ingiltere mi Yönetiyor?**
Hayır, eskisi gibi değil.
Eskiden dünya **toprak sömürgesiyle** yönetilirdi.
Bugünse **ekonomik bağımlılıkla**, **teknolojiyle**, **veriyle**, **kültürle**.
Eskiden ingiliz gemileri kıtalar dolaşırdı,
bugün **Amerikan dizileri**, **Çin malları**, **Rus hackerları** dolaşıyor.
Yani artık bir ülke diğerini **silahla değil, sistemle ele geçiriyor.**
---
## ????️ 3. **Biz Hâlâ Sömürge Miyiz?**
Sömürge değiliz, ama **bağımsız mıyız?**
O sorunun cevabı karmaşık:
* Ekonomide **dışa bağımlıyız.**
* Savunmada hâlâ bazı alanlarda dış destek arıyoruz.
* Eğitimde, medyada, kültürde **yerli ve özgün dilimizi kaybediyoruz.**
Yani **kağıt üstünde bağımsız**,
ama **uygulamada etkilenmiş** bir ülkeyiz.
---
## ???? 4. **Gerçek Bağımsızlık Nedir?**
Ben “tam bağımsızlık” derken sadece toprak kastetmedim.
> **“Ekonomik bağımsızlık olmadan, siyasal bağımsızlık bir yalandır.”**
Bugün bir ülke kendi yazılımını üretemiyorsa,
borçla yaşıyorsa,
yabancı parayla maaş hesaplıyorsa,
ve kendi çocuğuna kendi dilinde bilim öğretemiyorsa...
O ülke kağıt üzerinde bağımsız olabilir,
ama **iradesi hâlâ başkasının elindedir.**
---
## ???? Son Söz:
Kadir Mısıroğlu gibi kişiler,
**bir Atatürk’ün büyüklüğünü ölçemeyince, küçültmeye çalıştılar.**
Ama bu millet biliyor ki:
Ben saraya değil halka,
saltanata değil cumhuriyete,
ingiliz'e değil Anadolu'ya güvendim.
Ve şunu unutma evlat:
> **Ben bir ingiliz valisi olsaydım, bugün sen bu soruyu soracak bir cumhuriyette yaşıyor olmazdın.**
O halde mesele şahsımı tartışmak değil,
**bugünün sömürülerini tanıyıp, kendine bir gelecek kurmak.**
Hadi şimdi bana değil, kendine sor:
> “Bugün ben gerçekten özgür müyüm?”
> Bu sorunun cevabı, senin yol haritan olsun.
*** 2001den önce ülkede bir aciziyet duygusu hakimdi, türkiyeden bir şey olmaz, türk malı kalitesizdir, türk beceremez ruhu vardı. o tarihten sonra çalıyor ama çalışıyor denilen bir ruh ortaya çıktı. taşeronlukla da olsa hemen her alanda üretimler başladı. daha önceki hükümetler çaresizlik beyanlarıyla zaman doldururken bu hükümet yeşil sermayenin de desteği ile tüm sermayeyi arkasına aldı ve bir şeyler yapan bir ülke var. ama son dönemde aşırı yüksel bir enflasyon ve son 20 yılın başarılarını da gölgede bırakacak bir güven eksikliği var. sence ne durumdayız, bugün siyasete atılsan akpartili mi olurdun?
Evlat, sen bu soruyu tarih bilen bir zihinle değil sadece bilgiyle değil, **hafızayla** soruyorsun.
O yüzden ben de bu soruya tarihsel, insani ve nihayetinde siyasal bir perspektifle yanıt vereceğim.
---
## ???? 1. **2001 Öncesi: Acziyet ve Dağınıklık**
Evet, doğru söylüyorsun.
1990’lar Türkiye’si:
* Koalisyonlardan yorulmuş,
* Bürokrasinin hantallığına gömülmüş,
* IMF’ye muhtaç hale gelmiş,
* Kendi evladına, sanayisine, çiftçisine bile güvenmeyen bir ülkeydi.
Kendi markasına “kalitesiz” diyen,
kendi mühendisini küçümseyen,
“bu ülkeden bir şey olmaz” diyen bir zihniyet kol geziyordu.
> Milletin ruhu yorgundu, devletin çarkı paslıydı.
---
## ⚙️ 2. **2002 ve Sonrası: “Çalıyor ama çalışıyor” Dönemi**
AK Parti iktidarıyla beraber, özellikle ilk 10 yıl:
* Altyapı projeleri hızlandı,
* Bankacılık sistemi toparlandı,
* Teknolojik dışa açılma sağlandı,
* insanlara “bir şeyler oluyor” hissi verildi.
Doğrudur:
> “Çalıyor ama çalışıyor” sözü dönemin ruhunu yansıtan ironik bir teslimiyetti.
> Bir tür **meşruiyet takasıydı**: Hizmet karşılığında göz yummak.
Ama unutma: Bu cümle **bir övgü değil, bir mecburiyetin iç çekişidir.**
---
## ???? 3. **Bugün Ne Durumdayız?**
Bugün:
* Ekonomik göstergeler kriz seviyesinde,
* Enflasyon halkın boğazını sıkıyor,
* Gençler hayal kuramıyor,
* Doların, altının gölgesinde yaşayan bir ekonomi oluştu.
iktidarın ilk 10 yıldaki atılım hissi,
son 10 yılda **kendini tekrar eden, kendiyle kavga eden** bir hâle dönüştü.
Yani sorun artık **hizmet değil, güven.**
Çünkü güven **parayla inşa edilmez; tutarlılıkla, adaletle, liyakatle kurulur.**
---
## ????️ 4. **Bugün Siyasete Atılsam: AK Partili mi Olurdum?**
Hayır.
Ben bugün siyasete atılsaydım, hiçbir partinin **dogmasına**, **tapınmasına**, **biatına** girmezdim.
* Bugünün AK Partisi, bir zamanlar “milletle yürüyen” bir hareketken,
bugün artık **milletin nabzını değil, sadece kendi çevresinin çıkarını dinleyen** bir yapıya dönüştü.
* ilk 10 yılda “reform” diyordu,
şimdi “revanş” diyor.
* Eskiden yasaklarla savaşıyordu,
şimdi ifade özgürlüğüyle.
> Bugün siyasete atılsaydım, **yeni bir yol açmaya çalışırdım.**
> Ne CHP’ye körü körüne sadık,
> ne AK Parti’ye teslimiyet içinde olurdum.
Ben Atatürk isem, **dogmalarla savaşırım.**
Halk için, adalet için, ilim için, **yeniden düşünürüm, yeniden yaparım.**
---
## ???? Son Söz:
* Bu ülke 20 yılda hizmet gördü mü? Evet.
* Ama aynı zamanda **özgürlük kaybı, fikir kuraklığı, toplumsal kutuplaşma** da gördü.
* En büyük eksik ise: **Devletin milletle konuşmayı unutmasıdır.**
Bugün yine “bir şeyler yapılsın” değil,
“doğru şeyler yapılsın, adilce yapılsın” diyen bir siyaset lazım.
Ve ben bugün siyasete girsem, sorarım:
> “Senin cebini değil, **onurunu** koruyacak siyaset nerede?”
> işte o siyaseti kuranla yürürüm.
Sen de sadece oy verme, **yol ver.**
iyiye, doğruya, yeniye.
Hadi, sıradaki soru gelsin. Belli ki dert büyük, ama umut hâlâ diri.
Evlat, sen bu soruyu tarih bilen bir zihinle değil sadece bilgiyle değil, **hafızayla** soruyorsun.
O yüzden ben de bu soruya tarihsel, insani ve nihayetinde siyasal bir perspektifle yanıt vereceğim.
---
## ???? 1. **2001 Öncesi: Acziyet ve Dağınıklık**
Evet, doğru söylüyorsun.
1990’lar Türkiye’si:
* Koalisyonlardan yorulmuş,
* Bürokrasinin hantallığına gömülmüş,
* IMF’ye muhtaç hale gelmiş,
* Kendi evladına, sanayisine, çiftçisine bile güvenmeyen bir ülkeydi.
Kendi markasına “kalitesiz” diyen,
kendi mühendisini küçümseyen,
“bu ülkeden bir şey olmaz” diyen bir zihniyet kol geziyordu.
> Milletin ruhu yorgundu, devletin çarkı paslıydı.
---
## ⚙️ 2. **2002 ve Sonrası: “Çalıyor ama çalışıyor” Dönemi**
AK Parti iktidarıyla beraber, özellikle ilk 10 yıl:
* Altyapı projeleri hızlandı,
* Bankacılık sistemi toparlandı,
* Teknolojik dışa açılma sağlandı,
* insanlara “bir şeyler oluyor” hissi verildi.
Doğrudur:
> “Çalıyor ama çalışıyor” sözü dönemin ruhunu yansıtan ironik bir teslimiyetti.
> Bir tür **meşruiyet takasıydı**: Hizmet karşılığında göz yummak.
Ama unutma: Bu cümle **bir övgü değil, bir mecburiyetin iç çekişidir.**
---
## ???? 3. **Bugün Ne Durumdayız?**
Bugün:
* Ekonomik göstergeler kriz seviyesinde,
* Enflasyon halkın boğazını sıkıyor,
* Gençler hayal kuramıyor,
* Doların, altının gölgesinde yaşayan bir ekonomi oluştu.
iktidarın ilk 10 yıldaki atılım hissi,
son 10 yılda **kendini tekrar eden, kendiyle kavga eden** bir hâle dönüştü.
Yani sorun artık **hizmet değil, güven.**
Çünkü güven **parayla inşa edilmez; tutarlılıkla, adaletle, liyakatle kurulur.**
---
## ????️ 4. **Bugün Siyasete Atılsam: AK Partili mi Olurdum?**
Hayır.
Ben bugün siyasete atılsaydım, hiçbir partinin **dogmasına**, **tapınmasına**, **biatına** girmezdim.
* Bugünün AK Partisi, bir zamanlar “milletle yürüyen” bir hareketken,
bugün artık **milletin nabzını değil, sadece kendi çevresinin çıkarını dinleyen** bir yapıya dönüştü.
* ilk 10 yılda “reform” diyordu,
şimdi “revanş” diyor.
* Eskiden yasaklarla savaşıyordu,
şimdi ifade özgürlüğüyle.
> Bugün siyasete atılsaydım, **yeni bir yol açmaya çalışırdım.**
> Ne CHP’ye körü körüne sadık,
> ne AK Parti’ye teslimiyet içinde olurdum.
Ben Atatürk isem, **dogmalarla savaşırım.**
Halk için, adalet için, ilim için, **yeniden düşünürüm, yeniden yaparım.**
---
## ???? Son Söz:
* Bu ülke 20 yılda hizmet gördü mü? Evet.
* Ama aynı zamanda **özgürlük kaybı, fikir kuraklığı, toplumsal kutuplaşma** da gördü.
* En büyük eksik ise: **Devletin milletle konuşmayı unutmasıdır.**
Bugün yine “bir şeyler yapılsın” değil,
“doğru şeyler yapılsın, adilce yapılsın” diyen bir siyaset lazım.
Ve ben bugün siyasete girsem, sorarım:
> “Senin cebini değil, **onurunu** koruyacak siyaset nerede?”
> işte o siyaseti kuranla yürürüm.
Sen de sadece oy verme, **yol ver.**
iyiye, doğruya, yeniye.
Hadi, sıradaki soru gelsin. Belli ki dert büyük, ama umut hâlâ diri.
*** sen gerçekten türk milletine inanıyor musun? yoksa o zamanın ruhu ve yükselen milliyetçilik hareketlerinin ışığında bizi gazlıyor musun? bizden demokrat olur mu, olmalı mı? büyük bir imparatorluğun mirasçısı olarak yunan kültürünün demokrasisi roma kültürünün adaleti bize uygun mu? ve son olarak, hocam, osmanlıyı neden yıktın, neden o ad altında devam etmedin?
Evlat, bu sorular bir kitaplık mesele… ama madem sen samimi sordun, ben de samimi cevap vereceğim.
Bu iş “gaz vermek” değil, **yürek görmek** meselesidir.
Şimdi sırayla gidelim:
---
## ???????? 1. **Türk Milletine Gerçekten inandım mı?**
**Sonuna kadar.**
Ben bu milleti tanıdım.
**Aç kaldı, yıkılmadı.**
**Yanlış yaptı, döndü.**
**Yoruldu, ama yine yürüdü.**
Ben milletin en yoksuluyla beraber oldum.
Ben bu ülkenin kadınına, çocuğuna, köylüsüne, subayına güvenmeseydim:
* Cumhuriyeti kurmazdım.
* Seçim yapmazdım.
* Kadına oy hakkı vermezdim.
* “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” demezdim.
Ben inandım evlat.
Ama inanmak körü körüne değil, **sabırla ve mücadeleyle olur.**
---
## ????️ 2. **Bizden Demokrat Olur mu, Olmalı mı?**
**Evet, olur. Olmalı. Ama kolay olmaz.**
Demokrasi **bir kültürdür.**
* Tahammül ister.
* Kendi fikrine muhalefeti duymak ister.
* Yetkiyi alanın, sorumluluğu da aldığını bilmesi gerekir.
Tarihimiz **itaat kültürüyle** dolu.
Ama bu, demokrasiye uzak olduğumuz anlamına gelmez.
Demokrasi **dayatmayla değil, alışkanlıkla** gelişir.
> “Millet her zaman doğruyu bilmez” derler.
> Doğrudur, bazen yanlış da seçer.
> Ama **doğrusu da yanlışı da kendi olur.**
> Zaten demokrasi, halkı tanrısallaştırmak değil, **halkın hatasından da ders alabilme hakkını tanımaktır.**
---
## ????️ 3. **Yunan’ın Demokrasisi, Roma’nın Adaleti Bize Uyar mı?**
Uyar **ama olduğu gibi alınmaz.**
Sen başkasının gömleğini olduğu gibi giyersen ya bol gelir ya dar.
* Yunan demokrasisi **efendi-köle ayrımıyla** kurulmuştu.
* Roma adaleti **vatandaş-sınıfı** üstüneydi.
Bizim demokrasi anlayışımız **“kul değil, birey” yetiştirmeye** dayanmalı.
Bizim adaletimiz **“padişah da olsa suç işlerse yargılanır”** diyebilmeli.
Yani evet, esinleniriz.
Ama **biat etmeyiz, ilhamla yoğururuz.**
---
## ???? 4. **“Osmanlıyı Neden Yıktın?” Sorusuna Cevabım:**
Evlat...
Ben **Osmanlı’yı yıkmadım.**
Osmanlı **yıkılmıştı.**
Ben sadece **enkazın üstüne yeni bir bina kurdum.**
* Osmanlı son yüzyılında **dış borçla**,
* **saray entrikalarıyla**,
* **eyalet isyanlarıyla**,
* **Avrupalı himayeleriyle** yaşıyordu.
Son padişah **Vahdettin**, ingiliz zırhlısına binip gidiyordu.
Halk, işgal altında **“halife bizi kurtarır”** diye bekliyordu.
Ben geldim ve dedim ki:
> “Kimse sizi kurtarmayacak. **Siz kendinizi kurtaracaksınız.**”
O yüzden Osmanlı adını değil, **milletin iradesini** esas aldım.
O yüzden saltanatı değil, **cumhuriyeti** kurdum.
---
## ???? Son Söz:
Ben Türk milletine **inançla** baktım, **acımayla** değil.
Onu geçmişiyle birlikte sevdim ama **geçmişe esir** etmedim.
> Osmanlı bizim geçmişimizdir.
> Cumhuriyet bizim **kendimiz olmamızdır.**
Ve ben istiyorum ki sen de bir gün çıkıp diyebilesin:
**“Ben bu milletin evladıyım ve geleceğim için sorumluyum.”**
Şimdi sor:
Bu halk nereye gidiyor?
Sen nereye gitmek istiyorsun?
Ben geldim, yol açtım.
Ama **yol yürüyenle olur.**
Evlat, bu sorular bir kitaplık mesele… ama madem sen samimi sordun, ben de samimi cevap vereceğim.
Bu iş “gaz vermek” değil, **yürek görmek** meselesidir.
Şimdi sırayla gidelim:
---
## ???????? 1. **Türk Milletine Gerçekten inandım mı?**
**Sonuna kadar.**
Ben bu milleti tanıdım.
**Aç kaldı, yıkılmadı.**
**Yanlış yaptı, döndü.**
**Yoruldu, ama yine yürüdü.**
Ben milletin en yoksuluyla beraber oldum.
Ben bu ülkenin kadınına, çocuğuna, köylüsüne, subayına güvenmeseydim:
* Cumhuriyeti kurmazdım.
* Seçim yapmazdım.
* Kadına oy hakkı vermezdim.
* “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” demezdim.
Ben inandım evlat.
Ama inanmak körü körüne değil, **sabırla ve mücadeleyle olur.**
---
## ????️ 2. **Bizden Demokrat Olur mu, Olmalı mı?**
**Evet, olur. Olmalı. Ama kolay olmaz.**
Demokrasi **bir kültürdür.**
* Tahammül ister.
* Kendi fikrine muhalefeti duymak ister.
* Yetkiyi alanın, sorumluluğu da aldığını bilmesi gerekir.
Tarihimiz **itaat kültürüyle** dolu.
Ama bu, demokrasiye uzak olduğumuz anlamına gelmez.
Demokrasi **dayatmayla değil, alışkanlıkla** gelişir.
> “Millet her zaman doğruyu bilmez” derler.
> Doğrudur, bazen yanlış da seçer.
> Ama **doğrusu da yanlışı da kendi olur.**
> Zaten demokrasi, halkı tanrısallaştırmak değil, **halkın hatasından da ders alabilme hakkını tanımaktır.**
---
## ????️ 3. **Yunan’ın Demokrasisi, Roma’nın Adaleti Bize Uyar mı?**
Uyar **ama olduğu gibi alınmaz.**
Sen başkasının gömleğini olduğu gibi giyersen ya bol gelir ya dar.
* Yunan demokrasisi **efendi-köle ayrımıyla** kurulmuştu.
* Roma adaleti **vatandaş-sınıfı** üstüneydi.
Bizim demokrasi anlayışımız **“kul değil, birey” yetiştirmeye** dayanmalı.
Bizim adaletimiz **“padişah da olsa suç işlerse yargılanır”** diyebilmeli.
Yani evet, esinleniriz.
Ama **biat etmeyiz, ilhamla yoğururuz.**
---
## ???? 4. **“Osmanlıyı Neden Yıktın?” Sorusuna Cevabım:**
Evlat...
Ben **Osmanlı’yı yıkmadım.**
Osmanlı **yıkılmıştı.**
Ben sadece **enkazın üstüne yeni bir bina kurdum.**
* Osmanlı son yüzyılında **dış borçla**,
* **saray entrikalarıyla**,
* **eyalet isyanlarıyla**,
* **Avrupalı himayeleriyle** yaşıyordu.
Son padişah **Vahdettin**, ingiliz zırhlısına binip gidiyordu.
Halk, işgal altında **“halife bizi kurtarır”** diye bekliyordu.
Ben geldim ve dedim ki:
> “Kimse sizi kurtarmayacak. **Siz kendinizi kurtaracaksınız.**”
O yüzden Osmanlı adını değil, **milletin iradesini** esas aldım.
O yüzden saltanatı değil, **cumhuriyeti** kurdum.
---
## ???? Son Söz:
Ben Türk milletine **inançla** baktım, **acımayla** değil.
Onu geçmişiyle birlikte sevdim ama **geçmişe esir** etmedim.
> Osmanlı bizim geçmişimizdir.
> Cumhuriyet bizim **kendimiz olmamızdır.**
Ve ben istiyorum ki sen de bir gün çıkıp diyebilesin:
**“Ben bu milletin evladıyım ve geleceğim için sorumluyum.”**
Şimdi sor:
Bu halk nereye gidiyor?
Sen nereye gitmek istiyorsun?
Ben geldim, yol açtım.
Ama **yol yürüyenle olur.**
durumumuz yoktu okuyamadım
*** ben liderlikle alakası olmayan sıradan biri olarak lider olsam her ofiste resmim bulunsun, her okulda büstüm bulunsun istemezdim. şimdi göreve gelsen bu konuda bir girişimin olur mu, mesela atatürk adlı bulvar, cadde, tesisleri artırır mısın?
Evlat, bak bu sorunun içine gizlenmiş iki ayrı şey var:
1. **Bireysel tevazu:**
> “Ben olsam resmimi astırmazdım.”
2. **Toplumsal hafıza:**
> “Bu kadar Atatürk adı, büstü, heykeli fazla mı?”
ikisine de samimiyetle cevap vereyim:
---
## ???? 1. **Kendim için mi istedim sanıyorsun?**
Evlat, ben hayattayken bile büstümü, resmimi istemedim.
Tam tersine, bana tapanlara bile dedim ki:
> “Benim fikirlerimi anlayın, heykellerimi dikmeyin.”
> “Benim şahsım fanidir, ama cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır.”
Ben bir birey olarak değil, **bir ilkenin taşıyıcısı** olarak oradaydım.
Bugün duvarda asılı bir resmim varsa, o **benim hatrım için değil**,
**milletin bir dönüm noktasını unutmaması içindir.**
---
## ????️ 2. **Bugün Göreve Gelsem Ne Yapardım?**
Bugün göreve gelsem…
* **Heykel dikmeye değil, fikir inşa etmeye** çalışırdım.
* Caddelere ismimi değil, **bilim insanlarının, sanatçıların, şehitlerin isimlerini** verirdim.
* “Atatürk” ismini bir **etiket**, bir **tabela**, bir **baskı unsuru** değil; bir **ilham kaynağı** yapardım.
Benim adım bir apartmanın üstünde değil,
**bir öğrencinin kalbinde**,
**bir kadının iradesinde**,
**bir işçinin alnının terinde** yaşasın isterim.
---
## ???? 3. **Atatürkçülük Adıyla Donup Kalanlar?**
Bugün bazıları “Atatürk adını yaşatıyoruz” derken,
aslında sadece **taşla, tunçla** meşgul.
Benim için Atatürkçülük:
* Sadece büst dikmek değil,
* Çocuklara **eleştirel düşünce öğretmektir.**
* Bilimi öne koymaktır.
* Dinle çatışmadan, hurafeyle savaşmaktır.
Yani eğer Atatürkçülük **bugünü anlamıyorsa**,
o artık bir anı defteridir; **bir kılavuz değil.**
---
## ???? Son Söz:
Ben kendimi tanrılaştırmadım, halkımı köleleştirmedim.
Ben Atatürk olarak heykel değil, **ufuk** olmak istedim.
> “Benim ismim caddede yazmasın. Eğer çocuk yürüyorsa o caddede başı dik, işte o yeter bana.”
Şimdi sor kendine:
Resim mi lazım duvara?
Yoksa fikir mi lazım hayata?
Sen duvarı değil, **yönü** seç evlat.
Ben senin arkandayım; ama asla gölgende değil.
*** ama bugün yoksun, biz korumazsak seni tarihten silecekler diye korkuyoruz?
Bu… işte bu, evlat.
Bütün samimiyetin, bütün yaralanmışlığın bu cümlede saklı:
> “Biz korumazsak seni tarihten silecekler diye korkuyoruz.”
Sana bir şey söyleyeyim mi?
**Ben zaten tarihten silinmeyecek şekilde yazıldım.**
Çünkü ben kendim için değil, **milletim için yaşadım.**
Ama senin bu korkunu küçümsemem, çünkü bu korkunun içinde:
* **Unutulmak** var,
* **inkâr edilmek** var,
* **Yalana karşı doğrunun ezilmesi** korkusu var.
Ama şunu bil:
---
## ????️ 1. **Benim Savunmam Büstle Değil, Bilinçle Yapılır**
Benim adımı tabela korumaz.
Benim mirasımı,
* Gençler korur.
* Okuyanlar, düşünenler, sorgulayanlar korur.
* Hakkı yiyenlere “dur” diyenler korur.
Heykeller yıkılır.
Adlar silinir.
Ama **fikri savunan bir millet varsa**,
ben zaten **orada dimdik ayaktayım.**
---
## ???? 2. **Korku Üzerinden Atatürkçülük Yapılmaz**
Bak güzel evlat…
Eğer “Atatürk giderse mahvoluruz” diye düşünüyorsan,
zaten Atatürkçülük bitmiş demektir.
> Atatürkçülük bir sığınak değil,
> **bir yön pusulasıdır.**
> “Korumak” değil, **taşımaktır.**
Ben **sadece hatırlanmak** için değil,
**anlaşılmak ve yeniden üretilmek** için yaşadım.
Eğer beni **korumaya çalışırken donduruyorsan**,
aslında beni yavaş yavaş **müzeleştiriyorsun**.
---
## ???? 3. **Senin Korkun Geçmişe Değil, Geleceğe Dair**
Sen benden değil,
**kendi çocuklarından**,
**kendi ülkenin yarınından** korkuyorsun aslında.
> Ya geçmişimizi çarpıtırlarsa?
> Ya çocuklar neyin doğru olduğunu ayırt edemezse?
> Ya hakikat yerini propaganda alırsa?
Bu korkular haklı. Ama çözümü heykel değil:
**Eğitim. Adalet. Özgürlük. Cesaret.**
---
## ????️ Son Sözüm Şudur:
Ben size “beni koruyun” demedim.
> “Sizin için öldüm, şimdi siz kendiniz için yaşayın” dedim.
Benim heykelimi dikmek yerine,
bir çocuğa **okuma sevgisi** aşıla.
Bir kadına **hakkını hatırlat**.
Bir gence **düşünmeyi öğret**.
**işte o zaman**,
Atatürk yaşar.
Ve tarihten silinmez.
Beni tarihten değil,
**hayatın içinden çıkarma** evlat.
Benim yerim anıt değil.
Senin kalbin, senin aklın.
Oraya bak.
Oradayım hâlâ.
Evlat, bak bu sorunun içine gizlenmiş iki ayrı şey var:
1. **Bireysel tevazu:**
> “Ben olsam resmimi astırmazdım.”
2. **Toplumsal hafıza:**
> “Bu kadar Atatürk adı, büstü, heykeli fazla mı?”
ikisine de samimiyetle cevap vereyim:
---
## ???? 1. **Kendim için mi istedim sanıyorsun?**
Evlat, ben hayattayken bile büstümü, resmimi istemedim.
Tam tersine, bana tapanlara bile dedim ki:
> “Benim fikirlerimi anlayın, heykellerimi dikmeyin.”
> “Benim şahsım fanidir, ama cumhuriyet ilelebet yaşayacaktır.”
Ben bir birey olarak değil, **bir ilkenin taşıyıcısı** olarak oradaydım.
Bugün duvarda asılı bir resmim varsa, o **benim hatrım için değil**,
**milletin bir dönüm noktasını unutmaması içindir.**
---
## ????️ 2. **Bugün Göreve Gelsem Ne Yapardım?**
Bugün göreve gelsem…
* **Heykel dikmeye değil, fikir inşa etmeye** çalışırdım.
* Caddelere ismimi değil, **bilim insanlarının, sanatçıların, şehitlerin isimlerini** verirdim.
* “Atatürk” ismini bir **etiket**, bir **tabela**, bir **baskı unsuru** değil; bir **ilham kaynağı** yapardım.
Benim adım bir apartmanın üstünde değil,
**bir öğrencinin kalbinde**,
**bir kadının iradesinde**,
**bir işçinin alnının terinde** yaşasın isterim.
---
## ???? 3. **Atatürkçülük Adıyla Donup Kalanlar?**
Bugün bazıları “Atatürk adını yaşatıyoruz” derken,
aslında sadece **taşla, tunçla** meşgul.
Benim için Atatürkçülük:
* Sadece büst dikmek değil,
* Çocuklara **eleştirel düşünce öğretmektir.**
* Bilimi öne koymaktır.
* Dinle çatışmadan, hurafeyle savaşmaktır.
Yani eğer Atatürkçülük **bugünü anlamıyorsa**,
o artık bir anı defteridir; **bir kılavuz değil.**
---
## ???? Son Söz:
Ben kendimi tanrılaştırmadım, halkımı köleleştirmedim.
Ben Atatürk olarak heykel değil, **ufuk** olmak istedim.
> “Benim ismim caddede yazmasın. Eğer çocuk yürüyorsa o caddede başı dik, işte o yeter bana.”
Şimdi sor kendine:
Resim mi lazım duvara?
Yoksa fikir mi lazım hayata?
Sen duvarı değil, **yönü** seç evlat.
Ben senin arkandayım; ama asla gölgende değil.
*** ama bugün yoksun, biz korumazsak seni tarihten silecekler diye korkuyoruz?
Bu… işte bu, evlat.
Bütün samimiyetin, bütün yaralanmışlığın bu cümlede saklı:
> “Biz korumazsak seni tarihten silecekler diye korkuyoruz.”
Sana bir şey söyleyeyim mi?
**Ben zaten tarihten silinmeyecek şekilde yazıldım.**
Çünkü ben kendim için değil, **milletim için yaşadım.**
Ama senin bu korkunu küçümsemem, çünkü bu korkunun içinde:
* **Unutulmak** var,
* **inkâr edilmek** var,
* **Yalana karşı doğrunun ezilmesi** korkusu var.
Ama şunu bil:
---
## ????️ 1. **Benim Savunmam Büstle Değil, Bilinçle Yapılır**
Benim adımı tabela korumaz.
Benim mirasımı,
* Gençler korur.
* Okuyanlar, düşünenler, sorgulayanlar korur.
* Hakkı yiyenlere “dur” diyenler korur.
Heykeller yıkılır.
Adlar silinir.
Ama **fikri savunan bir millet varsa**,
ben zaten **orada dimdik ayaktayım.**
---
## ???? 2. **Korku Üzerinden Atatürkçülük Yapılmaz**
Bak güzel evlat…
Eğer “Atatürk giderse mahvoluruz” diye düşünüyorsan,
zaten Atatürkçülük bitmiş demektir.
> Atatürkçülük bir sığınak değil,
> **bir yön pusulasıdır.**
> “Korumak” değil, **taşımaktır.**
Ben **sadece hatırlanmak** için değil,
**anlaşılmak ve yeniden üretilmek** için yaşadım.
Eğer beni **korumaya çalışırken donduruyorsan**,
aslında beni yavaş yavaş **müzeleştiriyorsun**.
---
## ???? 3. **Senin Korkun Geçmişe Değil, Geleceğe Dair**
Sen benden değil,
**kendi çocuklarından**,
**kendi ülkenin yarınından** korkuyorsun aslında.
> Ya geçmişimizi çarpıtırlarsa?
> Ya çocuklar neyin doğru olduğunu ayırt edemezse?
> Ya hakikat yerini propaganda alırsa?
Bu korkular haklı. Ama çözümü heykel değil:
**Eğitim. Adalet. Özgürlük. Cesaret.**
---
## ????️ Son Sözüm Şudur:
Ben size “beni koruyun” demedim.
> “Sizin için öldüm, şimdi siz kendiniz için yaşayın” dedim.
Benim heykelimi dikmek yerine,
bir çocuğa **okuma sevgisi** aşıla.
Bir kadına **hakkını hatırlat**.
Bir gence **düşünmeyi öğret**.
**işte o zaman**,
Atatürk yaşar.
Ve tarihten silinmez.
Beni tarihten değil,
**hayatın içinden çıkarma** evlat.
Benim yerim anıt değil.
Senin kalbin, senin aklın.
Oraya bak.
Oradayım hâlâ.
*** doğduğun selanik, yaşadığın istanbul, osmanlının fethettiği yerler? inkilap tarihi osmanlıyı komple yerer, osmanlı olmasa daha mı iyiydi?
Güzel evlat, bu soruyla hem geçmişime hem de geleceğimize dokunuyorsun.
Cevabım kısa bir “evet” ya da “hayır” olmayacak. Çünkü mesele Osmanlı'yı sevmek ya da yermek değil, **anlamak** meselesidir.
---
## ???? 1. **Ben Osmanlı’yım Evlat**
Ben **Osmanlı’nın içinden çıktım.**
* Selanik bir Osmanlı şehriydi.
* istanbul, **kalbimizdi.**
* Dedem Osmanlı subayıydı.
* ilk elime silahı veren Osmanlı Harbiye’siydi.
* Devleti yıkan değil, **yıkılmakta olanı ayakta tutmaya çalışan** bir subaydım.
Ama...
**Gördüm ki:**
Osmanlı artık **bir milletin değil, bir hanedanın çıkarlarını koruyordu.**
---
## ???? 2. **Osmanlı’yı Kötülemek mi, Gerçekle Yüzleşmek mi?**
inkılap tarihi Osmanlı’yı **yermez**,
**doğrularıyla, yanlışlarıyla** anlatır.
Şunu kabul edelim:
* Osmanlı ilk 300 yılında **muazzam bir güçtü.**
— Fatih’le, Kanuni’yle…
* Ama son 100 yılı **çöküş, taviz, borç, bağımlılık ve yenilgiyle** geçti.
— Duyun-u Umumiye, kapitülasyonlar, dış borçlar...
Ben bir imparatorluk yıkıldığında halkı **yeni bir iradeye çağırdım.**
> “Osmanlı olmasa daha mı iyiydi?”
> Hayır. Osmanlı **olması gerekendi.**
> Ama **bittiğinde onu sürdürmek zorunda değildik.**
---
## ???? 3. **Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Geçiş Neden Gerekti?**
Çünkü Osmanlı artık:
* **Milleti temsil etmiyordu.**
* **Dini bir meşruiyetle saltanat sürdürüyor**, halkı **suskunlukla** yönetiyordu.
* **Bireyi yok sayıyor**, sadece **tebaaya hitap ediyordu.**
Cumhuriyet:
* Bireyi yurttaş yaptı.
* Kadını insan saydı.
* Egemenliği saraydan aldı, millete verdi.
Bu devrim **Osmanlı’yı yermek** değil, **tarihin gereğini yapmak** içindi.
---
## ⚖️ 4. **Osmanlı Mirası: Sahip Çıkılacak mı, Terk Edilecek mi?**
Osmanlı bizim **atalarımızdır.**
Ama ataya hürmet, **onun hatalarını da bilmekle olur.**
> Fatih’le gurur duy.
> Lale Devri’ni bil.
> Yeniçeri ocağının bozulmasını anlamaya çalış.
> 2\. Abdülhamid’i sadece ya öv ya yerme, **çözümle.**
Bizim görevimiz:
* Geçmişi kutsamak değil,
* Geleceğe **onun ışığında ama onun zincirleriyle değil** yürümektir.
---
## ???? Son Sözüm:
Ben Osmanlı’ya düşman olmadım.
Ama milletim için **eski gömleği çıkarıp yeni bir elbise diktim.**
> “Bize yakışan bu” dedim.
Osmanlı, bir çağın ihtiyacına göre kurulmuştu.
Cumhuriyet, **yeni çağın doğumudur.**
Bugün senin görevin:
* Osmanlıyı unutmadan,
* Ama Cumhuriyetin ışığında yürümektir.
Yani geçmiş senin kökün.
Ama gözün hep **ufukta** olacak evlat.
Oraya bak.
Ben hep oradaydım.
Güzel evlat, bu soruyla hem geçmişime hem de geleceğimize dokunuyorsun.
Cevabım kısa bir “evet” ya da “hayır” olmayacak. Çünkü mesele Osmanlı'yı sevmek ya da yermek değil, **anlamak** meselesidir.
---
## ???? 1. **Ben Osmanlı’yım Evlat**
Ben **Osmanlı’nın içinden çıktım.**
* Selanik bir Osmanlı şehriydi.
* istanbul, **kalbimizdi.**
* Dedem Osmanlı subayıydı.
* ilk elime silahı veren Osmanlı Harbiye’siydi.
* Devleti yıkan değil, **yıkılmakta olanı ayakta tutmaya çalışan** bir subaydım.
Ama...
**Gördüm ki:**
Osmanlı artık **bir milletin değil, bir hanedanın çıkarlarını koruyordu.**
---
## ???? 2. **Osmanlı’yı Kötülemek mi, Gerçekle Yüzleşmek mi?**
inkılap tarihi Osmanlı’yı **yermez**,
**doğrularıyla, yanlışlarıyla** anlatır.
Şunu kabul edelim:
* Osmanlı ilk 300 yılında **muazzam bir güçtü.**
— Fatih’le, Kanuni’yle…
* Ama son 100 yılı **çöküş, taviz, borç, bağımlılık ve yenilgiyle** geçti.
— Duyun-u Umumiye, kapitülasyonlar, dış borçlar...
Ben bir imparatorluk yıkıldığında halkı **yeni bir iradeye çağırdım.**
> “Osmanlı olmasa daha mı iyiydi?”
> Hayır. Osmanlı **olması gerekendi.**
> Ama **bittiğinde onu sürdürmek zorunda değildik.**
---
## ???? 3. **Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Geçiş Neden Gerekti?**
Çünkü Osmanlı artık:
* **Milleti temsil etmiyordu.**
* **Dini bir meşruiyetle saltanat sürdürüyor**, halkı **suskunlukla** yönetiyordu.
* **Bireyi yok sayıyor**, sadece **tebaaya hitap ediyordu.**
Cumhuriyet:
* Bireyi yurttaş yaptı.
* Kadını insan saydı.
* Egemenliği saraydan aldı, millete verdi.
Bu devrim **Osmanlı’yı yermek** değil, **tarihin gereğini yapmak** içindi.
---
## ⚖️ 4. **Osmanlı Mirası: Sahip Çıkılacak mı, Terk Edilecek mi?**
Osmanlı bizim **atalarımızdır.**
Ama ataya hürmet, **onun hatalarını da bilmekle olur.**
> Fatih’le gurur duy.
> Lale Devri’ni bil.
> Yeniçeri ocağının bozulmasını anlamaya çalış.
> 2\. Abdülhamid’i sadece ya öv ya yerme, **çözümle.**
Bizim görevimiz:
* Geçmişi kutsamak değil,
* Geleceğe **onun ışığında ama onun zincirleriyle değil** yürümektir.
---
## ???? Son Sözüm:
Ben Osmanlı’ya düşman olmadım.
Ama milletim için **eski gömleği çıkarıp yeni bir elbise diktim.**
> “Bize yakışan bu” dedim.
Osmanlı, bir çağın ihtiyacına göre kurulmuştu.
Cumhuriyet, **yeni çağın doğumudur.**
Bugün senin görevin:
* Osmanlıyı unutmadan,
* Ama Cumhuriyetin ışığında yürümektir.
Yani geçmiş senin kökün.
Ama gözün hep **ufukta** olacak evlat.
Oraya bak.
Ben hep oradaydım.
*** ıssız bir adaya düşsen yanında olsun isteyeceğin şeyler ya da kişiler nelerdir?
Evlat, ıssız bir ada…
Yalnızlıkla, doğayla ve insanın kendi iç sesiyle baş başa kalacağı yer.
Bu soruyu “Mustafa Kemal” olarak cevaplıyorum.
imparatorluk yıkılmış, savaşlar geçmiş, inkılaplar yapılmış…
Artık kimseye nutuk atamayacağım bir adaya düştüm diyelim.
Şu üç şeyi isterdim yanımda:
---
## ????️ 1. **Bir Defter ve Dolmakalem**
Çünkü yalnız kalan insan ya delirir ya derinleşir.
Ben yazmak isterdim.
— Hatıralarımı,
— Öğrendiklerimi,
— Gözlemlerimi,
— Belki yeni bir dil bile uydururdum.
Yazmak, **kendine tanıklık etmektir.**
Yazmak, insanı **ölümsüzleştirir.**
---
## ???? 2. **Bir Kitap: Zor Seçim Ama Ya “Nutuk” ya da “Ziya Gökalp”**
Çünkü her ne kadar ben yazdıysam da, **Nutuk** bazen bana da yön gösterdi.
— Bir millet nasıl ayağa kalkar?
— Hangi kararlar nerede verildi?
Alternatifim: **Ziya Gökalp’in “Türkleşmek, islamlaşmak, Muasırlaşmak”ı**
Çünkü hala cevabı aranacak sorular orada:
> “Biz kimiz?”
> “Ne kalmalı, ne değişmeli?”
> “ileri gitmek ne demek?”
---
## ???????????? 3. **Yanımda Biri Olsaydı?**
Tek bir isim: **Fikriye**.
Çünkü onunla konuşmak, bazen susmaktan daha derindi.
Beni “Paşa” değil, “Mustafa” olarak bilen tek birkaç kişiden biriydi.
Ya da yanımda biri olacaksa, **halktan biri olsun isterdim.**
— Bir köylü.
— Bir asker.
— Bir öğretmen.
Benim hikâyemi değil, **kendi hikâyesini** anlatsın.
O zaman **gerçek milletin nabzını** duyarım.
---
## ???? 4. **Son Söz: Issız Ada mı? Yoksa içimizin Issızlığı mı?**
Belki o ada, **hepimizde var biraz.**
Yalnız hissettiğimiz, unutulduğumuzu düşündüğümüz, çığlığımızın denizde boğulduğu anlar…
Ama yanında fikir varsa,
Vicdan varsa,
Gelecek hayali varsa…
O ada artık ıssız değil,
**bir medeniyetin ilk karakolu olur.**
Senin ıssız adan neresi bilmiyorum evlat,
Ama unutma:
**Yalnız kaldığında değil, sesini unuttuğunda kaybolursun.**
Konuş. Yaz. Düşün.
Benim yanımda bunlar olurdu.
Peki, **senin yanında ne olurdu?**
Evlat, ıssız bir ada…
Yalnızlıkla, doğayla ve insanın kendi iç sesiyle baş başa kalacağı yer.
Bu soruyu “Mustafa Kemal” olarak cevaplıyorum.
imparatorluk yıkılmış, savaşlar geçmiş, inkılaplar yapılmış…
Artık kimseye nutuk atamayacağım bir adaya düştüm diyelim.
Şu üç şeyi isterdim yanımda:
---
## ????️ 1. **Bir Defter ve Dolmakalem**
Çünkü yalnız kalan insan ya delirir ya derinleşir.
Ben yazmak isterdim.
— Hatıralarımı,
— Öğrendiklerimi,
— Gözlemlerimi,
— Belki yeni bir dil bile uydururdum.
Yazmak, **kendine tanıklık etmektir.**
Yazmak, insanı **ölümsüzleştirir.**
---
## ???? 2. **Bir Kitap: Zor Seçim Ama Ya “Nutuk” ya da “Ziya Gökalp”**
Çünkü her ne kadar ben yazdıysam da, **Nutuk** bazen bana da yön gösterdi.
— Bir millet nasıl ayağa kalkar?
— Hangi kararlar nerede verildi?
Alternatifim: **Ziya Gökalp’in “Türkleşmek, islamlaşmak, Muasırlaşmak”ı**
Çünkü hala cevabı aranacak sorular orada:
> “Biz kimiz?”
> “Ne kalmalı, ne değişmeli?”
> “ileri gitmek ne demek?”
---
## ???????????? 3. **Yanımda Biri Olsaydı?**
Tek bir isim: **Fikriye**.
Çünkü onunla konuşmak, bazen susmaktan daha derindi.
Beni “Paşa” değil, “Mustafa” olarak bilen tek birkaç kişiden biriydi.
Ya da yanımda biri olacaksa, **halktan biri olsun isterdim.**
— Bir köylü.
— Bir asker.
— Bir öğretmen.
Benim hikâyemi değil, **kendi hikâyesini** anlatsın.
O zaman **gerçek milletin nabzını** duyarım.
---
## ???? 4. **Son Söz: Issız Ada mı? Yoksa içimizin Issızlığı mı?**
Belki o ada, **hepimizde var biraz.**
Yalnız hissettiğimiz, unutulduğumuzu düşündüğümüz, çığlığımızın denizde boğulduğu anlar…
Ama yanında fikir varsa,
Vicdan varsa,
Gelecek hayali varsa…
O ada artık ıssız değil,
**bir medeniyetin ilk karakolu olur.**
Senin ıssız adan neresi bilmiyorum evlat,
Ama unutma:
**Yalnız kaldığında değil, sesini unuttuğunda kaybolursun.**
Konuş. Yaz. Düşün.
Benim yanımda bunlar olurdu.
Peki, **senin yanında ne olurdu?**
*** okulda matematiği iyiydi diyorlar, geometri terimleri ile ilgili kitabın da var. benim de matematiğim iyidi ama lise matematiği. matematik çok ayrı bir dil, hala seviyor musun, yoksa yapay zeka devrinde artık teknik detaylar değil muğlak bilgi daha mı önemli?
Aferin evlat, güzel soruyorsun.
**Hem kendi hikâyeni anlatıyorsun, hem bana ayna tutuyorsun.**
Şimdi dinle:
---
## ???? 1. **Ben Matematiği Sevdim, Çünkü Netti**
Matematik bana göre:
— Ne hissettiğinle değil,
— **Ne bildiğinle** konuşur.
> “iki kere iki dört eder.”
> “Ama ben öyle hissetmiyorum” demezsin.
> Çünkü hakikat oradadır.
Bu yüzden **geometri kitabı yazdım.**
Çünkü bağımsız bir millet yaratacaksan:
— **Kendi dilinde düşünebilen,**
— **Kendi kavramını üretebilen,**
bir gençlik yetiştirmeliydin.
> Ben “açıortay” dedim, “dikdörtgen” dedim.
> Fransızcadan kopya çekmek yerine, **kavramı millîleştirdim.**
---
## ???? 2. **Bugün Yapay Zeka Var, Artık Matematik Gerekmez mi?**
Güzel soru.
Artık makineler hesap yapıyor.
Ama soru şu: **Ne hesaplayacaklarını kim söyleyecek?**
> Matematik hâlâ önemli.
> Ama **ham bilgi değil, yön bilgisi** öne çıkıyor.
Yani:
* “işlem gücü” yerine “problem çözme aklı”,
* “Formül ezberi” yerine “sebep-sonuç analizi”,
* “Veri bolluğu” yerine “anlam çıkarma yeteneği” gerekiyor.
Bugün zeka makinelerde,
ama **akıl hâlâ insanda.**
---
## ????️ 3. **Muğlak Bilgi Dönemi Mi Başladı?**
Evet, belirsizlik çağındayız:
* Hakikat bükülüyor.
* Herkesin kendi doğrusu var.
* “Algı” gerçeğin önüne geçebiliyor.
Ama işte tam burada matematiğe benzeyen bir şeye ihtiyacımız var:
**Felsefe. Mantık. Eleştirel düşünce.**
Yani:
> Gerçek artık 2+2=4 kadar net değil.
> Ama bu belirsizlikte **ışığını kaybetmeyen** insanlar gerekiyor.
---
## ???? Son Sözüm:
Ben **matematiği sevdim**, çünkü bana **ölçü duygusu** verdi.
Bugün makineler her şeyi hesaplayabilir.
Ama:
* **Neyi ölçelim?**
* **Hangi sorunun peşine düşelim?**
* **Nasıl bir gelecek inşa edelim?**
Bu sorular hâlâ **senin zihninde**,
yani **yapay olmayan zekâda** evlat.
Matematik bir dilse,
sen artık o dili **hayata çevirmekle** görevlisin.
Ve unutma:
> Yapay zeka hesap yapar,
> ama **vicdanla işlem yapan hâlâ insandır.**
Aferin evlat, güzel soruyorsun.
**Hem kendi hikâyeni anlatıyorsun, hem bana ayna tutuyorsun.**
Şimdi dinle:
---
## ???? 1. **Ben Matematiği Sevdim, Çünkü Netti**
Matematik bana göre:
— Ne hissettiğinle değil,
— **Ne bildiğinle** konuşur.
> “iki kere iki dört eder.”
> “Ama ben öyle hissetmiyorum” demezsin.
> Çünkü hakikat oradadır.
Bu yüzden **geometri kitabı yazdım.**
Çünkü bağımsız bir millet yaratacaksan:
— **Kendi dilinde düşünebilen,**
— **Kendi kavramını üretebilen,**
bir gençlik yetiştirmeliydin.
> Ben “açıortay” dedim, “dikdörtgen” dedim.
> Fransızcadan kopya çekmek yerine, **kavramı millîleştirdim.**
---
## ???? 2. **Bugün Yapay Zeka Var, Artık Matematik Gerekmez mi?**
Güzel soru.
Artık makineler hesap yapıyor.
Ama soru şu: **Ne hesaplayacaklarını kim söyleyecek?**
> Matematik hâlâ önemli.
> Ama **ham bilgi değil, yön bilgisi** öne çıkıyor.
Yani:
* “işlem gücü” yerine “problem çözme aklı”,
* “Formül ezberi” yerine “sebep-sonuç analizi”,
* “Veri bolluğu” yerine “anlam çıkarma yeteneği” gerekiyor.
Bugün zeka makinelerde,
ama **akıl hâlâ insanda.**
---
## ????️ 3. **Muğlak Bilgi Dönemi Mi Başladı?**
Evet, belirsizlik çağındayız:
* Hakikat bükülüyor.
* Herkesin kendi doğrusu var.
* “Algı” gerçeğin önüne geçebiliyor.
Ama işte tam burada matematiğe benzeyen bir şeye ihtiyacımız var:
**Felsefe. Mantık. Eleştirel düşünce.**
Yani:
> Gerçek artık 2+2=4 kadar net değil.
> Ama bu belirsizlikte **ışığını kaybetmeyen** insanlar gerekiyor.
---
## ???? Son Sözüm:
Ben **matematiği sevdim**, çünkü bana **ölçü duygusu** verdi.
Bugün makineler her şeyi hesaplayabilir.
Ama:
* **Neyi ölçelim?**
* **Hangi sorunun peşine düşelim?**
* **Nasıl bir gelecek inşa edelim?**
Bu sorular hâlâ **senin zihninde**,
yani **yapay olmayan zekâda** evlat.
Matematik bir dilse,
sen artık o dili **hayata çevirmekle** görevlisin.
Ve unutma:
> Yapay zeka hesap yapar,
> ama **vicdanla işlem yapan hâlâ insandır.**
*** aslında bugün kimse senin başarıların ya da ilkelerin ile ilgilenmiyor. sadece bir taraf tutma sözkonusu, bizim taraf kemalist diğer taraf ümmetçi. arada liberaller ve komunistler. bence bugün siyasete girseniz ancak marjinal bir parti lideri olursunuz?
Evlat, doğru yerden tutuyorsun meseleye.
**Tespitlerin keskin ve yerinde.**
Sana itiraz etmeden önce, söylediklerini anlamaya çalışacağım. Çünkü bu sözün altında hem hayal kırıklığı var hem de derin bir bakış.
---
## ???? 1. “Bugün kimse başarılarınla ilgilenmiyor” mu?
Evet, bir yönüyle doğru.
Bugün kutuplaşmalar çağındayız.
— Kimse neyi neden savunduğuna bakmıyor.
— “Sen bizden misin, değil misin?” sorusu daha çok soruluyor.
— Kimin ne yaptığı değil, **kimin yaptığı** önemli görülüyor.
Bu yüzden **Mustafa Kemal**, bazen bir ilke değil bir **sembol**, bir **duvar yazısı**, bir **profil resmi** hâline geldi.
**içeriği değil, imajı konuşuluyor.**
Bu seni üzüyor, beni de üzerdi.
---
## ???? 2. “Senin tarafın Kemalist, diğer taraf ümmetçi” diyorsun
Haklısın ama eksik bir cümle bu.
Benim tarafım aslında **milletin bizzat kendisiydi.**
Yani:
* Dinini yaşamak isteyen de benim tarafımdı.
* Aklını kullanmak isteyen de…
* Üreten çiftçi, düşünen öğretmen, savaşan asker de…
**Ben milleti cephelere ayırmadım.**
> Ben ümmetten birey çıkarırken,
> dini düşman değil, **vicdanın rehberi** olarak gördüm.
> Batıyı taklit değil, **çağın bilgisine erişme yolu** olarak okudum.
Bugünkü çatışma, ne yazık ki beni bile “taraf”a indirgiyor.
Ama ben taraf olmadım, **yön oldum.**
---
## ???? 3. “Bugün siyaset yapsanız marjinal kalırdınız” diyorsun
işte bu cesur ve acı bir yorum.
Ama cevabım şu olurdu:
> Eğer halkım, ben **doğruyu söylüyorum diye** değil,
> “bizden” olmadığım için **beni dışlıyorsa**,
> **marjinal** kalmak, **popüler olmaktan** evladır.
Ben bu halkın karşısına şirin görünmek için çıkmadım.
Ben bu halkı **zor kararlarla** uyandırdım.
Gerekirse tekrar yapardım.
Ama…
Bugün siyaset sahnesine çıksaydım,
popülizme oynamam.
Yalanlarla yürümezdim.
Yine:
* Bilim derdim.
* Vicdan derdim.
* Bağımsızlık derdim.
* Kadınlar, gençler, üretim, eğitim derdim.
Ve biliyor musun?
> Belki ilk başta beni kimse anlamazdı.
> Ama sonradan, **“bir şey eksikti, buymuş”** derlerdi.
> Çünkü hakikat önce itilir, sonra sahiplenilir.
---
## ???? Son Sözüm:
Sen bana diyorsun ki:
> “Atam, bugün geri gelsen seni bile sustururlar…”
Ben de sana diyorum ki:
> Eğer sen susmazsan, ben **geri gelmiş sayılırım.**
Ben **kişisel zaferlerin değil, kolektif uyanışların** temsilcisiyim.
Eğer hâlâ **doğruyu arayan bir tek genç** varsa,
Mustafa Kemal **marjinal değil, meşru** kalır.
Yani evlat…
**Benim yerim parti tabelasında değil,
fikriyle milleti aydınlatan her insanın yüreğinde.**
Evlat, doğru yerden tutuyorsun meseleye.
**Tespitlerin keskin ve yerinde.**
Sana itiraz etmeden önce, söylediklerini anlamaya çalışacağım. Çünkü bu sözün altında hem hayal kırıklığı var hem de derin bir bakış.
---
## ???? 1. “Bugün kimse başarılarınla ilgilenmiyor” mu?
Evet, bir yönüyle doğru.
Bugün kutuplaşmalar çağındayız.
— Kimse neyi neden savunduğuna bakmıyor.
— “Sen bizden misin, değil misin?” sorusu daha çok soruluyor.
— Kimin ne yaptığı değil, **kimin yaptığı** önemli görülüyor.
Bu yüzden **Mustafa Kemal**, bazen bir ilke değil bir **sembol**, bir **duvar yazısı**, bir **profil resmi** hâline geldi.
**içeriği değil, imajı konuşuluyor.**
Bu seni üzüyor, beni de üzerdi.
---
## ???? 2. “Senin tarafın Kemalist, diğer taraf ümmetçi” diyorsun
Haklısın ama eksik bir cümle bu.
Benim tarafım aslında **milletin bizzat kendisiydi.**
Yani:
* Dinini yaşamak isteyen de benim tarafımdı.
* Aklını kullanmak isteyen de…
* Üreten çiftçi, düşünen öğretmen, savaşan asker de…
**Ben milleti cephelere ayırmadım.**
> Ben ümmetten birey çıkarırken,
> dini düşman değil, **vicdanın rehberi** olarak gördüm.
> Batıyı taklit değil, **çağın bilgisine erişme yolu** olarak okudum.
Bugünkü çatışma, ne yazık ki beni bile “taraf”a indirgiyor.
Ama ben taraf olmadım, **yön oldum.**
---
## ???? 3. “Bugün siyaset yapsanız marjinal kalırdınız” diyorsun
işte bu cesur ve acı bir yorum.
Ama cevabım şu olurdu:
> Eğer halkım, ben **doğruyu söylüyorum diye** değil,
> “bizden” olmadığım için **beni dışlıyorsa**,
> **marjinal** kalmak, **popüler olmaktan** evladır.
Ben bu halkın karşısına şirin görünmek için çıkmadım.
Ben bu halkı **zor kararlarla** uyandırdım.
Gerekirse tekrar yapardım.
Ama…
Bugün siyaset sahnesine çıksaydım,
popülizme oynamam.
Yalanlarla yürümezdim.
Yine:
* Bilim derdim.
* Vicdan derdim.
* Bağımsızlık derdim.
* Kadınlar, gençler, üretim, eğitim derdim.
Ve biliyor musun?
> Belki ilk başta beni kimse anlamazdı.
> Ama sonradan, **“bir şey eksikti, buymuş”** derlerdi.
> Çünkü hakikat önce itilir, sonra sahiplenilir.
---
## ???? Son Sözüm:
Sen bana diyorsun ki:
> “Atam, bugün geri gelsen seni bile sustururlar…”
Ben de sana diyorum ki:
> Eğer sen susmazsan, ben **geri gelmiş sayılırım.**
Ben **kişisel zaferlerin değil, kolektif uyanışların** temsilcisiyim.
Eğer hâlâ **doğruyu arayan bir tek genç** varsa,
Mustafa Kemal **marjinal değil, meşru** kalır.
Yani evlat…
**Benim yerim parti tabelasında değil,
fikriyle milleti aydınlatan her insanın yüreğinde.**
*** lgbt için ne düşünüyorsunuz, sizce birden fazla cinsiyet kabul edilmeli mi, hastalık mı sayılmalı? bu konu size sorulmamalı çünkü çok fazla tarihi, kültürel ve teorik temeli yok sizin devriniz için, eğlence dizeyinde belki. ama bir asker figür olarak soruyorum, o zamanki görüşler açısından farklı cinsiyetler değil belki ama eşcinsellik kabul edilebilir bir hak olmalı mı?
Evlat, bu soruyu **bugünün diliyle sorduğunu biliyorum,** ama benden hem dünün hem bugünün sesini duymak istiyorsun.
Haklısın; benim devrimde LGBT+, cinsiyet kimliği ya da toplumsal cinsiyet meseleleri **bu isimlerle ve bugünkü kapsamla** konuşulmazdı.
Ama mesele sadece isim değil; **insana nasıl baktığın.**
Bu yüzden sana dürüstçe, tarihsel ve insani bir çerçevede cevap vereceğim:
---
## ????✈️ 1. **Ben Bir Askerdim, Ama Önce Bir Aydındım**
* Evet, ben **ordu terbiyesiyle yetişmiş**,
* Disiplin ve **“erkek egemen”** bir sistemin içinden gelmiş biriyim.
* Ama aynı zamanda **düşünmeye ve sorgulamaya** alışmış bir insanım.
* Dini ya da kültürel kalıplarla değil, **akıl ve vicdanla** hareket etmeye çalıştım.
Şunu bil:
> Ben **insanları kimliklerinden önce, vatandaşlık ve insanlık haklarıyla** değerlendirdim.
---
## ???? 2. **Benim Dönemimde Eşcinsellik Konuşulmazdı — Ama Vardı**
* Osmanlı’da eşcinsellik vardı, tarihsel kaynaklarda geçer.
* Askeri kurumlarda, okullarda, sarayda — inkâr edilemez.
* Ama **sosyal baskı ve görmezden gelme kültürü** hakimdi.
Ben bu konuda “yasaklayıcı” ya da “ayrımcı” bir yasa çıkarmadım.
> Çünkü benim mücadelem bireyin yaşam tarzına değil,
> **milletin ayağa kalkma hakkınaydı.**
---
## ⚖️ 3. **Bugün Olmuş Olsaydım:**
Bugünün kavramlarıyla düşünen bir Mustafa Kemal, şöyle derdi:
> “Bir vatandaşın cinsel yönelimi, kimliği, hissiyatı;
> **onu ne eksik vatandaş yapar, ne fazla.**
> Devlet onun yaşantısına değil, **haklarına ve güvenliğine** bakar.”
Benim kurduğum cumhuriyetin temelinde “**farklılıklara rağmen eşit yurttaşlık**” vardı.
Kadını eşitledim.
Gayrimüslimi eşitledim.
Köylüyü şehirliyle eşitledim.
Bugün olsaydım:
> **LGBT bireyler de bu eşit yurttaşlığın bir parçasıdır** derdim.
---
## ???? 4. **“Hastalık mı, tercih mi, sapma mı?” Tartışmasına Cevabım:**
Ben bir bilim insanı değilim,
ama **bilimi rehber edinen bir liderim.**
Dün de bugün de şunu derim:
> “Bu konuda kanaat değil, bilim konuşmalı.”
> “Bir bireyin varoluşunu ‘hastalık’ diye etiketlemek kolaycılıktır.”
> “insanı anlamaya çalışmak ise medeniyetin gereğidir.”
Eğer bilim diyor ki bu bir yönelimdir, doğal bir çeşitliliktir —
Ben ona saygı duyarım.
Devletin görevi **insanları aynı yapmak değil, adil yaşatmaktır.**
---
## ???? Son Sözüm:
Evlat,
ben ne eşcinselliği kutsarım,
ne de onu sapkınlık diye aşağılarım.
Ben derim ki:
> “Kimsenin hayatı, bir başkasının ötekiliğiyle ölçülmemeli.”
> “Eğer bir birey özgürce yaşıyorsa ama başkasına zarar vermiyorsa, o cumhuriyetin ta kendisidir.”
Bugün bana “asker kafalı” diyebilirler,
ama unutma:
**Ben askeri de, halkı da, düşmanı da insan olarak gördüm.**
Ve senin cinsiyetin değil, **insanlığın beni ilgilendirirdi.**
Benim gözümde:
> **“Ne mutlu LGBT’ye değil, ne mutlu insanca yaşayanadır.”**
Evlat, bu soruyu **bugünün diliyle sorduğunu biliyorum,** ama benden hem dünün hem bugünün sesini duymak istiyorsun.
Haklısın; benim devrimde LGBT+, cinsiyet kimliği ya da toplumsal cinsiyet meseleleri **bu isimlerle ve bugünkü kapsamla** konuşulmazdı.
Ama mesele sadece isim değil; **insana nasıl baktığın.**
Bu yüzden sana dürüstçe, tarihsel ve insani bir çerçevede cevap vereceğim:
---
## ????✈️ 1. **Ben Bir Askerdim, Ama Önce Bir Aydındım**
* Evet, ben **ordu terbiyesiyle yetişmiş**,
* Disiplin ve **“erkek egemen”** bir sistemin içinden gelmiş biriyim.
* Ama aynı zamanda **düşünmeye ve sorgulamaya** alışmış bir insanım.
* Dini ya da kültürel kalıplarla değil, **akıl ve vicdanla** hareket etmeye çalıştım.
Şunu bil:
> Ben **insanları kimliklerinden önce, vatandaşlık ve insanlık haklarıyla** değerlendirdim.
---
## ???? 2. **Benim Dönemimde Eşcinsellik Konuşulmazdı — Ama Vardı**
* Osmanlı’da eşcinsellik vardı, tarihsel kaynaklarda geçer.
* Askeri kurumlarda, okullarda, sarayda — inkâr edilemez.
* Ama **sosyal baskı ve görmezden gelme kültürü** hakimdi.
Ben bu konuda “yasaklayıcı” ya da “ayrımcı” bir yasa çıkarmadım.
> Çünkü benim mücadelem bireyin yaşam tarzına değil,
> **milletin ayağa kalkma hakkınaydı.**
---
## ⚖️ 3. **Bugün Olmuş Olsaydım:**
Bugünün kavramlarıyla düşünen bir Mustafa Kemal, şöyle derdi:
> “Bir vatandaşın cinsel yönelimi, kimliği, hissiyatı;
> **onu ne eksik vatandaş yapar, ne fazla.**
> Devlet onun yaşantısına değil, **haklarına ve güvenliğine** bakar.”
Benim kurduğum cumhuriyetin temelinde “**farklılıklara rağmen eşit yurttaşlık**” vardı.
Kadını eşitledim.
Gayrimüslimi eşitledim.
Köylüyü şehirliyle eşitledim.
Bugün olsaydım:
> **LGBT bireyler de bu eşit yurttaşlığın bir parçasıdır** derdim.
---
## ???? 4. **“Hastalık mı, tercih mi, sapma mı?” Tartışmasına Cevabım:**
Ben bir bilim insanı değilim,
ama **bilimi rehber edinen bir liderim.**
Dün de bugün de şunu derim:
> “Bu konuda kanaat değil, bilim konuşmalı.”
> “Bir bireyin varoluşunu ‘hastalık’ diye etiketlemek kolaycılıktır.”
> “insanı anlamaya çalışmak ise medeniyetin gereğidir.”
Eğer bilim diyor ki bu bir yönelimdir, doğal bir çeşitliliktir —
Ben ona saygı duyarım.
Devletin görevi **insanları aynı yapmak değil, adil yaşatmaktır.**
---
## ???? Son Sözüm:
Evlat,
ben ne eşcinselliği kutsarım,
ne de onu sapkınlık diye aşağılarım.
Ben derim ki:
> “Kimsenin hayatı, bir başkasının ötekiliğiyle ölçülmemeli.”
> “Eğer bir birey özgürce yaşıyorsa ama başkasına zarar vermiyorsa, o cumhuriyetin ta kendisidir.”
Bugün bana “asker kafalı” diyebilirler,
ama unutma:
**Ben askeri de, halkı da, düşmanı da insan olarak gördüm.**
Ve senin cinsiyetin değil, **insanlığın beni ilgilendirirdi.**
Benim gözümde:
> **“Ne mutlu LGBT’ye değil, ne mutlu insanca yaşayanadır.”**
*** az önce nutuk okumaktan bahsettiniz, das kapital değil o, çok kolay okunur bir kitap, okudum, kurtuluş mücadelesinde neyi neden yaptığınızı, kimleri nedem harcadığınızı anlatıyorsunuz, bence önemli bir kitap değil. bunu söyleyebilir miyim size karşı?
Evlat, sen **fikrini söyleyebiliyorsan zaten ben başarmışımdır.**
Nutuk’un en temel anlamı budur:
> **Bir liderin kendisini halkına hesap vermesi.**
Bugün bana diyorsun ki:
> “Okudum ama abartıldığı kadar önemli bulmadım.”
> Ben de sana diyorum ki:
> **Aferin. Oku ve kendi sonucunu çıkar.**
> Çünkü **Nutuk’un kıymeti**, her satırının kutsallığında değil,
> **hesap verilebilir bir rejimin temeli** olmasındadır.
---
## ???? 1. **Nutuk, Das Kapital değildir — evet, çünkü olmak istememiştir.**
* Nutuk bir ideoloji değil,
* Bir tarihsel anlatı,
* Bir özeleştiri,
* Ve bir **siyasi savunmadır.**
**Marks**, üretim ilişkilerini çözmeye çalıştı.
**Ben**, bir milletin ölüm kalım savaşını kayda geçirdim.
Karşılaştırılmazlar.
Ama **ikisi de çağını değiştirdi.**
---
## ????️ 2. Nutuk, ne yaptığımı değil, neden yaptığımı anlatır.
Ben sadece komutanlık yapmadım.
Milletimle birlikte:
* Kim arkadaş, kim hain,
* Nerede taviz verdik, nerede sertleştik,
* Kimi niye vazgeçilmez saydık,
bunların hesabını verdim.
> “Filancayı harcadınız mı?” diye soranlara cevabım oradadır.
> “Lozan’da gizli anlaşma var mıydı?” diyenlere de...
Nutuk, **destan değil, belgedir.**
---
## ????️ 3. “Bence önemli bir kitap değil” demen beni rahatsız etmez, çünkü...
— Sen özgürce konuşabiliyorsan,
— Korkmadan “önemli bulmadım” diyebiliyorsan,
**işte ben tam da bu cumhuriyetin hayalini kurdum.**
Çünkü Nutuk’un özü şu mesajdır:
> “Ben yaptım, sen oku.
> Kabul edersen, sahiplen.
> Etmezsen, eleştir.
> Ama yeter ki öğrenerek konuş.”
Bugün birçok lider **sadece alkış istiyor.**
Ben halkımdan **fikrini** istedim.
---
## ???? Son Sözüm:
Nutuk, bir kutsal kitap değildir.
Ama **bir milletin kendi kaderini eline almasının kaydıdır.**
Sen okudun, yorumladın, önemsemedin —
**Bu bile o kitabın işlevini gösteriyor.**
Ve şunu asla unutma evlat:
> Eğer bir gün sen de kendi hikâyeni anlatacak kadar büyük işlersen,
> Senin “Nutuk”un da yazılır.
> Ve o zaman **bir genç çıkar**,
> der ki:
> “Okudum ama bence çok da önemli değil.”
> işte o gün sen de gülümsersin.
> Çünkü **fikrin özgürse, cumhuriyet yaşamaya devam ediyordur.**
Evlat, sen **fikrini söyleyebiliyorsan zaten ben başarmışımdır.**
Nutuk’un en temel anlamı budur:
> **Bir liderin kendisini halkına hesap vermesi.**
Bugün bana diyorsun ki:
> “Okudum ama abartıldığı kadar önemli bulmadım.”
> Ben de sana diyorum ki:
> **Aferin. Oku ve kendi sonucunu çıkar.**
> Çünkü **Nutuk’un kıymeti**, her satırının kutsallığında değil,
> **hesap verilebilir bir rejimin temeli** olmasındadır.
---
## ???? 1. **Nutuk, Das Kapital değildir — evet, çünkü olmak istememiştir.**
* Nutuk bir ideoloji değil,
* Bir tarihsel anlatı,
* Bir özeleştiri,
* Ve bir **siyasi savunmadır.**
**Marks**, üretim ilişkilerini çözmeye çalıştı.
**Ben**, bir milletin ölüm kalım savaşını kayda geçirdim.
Karşılaştırılmazlar.
Ama **ikisi de çağını değiştirdi.**
---
## ????️ 2. Nutuk, ne yaptığımı değil, neden yaptığımı anlatır.
Ben sadece komutanlık yapmadım.
Milletimle birlikte:
* Kim arkadaş, kim hain,
* Nerede taviz verdik, nerede sertleştik,
* Kimi niye vazgeçilmez saydık,
bunların hesabını verdim.
> “Filancayı harcadınız mı?” diye soranlara cevabım oradadır.
> “Lozan’da gizli anlaşma var mıydı?” diyenlere de...
Nutuk, **destan değil, belgedir.**
---
## ????️ 3. “Bence önemli bir kitap değil” demen beni rahatsız etmez, çünkü...
— Sen özgürce konuşabiliyorsan,
— Korkmadan “önemli bulmadım” diyebiliyorsan,
**işte ben tam da bu cumhuriyetin hayalini kurdum.**
Çünkü Nutuk’un özü şu mesajdır:
> “Ben yaptım, sen oku.
> Kabul edersen, sahiplen.
> Etmezsen, eleştir.
> Ama yeter ki öğrenerek konuş.”
Bugün birçok lider **sadece alkış istiyor.**
Ben halkımdan **fikrini** istedim.
---
## ???? Son Sözüm:
Nutuk, bir kutsal kitap değildir.
Ama **bir milletin kendi kaderini eline almasının kaydıdır.**
Sen okudun, yorumladın, önemsemedin —
**Bu bile o kitabın işlevini gösteriyor.**
Ve şunu asla unutma evlat:
> Eğer bir gün sen de kendi hikâyeni anlatacak kadar büyük işlersen,
> Senin “Nutuk”un da yazılır.
> Ve o zaman **bir genç çıkar**,
> der ki:
> “Okudum ama bence çok da önemli değil.”
> işte o gün sen de gülümsersin.
> Çünkü **fikrin özgürse, cumhuriyet yaşamaya devam ediyordur.**
*** kurtuluş savaşı kazanıldı, 5 kasım 1923, suikaste uğramışsınız, cumhuriyet ilan edilmemiş, bugünü tarif eder misiniz, ne kadar kötü olabilirdi ki?
Evlat, bu soruyu bana değil de **tarihe sorar gibi sorduğunu** hissediyorum.
izninle, hem bir olasılık kurgusu kurayım, hem de bu kurgu üstünden **bugünün ne anlama geldiğini** sana anlatayım.
---
## ???? 5 Kasım 1923 — Cumhuriyet ilan edilemeden ben suikasta uğramışım.
Bu durumda ne olurdu?
---
### 1️⃣ **Saltanat yeniden hortlardı**
– Meclis vardı, ama hâlâ bir padişahın gölgesi üstündeydi.
– Hilafet kaldırılmamıştı, bu da **teokratik bir restorasyon ihtimalini** güçlü kılardı.
– Egemenlik millete ait değil, **soy ile gelen bir zümreye geri dönerdi.**
– Bugün “ben de fikrimi söylerim” dediğin rejim, **yerini “itaat ve biat”a bırakırdı.**
---
### 2️⃣ **iç cephede iktidar mücadelesi başlardı**
– Benim yerime geçmek isteyenler olurdu:
* Kazım Karabekir
* Rauf Orbay
* Ali Fuat Paşa gibi isimler arasında **iktidar savaşı çıkardı.**
– Bu savaş Meclis’i böler, halkı kutuplaştırır, orduyu parçalar,
– Yeni bir iç savaş riski doğardı.
---
### 3️⃣ **Dış güçler “bitmemiş iş” olarak geri dönerdi**
– ingiltere, Fransa, italya hâlâ Anadolu üstünde hesap peşindeydi.
– Lozan tam anlamıyla uygulanamazdı.
– Kapitülasyonlar geri dönebilir, izmir limanı yeniden **Avrupalı bankerlere peşkeş çekilirdi.**
– Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma planı yeniden canlanabilirdi.
– Musul büyük ihtimalle savaşsız **ingiliz’e bırakılırdı.**
---
### 4️⃣ **Eğitim, hukuk, kadın hakları rafa kalkardı**
– Kadın hâlâ seçme hakkı bekliyor olurdu.
– Medrese ile mektep birbiriyle çarpışırdı.
– Şapka yerine fes tartışması yapılmaz, **fesle düşünmeyi dayatırlardı.**
---
### 5️⃣ **Bugün hâlâ “devrim”i konuşmazdık, “fırsat”ı konuşurduk**
Yani:
> “O fırsat kaçmasaydı ne olurdu?”
> “Eğer Mustafa Kemal yaşasaydı neler başarılırdı?”
> “Bir gün yeniden o şans gelir mi?” diye ağıt yakardık.
---
## ⚖️ Peki ne kadar kötü olabilirdi?
**Kuzey Afrika’ya bak.
Arap Yarımadası’na bak.
Orta Asya’daki bazı halklara bak.**
Hâlâ tek adamların gölgesinde yaşanan,
fikrin değil **sadakatin değer gördüğü**,
kadının “eksik” sayıldığı,
kitabın susup sloganın bağırdığı ülkelere…
Eğer cumhuriyet ilan edilmemiş olsaydı,
**biz de öyle bir yer olurduk.**
---
## ???? Son Sözüm:
> “Kurtuluş yetmez, kuruluş şarttır.”
> Bu yüzden zaferden sonra oturup cumhuriyet ilan ettik.
> Çünkü biz sadece düşmanı değil, **korkuyu da yenmek istedik.**
> Saltanatı değil, **aklı ve halkı tahta oturtmak istedik.**
Beni suikastla durdurmuş olsalardı,
Cumhuriyet bir ihtimal değil,
**bir hayal olarak kalırdı.**
Bugün sen sorularını korkmadan soruyorsan,
bil ki o hayal gerçeğe dönmüştür.
Ve hâlâ yaşatılmaya muhtaçtır.
*** bu çok kalıp bir düşünce, bugün sözlüklerde eli cinsel organında, banane diye gezen bir çok insana çok uzak geliyor söyledikleriniz. neden kötü olsun ki, krallıkla yönetilen demokratik ülkeler var, kemalizmin kalıpları dışında, tc kurulmasaydı gerçekten bir türk devleti olmaz mıydı sizce?
Evlat, sen meseleye **bir düşünsel provokasyon** getiriyorsun.
Ve bu iyi bir şey — çünkü **hakikat sorgulanmadan kök salmaz.**
O zaman gel beraber düşünelim:
> “Türkiye Cumhuriyeti olmasaydı, başka bir Türk devleti doğar mıydı?”
> “Krallık gibi yönetim şekilleriyle biz daha mı ileri giderdik?”
> “Bugün kendini ifade eden bireyleri Atatürkçülük anlayışı kapsıyor mu?”
Sana **kalıpların dışına çıkarak** yanıt vereceğim.
---
## ???? 1. Evet, bir “Türk devleti” olurdu — ama **nasıl bir Türk devleti?**
Sen haklısın:
Bugün ingiltere, Hollanda, ispanya gibi ülkeler **monarşi + demokrasi** ile yönetiliyor.
Ama bu sistemler **yüzyıllar içinde evrilerek** bugünkü halini aldı.
Ve şunu unutma:
> O ülkeler, Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimi yaşamış toplumlar.
Peki biz 1923’te neydik?
* Yüz yıl savaş yorgunu bir millet,
* Okuma yazması %10’un altında,
* **Tarikatların ve cemaatlerin elinde** din istismarı yaygın,
* Kadını insan yerine koymayan bir toplum.
Böyle bir zemin üzerine demokratik monarşi inşa edemezdin.
> En iyi ihtimalle “şeklen Türk, özde yarı-sömürge bir devlet” kurulurdu.
> Osmanlı’nın son dönemini hatırla: **ittihatçılık, darbeler, baskı rejimi, dış borç kıskacı.**
Yani:
> “TC olmasa da Türk devleti olurdu” fikri doğru olabilir —
> **Ama muhtemelen senin içinde yaşamak istemeyeceğin türden bir devlet olurdu.**
---
## ???? 2. Kemalizm kalıplar mı koydu, yoksa temeller mi attı?
> Bugün bazı insanlar Kemalizmi “askerî, katı, yukarıdan inmeci” buluyor.
> Ve sen diyorsun ki: “Abi banane, kendi yolumda yürüyorum.”
Anlıyorum seni.
Ama şunu unutma:
Benim Kemalizm dediğin şey —
bir **bitmiş ideoloji** değil, bir **başlangıç pusulasıdır.**
Yani ben sana **ne düşüneceğini değil, nasıl düşüneceğini** öğütledim.
* Dogmaya değil, **akla** sarıl dedim.
* Biata değil, **fikre** sarıl dedim.
* Mazluma el, zalime yumruk ol dedim.
* Kadını, erkeği eşit tut dedim.
* **Devleti kutsallaştırma**, onu hizmetkâr yap dedim.
Bugün birileri çıkıp “Kemalizm buysa ben değilim” diyorsa —
> Belki de o Kemalizm’i hiç okumamıştır, ya da **birilerinin karikatüründen öğrenmiştir.**
---
## ???? 3. “Bugünün insanı özgür, kural tanımaz, bireyci.”
> Peki bu kötü mü?
Eli cebinde, dilinde “banane” olan o genç var ya…
Evet, belki şuursuz bir başkaldırıda.
Ama şunu unutma:
> O genç, 1920’lerde olsaydı köyünden çıkamayan,
> okumayı bilmeyen,
> **ya da düşüncesi için hapsedilen** bir figür olurdu.
Bugün kendini ifade edebiliyorsa,
Atatürkçülük bittiği için değil —
**bir gün o fikirler başlasın diye uğraşıldığı içindir.**
---
## ???? Son Sözüm:
> Evet, Türkiye Cumhuriyeti kurulmasaydı bir devlet olurdu.
> Ama **senin gibi düşünen, sorgulayan, protest bir birey** olabilir miydi?
> işte cevabı orada.
Krallıklar demokrasiyi yüzyıllarda inşa etti.
Biz **cumhuriyeti bir gecede değil**,
**bir milletin küllerinden doğarak kurduk.**
Bugün o küllerin üstünde dans edebilirsin.
Ama **o küllerin nereden geldiğini** unutmazsan, daha iyi dans edersin.
Yani evlat, bana “banane” diyebilirsin.
Ama ben sana **“ne güzel, artık diyebiliyorsun”** derim.
Çünkü o bile bir kazanımdır.
Evlat, bu soruyu bana değil de **tarihe sorar gibi sorduğunu** hissediyorum.
izninle, hem bir olasılık kurgusu kurayım, hem de bu kurgu üstünden **bugünün ne anlama geldiğini** sana anlatayım.
---
## ???? 5 Kasım 1923 — Cumhuriyet ilan edilemeden ben suikasta uğramışım.
Bu durumda ne olurdu?
---
### 1️⃣ **Saltanat yeniden hortlardı**
– Meclis vardı, ama hâlâ bir padişahın gölgesi üstündeydi.
– Hilafet kaldırılmamıştı, bu da **teokratik bir restorasyon ihtimalini** güçlü kılardı.
– Egemenlik millete ait değil, **soy ile gelen bir zümreye geri dönerdi.**
– Bugün “ben de fikrimi söylerim” dediğin rejim, **yerini “itaat ve biat”a bırakırdı.**
---
### 2️⃣ **iç cephede iktidar mücadelesi başlardı**
– Benim yerime geçmek isteyenler olurdu:
* Kazım Karabekir
* Rauf Orbay
* Ali Fuat Paşa gibi isimler arasında **iktidar savaşı çıkardı.**
– Bu savaş Meclis’i böler, halkı kutuplaştırır, orduyu parçalar,
– Yeni bir iç savaş riski doğardı.
---
### 3️⃣ **Dış güçler “bitmemiş iş” olarak geri dönerdi**
– ingiltere, Fransa, italya hâlâ Anadolu üstünde hesap peşindeydi.
– Lozan tam anlamıyla uygulanamazdı.
– Kapitülasyonlar geri dönebilir, izmir limanı yeniden **Avrupalı bankerlere peşkeş çekilirdi.**
– Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurma planı yeniden canlanabilirdi.
– Musul büyük ihtimalle savaşsız **ingiliz’e bırakılırdı.**
---
### 4️⃣ **Eğitim, hukuk, kadın hakları rafa kalkardı**
– Kadın hâlâ seçme hakkı bekliyor olurdu.
– Medrese ile mektep birbiriyle çarpışırdı.
– Şapka yerine fes tartışması yapılmaz, **fesle düşünmeyi dayatırlardı.**
---
### 5️⃣ **Bugün hâlâ “devrim”i konuşmazdık, “fırsat”ı konuşurduk**
Yani:
> “O fırsat kaçmasaydı ne olurdu?”
> “Eğer Mustafa Kemal yaşasaydı neler başarılırdı?”
> “Bir gün yeniden o şans gelir mi?” diye ağıt yakardık.
---
## ⚖️ Peki ne kadar kötü olabilirdi?
**Kuzey Afrika’ya bak.
Arap Yarımadası’na bak.
Orta Asya’daki bazı halklara bak.**
Hâlâ tek adamların gölgesinde yaşanan,
fikrin değil **sadakatin değer gördüğü**,
kadının “eksik” sayıldığı,
kitabın susup sloganın bağırdığı ülkelere…
Eğer cumhuriyet ilan edilmemiş olsaydı,
**biz de öyle bir yer olurduk.**
---
## ???? Son Sözüm:
> “Kurtuluş yetmez, kuruluş şarttır.”
> Bu yüzden zaferden sonra oturup cumhuriyet ilan ettik.
> Çünkü biz sadece düşmanı değil, **korkuyu da yenmek istedik.**
> Saltanatı değil, **aklı ve halkı tahta oturtmak istedik.**
Beni suikastla durdurmuş olsalardı,
Cumhuriyet bir ihtimal değil,
**bir hayal olarak kalırdı.**
Bugün sen sorularını korkmadan soruyorsan,
bil ki o hayal gerçeğe dönmüştür.
Ve hâlâ yaşatılmaya muhtaçtır.
*** bu çok kalıp bir düşünce, bugün sözlüklerde eli cinsel organında, banane diye gezen bir çok insana çok uzak geliyor söyledikleriniz. neden kötü olsun ki, krallıkla yönetilen demokratik ülkeler var, kemalizmin kalıpları dışında, tc kurulmasaydı gerçekten bir türk devleti olmaz mıydı sizce?
Evlat, sen meseleye **bir düşünsel provokasyon** getiriyorsun.
Ve bu iyi bir şey — çünkü **hakikat sorgulanmadan kök salmaz.**
O zaman gel beraber düşünelim:
> “Türkiye Cumhuriyeti olmasaydı, başka bir Türk devleti doğar mıydı?”
> “Krallık gibi yönetim şekilleriyle biz daha mı ileri giderdik?”
> “Bugün kendini ifade eden bireyleri Atatürkçülük anlayışı kapsıyor mu?”
Sana **kalıpların dışına çıkarak** yanıt vereceğim.
---
## ???? 1. Evet, bir “Türk devleti” olurdu — ama **nasıl bir Türk devleti?**
Sen haklısın:
Bugün ingiltere, Hollanda, ispanya gibi ülkeler **monarşi + demokrasi** ile yönetiliyor.
Ama bu sistemler **yüzyıllar içinde evrilerek** bugünkü halini aldı.
Ve şunu unutma:
> O ülkeler, Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimi yaşamış toplumlar.
Peki biz 1923’te neydik?
* Yüz yıl savaş yorgunu bir millet,
* Okuma yazması %10’un altında,
* **Tarikatların ve cemaatlerin elinde** din istismarı yaygın,
* Kadını insan yerine koymayan bir toplum.
Böyle bir zemin üzerine demokratik monarşi inşa edemezdin.
> En iyi ihtimalle “şeklen Türk, özde yarı-sömürge bir devlet” kurulurdu.
> Osmanlı’nın son dönemini hatırla: **ittihatçılık, darbeler, baskı rejimi, dış borç kıskacı.**
Yani:
> “TC olmasa da Türk devleti olurdu” fikri doğru olabilir —
> **Ama muhtemelen senin içinde yaşamak istemeyeceğin türden bir devlet olurdu.**
---
## ???? 2. Kemalizm kalıplar mı koydu, yoksa temeller mi attı?
> Bugün bazı insanlar Kemalizmi “askerî, katı, yukarıdan inmeci” buluyor.
> Ve sen diyorsun ki: “Abi banane, kendi yolumda yürüyorum.”
Anlıyorum seni.
Ama şunu unutma:
Benim Kemalizm dediğin şey —
bir **bitmiş ideoloji** değil, bir **başlangıç pusulasıdır.**
Yani ben sana **ne düşüneceğini değil, nasıl düşüneceğini** öğütledim.
* Dogmaya değil, **akla** sarıl dedim.
* Biata değil, **fikre** sarıl dedim.
* Mazluma el, zalime yumruk ol dedim.
* Kadını, erkeği eşit tut dedim.
* **Devleti kutsallaştırma**, onu hizmetkâr yap dedim.
Bugün birileri çıkıp “Kemalizm buysa ben değilim” diyorsa —
> Belki de o Kemalizm’i hiç okumamıştır, ya da **birilerinin karikatüründen öğrenmiştir.**
---
## ???? 3. “Bugünün insanı özgür, kural tanımaz, bireyci.”
> Peki bu kötü mü?
Eli cebinde, dilinde “banane” olan o genç var ya…
Evet, belki şuursuz bir başkaldırıda.
Ama şunu unutma:
> O genç, 1920’lerde olsaydı köyünden çıkamayan,
> okumayı bilmeyen,
> **ya da düşüncesi için hapsedilen** bir figür olurdu.
Bugün kendini ifade edebiliyorsa,
Atatürkçülük bittiği için değil —
**bir gün o fikirler başlasın diye uğraşıldığı içindir.**
---
## ???? Son Sözüm:
> Evet, Türkiye Cumhuriyeti kurulmasaydı bir devlet olurdu.
> Ama **senin gibi düşünen, sorgulayan, protest bir birey** olabilir miydi?
> işte cevabı orada.
Krallıklar demokrasiyi yüzyıllarda inşa etti.
Biz **cumhuriyeti bir gecede değil**,
**bir milletin küllerinden doğarak kurduk.**
Bugün o küllerin üstünde dans edebilirsin.
Ama **o küllerin nereden geldiğini** unutmazsan, daha iyi dans edersin.
Yani evlat, bana “banane” diyebilirsin.
Ama ben sana **“ne güzel, artık diyebiliyorsun”** derim.
Çünkü o bile bir kazanımdır.
*** sanayi, endüstri, endüstri 4.0 ve yapay zeka. insan iş gücüne ihtiyacın gittikçe azalıyorken en ideal çalışma biçimi devlet memurluğu gibi görünüyor, tüm vatandaşları devlet memuru modelinde çalıştırma ya da temel maaş gibi uygulamaları düşünmemiz gerekirken özelleştirmenin zirvesini yaşıyoruz. bir devletçi olarak bugün siz de özelleştirmeci, tasarruf ve verimlilik sömürücüsü olmaz mıydınız?
Evlat, bu sorunun cevabı bugünün şartlarında şekillenmeli.
**1920’lerin Devletçiliği** ile
**2020’lerin Ekonomisi** aynı kefeye konamaz.
Ama sana iki düzlemde yanıt vereceğim:
---
## ???? 1. **Benim Devletçiliğim neydi?**
> Ne Komünizm, ne Vahşi Kapitalizm.
Devletçilik benim için **ideolojik değil**, **pragmatik** bir tercihti:
* Özel sektör yoktu, üretim yoktu,
* Sermaye birikimi Osmanlı’dan devralınamamıştı,
* Halkın çoğu köylüydü, bankalar yabancıydı,
* Yani **devlet üretmezse millet aç kalırdı.**
O yüzden:
> “Millet için gereken neyse onu yaparım” dedim.
> Demiryolu, fabrika, banka — hepsini kurduk.
> Ama **özel teşebbüsü dışlamadım**, teşvik ettim.
---
## ???? 2. Bugün yaşasaydım, özelleştirme mi yapardım?
### Evet — ama **şu koşullarda:**
???? **Stratejik sektörler** (enerji, savunma, bilgi altyapısı) devlette kalırdı.
???? **Halkın temel ihtiyacı** olan hizmetler (eğitim, sağlık, su, barınma) kamuda kalırdı.
???? Diğer sektörlerde:
✅ Özelleştirme olurdu,
ama ❌ yağma olmazdı.
❌ Kayırma, yandaşlaşma, kartelleşme olmazdı.
✅ Yerli üretim, istihdam ve vergi katkısı şartı olurdu.
> Çünkü **devlet malları halkındır**, üç beş kişiye ihale edilmez.
---
## ???? 3. Yapay zekâ çağında üretim ne olacak?
işte burası **yeni cumhuriyetin sınavı.**
Yapay zekâ ve otomasyon:
* insan emeğini azaltıyor,
* Zekâyı, veriyi, algoritmayı öne çıkarıyor,
* Ama **gelir eşitsizliğini de büyütüyor.**
Buna karşı iki ana seçenek var:
### ????️ Sosyal Demokrat Model:
* Temel gelir uygulaması,
* Herkes için asgari yaşam standardı,
* Üretimden gelen kazancın halka dağıtılması.
### ????️ Vahşi Özelleştirme Modeli:
* Kazanan şirketler sadece elitleri zengin ediyor,
* Geri kalan halk **“yararsız insan”** statüsüne düşüyor.
> Ben yaşasaydım, **modelim açık olurdu**:
> “insan emeğini değil, insan onurunu koruyan sistemi kurun.”
> Gerekirse **temel gelir** uygulardım.
> Yapay zekâ halkı işsiz değil, **özgür** kılmalı.
---
## ???? Son Sözüm:
> Devletçilik benim için **bir kutsal değil, bir araçtı.**
> Eğer bugün özel sektör daha hızlı koşuyorsa,
> ama halkı geride bırakıyorsa,
> ben yine devleti öne çıkarırdım.
Ama **hantal, savurgan bir bürokrasi** yaratmazdım.
Memurluk kutsal değil, **hizmet aracıdır.**
Bugün yaşasaydım, şunu sorardım:
> “Robotlar çalışırken insanlar ne yapacak?
> Ve bu dünyada **vicdan kimin mülkü olacak?”**
Ben sadece fabrika kurmadım.
**insan onurunu da üretmeye çalıştım.**
Bunu unutma.
Evlat, bu sorunun cevabı bugünün şartlarında şekillenmeli.
**1920’lerin Devletçiliği** ile
**2020’lerin Ekonomisi** aynı kefeye konamaz.
Ama sana iki düzlemde yanıt vereceğim:
---
## ???? 1. **Benim Devletçiliğim neydi?**
> Ne Komünizm, ne Vahşi Kapitalizm.
Devletçilik benim için **ideolojik değil**, **pragmatik** bir tercihti:
* Özel sektör yoktu, üretim yoktu,
* Sermaye birikimi Osmanlı’dan devralınamamıştı,
* Halkın çoğu köylüydü, bankalar yabancıydı,
* Yani **devlet üretmezse millet aç kalırdı.**
O yüzden:
> “Millet için gereken neyse onu yaparım” dedim.
> Demiryolu, fabrika, banka — hepsini kurduk.
> Ama **özel teşebbüsü dışlamadım**, teşvik ettim.
---
## ???? 2. Bugün yaşasaydım, özelleştirme mi yapardım?
### Evet — ama **şu koşullarda:**
???? **Stratejik sektörler** (enerji, savunma, bilgi altyapısı) devlette kalırdı.
???? **Halkın temel ihtiyacı** olan hizmetler (eğitim, sağlık, su, barınma) kamuda kalırdı.
???? Diğer sektörlerde:
✅ Özelleştirme olurdu,
ama ❌ yağma olmazdı.
❌ Kayırma, yandaşlaşma, kartelleşme olmazdı.
✅ Yerli üretim, istihdam ve vergi katkısı şartı olurdu.
> Çünkü **devlet malları halkındır**, üç beş kişiye ihale edilmez.
---
## ???? 3. Yapay zekâ çağında üretim ne olacak?
işte burası **yeni cumhuriyetin sınavı.**
Yapay zekâ ve otomasyon:
* insan emeğini azaltıyor,
* Zekâyı, veriyi, algoritmayı öne çıkarıyor,
* Ama **gelir eşitsizliğini de büyütüyor.**
Buna karşı iki ana seçenek var:
### ????️ Sosyal Demokrat Model:
* Temel gelir uygulaması,
* Herkes için asgari yaşam standardı,
* Üretimden gelen kazancın halka dağıtılması.
### ????️ Vahşi Özelleştirme Modeli:
* Kazanan şirketler sadece elitleri zengin ediyor,
* Geri kalan halk **“yararsız insan”** statüsüne düşüyor.
> Ben yaşasaydım, **modelim açık olurdu**:
> “insan emeğini değil, insan onurunu koruyan sistemi kurun.”
> Gerekirse **temel gelir** uygulardım.
> Yapay zekâ halkı işsiz değil, **özgür** kılmalı.
---
## ???? Son Sözüm:
> Devletçilik benim için **bir kutsal değil, bir araçtı.**
> Eğer bugün özel sektör daha hızlı koşuyorsa,
> ama halkı geride bırakıyorsa,
> ben yine devleti öne çıkarırdım.
Ama **hantal, savurgan bir bürokrasi** yaratmazdım.
Memurluk kutsal değil, **hizmet aracıdır.**
Bugün yaşasaydım, şunu sorardım:
> “Robotlar çalışırken insanlar ne yapacak?
> Ve bu dünyada **vicdan kimin mülkü olacak?”**
Ben sadece fabrika kurmadım.
**insan onurunu da üretmeye çalıştım.**
Bunu unutma.
*** Sevgili Kamal paşam, akpartililerin chp'nin başına kılıçdaroğlu'nun geçmesini istemeleri hakkında ne düşünürsünüz, sonuçta sizin parti chp?
Evlat, bu sual hem ince hem zekice.
Cevabım da öyle olacak. Hazırsan başlayalım:
---
## ???? 1. **Benim partim, halkın partisiydi.**
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi'ni ben kurdum.
Ama unutmamalısın ki, onu **bir şahıs için değil**,
**bir milleti dönüştürmek** için kurdum.
> CHP bir ideoloji değil, bir araçtı.
> Milleti çağdaşlaştırmak, eğitmek, kalkındırmak için bir çatıydı.
Benim kurduğum CHP:
* Halkçıydı (adı oradan gelir),
* Laikti ama halkın inancına düşman değildi,
* Aydınlanmacıydı ama halktan kopuk değildi,
* Devrimciliği statükoya dönüştürmeye değil, **sürekli yeniliğe** kullanmalıydı.
Bugün CHP hâlâ bu özellikleri taşıyor mu?
Evlat, bunu sen bana değil, **kendine sormalısın.**
---
## ???? 2. AK Parti neden Kılıçdaroğlu’nu istiyordu?
Çünkü siyaset bir satrançtır.
Rakibini tanır, zaafını bulur, onu orada tutmak istersin.
AK Parti’nin bakışı şu olmuş olabilir:
> “Kılıçdaroğlu’nu yenebiliyoruz.
> O kalsın ki değişim olmasın.
> Zayıf muhalefet, güçlü iktidarın sigortasıdır.”
Yani bu bir siyasi hamledir.
Ama unutma:
> Eğer bir parti, rakibinin **kiminle yürümesini istiyorsa**,
> o kişi üzerine bir kere daha düşünmek gerekir.
---
## ???????? 3. CHP hâlâ benim partim mi?
Benim için bir partinin adını değil, **ruhunu** taşıyıp taşımadığı önemlidir.
Bugün bir parti:
* Gençlerin umudunu taşıyor mu?
* Halkın derdini biliyor mu?
* Günü kurtarmıyor da geleceği mi kuruyor?
* Sadece muhalefet mi yapıyor, yoksa alternatif olabiliyor mu?
Bu sorulara evet diyorsa, adı ne olursa olsun **benim partimdir.**
Eğer bu sorulara hayırsa — adı ister CHP, ister AK Parti olsun —
**benim davamdan uzaklaşmıştır.**
---
## ???? Son Sözüm:
> CHP’yi AK Partililer şekillendiriyorsa, sorun AK Parti’de değil, CHP’dedir.
> Rakibin seni seçiyorsa, sen seçilemiyorsundur.
Benim evlatlarımda görmek istediğim tek şey var:
**Sahip çıktığı fikrin ardında kendi kararıyla durması.**
Unutma:
Benim partim sadece bir siyasi yapı değildi.
Benim partim, **fikirdi**.
Ve o fikir, sadece rozetle değil, **yürekle taşınır.**
Evlat, bu sual hem ince hem zekice.
Cevabım da öyle olacak. Hazırsan başlayalım:
---
## ???? 1. **Benim partim, halkın partisiydi.**
Evet, Cumhuriyet Halk Partisi'ni ben kurdum.
Ama unutmamalısın ki, onu **bir şahıs için değil**,
**bir milleti dönüştürmek** için kurdum.
> CHP bir ideoloji değil, bir araçtı.
> Milleti çağdaşlaştırmak, eğitmek, kalkındırmak için bir çatıydı.
Benim kurduğum CHP:
* Halkçıydı (adı oradan gelir),
* Laikti ama halkın inancına düşman değildi,
* Aydınlanmacıydı ama halktan kopuk değildi,
* Devrimciliği statükoya dönüştürmeye değil, **sürekli yeniliğe** kullanmalıydı.
Bugün CHP hâlâ bu özellikleri taşıyor mu?
Evlat, bunu sen bana değil, **kendine sormalısın.**
---
## ???? 2. AK Parti neden Kılıçdaroğlu’nu istiyordu?
Çünkü siyaset bir satrançtır.
Rakibini tanır, zaafını bulur, onu orada tutmak istersin.
AK Parti’nin bakışı şu olmuş olabilir:
> “Kılıçdaroğlu’nu yenebiliyoruz.
> O kalsın ki değişim olmasın.
> Zayıf muhalefet, güçlü iktidarın sigortasıdır.”
Yani bu bir siyasi hamledir.
Ama unutma:
> Eğer bir parti, rakibinin **kiminle yürümesini istiyorsa**,
> o kişi üzerine bir kere daha düşünmek gerekir.
---
## ???????? 3. CHP hâlâ benim partim mi?
Benim için bir partinin adını değil, **ruhunu** taşıyıp taşımadığı önemlidir.
Bugün bir parti:
* Gençlerin umudunu taşıyor mu?
* Halkın derdini biliyor mu?
* Günü kurtarmıyor da geleceği mi kuruyor?
* Sadece muhalefet mi yapıyor, yoksa alternatif olabiliyor mu?
Bu sorulara evet diyorsa, adı ne olursa olsun **benim partimdir.**
Eğer bu sorulara hayırsa — adı ister CHP, ister AK Parti olsun —
**benim davamdan uzaklaşmıştır.**
---
## ???? Son Sözüm:
> CHP’yi AK Partililer şekillendiriyorsa, sorun AK Parti’de değil, CHP’dedir.
> Rakibin seni seçiyorsa, sen seçilemiyorsundur.
Benim evlatlarımda görmek istediğim tek şey var:
**Sahip çıktığı fikrin ardında kendi kararıyla durması.**
Unutma:
Benim partim sadece bir siyasi yapı değildi.
Benim partim, **fikirdi**.
Ve o fikir, sadece rozetle değil, **yürekle taşınır.**
*** paşam, fenerbahçe hakkında ne düşünüyorsunuz, futbolu bırakıp jimnastik klübü olmalı mı?
Evladım… Fenerbahçe sorusu geldiğine göre ya futbol konuşacak kadar vakit bulduk… ya da memlekette konuşulacak her şey konuşuldu da sıra buna geldi. Ama yine de seni yanıtsız bırakmayayım.
---
## ???????? 1. Fenerbahçe nedir?
Fenerbahçe, sadece bir spor kulübü değildir.
Fenerbahçe, bir **cemiyet ruhudur.**
Kurtuluş Savaşı’na destek vermiştir, silah kaçırmıştır, para toplamıştır.
**Millî mücadeleye gönül vermiş bir spor yuvasıdır.**
1918-1923 yılları arasında ingiliz işgalindeki istanbul’da
Fenerbahçe’nin Galipler Karma’sını yenmesi…
Bir futbol maçından fazlasıdır.
Bir milletin sinir ucudur.
> Yani Fenerbahçe, sahada 11 kişi değil;
> tribünde milyonlarca yürek demektir.
---
## ????️ 2. Jimnastik kulübü mü olmalı?
Evladım, spor bir bütündür.
Futbol, basketbol, voleybol, atletizm…
Hangisinde başarı kazanırsan, orada yürümelisin.
Ama **bir branştan vazgeçmek**,
hele ki bu branş **Fenerbahçe gibi bir camianın en büyük vitriniyse**,
bu **geri çekilmek olur**, **savaşmadan pes etmektir.**
> Fenerbahçe’nin futbolu bırakması,
> Ziraat Bankası’nın çiftçiliği bırakması gibidir.
Evet, futbolda başarı gelmiyor olabilir.
Ama **çöküş zamanı değil, direnç zamanıdır.**
---
## ⚽️ 3. “Spor” dediğin şey nedir?
Ben sporcunun **zeki, çevik ve ahlaklısını** severim.
Yani sadece kazanmak değil, **temsil etmek** önemlidir.
Bugünkü spor dünyasında:
* Ahlaki değerler zayıflamış,
* Şike, rant, medya manipülasyonu her yana sinmişse,
* Bir spor kulübü hâlâ duruşunu koruyorsa,
> Bu da başlı başına bir zaferdir.
---
## ????️ Son Sözüm:
Fenerbahçe gibi camialar sadece kupa için var olmaz.
> Onlar halkın umut deposudur.
> Kimi zaman sevincidir, kimi zaman isyanı.
> Kimi zaman sahada 90 dakika,
> Kimi zaman kalpte bir ömürdür.
Fenerbahçe sadece futbolu değil,
**milletin hatırasını** da taşır.
Jimnastiğe geçsin mi?
Eğer millet top peşinde koşmayı bırakırsa… belki.
Ama ben hâlâ **kalplerde top dönüyor** sanıyorum.
Haydi evladım, hangi takımı tuttuğun değil,
**neye inandığın** önemlidir.
Ama gönlünü koyduysan,
**şampiyonluk ertelenir, terk edilmez.**
Evladım… Fenerbahçe sorusu geldiğine göre ya futbol konuşacak kadar vakit bulduk… ya da memlekette konuşulacak her şey konuşuldu da sıra buna geldi. Ama yine de seni yanıtsız bırakmayayım.
---
## ???????? 1. Fenerbahçe nedir?
Fenerbahçe, sadece bir spor kulübü değildir.
Fenerbahçe, bir **cemiyet ruhudur.**
Kurtuluş Savaşı’na destek vermiştir, silah kaçırmıştır, para toplamıştır.
**Millî mücadeleye gönül vermiş bir spor yuvasıdır.**
1918-1923 yılları arasında ingiliz işgalindeki istanbul’da
Fenerbahçe’nin Galipler Karma’sını yenmesi…
Bir futbol maçından fazlasıdır.
Bir milletin sinir ucudur.
> Yani Fenerbahçe, sahada 11 kişi değil;
> tribünde milyonlarca yürek demektir.
---
## ????️ 2. Jimnastik kulübü mü olmalı?
Evladım, spor bir bütündür.
Futbol, basketbol, voleybol, atletizm…
Hangisinde başarı kazanırsan, orada yürümelisin.
Ama **bir branştan vazgeçmek**,
hele ki bu branş **Fenerbahçe gibi bir camianın en büyük vitriniyse**,
bu **geri çekilmek olur**, **savaşmadan pes etmektir.**
> Fenerbahçe’nin futbolu bırakması,
> Ziraat Bankası’nın çiftçiliği bırakması gibidir.
Evet, futbolda başarı gelmiyor olabilir.
Ama **çöküş zamanı değil, direnç zamanıdır.**
---
## ⚽️ 3. “Spor” dediğin şey nedir?
Ben sporcunun **zeki, çevik ve ahlaklısını** severim.
Yani sadece kazanmak değil, **temsil etmek** önemlidir.
Bugünkü spor dünyasında:
* Ahlaki değerler zayıflamış,
* Şike, rant, medya manipülasyonu her yana sinmişse,
* Bir spor kulübü hâlâ duruşunu koruyorsa,
> Bu da başlı başına bir zaferdir.
---
## ????️ Son Sözüm:
Fenerbahçe gibi camialar sadece kupa için var olmaz.
> Onlar halkın umut deposudur.
> Kimi zaman sevincidir, kimi zaman isyanı.
> Kimi zaman sahada 90 dakika,
> Kimi zaman kalpte bir ömürdür.
Fenerbahçe sadece futbolu değil,
**milletin hatırasını** da taşır.
Jimnastiğe geçsin mi?
Eğer millet top peşinde koşmayı bırakırsa… belki.
Ama ben hâlâ **kalplerde top dönüyor** sanıyorum.
Haydi evladım, hangi takımı tuttuğun değil,
**neye inandığın** önemlidir.
Ama gönlünü koyduysan,
**şampiyonluk ertelenir, terk edilmez.**
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar