bugün

aslında cevap bile verilmemesi gereken yine de bir şeyler söylenmesi gereken bir saçma başlık.
amacın ne arkadaşım senin? yazdın şimdi bunları ne oldu?
sen ona inanmayacak kadar körsen, sığ düşüncelerle boktan eleştiriler yapacak kadar cahilsen biz ne yapalım?
ben zaten inanmıyorum birinin çıkıp böyle şaçma bir şey öne süreceğine ama...
amacın gelen tepkileri ölçmek olabilir, tam da yerindesin aslında bu iş için ama artık yeter!
bokunda boncuk bulmak. sözlükle paylaşmak .
(bkz: bok yemek)
bütün dinlere saygımız var dedikten sonra kabe'nin içindeki bütün putları kırıp, kabe'yi put haline getirmek değildir.

vurmayın lan. 7 kere dönün kara kutunun etrafında eüehe. sonra da uçak kazası hakkında bilgi alırsınız kara kutudan.
bu bir ayarlı entrydir*
bir hikaye çağrıştı durduramadım kendimi. Doğrudur, yalandır bilinmez. Neyse başlayalım :

Mevlana'ya felsefecilerden bir grup gelmiş. Soru sormak istediklerini bildirmişler. Mevlana bu felsefecileri Şems-i Tebrizi'ye havale etmiş. Bunun üzerine onun yanına gitmişler. Şems-i Tebrizi mescidde, talebelere bir kerpiçle teyemmüm nasıl yapılacağını gösteriyormuş. Gelen felsefeciler üç soru sormak istediklerini belirtmişler, Şems-i Tebrizi;

-Sorun!

içlerinden birini başkan seçmişler. Hepsinin adına o soracakmış.

Sormaya başladı:

+ Allah var dersiniz, ama görünmez, göster de inanalım.

Şems-i Tebrizi ;

- Öbür sorunu da sor!

+ Şeytanın ateşten yaratıldığını söylersiniz, sonra da ateşle ona azâb edilecek dersiniz hiç ateş ateşe azâb eder mi? demiş.

Şems-i Tebrizi;

- Peki öbürünü de sor!

+ ahirette herkes hakkını alacak, yaptıklarının cezasını çekecek diyorsunuz. Bırakın insanları canları ne istiyorsa yapsınlar, karışmayın! dedi.

Bunun üzerine Şems-i Tebrizi, elindeki kuru kerpici adamın başına vurdu. Soru sormaya gelen felsefeci, derhal zamanın kadısına gidip, davacı oldu.

Ve;

+Ben, soru sordum, o başıma kerpiç vurdu.

Şems-i Tebrizi;

-Ben de sâdece cevap verdim. dedi.

Kadı bu işin açıklamasını istedi. Şems-i Tebrizi şöyle anlattı:

- Efendim, bana Allah'ı göster de inanayım, dedi. Şimdi bu felsefeci, başının ağrısını göstersin de görelim.

O kimse şaşırarak;

- Ağrıyor ama gösteremem, dedi.

Şems-i Tebrizi;

- işte Allah da vardır, fakat görünmez. Yine bana, 'şeytana ateşle nasıl azâb edileceğini' sordu. Ben buna toprakla vurdum. Toprak onun başını acıttı. Halbuki kendi bedeni de topraktan yaratıldı. Yine bana;'Bırakın herkesin canı ne isterse onu yapsın. Bundan dolayı bir hak olmaz.' dedi. Benim canım onun başına kerpici vurmak istedi ve vurdum. Niçin hakkını arıyor? Aramasa ya! Bu dünyada küçük bir mesele için hak aranırsa, o sonsuz olan ahiret hayâtında niçin hak aranmasın?' dedi.

ve efenim felsefeci morarmış oracıkta. bu kadar. şimdi dağılın!

edit: hep böyle oluyor ulan. ben bunu yazıncaya kadar o felsefecilerin yanına beni de koydunuz ya helal olsun. siliveriyorsunuz, morarıyorum işte böyle. bir değil iki değil kaç kere oldu. moderasyon ekibi Şems-i Tebrizi gibi.*
insanların kutsallarına hakaret edecek kadar zavallı, yaptığı işin provakasyon olduğunu bilecek kadar kurnaz, müslümanı hafife alacak kadar da cahil yazar görüşü.

not: bu entry tarafımdan gerekli makamlara şikayet edilecektir.
hangi muhammed? sorusunu akla getiren ifadedir.**
(bkz: hz muhammed allah ın kulu ve elçisidir)
muhammed ül emin adı peygamber olmadan önce verildiği için asılsız bir iddiadır.

- size şu dağın arkasında yüz bin kişilik bir ordu var desem inanır mısınız?
+ inanırız ey muhammed ül emin.
- o zaman allah a da inanın. o sizi yaratandır.*
burada kastedilen muhammed en büyüğümüz hz. muhammed (s.a.v) ise öncelikle yazarın en azından saygılı bir uslupla yazması gerektiğini düşündüren entrymsi.

kimsenin inanma zorunluluğu yoktur tabi ki o ayrı, ama hiç kimsenin de hakaret etmeye hakkı yoktur inançlar ile, diye düşündürmektedir ayrıca mevzu bahis entry.
bir insan ki peygamberlikten önce ve sonra emin lakabıyla anılsın ama yıllar yıllar sonra bir kendini bilmez* çıkıp yalancıdır desin.

tanım lazım gelir şimdi buna.

muhammed derken hz.muhammed*'den bahsediliyorsa yanlış önermedir, lakin kişinin tanıdığı başka bir muhammed ise* subjektif bir durumdur. yorumu bize düşmez.*
güvenilirlerin en güzelini seçmiyorsan, kılavuz olarak karga sana yeter.
tck 125'e gore ayni zamanda ateistlik veya dinsizlikte bir inanc oldugu icin, ateist kisiye hakaret eden kiside suclu sayilir, bir din olabilecegi gibi ateistligide yaymaya calisan kisiye hakaret etmekte maddeye gore suctur.
Danimarka'da böyle bir başlık ve altının bu şekilde doldurulması ile kıyamet kopacak iken, %99 u (!) müslüman bir memlekette sıkıntı yaratmaması ne kadarda güzel ve şahane.. yaşasın lan.
(bkz: başlık sıçabiliyorum demek)
- adam gerçekten çok iyi düşünmüş bilocan
+ haklısın, bende düşünmüştüm ama erken entry girmiş
- ah. hayat böyle ne yaparsın bilocan, muhammedde hümeyni den önce doğmuş.
+ ah. çok duygulandım
- biliyorum eksiliceksin ama doğru demiş
+ ama 6 yaşında olman gerekmiş bunun için
- yok uydurmuş ben 6 yaşında değilim ki bilocan
+ haklısın ama hadi hapse tıkılcan bak
- fikrimi paylaştım laiklik yokmu ulan
+ yok ulan ahahaha!
- vay piç
Muhammed ya da hz. muhammed, kişinin görüşlerine göre değişen ve kalıptak kalıba uydurulan isim. Kimisi alemlerin efendisi yapar kimi de ''yalancı'' yapar. Gocunulacak bir durum yok ortada.

Ve ayrıca...

Sakıncalıdır zira sözlükten silinebilirsiniz.
(bkz: homosapiens)
(bkz: iftira)
dünyada milyarlarca kişinin söylediği cümle.
(bkz: tebbet yeda ebi lehebin ve tebb)
onu (sav) gören müşrikler dahi "yalancıdır" dememişken, onu bilmeden "yalancıdır" diyebilenlerin var olduğunu göstermek demektir.

hz muhammed'in delaili iki kısımdır;
- birincisi; irhasat, yani nübüvvetinden evvel ve doğumu zamanında meydana gelen harikulede hallerdir.
- ikincisi; diğer peygamberlik delilleridir.

bu ikinci kısım, yine iki kısımdır;
- birincisi; ondan sonra, fakat nübüvvetini tasdiken zuhura gelen harikalardır.
- ikincisi, asrı saadetinde mazhar, yani nail olduğu harikalardır.

bu ikinci kısımda yine iki kısımdır;
- birincisi; zatında, siretinde, suretinde, ahlakında, kemalinde zahir olan delaili nübüvvettir.
- ikincisi; afaki, harici şeylerde mazhar olduğu mucizattır.

bu yukarda ki ikinci kısımda yine iki kısımdır;
- birincisi; manevi ve kuranidir.
- ikincisi; maddi ve ekvani, yani varlığa ve oluşa aitdir.

bu ikinci kısımda yine iki kısımdır;
- biri; peygamberlik davası vaktinde, ehli küfrün inadını kırmak veyahut ehli imanın imanını ziyadeleştirmek için zuhura gelen harikulade mucizattır. ayı parmağı ile ikiye bölmesi ve parmağından suyun akması ve az yiyecekle çokları doyurması ve hayvan ve ağaç ve taşın konuşması gibi yirmi nevi ve herbir nevi manevi tevatür derecesinde ve etrafında çok fertler toplanmış olması.
- ikincisi; istikbalde ihbar ettiği hadiselerdir ki, cenabı hakkın talimiyle o da haber vermiş, haber verdiği gibi doğru çıkmıştır.
gelmiş geçmiş hiçbir dine inanmamak demektir.