bugün

siz iki üniversite okumuş , mesleğinizle ilgili tüm detayları yalamış yutmuş deli gibi çalışırken sizinle aynı işi yapan deneyimsiz , işini ciddiye almayan , beş para etmez kişinin sizden çok maaş aldığını öğrendiğiniz an *
tartıya çıkıp , bünyeye kazandırılmış yeni bir kilonun fark edildiği anlar..
kendinizi birine kaptırmışsınız, aranız da iyi olmuş, herşey yoluna giriyo derken tam, o kişiyi sevgilisiyle gördüğünüz ve sevgilisi varmış dediğiniz an..
üniversiteyi bitirmiş, yüksek lisans yapmış olduğunuz ve çok çalıştığınız halde hiç haketmeyen ve sizden daha az seviyede birinin sizin üstünüz olması ve bununla yaşamayı öğrenmek...
herşeyin boş olduğunu anladığınız anlar
yalnız kaldığınız anlardır. sıkıntılısındır, paylaşmak istersin içindekileri ama yoktur yanında kimse..
telefona mesaj gelme süresinin gecikmesi ya da o mesajın hiç gelmemesidir..
iddia kuponunuzun tek maçtan yattığı an **
cebinizde beş kuruş kalmadığı ve atm ye gittiğinizde maaşınızın hesabınıza geçmediğini gördüğünüz an
anneniz ile gittiğiniz bir alışveriş sırasında pantolon denerken soyunma kabininde kilo aldığınızı fark ettiğiniz , " nasıl vericem ben bu kiloları " diye gün boyu kendinizi yediğiniz daha sonra anneyi eve göndermek için minibüse bindirirken minibüsten zihinsel engelli oülunu kucağında indiren adamı ve etrafa boş gözlerle bakan belki de iyileşmesi imkansız hasta çocuğu gördüğünüzde ...
size deliler gibi aşık olan sevgilinizin gecen birkac yıl sonunda artık , yanınızda geyirdiğini,anlattıklarınızı dinlemediğini, artık hep eski günleri özlediğinizi farkettiğiniz ; velhasıl eskidiğinizi iliklerinize kadar hissettiğiniz andır..
(bkz: doğa kanunu)
(bkz: allah baska dert vermesin)
sevgiliyi delicesine özlemek ve onu hiçbir zaman dilediğiniz gibi karşınızda bulamayacağınızı düşünmek ve bunun sonucu ortaya çıkan sinir oynaması yüzünden ağlamaktan duyulan mazoşistçe duygunun yükseldiği anlardır kanımca...
herkesin hayatınızdan birer birer çıktığını ve elinizden hiç bir şey gelmediğini kabullendiğiniz andır...
final zamanları, hele bir de sınıfta kalma riskiniz varsa depresyonun dibine vurmuşsunuzdur.
yoğun bir pazartesi ard arda gelen aksilikler ve işin tüm yoğunluğuna rağmen deli gibi koşturup " tüm işleri hallediyorum sorun yok müdür de memnun " diye içten içe sevinirken saati geri almadığınız için müdür tarafından fırça yediğiniz an .
girilen bütün entrylerin kötü oylandığının öğrenildiği an.
çoğaldıklarında ve bedensel yorgunlukla birleştiklerinde insanı içinden çıkılması zor durumlara sürükleyen anlardır. üzerinde çok fazla durulmadan unutulmaya çalışılması gerekir. **
akşamdan buzdolabından soteye yerleştirdiğiniz, en sevdiğiniz 2 dilim pastanın dolabı açtığınızda yok olduğunu gördüğünüz an.

eve gelene kadar bir avuntu içerisinde yiyeceğiniz pastayı düşlüyorsunuz ama kalleş kardeş sormadan yemiş bitirmiş bile, kafasını kırmışımdır yapılır mı bu bana be.

(bkz: rahatın göte batması)
gösterdiğin hoşgörünün, verdiğin toleransın başına kalması. kimseye avans vermeyeceksin kardeşim bu dünyada.
yorgun bir cumartesi akşamüstünde en manyak dehlizlere saklanmış bir adet absolut citron ve bir adet jack daniel's in yerinde yeller estiğini görerek alınan 5-10 şişe efes ile ağlayarak kafayı bulup unutmaya çalışmak...
Sevdiğin bir arkadaşınla, pazar günü kendi halinde çengelköy çınaraltında takılırken, patronunun seni bir saat içinde sorumlu olduğun işinle alakalı kısa sorular sorarak 13 defa araması, moralinin ciddi şekilde bozulmasına ve bu moral bozukluğunun tavan yapmasına neden olur.
birçok arkadaşını davet ettiğin güzelim ev partisinin son anda herkesin bir işinin çıkıp hüsranla sonuçlandığı an.
mutsuz geçen bir haftasonunun ardından yeterince bunalmamışsınız gibi bir de cep telefonunuz arıza yaptığında. **
büyük umutlarla gittiğiniz iş görüşmesinin olumsuz sonuçlanması. yerinize alınanın tam bir hödük; ama torpilli oldugunu öğrendiğinizde. *
aşkınızdan öldüğünüz kızın sizle konuşmayıp başka erkeklere muatap olduğu anlar...***