bugün

Siz de benim gibi küçük şehirde doğmuş büyümüş ve "büyükşehir belediyesi" ifadesi ile üniversitede karşılaşmışsanız birazdan anlatacaklarımı diğer "büyük şehir insanları"na nazaran çok daha iyi anlayacaksınızdır. Küçük şehirde yaşamanın aslında birçok olumlu yönü ve kendine has bir samimiliği vardır. Yani örneğin çok klasik de olsa; herkes birbirini tanır küçük şehirlerde. Herkes bir şekilde birbirinin, kardeşi, kuzeni, halası, amcası, dayısı, teyzesi, eski sevgilisi ya da arkadaşının arkadaşı falandır. Haliyle küçük şehirlerde yeni tanıştığın biriyle muhabbet açma sıkıntısı yaşamazsın. Önce okulunu sorarsın örneğin ve illaki senin de ya o okulda okumuş bir arkadaşın, ya öğretmenlik yapan bir teyzen çıkar ya da zaten belki de sen de o okuldan mezun olmuşsundur. Haliyle sohbet tanıdık ayağından akar gider. Fakat bu kadar samimiliğin getirdiği küçük sıkıntıları olduğu gibi, bir de ergenlik döneminde içinden çıkılmaz bir hal alan sıkıntısı vardır ki, en zoru da odur: Seks. Küçük şehirlerde seks yapmak zordur. Çünkü yazının başında da belirttiğim gibi küçük şehirlerde herkes bir şekilde birbirinin kardeşi, kuzeni, halası, amcası, dayısı, teyzesi, eski sevgilisi ya da arkadaşının arkadaşıdır. Aslında bir bakıma küçük şehirlerde kontrole alınamamış potansiyel bir "illegal örgütlenme" biçimi vardır diyebiliriz. Az biraz eğitimle her küçük şehir vatandaşı birer devrimci olabilir, çünkü devrimci örgütlenmenin temeli illegalitedir. Örneğin eve kız mı atmak istediniz, yoook o iş öyle yazıldığı kadar kolay değildir. Çünkü küçük şehirlerde herkes birbirinin komşusudur. Komşunuz, eve gelecek olan kızın kardeşi, kuzeni, halası, amcası, dayısı, teyzesi, eski sevgilisi ya da arkadaşının arkadaşı olabilir. Dolayısıyla aslında bir nevi doğal seleksiyon sonucu küçük şehir insanının gözlem yeteneği de fazlasıyla gelişmiştir. Önce gözlemlersiniz. Komşular evden kaçta çıkıyor, eve kaçta dönüyor, olası durumlarda erken döndükleri ya da geç çıktıkları oluyor mu yoksa hep aynı saatlerde mi çıkıyorlar vs vs. Öyle bir zamansal aralık belirlemelisiniz ki, hem apartman içi hem de yan apartman ve mahalledeki komşular eve bir kız geldiğini göremesin. ikincisi hiçbir şekilde seks deneyimlerinizi arkadaşlarınıza anlatamazsınız. Çünkü -tekrar tekrar belirttiğim gibi- küçük şehirlerde herkes birbirinin kardeşi, kuzeni, halası, amcası, dayısı, teyzesi, eski sevgilisi ya da arkadaşının arkadaşı olabilir. Anlatırsanız bilin ki risk altındasınız. Her an "oğlum Fatma"nın abisi yana yana seni arıyo"larla karşılaşıp kendinizi eve kapatabilir ya da her zaman geçtiğiniz yolları değiştirmek zorunda kalabilirsiniz. Neyse efendim, eve kız/erkek atmaktan daha dramatik olan sorun ise, -ki bu küçük şehirlerde erkeğin işidir- prezervatif almaktır. Nasıl alacaksın? Nereden alacaksın? Böyle süperimsi bir markete gitsen kasiyer, eczaneye gitsen kalfa, artık söylemekten bıktığım şekilde birinin, kardeşi, kuzeni, halası, amcası, dayısı, teyzesi, eski sevgilisi ya da arkadaşının arkadaşı falan çıkabilir. Haliyle kasiyer ya da kalfa "ulen bu şimdi benim kardeşi, kuzeni, halayı, amcayı, dayıyı, teyzeyi, eski sevgiliyi ya da bi arkadaşın arkadaşını sikecek olmasın" diye aklından geçirebilir. Aslında karşı tarafın endişesi de pek haksız sayılmaz, çünkü hakikaten onun kardeşi, kuzeni, halası, amcası, dayısı, teyzesi, eski sevgilisi ya da arkadaşının arkadaşı ile yatmaya gidiyorsundur ama erken yaşta baba olmamak için yapılacak başka da bir şey yoktur.

Sonuç olarak türlü gerginliklerin ardından birkaç kutu prezervatif alınır. Evet, birkaç kutu alınır ki, bir sonraki geliş için gerekilen zaman kazanılabilsin. Gerçi birkaç kutu almanın da karşı taraf açısından "ulen bu göt kadar yerde bile seks partileri mi dönüyor" şüpheleri uyanmasına neden olacak olsa da çok önemli değildir, çünkü zaten birkaç gün içinde yaşanılan bu gerginlik unutulacaktır. Gerçi eğer prezervatif aldığınız kişi, gündelik yaşamda ya da arkadaş ortamında karşılaşabilme ihtimaliniz olan biriyse bu hadise pek de kolay unutulmamakla beraber bir sonraki karşılaşmada "n'aptın lan o kadar takkeyi?" sorusu ile karşılaşmanız da kuvvetle muhtemeldir.

Şimdi sayın okuyucu, soruyorum size, nasıl olur da bunca sıkıntılar içinde seks ile tanışmış bir küçük şehir genci, üniversite ya da iş için gittiği büyük şehirlerdeki seks mekaniğine ayak uydurabilsin? Uyduramaz. Çünkü küçük şehir insanının bir diğer özelliği de büyük şehirlere de gitse orada kendi küçük şehrini kurmasıdır. AVM'lerden yapmaz alışverişini gider sokak aralarındaki dükkanlardan yapar. Yiyeceğini içeceğini gidip süpermarketlerden almaz da gider mahalle bakkalından, büfesinden ya da daha az süper olan ya da hiç süper olmayan küçük marketlerden yapar. Metrolara tramvaylara hemen alışamaz öyle, gider önce dolmuşları dener. Ona göre sokaktaki herkese adres sorulabilmeli ve her yer yürüme mesafesi olabilmelidir. Koşturan insanlara anlam veremez. inatla yürüyen merdivenin solunda bekler. Ona göre "buradan böyle dümdüz gidince meydana çıkarsın" olmalıdır her yer. Akbil almaz da kendine, jetonla idare eder. Evet, belki bunlar gündelik hayatta hayatlarımızı bir tık olsun zorlaştıran etkenlerdir ama yine de o, tüm bunlara alışabilir. Hem de hepsine. Peki ya, peki ya prezervatif..

Evet ne olursa olsun, nereye giderse gitsin, ergenliğinde bilinçaltına işlemiş olan o "prezervatif alma sıkıntısı" her zaman ve her yerde, tüm yaşamı boyunca takip edecektir artık onu. Kurtulamayacaktır artık ondan. Ensesine yapışmış bir kene gibi her yaşta takip edecektir onu.. Ta ki, ta ki bir gün Mopaş'tan prezervatif alana kadar...

***

Evet, her zamanki gibi altında siyah bir şort, ayağında çorapsız giyilmiş ayakkabılar, üzerinde de kendine 2 beden büyük gri uzun kollu kapşonlusuyla Mopaş'tan içeri girmişti Osman. Bu hikayedeki adının Osman olması, küçükken bilimum amca ve dayıları tarafından pipisi gösterilerek maruz kaldığı "Osman n'apıyor Osman?" şakalarıydı. Evet, emin adımlarla girmişti içeri Osman. Prezervatifler her zamanki gibi kasanın önünde kasiyerin uzanıp eliyle alabileceği mesafedeydi. Aslında ne alacağı belliydi Osman'ın fakat etraftaki sorgulayan gözlerden kaçınmak için önce peynir reyonuna girdi. Bir süre kaşarlara baktı. Kaşar peynir sevmezdi. Reyonları dolaşıyor, kasadaki boş bir anı kolluyordu. Derken makarnalar çarptı gözüne, evde vardı ama olsundu, hem makarnaya her zaman ihtiyaç duyulabilirdi hem de prezervatif kutusunu kamufle etmek için kullanabilirdi. Bir paket makarna aldı eline. Ağır ama emin adımlarla kasaya doğru gelmişti. Kasadaki mendebur abla "evet henüz seks yapmadım, çünkü seks kötü bir şey" der gibi bakıyordu Osman'ın gözlerine. Osman önce elindeki makarna paketini bıraktı. Dıt sesi duyuldu. Ardından uzattı elini. Yüzü çoktan kızarmaya başlamıştı bile. Birdenbire tüm Mopaş ahalisi onu izliyormuş gibi geldi. Elini uzattı ve kampanyalı prezervatifi aldı. Mendebur abla yadırgayan gözlerle bakıyordu. Kısa bir süreliğine prezervatif aldığı için mi yoksa prezervatifte bile kampanyalı ürünü seçtiği için mi yadırgandığı arasında bir seçim yapamadı Osman. Sanki "ulan hadi tuvalet kağıdında anladık da bari bunda ucuzuna kaçma" diyordu mendeburun evladı. Ama hayır, barkodu okumak için prezervatif kutusunu eline aldığında mendebur kasiyerin yüzündeki nefret ve tiksinti dolu bakışı görünce anladı Osman. Kadın bir yandan da karşı kasiyerle kesişiyor ve gözleriyle adeta "bak geldi bizim piiissss, utanmaaaazz sikişgen" diyordu. Evet, Osman burada da fişlenmişti artık. Ardından kimbilir neler konuşulacak, bir kız arkadaşıyla marketten içeri girdiğinde yanındaki kıza kasiyerler tarafından nefret dolu gözlerle bakılacaktı. Osman artık dayanamıyordu bu duruma, evet, artık bir dur demeliydi tüm bu olanlara. "Dur" dedi Osman yüksek sesle, "Dur." Kasiyer durdu. O kadar yüksek sesle "dur" demişti ki Osman, karşı kasadaki kasiyer bile durdu, sırada bekleyen, reyonlara bakan tüm müşteriler bir anda durdu ve Osman'a baktı. Öylesine gereksiz bir gaz ile "dur" demişti ki, cümlesini nasıl devam ettirmesi gerektiğine bir türlü karar veremiyordu. Fakat sonunda başladı konuşmaya ve "sen" dedi kasadaki mendebur ablaya bakarak, "sen işte bu toplumun ilerleyememesinin sebebisin. O lanet bakışların yüzünden insanlar sevişmeyi utanılacak bir şey sanıyor. Ve sen, sennn , sen seks yapmayı günah sayadur ablacım, millet bırak senin kıllı amırcığını, aya gidip geliyor bee ayaaa" dedi Osman. Fena başlamamıştı gerçi ama gaza gelince sonunda amı götü dağıtmıştı. Ama olsundu. Mendebur abla korkak bakışlarla prezervatifi kasadan geçirdi. Duyulan o dıt sesi, adeta zaferin ve başarının sesiydi Osman için. Poşete falan ihtiyaç duymadı. Parasını ödediği gibi aldı eline makarna ve prezervatifi ve yürümeye başladı. Ve Osman, bizim küçük şehirli Osman, o günden sonra hiçbir zaman, hiçbir yerde prezervatif almaktan utanç duymamıştı..
toplumda bir yerlerden fiskirmaya calisan yazar soylemi. derdi kucuk bir sehirden cikmis olmasi dolayisiyla cektigi utangaclik. ben okudum baskalari yanmasin. ozetidir hic bir ticari kaygi gozetilmeksizin kamu oyuna sunulmustur.