bugün

çünkü büyük ve çok asil bir inançtır. bir fedakarlık hissidir. hiçbir karşılık beklemeden gerektiğinde kendini yok edebilmektir. dindar, yarınki bir âlemin cennetine, nimetlerine kavuşmak için kendisini feda eder. ama bu fedakarlık, hiçbir şey ummadan, beklemeden, milleti için kendisini yokluğun karanlıklarına atan bir milliyetçiliğin fedakârlığıyla ölçüşemez. böyle bir ölüm, ölümlerin en güzelidir. çirkin bir hayattan daha çok insana yakışır.

bu bakımdan, milliyetçilik dinden de üstündür.
madem ölümden sonra karanlık var, o zaman bana ne milletten. eğer ölümden sonra aydınlık var, bu aydınlık için şartlar var, bu şartlar içinden şeref, namus ve haysiyet var, o zaman millet sevgisi de milleti korumakta bir namustur, o zaman milliyetçilikte var. bir insan ölümden sonra her şeyin yok olacağına inanıyorsa, o vakit kendisini millet için feda etmesi çelişkidir.
sacmalamak da dusunmekten ustundur o halde.
her ideolojiyi dinin üstüne çıkarıp ona tapabilirsiniz.
insan türünü bin parçaya bölen, başka uluslar üzerinde hegemonya kurulmasında ve yağma savaşlarında kullanılan iki temel unsurdan milliyetçiliği üstün sayan önerme. milliyetçilik ve din, siyasi amaçlara çok uygun silahlardır. hangisinin toplumları daha etkili surette motive ettiği tartışılır.

milliyetçilik, burjuvazinin kendi ulusal pazarının çizgilerini çekmesinde, toplumu idare etme ve sınırları genişletme politikalarında kullandığı bir araçtır. en yıkıcı örneği, faşizm ve nazizmdir.

din de aynı şekilde yönlendirici bir unsurdur. örnek olarak, islamiyetle birlikte ortaya çıkan fetih siyasetinin arkasında da dini argümanlar vardır. cahiliye devrinde kendi içine kapanık yaşayan arap toplumunu, islamiyetle birlikte fethe ikna eden motivasyon, dini yayma isteğinin etkili olmasıdır. bu ilahi misyon, toprak kazanımını ve doğal olarak islamiyetin yayılmasını sağlamıştır.

anlaşılan o dur ki, ikisi de zamana ve koşullara göre, kullananlara üstünlük sağlayan silahlardır.
güncel Önemli Başlıklar