bugün

3261. Demir kıpkırmızı oldu ama hakikatte kızıl değildir ki. Bu kızıllık, bir ocağın demire verdiği âriyet kızıllıktır.
3262. Penceredeki cam, yahut ev; nurlanırsa, ışık verirse onu parlak sanma, anla ki parlaklık güneştedir.
3263. Her kapı, duvar "Ben parlağım, başkasının nuruyla parlamıyorum. Parlayan benim" diyebilir.
3264. Fakat güneş "Ey ham! Hele ben bir batayım da ne olduğun meydana çıkar" der.
3265. Yeşillikler "Biz kendimizden yeşerdik, sevinç içindeyiz, gülümseyip duruyoruz, ta ezelden beri bu yücelik bizde var" diyebilirler.
3266. Fakat yaz mevsimi, onlara "Ey ümmetler, ben geçeyim de o vakit kendinizi görün" der.
3267. Vücut güzellikle öğünür, nazlanır durur. Çünkü ruh; kuvvetini, kolunu kanadını gizlemiştir;
3268. Vücuda der ki: "Ey süprüntülük! Sen kim oluyorsun ki? Bir iki gün benim ışığımla yaşadın:
3269. Nazın işven dünyaya sığmıyor? Hele dur, bekle; ben senden çıkayım da gör.
3270. Seni o ziyadesiyle sevenler, mezara tıkarlar; karıncalara, yılanlara gıda ederler.

devamı için:

(bkz: mesnevi 3271-3280)

bir önceki için: (bkz: mesnevi 3251-3260)